Tanzimat Romanında Tasavvuf ve Tarikatların Yeri (original) (raw)

Öz Bu çalışmada Tanzimat romanlarında tasavvuf ve tarikatların yeri incelenmiştir. Tanzimat romanının ilk örnekleri, Osmanlı devletinin tarikatları denetim altına almak amacıyla önemli düzenlemeler yapmaya başladığı yıllardan hemen sonra verilse de, bu romanlarda tarikatlardan neredeyse hiç söz edilmez. Tasavvuf düşüncesiyle yoğrulmuş bir toplumda yetişmiş yazarların zihinsel dünyaları da tasavvuftan kuşkusuz etkilenmiştir. Üstelik bazılarının yaşamlarının belli evrelerinde tasavvua yoğun ilişkileri olmuştur. Buna karşın Tanzimat romancıları tasavvuf düşüncesini romanlarında öne çıkarmazlar; ancak, tasavvufun varlığı yine de bazı romanlarda dolaylı olarak ortaya çıkar; romanlar dışındaki yazılarındaysa Ahmet Mithat, Şemsettin Sami ve Mizancı Murat dışında, tasavvuf ve tarikatlardan vurgulu bir şekilde söz etmezler. İslam birliği temasının işlendiği romanlarda ve makalelerdeyse tarikatların bu birliğin sağlanmasında bir rolü yoktur. Bu çalışmada, yazarların romanlarında tasavvuf ve tarikatlardan uzak durmalarının iki temel nedeni olduğu sonucuna varılmıştır: Birincisi, Tanzimat sonrası dönemde yaratmak istedikleri aktif insan anlayışı tasavvufun insan anlayışıyla çelişmektedir. İkincisi, yeni bir tür olarak denedikleri romanda, realizm kaygısıyla eski edebiyata özgü olarak gördükleri olağanüstü/fantastik ögelerden kaçınmak istemektedirler. In this work, the representation of tasawwuf and tariqa elements in Tanzimat novels is examined. The early Tanzimat novels appeared a short time after the Ottoman regulations aimed at controlling the tariqa. Despite this, there is almost no mention of tariqa in Tanzimat novels. Moreover, Tanzimat novelists grew up in a society which was deeply blended with tasawwuf and their minds were surely inuenced by the tasawwuf thought. In addition to this, some of them had close involvement with tasavvuf at some point in their lives. Yet the novelists did not place tasawwuf at the forefront in their novels; but, the existence of tasawwuf took place in some novels indirectly. Tasawwuf and tariqa are almost never mentioned in other writings, with the exception of Ahmet Mithat, Şemsettin Sami and Mizancı Murat. In novels and some other writings which dealt with the theme of Islamic union, no role was given to tariqa in achieving this union. There appears to be two basic reasons for the authors' avoidance of tasawwuf and tariqa elements in their writings: First, the ideal of an active individual that they wanted to promote in society is contrary to the su ideal of an individual, which is predominantly passive. Second, they experimented with novels as a new literary style and generally embraced realism. For this reason they steered away from marvellous/fantastic elements associated with the old literary styles. Abstract Canan ÖKTEMGİL TURGUT Dr., Hacettepe Üniversitesi TÖMER, canan.oktemgilturgut@hacettepe.edu.tr DTCF Dergisi 56.1 (2016): 249-286 Sana senden gelir bir işte ancak dâd lâzımsa Ümîdin kes zaferden gayriden imdâd lâzımsa Giriş Tasavvuf ve tarikatlarının toplumdaki gerçek gücü Tanzimat romanlarına yansımamıştır. Kimi Tanzimat romancılarının da içinde bulunduğu Yeni Osmanlıların, Tanzimat'ın ilk dönemlerindeki Batılılaşmış bürokrasinin dinsel pratiklerine yaklaşımları, gündelik yaşam alışkanlıklarındaki hızlı değişimlere, yani aşırı Batılılaşmaya tepkileri, eleştirilere karşı İslam'ı savunma ve dolayısıyla Batı düşüncesi ile İslam'ın bir sentezini yapma çabaları ve bu romanların kimlik kurucu romanlar olduğu göz önünde bulundurulduğunda tasavvuf hakkındaki bu suskunluk dikkat çekicidir. Oysaki Tanzimat romanının örneklerinin verildiği dönem, Osmanlı devletinin toplumda güçlü bir rolü olan ve bağlılarının sayısı azımsanmayacak oranda olan tarikatları meşayih kurumu aracılığıyla düzenlemek için önemli girişimlerde bulunduğu bir dönemden hemen sonradır.