AVRUPA’DA YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİK VE AYAKTA KALMAYA ÇALIŞAN SOSYAL DEMOKRATLAR - Hazel ÇAĞAN ELBİR (original) (raw)
Related papers
AVRUPA’DA YÜKSELEN AŞIRI SAĞDAN NASİBİNİ ALAN YALNIZCA YAHUDİLER DEĞİLDİR - Hazel ÇAĞAN ELBİR
AVİM Bulletin, 2019
Avrupa’da uzun zamandır sorun haline gelen aşırı sağın yükselişi ve yabancı düşmanlığının artması Avrupa ülkelerinde yaşamlarını sürdüren insanlar için her geçen gün büyüyen bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Son günlerde özellikle Fransa’da Anti-semitik saldırıların arttığına dair haberleri sıklıkla görmeye başladık. “Anti-semitizmin normalleştirilmesi” kaygısı ise Avrupa’da rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır. Bilhassa Fransa, bir süredir Anti-semitik saldırılara sahne olurken şimdi de Siyonizm karşıtlığı ile mücadele vermektedir. Ancak aşırı sağ yalnızca Yahudi karşıtlığının ya da Siyonizm karşıtlığının değil, İslamofobi’nin de bu süreçte güçlenmesine sebep olmuştur. İslamofobi ise çoğunlukla göz ardı edilmektedir.
AVRUPA’DA AŞIRI SAĞ PARTİLERİN YÜKSELİŞİNİN TEMEL BELİRLEYİCİLERİ
SDE Akademi Dergisi, 2022
Aşırı sağ, liberal demokrasinin büyüyen iç krizini yansıtmaktadır. Avrupa’nın bir bütün olarak kendi sorunlarını çözemeyeceğini düşünen seçmenlerin, aşırı sağ partileri destekleme olasılıkları daha yüksek görünmektedir. Avrupa’da “yabancı” karşıtı söylemler göçmenleri ve mültecileri toplumsal bir sorun haline getirmiştir. Önyargı ve stereotiplere dayalı bu bakış açısına dayanarak, Avrupa nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturan göçmenler, aşırı sağ partilerin dışlayıcı konumundan zarar görmektedir. Neredeyse tüm aşırı sağ partiler, ülkedeki veya kıtadaki sorunların asıl sorumlusu olarak göçmen nüfusu işaret etmektedir. Böyle bir durumda kriz, siyasetin reddedilmesine ve egemen siyasi sınıftan en uzak olduğu düşünülen partilerin desteklenmesine neden olacaktır. Bu çalışmada, literatür taraması yöntemiyle elde edilen veriler doğrultusunda, Avrupa’da güçlerini arttırmaya başlayan aşırı sağın yükseliş trendi, sağcı partileri ortaya çıkaran ve onların oy kazanmalarına neden olan faktörler incelenecek, dolayısıyla aşırı sağ partilerin yükselişinin temel ana nedenleri araştırılacaktır. Bu gelişmeler üç ana faktör olan Avrupa’daki “istikrarsız ekonomik durum”, “mülteci krizleri ve göç” ve “siyaset memnuniyetsizliği” çerçevesinde ele alınacak ve Avrupa parti sistemindeki kriz nedenleri öğrenilirken onun Brexit ve aşırı sağ hareketleriyle ilişkisi açıklanacaktır.
Bu bölüm, Zimbabve ve Fil Dişi Sahili örneklerinden hareketle te- orik ve ampirik perspektiften Normatif Güç Avrupa (NPE) kavramının sınırlarının ne olduğunu anlamayı amaçlamaktadır. Bunu yaparken NPE kavramı ilk olarak liberal ve neorealist teoriler ışığı altında incelenecek, devamında ise Cotonou İş Birliği Anlaşması’nın (Cotonou Partnership Agreement-CPA) genel çerçevesinin ne olduğu anlatılacak, son olarak NPE açısından seçtiğimiz iki örnek Afrika ülkesinde Avrupa Birliği’nin (AB) demokrasi teşvik politikalarından ve bunların limitasyonlarından bahsedilecektir. Makalenin temel savı, CPA çerçevesinde AB’nin normatif vurgusunun belirgin olmasına rağmen pratikte her iki ülkede de AB’nin siyasi gelişmelere karşı yeteri kadar duyarlı olmamasından dolayı AB’nin normatif gücünün sınırlı olmasıdır.
AVRUPA AĞZINDAN KAÇIRIYOR: AVRUPA HER ZAMAN HRİSTİYAN - Hazel ÇAĞAN ELBİR
AVİM Bülteni , 2019
Geçtiğimiz Pazar günü (28 Nisan 2019), aralarında şu sıralar ihtilaf olmasına rağmen, Hristiyan Demokratik Birliği ve Hristiyan Sosyal Birliği (Christian Democrats Union (CDU)/ Christian Social Union (CSU)) ortak toplantısında, Almanya Şansölyesi Angela Merkel de hazır bulunmuştur. İki kardeş parti, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu Başkanlık seçimlerine dayanışma içine girmektedir. Öyle ki, her iki parti de ortak toplantıda düzenlenen bir törenle Manfred Weber’i Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Calude Juncker’in pozisyonuna aday göstereceklerini ilan etmişlerdir.
ERMENİSTAN’DAKİ PARLAMENTO SEÇİMLERİ VE AB’NİN GÖZ YUMDUĞU USULSÜZLÜKLER - Hazel ÇAĞAN ELBİR
2 Nisan 2017 Pazar günü Ermenistan’da halk parlamento seçimleri için sandık başına gitmiştir. Seçim sonuçlarına, beklendiği gibi Serj Sarkisyan liderliğindeki Ermenistan Cumhuriyetçi Partisi %49 oy alarak birinci parti olmuştur. Bu seçim, Ermenistan için önemli bir aşamadır. Zira Aralık 2015’teki referandumdan sonra yarı-başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçilmesine karar verilmiştir . Söz konusu değişiklikle Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin azaltılması, Başbakan ve Parlamento’nun daha da güçlenmesi yolunda adım atılmıştır.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN DEMOKRASİ TEŞVİKİ: TEMEL STRATEJİLER VE YAKLAŞIMLAR
Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, 2022
Avrupa Birliği (AB), 1990'lardan beri demokrasi teşviki gündemine sahip bir uluslararası aktör olarak evrilmiştir. AB; demokrasi teşvikini genişleme ve komşuluk politikaları başta olmak üzere, üçüncü ülkelere Birlik normlarının, değerlerinin, kurallarının ve standartlarının aktarılması çerçevesinde ele almaktadır. Çalışmada Türkçe literatürde konuya ilişkin kavramsal ve kuramsal çalışma eksikliğinden hareket edilmektedir. Bir dış politika olgusu olarak demokrasi teşviki kavramının içeriği, araçları, yöntemleri ve yaklaşımları ile dış aktörlerin diğer devletlerin demokratikleşme süreçlerini etkileme nedenleri ele alınmaktadır. Bu bağlamda, AB'nin demokrasi teşvikinde kullandığı modeller demokrasiyi hangi araç ve mekanizmalarla teşvik ettiği ile incelenmektedir. Böylelikle, demokratikleşme ve Avrupalılaşma literatüründen beslenerek AB'nin demokrasi teşviki üzerine Türkçe literatüre katkıda bulunulmaktadır.
AVRUPA'DA EŞCİNSEL ÇİFTLERİN EVLAT EDİNMESİNE KARŞI SOSYAL TUTUMLAR
KaosGL.org, 2018
28 Avrupa ülkesinde eşcinsel evlat edinmedeki sosyal tutumları inceleyerek evlat edinmenin bu belirli türünün sosyal kabullenme ve reddinin düzeyini belirleyen birey ve ülke düzeyi faktörlerin altını çizdik. Bu makale Avrupa’daki lezbiyen kadınların, gey erkeklerin ve onların evlat edinme pratiklerinin sosyal kabulündeki literatüre katkı sunmakta ve eşcinsel ebeveynlik haklarındaki sosyal tutumun daha önce araştırılmamış birçok yönüne dikkat çekmektedir. Bu çalışmanın deneysel temeli 2008-2010’da oluşturulan “European Values Study”nin (Avrupa Değerleri Çalışması) dördüncü dizisinden oluşmaktadır. Düzenli lojistik regresyon kullanarak “Eşcinsel çiftler evlat edinebilmeli” ifadesine katılım seviyesine birey ve ülke düzeyi birçok niteliğin etkisini inceledik. Geleneksel aile oluşum pratikleriyle bağlantılı olan, “eşcinselliğin haklı kılınması” ve eşcinsel komşuların tercih edilmemesi gibi bazı bireysel tutumların yanı sıra eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine karşı sosyal tutumlar ve eşcinsel evlat edinme pratiklerine izin veren yasaların varlığı arasında güçlü bağlantılar tespit ettik. Bulgularımız, eşcinsel çiftlerin evlat edinmesinin potansiyel açıklayıcı bağlamındaki cinsellik temelli dar bir çerçeveden aile ve ebeveynlik pratiklerinin farklı ve mümkün çok daha geniş bir bağlamına bir dönüşüm olduğunu gösterdi.
TÜRKİYE’DEKİ SURİYELİLERİN DEMOGRAFİK YAPISI VE DEZAVANTAJLI GRUPLAR
Türkiye'nin Yeni Göçmenleri Suriyeliler, 2022
GİRİŞ Göçe dair yapılan akademik araştırmalar uzun süredir mevcut olsa da Suriyeli kitle-sel göçüyle beraber oluşan ihtiyaç doğrultusunda bu konu daha fazla görünürlük kazanmış ve son zamanların en popüler araştırma alanlarından birini Suriye'den yapılan zorunlu göçler oluşturmuştur. Uluslararası örgütlerin ve devletlerin de desteğiyle; göçmenlerin gündelik hayattaki problemleri, karşılaştıkları zorluklar ve bu zorluklara getirilen çözüm önerilerine dair yapılan saha çalışmaları hızla artmıştır. Ayrıca Suriyeli1 göçmenler konusu yerli ve yabancı STK'lar ile akademisyenler tarafından da yoğun rağbet gören bir sahaya dönüşmüştür. Ancak bununla birlikte yapılan akademik çalışmaların kapsamının darlığı, birbirini tekrar eden konular içermesi, hep aynı sorun alanlarına odaklanılıp dezavantajlı grupların çoğunlukla çalışma alanları dışında bırakılması ve uygulama alanlarından uzak kalışı ise Suriyeli göçmenler konusunda yapılan çalışmaların sınırlılığını oluşturmaktadır. Suriyelilerle birlikte geçirilen on yılı aşkın sürede bazı görünür sorunlar hala devam etmektedir. Bu durum geçen süreçte Türkiye olarak sorun alanlarını aşmaya yönelik ne tür akademik çalışmalar yapıldığı, esasen zaten göçün başlangıcından beri görünmeyen, sesleri duyulmayan dezavantajlı gruplara yönelik ne tür akademik bir birikime sahip olunduğu sorularını akıllara getirmektedir. Bu çalışmanın amacı da tam olarak; birlikte geçirilen süre zarfında Türkiye'ye yerleşmiş olan Suriyelilerin içinde bulundukları durumu mevcut demografik verilerle açıklayabilmek ve özellik-le üzerinde daha hassas bir şekilde çalışılması gerekli görülen dezavantajlı Suriyeli gruplara ilişkin yapılmış olan akademik çalışmaların bir haritasını çıkarabilmektir. Bu amaçla Suriyeli dezavantajlı olarak adlandırılabilecek “çocuk, kadın, engelli ve yaşlı” gruplar hakkında bu zamana kadar yapılmış çalışmalar incelenerek ortaya konulan çalışmalar bir bütün halinde okuyucuya sunulmaktadır. Bu çalışmada öncelikle Türkiye'deki Suriyelilerin sahip olduğu demografik yapı güncel verilerle ortaya konulmuştur. Akabinde ise dezavantajlı kategorisinde ele alınan ve Türkiye'de yaşayan Suriyeli çocuk, kadın, engelli ve yaşlılara dair yerli ve yabancı literatür taranarak akademik yazınında Şimdiye kadar yapılan çalışmalar incelenmiş ve bu çalışmaların hangi konularda yoğunlaştığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Bu anlamda hangi alanlarda eksikliklerin olduğu ve hangi konularda daha fazla çalışılmaya ihtiyaç duyulduğu tespit edilerek Türkiye'deki göç literatürüne bir miktar yön verebilmek amaçlanmış ve dezavantajlı gruplar eksenindeki mevcut durum bu çalışma ile ortaya konulmak istenmiştir. Konuya ilişkin literatür taraması yapılırken dergilerde yayımlanan Türkçe ve İngilizce makaleler, yazılan tezler, düzenlenen sempozyum ve konferansların raporları da taramaya dahil edilerek çalışmanın kapsamı olabildiğince geniş tutulmaya ve mevcut kaynakların tümüne ulaşılmaya çalışılmıştır. Ancak yoğun bir kaynak taraması yapılmasına rağmen özellikle dezavantajlı Suriyeli gruplara ilişkin beklenilen sayıda çalışmaya ulaşılamamıştır. Bu durum alanın daha fazla çalışılmayan ne denli ihtiyaç duyduğunu göstermiş; yapılan çalışmaların ise Suriyelileri bir bütün olarak genel bir kategori altında ele almaktan vazgeçilerek farklı grupları da odağa alan, daha daraltılmış, özelleştirilmiş alanlara yönelik çalışılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.