DİN TANIMLARINDA TEZAHÜR EDEN DİN ANLAYIŞLARI -İSLAM DÜŞÜNCESİNDEKİ TANIMLARIN TASNİF VE TAHLİLİ (original) (raw)

DİN KURUMU: TANIMI, KAYNAĞI VE DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE TARTIŞMALAR

DİN KURUMU: TANIMI, KAYNAĞI VE DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE TARTIŞMALAR, 2022

Din kurumu toplumun dini ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla geliştirilen sosyal davranış, rol ve ilişkilerden oluşan yapıdır. İnsan; ölüm korkusunu yenme, gelecek kaygısını hafifletme, hayat sıkıntısının üstesinden gelme, doğal olay ve olguların gizemini açıklama, kısaca tabiatın her türlü olay ve olgusunu kontrol altına alma gereksinimiyle, içkin veya aşkın bir güce inanma ihtiyacı hisseder. İşte din kurumu din dışı varlıkların aşkın olanla ilişkisini organize eden, düzene sokan ve aradaki irtibatı sağlayan eylemler (ayin ve ibadetler) bütününe denir. Bu bölümde din kurumunu oluşturan bu dinsel ritüellerin, dolayısıyla dinin, ilkel biçimlerine inilerek onun kaynağı sorgulanacak, çeşitli teorilerden yararlanılarak tanımı yapılacak ve son olarak, geçirdiği değişim ve dönüşüm, kazandığı yeni içerik ve misyon açıklanacaktır.

DİNİ DANIŞMANLIGIN TEORİK TEMELLERİ

GİRİŞ İnsanlar birlikte yaşadıklan sürece danışmanlığa ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaç insanın yaratılışından kaynaklanan özelliklerdendir. Hayatı tanı-maya anne ve babasının rehberliğinde başlar. Onun en yakınında bulu-nanlar, danışma faalixetlerini bu insan yavrusu kendi başına ayakta dura-bileceğini gösterinceye kadar devam ettirirler. Hayatının ilerleyen aşamalannda insanoğlu, zaman zaman yoğunlaşarak, zaman zaman daha az, ama her zaman danışmaya İhtiyaç duyar. Yaşı ve tecrübesi ne kadar çoğalırsa çoğalsın insanlann bir başlanna hareket edemeyecekleri alanla-rm varlığı bir gerçektir. Kişilik gelişimini tamamlamış olsa da bireylerin tek başlanna hare-ket etmekte zorlan~ık1an ve danışmaya ihtiyaç duyduklan alanlardan biri-si de dini hayattır. Insanlar, içinde bulunduklan hayata ilişkin bazı sorular sorarlar ve bu sorulann cevaplannın bir kısmını dinde bulurlar. Sorulan-na cevap bulduklan dinin inanç esaslarını kabullenirler. Kabullendikleri esaslar çerçevesinde de hayatlannı düzenleme gayreti içindedirler. Ancak, bu çaba içinde gerek bilişsel açıdan gerekse inanç-uygulama ça-tışmasınd~ kaynaklanan problemlerle karşılaşma her zaman için söz ko-nusudur. Işte, psikolojik danışma ve rehberliğin klasik sürecinden ayrıla-rak, bu tür insanlann problemlerine çözüm getirmeyi hedefleyen dini danışmanlık uygulamalan bu noktada karşımıza çıkar. Din eğitimi kurumlan, yaygın ve örgün anlamda eğitim faaliyetleriy-le din eğitimi sürecini işletirlcen, dini danışma bu süreç içinde öğrencile-rin ve yetişkinlerin din kaynaklı problemlerinde çözüm merlcezi görevini üstlenir. Geleneğimizde klasik eğitim kurumlannın yanında faaliyet gös-teren tasavvufi yapılanmalann, imllJ!llann ve kısmen muskacılann bu fonksiyonu üstlendikleri kabul edilir. Insanın toplu halde yaşamasıyla bir-likte, problemlerine ilahi kaynaıqı çözüm yollan üreten merlcezler hep başvuru kaynağı olagelmişlerdir. Ilkel kabilelerde halen gözleyebileceği-miz büyücüler ve şamanlar gibi dini liderler bu fonksiyonu İCra ederler. Ne kadar güçlü ve bilinçli bir din eğitimi sağlanırsa sağlansın bu motifle-rin farlclı kimlikler altında toplumda varlığını sürdürmesinin önüne geçi

DİN ÖĞRETİMİNİN DÜŞÜNSEL TEMELLERİ ÜZERİNE

PEGEM AKADEMİ, 2019

Bu çalışmada ele alınan “din eğitimi” kavramı, üniversitelerde ilmi bir disiplin olarak kurulan “din eğitimi anabilim dalı”yla sınırlı tutulmamıştır. Bu çalışmanın temel amacı daha çok hem “din”in hem de “eğitim”in felsefi temellerini irdelemek ve “din eğitimi”nin akademik bir disiplin olarak üniversitelerde, yaygın din eğitimi modelinde ise medreselerde gerçekleştirilen “din eğitimi”nin felsefi temellerini araştırmaktır. Dini doğanın kendi bütünlüğü eğitimsel araçlarla gerçekleşebildiği gibi, eğitimin doğasının kendi bütünlüğü, amaç ve hedefleri de doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağı ile gerçekleşebilmektedir. Doğru bilgi ve doğru bilginin kaynağının ne olduğu sorusuna dini ve hümanist geleneğin verdiği cevap ikiyi geçmemektedir. Dini gelenek doğru bilginin kaynağını vahiy ve bazen de akıl olarak ele alırken hümanist gelenek ise sadece aklı doğru bilginin kaynağı olarak kabul etmiştir. Oysaki insanın tabiî aklı veya hakikatin peşinde giden aklı vasıtasıyla elde ettiği felsefî bilgi ile vahiy vasıtasıyla insana ulaşan kutsal öğreti arasında bir çelişkinin olması mümkün değildir. Çünkü her şeyden önce insanın fıtrî olarak sahip olduğu prensipler de Tanrı tarafından onun tabiatına yerleştirilmişlerdir. İlâhî bilgiye dâhil olan bu prensiplerle çelişen şey ilâhî bilgi ile çelişiyor demektir. Dolayısıyla ilâhî olarak vahyedilmiş iman esasları olarak kabul edilen prensiplerle tabiî olarak elde edilen bilginin çelişmesi imkânsızdır. Bu durumda iman prensipleriyle çelişik bir delil öne sürüldüğünde bu delilin insan fıtratına yerleştirilen ilk prensiplerden yanlış bir çıkarımla elde edildiği, dolayısıyla da burhânî bir güce sahip olmadığı söylenebilir. Bundan hareketle din eğitiminin felsefi temelleri denildiğinde “din” ve “eğitim”in kaçınılmaz varoluşsal bir ilişki içinde oldukları iddiası öne sürülebilir. Öncelikle din olan ile dini olanın felsefi temellendirme açısından ayırt edilmesi gerekmektedir. Din nedir? Dini olan nedir? sorgusu temellendirme için ayrı bir öneme sahiptir. Din ve dini olanı ayırt etmeksizin eğitime tabi tutmak felsefi temellendirme için doğru sonuçlara ulaştırmayacaktır. Çünkü din vahyedilende bulunan temel öğreti iken, dini olan ise bu temel öğreti üzerine yapılan yorumlardır. Kaldı ki temel öğreti ve yorumunun dışında bir de yaşanılan din vardır. Bu da apayrı bir durumu ortaya koymaktadır. Onun için din eğitiminin felsefi temelleri irdelenirken din’in mi, dini olanın mı yoksa din olarak bilinip yaşanılan realitenin mi irdelendiği vuzuha kavuşması gerekmektedir. Ayrıca böylesi bir problematik karşısında felsefi doğanın bütünlüğü hangisinin temellendirilmesi ile uğraşması gerektiği de vuzuha kavuşmalıdır. Aksi takdirde verilecek uğraş ve gösterilecek olan çaba felsefi bir temellendirmeyi değil, var olan probleme/problemlere yenisini eklemekten başka bir işe yaramayacaktır. O vakit din eğitimin felsefi temelleri denildiğinde, felsefe yoluyla dinin, eğitimin ve din eğitiminin ne olduğu sorusunun açıklığa kavuşturulması yanında bunların amaç ve hedeflerinin ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerine düşünmek, tartışmak ve düşünsel üretimler yapılmalıdır. Felsefi temellendirme için din eğitimi adına var olan din eğitimi kürsüsü ile medreseleri felsefi bir sorgulamaya tabi tutarak dinin ve eğitimin doğasal bütünlüğü açısından yeniden sorgulanmadır. Ayrıca bu iki alanın ilmi eleştirisi ve müzakeresi yapılmalıdır. Bu yaklaşımların güncel eğitim pratiğine ve 2023 eğitim vizyonuna yeni ufuklar katacağı düşünülmektedir.

İLAHİ DİNLERDE YARATILIŞ-EVRİM TARTIŞMALARI

Öz: Yahudilik, Hristiyanlõk ve İslam gibi İlahi dinler, ruhani yaratõlõşa vurgu yapan ve maddi ‰lemin yaratõlõşõnõ ihmal eden Hint geleneklerinin aksine, ruhun ya-nõnda maddi evrenin yaratõlõşõna da šzel vurgu yapan dinlerdir. Yahudi kutsal kitap kŸlliyatõ içinde Yaratõlõş Kitabõ, genel anlamda evrenin ya-ratõlõşõ šzel anlamda ise ilk insan Hz. AdemÕin yaratõlõşõ konusunda teolojik bilgiler vermektedir. Yeni Ahit KŸlliyatõ içinde ise Yuhanna kitabõ yaratõlõş konusunda šnemli ipuçlarõna sahiptir. Ancak sšz konusu referanslarõn genel olarak modern dšnemdeki evrimci sekŸler gšrŸşlerin gelişmesine ve revaç bulmasõna meydan verdiğini sšylemek de mŸmkŸndŸr. İslam geleneği içindeki gŸncel evrim tartõşmalarõ modern Kelam ilminin temel meseleleri arasõnda yer alõr. Yaratõlõşõ merhale merhale anlatan KurÕan-õ Kerim, din ile bilimin, akõl ile vahyin uzlaşõsõnõ šne çõkarmakta bir anlamda orta yol izlemektedir. Bu bağlamda KurÕan, yaratma eylemindeki teferruat ve karmaşõklõğa vurgu yaparken aynõ zamanda modern biyolojik evrimcilerin gšrŸşlerini değerlendirecek ipuçlarõnõ da sun-maktadõr. Bu çalõşmamõzda Yahudilik, Hristiyanlõk ve İslam dininde evrim ve yaratõlõş hakkõndaki gŸncel tartõşmalara değinilecek ve tarihsel fenomenolojik yšntemle muka-yese yapõlacak aynõ zamanda modern teorisyenlerin bu konudaki gšrŸşleri değerlendi-rilecektir. Abstract: Divine religions such as Judaism, Christianity and Islam are traditions that emphasize spiritual creationa as well as on the creation of the material universe, as opposed to Indian traditions that neglect the creation of the material world.

DİN FELSEFESİ ÇERÇEVESİNDE İSLAM VE MODERN İSLAM DÜŞÜNCESİ

AL-FARABİ I. INTERNATİONAL CONGRESSKONGRESİ ON SOCİAL SCİENCES, 2017

İslâmî öğretinin özünü tevhit oluşturur. Tevhit, küllî bir yapıyı arz eden, Kur’ân ilmidir. Bu tevhit ya da Kur’ân ilmi, makuldür, yani hiçbir akıldışılığı barındırmaz. Gaybî hususlar vardır, ama bunlar akıldışı olmayıp, akıl üstü yani metafizik âlemle ilgilidir. İslâmî öğreti, değişim içinde sürekliliği vurgular, bu ikisi arasındaki dengeyi kurar, daimî değerlerin olmaması, kaosa ve anarşiye götürür. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışıyla, Batılı sömürgeci güçler daha serbest bir sömürücü faaliyet içine girmişler, sömürdükleri Müslüman ülkelerdeki hâkimiyetlerini güçlendirmek ve uzun süreli kılmak için, modernleşme adı altında, kendi kültürlerini ve dünya görüşlerini bu toplumlara benimsetecek şeyler yapmışlardır. Batılılar, selefimizin mirasını almış, seküler bir kalıba dökerek, bağlamından koparmışlardır. Bilginin İslamileştirilmesinde öngörülen programa göre, ilk önce, hedefler tespit edilmelidir. Batı, Rönesans’la başlayan, Aydınlanma ile devam eden ve modern çağda kemale eren bir eğilimi izlemiştir. Batılı insanın Hıristiyanlığa sırt çevirmesinde, Hıristiyanlığın inanç esaslarının genel itibariyle saçma oluşunun rolü vardır büyük ihtimalle. Batıda var olan hâkimiyet arzusu, Platon’un dediği gibi, dibi delik bir fıçı gibidir. Bu nedenledir ki; burjuva sınıfı, her şeyi dünyaya hâkim olmaya yönelik arzusunun hizmetine soktu. O dönem bazı düşünürleri hala, hayatın yasasını, savaş olarak görüyorlar. Bu, onların halen Darwin’in etkisinde olduklarını gösteriyor. Öte yandan Wallerstein, modern dünya sisteminin kökeninin 16. yüzyılda olduğunu söylüyor. Bunu böyle kabul edersek, demek ki o zamandan bu zamana liberal zihniyet iktidardadır diyebiliriz. Yani; bu zihniyet yerini İslâmî güce bıraksa, yani dünya sistemi İslâmî bir sistem olsa, iktidar koltuğunda oturan liberal ideolojinin yerine İslâm dini geçse, dünya şimdiki sorunlarının çoğundan kurtulacaktır. Allah-insan-doğa arasındaki dengeyi Kur’ân ışığında çıkartılan küllî bir plân ile yapmak gerekmektedir. Yani yüce Allah’ın insanla, insanın diğer insanlarla ve tabiatla olan ilişkilerini yeni metodolojiyle geliştirmek ve bu hususu özümsemek gerekmektedir. Tevhit ile kastedilen, yukarda yazdığı gibi, Kur’ân ilmidir, yani hikmettir. Hikmetin, hevasını ilâh edinenlere verilmeyeceği açıktır. Ancak Allah’a tümüyle ve samimiyetle teslim olan ve hikmeti talep eden birine, hikmet verilir sanıyorum. Daha önce Batı’da, Pavlusçu Hıristiyanlık yorumunu hâkim kılma şeklindeki operasyonla benzer olan, İslâm coğrafyasında Ilımlı İslâm’ı hâkim kılma operasyonu, ortaya çıkaracağı beklenmedik sonuçlarla, bu operasyonu yapanların elinde patlayabilir. Zira, ahiret şüpheli olsa bile, iman etmek kişiyi dünyada istediği hiçbir şeyden mahrum bırakmadığından ve kişiye ekstra bir yük de yüklemediğinden, ayrıca var olabilecek cenneti kazandıracağından, iman etmek yararlıdır.