SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN ERGENLERDE MÜZİKAL KÜLTÜREL KİMLİK (original) (raw)

SURİYELİ MÜLTECİLER GÖÇ ve SOSYO-KÜLTÜREL UYUM: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

Göç ve Uyum, 2018

Göç konusu son zamanlarda, Ortadoğu’da gelişen politik ve toplumsal olaylarla birlikte, içinde Türkiye’nin de olduğu birçok bölge ülkesini derinden etkiledi ve halen etkiliyor. Özellikle Arap baharının bazı ülkelerde savaş ve çatışmalara dönüşmesi uluslararası kitlesel göç akınlarını önemli ölçüde harekete geçirdi. Komşu ülke olan Suriye’de 2011 yılında başlayan karışıklıklar iç savaşa dönüşürken söz konusu ortamdan tedirgin olan binlerce insan bir anda çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Türkiye, Mısır, Ürdün, Irak, Lübnan gibi ülkeler kitlesel göç akınları ve insani kriz karşısında göçmenlere kapısını açtı. Bugün sayısı 3 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye yönelişi sosyal, ekonomik, demografik, siyasal, çevresel vb. çok katmanlı problemlere de yol açmış durumdadır. Bu bağlamda ev sahibi toplumla göçmen toplum arasında gelişen ilişkiler, entegrasyon, çatışma ve gerilimler sosyolojik anlamda önem arz etmektedir. Bu bağlamda göç teorileri, sosyolojik analiz bağlamında önemli perspektifler sunmaktadır. Göç hareketlerinin mikro ve makro düzeydeki yapısal ve işlevsel nedenleri, göç eden grupların ihtiyaçları ve karşılaştığı zorluklar, göç edilen hedef bölgeye yönelik çekici unsurlar, göç sürecinde, sonrasında ev sahibi toplumla göçmenler arasındaki tarihsel, kültürel ilişkiler, akrabalık bağları, entegrasyon, asimilasyon ve toplumsal çatışmalar gibi birçok konuda teorik tartışmalar zengin veri sunar. Genel olarak göç teorileri: Neoklasik Ekonominin Makro Kuramı, Neoklasik Ekonominin Mikro Kuramı, Yeni Ekonomi Kuramları, İkiye Bölünmüş (Segmented) Emek Piyasası Kuramı, Dünya Sistemleri Kuramı, İlişkiler Ağı (Network) Kuramı, Kurumsal Kuram, Kümülatif Nedensellik ve Göç Sistemleri Kuramı, İtme-Çekme Kuramı, Parekh’in Göç Kuramı Sınıflaması, Marksist Kuram olarak sayılabilir. Söz konusu kuramları; ekonomik teori, tarihsel-yapısalcı yaklaşım, göç sistemleri teorisi şeklinde üç ana başlık altında toplamak mümkündür (Abadan Unat, 2002, Yalçın, 2004, Castles ve Miller, 2008).Göç eden insanlar, yaşadıkları bölgeleri bazen gönüllü, bazen de zorunlu terk ederler. Hedefledikleri göç bölgeleri ise çoğu zaman göçmenlerin ilgi ve ihtiyaçlarını karşılayan yerler olarak düşünülür. Her göç grubu, gerek göç ettiği mekânlarda kendi aralarında ve gerekse ev sahibi toplumla çeşitli ilişki ağları geliştirir. Söz konusu ilişkiler, çeşitli teorilerde tartışılmıştır. Genel olarak ağ teorisi, göç eden grupların gittikleri yerlerde oluşturdukları sosyalve çekici faktörlere odaklanır. İtme-çekme teorisinde, itici faktörler; demografik büyümeyi, düşük yaşam standartlarını, ekonomik fırsat yoksunluğunu ve siyasal baskıları içerirken; çekici faktörler ise emeğe olan talep, boş araziler, cazip ekonomik fırsatlar ve siyasal özgürlüklerin göçü etkileyen unsurlar olduğu görülmektedir. Ağ kuramı veya diğer bir tanımlama ile göçmen ilişkiler ağı, göçmenlerle önceki göçmenler ve göçmen olmayanlar arasında akrabalık, arkadaşlık ve paylaşılan topluluk kökeni ilişkileri yoluyla birinin diğeriyle temasını sağlayan kişiler arası bağlar kurar. Ağ bağlantıları, göçün maliyetini ve risklerini azalttığı için uluslararası göçü de artırır (Kaya, 2017). Suriyeli mültecilerin göç hedefleri arasında Türkiye ve özellikle sınır illeri önemli bir yer tutmaktadır. Suriyeli göçünün en yoğun yaşandığı sınır ili şüphesiz ki Şanlıurfa’dır. Gerek geçmişteki tarihsel bellek ve gerek halen süregelen kan ve soy bağına dayalı akrabalık ilişkileri, sosyal ağlar ve çekici unsurlar bakımından Şanlıurfa’yı göçmenler için önemli bir merkez kılmaktadır. Dolayısıyla Şanlıurfa, geçmişten günümüze çeşitli şekillerde göçle hemhal olmuş bir şehirdir. Bölgedeki göçebe ve yarı göçebe aşiretlerin yaşam tarzı, savaş, terör, kıtlık, iskan politikaları gibi nedenlerle iç ve dış göç akışlarında Şanlıurfa tarih boyunca sürekli tercih edilen bir adres olmuştur. Bu bağlamda göç ve göçmenlik tecrübesi bu topraklarda köklüdür. Geçmişte Osmanlı döneminde çeşitli milletlerden grupların (Kafkas, Arap, vb. kökenliler) iskanı, yakın dönemde Rusya’nın tehdidi karşısında 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1982 yılında Türkiye’ye getirilen Afganlar, değişik kentlere yerleştirilirken ailelerin bir kısmı Ceylanpınar ilçemize yerleştirilmiştir. Bununla birlikte 20.yy.’daki büyük savaşlarda ve doğudaki terör ve tehditlere bağlı olarak gelişen göçler ve yakın zamanda Van depremiyle şehirlerini terk etmek zorunda kalan depremzedeler olmak üzere birçok vakada göçün merkezlerinden biri de Şanlıurfa olmuştur. 2011 yılında Suriye’de meydana gelen iç çatışmalar nedeniyle oluşan kitlesel göçün ana mekânlarından biri yine Şanlıurfa’dır. Altı yılı aşkın bir süredir Şanlıurfa halkı, Suriyeli göçmenlere ev sahipliği yapmaktadır. Dolayısıyla Türkiye Orta Doğu, Asya, Afrika bölgelerinden siyasi, ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı olarak çeşitli zamanlarda göçmenlerin uğrak yeri olurken Şanlıurfa da söz konusu göç dalgalarından payını her zaman almaktadır. Resmi verilere göre Türkiye’deki toplam Suriyeli mülteci sayısı 3.181.537 kişi olarak kaydedilmiştir. Suriyeli misafirlerin yaklaşık yüzde 8’i AFAD’ın 10 ilde kurduğu ve yönettiği 21 barınma merkezinde yaşamaktadır (http://www.goc.gov.tr/icerik6/gecici-koruma\_363\_378\_4713\_icerik). Mültecilerin yaklaşık yüzde 92’si ise kamp dışında yaşamaktadır. Çadır kentlerde ve konteyner kentlerde barınma, yiyecek, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetler verilmektedir. Türkiye’deki şehirlerin barındırdığı göçmen sayısı, göç akınları ve geri dönüşlere bağlı olarak değişmektedir. 2016 Nisan ayında Şanlıurfa 401 bin 102 kişi ile İstanbul, Hatay, Gaziantep, Kilis ve diğer sığınmacı yerleştirilen illeri geride bırakarak ilk sırada yer almaktadır ( Kaya, 2015). Ekim 2016’da ise Şanlıurfa’daki 1.892.320 nüfusa oranla Suriyelilerin sayısı, 397.038’dir. Eylül 2017 itibariyle söz konusu oran 443.245 seviyesindedir. Bu, şehir nüfusunun yüzde 22,84’üne denk gelmektedir. Şanlıurfa, İstanbul’dan sonra ülkedeki ikinci en çok mülteci barındıran il olup tüm sınır illeri içerisinde en fazla göçmene ev sahipliği yapan bir şehirdir. (http://www.goc.gov.tr). Kamplarda 77.803 bin kişi kalırken kamp dışında ise 365.442 kişi yaşamaktadır.1 Ancak alanda çalışan STK temsilcilerine göre Şanlıurfa’da 500 bin Suriyeli göçmenin yaşadığı tahmin edilmektedir. Şanlıurfa’ya gelen göçmenler Suriye’nin Afrin, Deyruzzor, Haseke, Halep, Kobani ve Rakka gibi değişik şehirlerinden gelmiştir.Suriye’deki çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenler, yerleştikleri şehirlerde çeşitli sorunlarla karşılaşırken kendileri de sosyal, ekonomik, demografik, kültürel ve siyasal birçok sorunun ortaya çıkmasına yol açmaktadırlar. 2011 yılında göçenlerin temel sorunu güvenlik, sağlık, barınma ve beslenme idi. Ancak o günden bugüne ihtiyaçlar ve problemler farklılaşmıştır. Göçmenlerin bir kesimi halen barınma ve beslenme anlamında yardıma muhtaç iken görece belirli bir sosyo-ekonomik düzeye sahip olanlar ise sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanda ikinci kuşak haklar denilen mülkiyet, girişimcilik, örgütlenme, sosyal güvenlik, istihdam, basın yayın, vatandaşlık benzeri talepleri gündemine almış durumdadır. Bu bağlamda Şanlıurfa’ya bakıldığında göçmenlerin kendi partilerini kurdukları (http://ajansurfa.com/tr-tr/haberler/19210/suriyelilerin-de-ak-partisi-oldu), ticari işletmeler açtığı, basın yayın faaliyetlerine başladığı, dernek kurdukları görülmektedir. Örneğin Şanlıurfa’da basın yayın alanında 3 gazete ve çeşitli dergiler bulunmakta ve internet yayıncılığı faaliyetleri yer almakta, yerel ve şube orjinli olmak üzere toplam 60 dernekten bahsedilmektedir. Çeşitli dini ve eğitim kurumlarının (okul, medrese, dershane vb), yanı sıra birçok ticari işletme açılmaktadır. Örneğin şehrin en prestijli caddesi olan Abide, Haşimiye arası ana arterde birçok işyeri Suriyelilerce işletilmektedir. Bu işletmeler kuyumculuk, pastanecilik, giyimcilik, lokantacılık, berberlik, telefonculuk gibi birçok alanda ticari faaliyet yapmaktadır. Dolayısıyla kalış süresi uzadıkça ihtiyaçların değişeceği muhakkaktır. Yine yerel halkla iletişim, entegrasyon ve çatışma düzeylerinin de farklılaşacağı da açıktır. Sosyo-kültürel uyum ve çatışma, yabancılık, kayıt dışı istihdam ve emek sömürüsü, şehirlerin demografik değişimi, iç siyasette etnik ve mezhepsel gerilimler göçün etkisiyle Türkiye’de oluşan ana meseleler arasındadır. Benzer problemlere Şanlıurfa’da da rastlanmaktadır. Bu çalışmada ise söz konusu problemlerden Suriyeli göçmenlerin toplumsal ve kültürel alandaki uyumları ele alınmaktadır.

SOSYO-KÜLTÜREL TEMALARI İLE ERZİNCAN TÜRKÜLERİ

ULUSLARARASI ERZİNCAN SEMPOZYUMU, 2016

Anadolu insanı, nesiller boyu kadim kültürünü ve geleneksel değerlerini sanat ürünleri yolu ile ifade etmiştir. Derdini, kederini, mutluluğunu ve daha birçok duygusunu sanat ürünleri ile dile getiren Anadolu insanı, bu sanat ürünlerinden biri olan türkülere ise çok özel bir mana yüklemiştir. İnsan hayatı ve yaşam biçiminin adeta bir aynası olan türküler, kendilerini üreten halkın bir anlamda dünyaya seslenişi olmuştur. Anadolu müzik kültürünün en karakteristik yörelerinden biri olan Erzincan yöresinde de durum farklı değildir. Erzincan yöresi türküleri, bu coğrafyada yaşayan insanların yüreğinin sesi olmuş ve bu yöre insanlarının duygu ve düşüncelerini çeşitli temalarla ifade etmiştir. Bu araştırma; Erzincan yöresi türkülerinin tema özellikleri bakımından incelenmesi yolu ile bir manada Erzincan yöresi insanının kültür ve yaşam biçimleri üzerine sosyo-kültürel bir analiz gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Araştırmada TRT-THM repertuvarında kayıt altına alınmış olan ve ulaşılabilen 190 adet Erzincan türküsü tema içeriği bakımından incelenmiştir. Erzincan yöresine ait olan türkülerde; sevda, gurbet, ayrılık ve sitem konularına yönelik temalarının yoğun bir şekilde işlendiği, yörede yaşayan Alevi-Bektaşi toplulukların gelenek-görenekleri çerçevesinde yoğrularak şekillenmiş dinsel-öğütsel temalı çeşitli türküler bulunduğu tespit edilmiştir. Ayrıca yöreye ait türkülerin sosyo-kültürel anlamda çok çeşitli toplumsal mesajlar içerdiği de araştırmada elde edilen önemli sonuçlardan bazılarıdır. Anahtar Kelimeler: Erzincan, Kültür, Müzik, Tema, Türkü.

ERGENLERİN KİMLİK GELİŞİMİ İLE AKADEMİK GÜDÜLENME/UMUDUN İLİŞKİSİNDE PSİKOLOJİK İHTİYAÇLARIN ARACI ROLÜ

Milli Eğitim Dergisi, 2021

Bu çalışmanın amacı ergenlerdeki kimlik gelişimi ile akademik motivasyon ve umut düzeyleri arasındaki ilişkilerinde temel psikolojik ihtiyaçların aracı rolünü belirlemektir. Katılımcılar, sosyokültürel yapısı oldukça geniş olan bir şehrin en büyük ilçesindeki farklı lise türlerine devam eden 480 lise öğrencisinden oluşmaktadır. Araştırmanın amacına uygun olarak Kişisel Bilgi Formu, Kimlik Gelişiminin Boyutları Ölçeği, Akademik Güdülenme Ölçeği, Temel Psikolojik Gereksinimlerinin Doyumu Ölçeği – Lise Formu ve Sürekli Umut Ölçeği kullanılmıştır. Her bir temel psikolojik ihtiyaç ayrı ayrı aracı değişken olarak incelendiği için farklı yapısal eşitlik modeli oluşturulmuştur. Bulgulara göre, kimlik gelişiminin içsel yatırımda bulunma boyutu dışındaki diğer boyutlar ile akademik güdülenmenin ve umut arasındaki ilişkiye özerkliğin ve yeterliğin aracılık ettiği görülmüştür. Kimlik gelişiminin seçeneklerin saplantılı araştırılması ve seçeneklerin derinlemesine araştırılmasından akademik güdülenme ve umut arasındaki ilişkiye ilişkisellik doyumunun aracılık ettiği söylenebilir.

SOSYO-KÜLTÜREL BİR MÜZİK İCRA ORTAMI OLARAK ÂŞIK KAHVEHANELERİ VE BURSA ÂŞIKLAR KAHVESİ

ÖZET Kahvehaneler Anadolu'da görülmeye başlandığı 16. yüzyıldan buyana Türk toplum hayatının önemli toplanma ve istişare mekânlarından biri olmuştur.Her fikir ve kesimden insanların katılım sağladığı bu mekânlar zaman içinde çeşitli meslek gruplarının adı ile de anılmıştır. Âşık kahvehaneleri de bu meslek ve sanat gruplarından biri olan âşıkların, diğer icra ortamları ile birlikte, sanat icra ettikleri mekânlardan biridir. Âşık kahvehaneleri ilk olarak İstanbul' da ortaya çıkmış daha sonra diğer illere yayılmıştır. Bursa âşıklar kahvesi de Erzurum'dan Bursa'ya göç eden Âşık Mehmet Güneş tarafından 1955 yılında Bursa merkezde kurulmuş ve günümüze kadar benzer amaç ve katılımcı yapısı ile varlığını sürdürmüştür. Günümüzde âşıklık geleneğine mensup olanlardan daha çok âşık olmayan müzik icracılarının katıldığı fasıllarda büyük çoğunlukla TRT Türk halk müziği repertuarında bulunan türküler yine TRT koro ve solo icra mantalitesi örnek alınarak seslendirilmeye çalışılmaktadır. Aşıklar kahvesinde en çok icra edilen enstrüman bağlamadır ve bağlama icrasında da yine kalıplaşmış yöresel icra tavır ve üslubu tercih edilmektedir. Bu fasıllara icracı ve dinleyici bakımından ciddi manada katılım olması Bursa'nın Osmanlı Devleti'nin ilk başkenti olması ve bu nedenle tarihsel ve kültürel derinliğe sahip olması ile ilişkilendirmek mümkündür. Ayrıca önemli oranda göç alan şehir hem tarihsel hem de coğrafi anlamda çeşitlilik arz eden bir sosyokültürel yapıya sahiptir. Bursa âşıklar kahvesi yakın zamanda Bursa'da açılan pek çok yeni müzikli/çalgılı kahvehaneye de model olmuştur. Her kesimden insanın icracı ya da dinleyici olarak bir araya gelip vakit geçirdiği ve böylece farklı arka planlara sahip yapılardan oluşan kent kültürünü bünyesinde barındırabilen Bursa âşıklar kahvesi pek çok özelliğiyle, yüzlerce yıllık müzikal beğeni ve birikimin, günümüzde halk nezdinde temsil edildiği ender mekânlardan biri olma özelliği taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı Bursa âşıklar kahvesi örneği ile Türkiye'deki sosyokültürel müzik icra ortamlarını, icracıları ve bu iki unsurun zaman içerisinde meydana gelen değişikliklere karşı pozisyonunu tespit ve tahlil etmektir.

SOSYO-MEKÂNSAL BİR KAVRAM OLARAK SUÇA TANIKLIK EDEN MİMARLIK

Öz: Doğumdan ölüme kadar olan yaşamsal süreçte mekân bütün deneyimlere tanıklık etmekte, bu deneyimlerin bilgisini gerektiğinde kullanılmak üzere kaydetmektedir. Toplumda meydana gelen değişimler sonucunda toplum mekânı şekillendirmekte mekân ise toplumun deneyimlerine nesne olmaktadır. Ancak yakın zamana kadar ülkemizde tasarımın bu tanıklığından siyasi ya da hukuki anlamda faydalanılmamıştır. Mimari tasarımın tanıklığından faydalanma işinde yapılan sadece bir nesne olarak yapıyı çözümlemek değil, boşlukta meydana gelen tüm olayları bir başka deyişle "an" ı analiz etmektir. An olarak tanımlanan bu edimsel veya durumsal aktiviteler bütünü yaşamın özünü oluşturması bağlamında bütün bilim ve disiplinlerin ilgi alanına girmektedir. Suçun mekân-zaman-olayinsan etkileşimden meydana gelen bir "an" olması sebebiyle hukuki süreçte mimarlık disiplininin tanıklığından faydalanılmasının ve mimarlığın adli bir disiplin, mekânsal analizin adli bir yöntem olarak kullanılmasının önemi anlaşılmaktadır. Bu fikirden hareketle ortaya çıkan "Adli Mimarlık" disiplini, adli vakalarda tanıklığı nesneler üzerinden yaparak alışılagelmiş bireysel tanıklığın tutarsızlık, ahlakilik ve duygusallıktan arındırılmış daha nesnel ve objektif bir kavrama dönüşümünü sağlamıştır. Bu çalışmada, nesnelerin (mekânın) suçu azaltma, çözümleme ve önlemede objektif tanıklığından yararlanarak insanlık için daha adil, güvenli ve yaşanılabilir çevreler ve pozitif bir gelecek tablosu oluşturulabilir mi sorusuna cevap aranacaktır. Yöntem olarak ulusal ve uluslararası literatür taraması yapılarak örnek adli vaka üzerinden incelemeler yapılmış, elde edilen bulgular değerlendirilerek yorumlanmıştır. Yaşamın her anına tanıklık eden mekânın adli düzlemde suç mahali olarak tanıklığından faydalanılmasının adaletin sağlanması açısından faydası değerlendirilmiş, ülkemizde adli mimarlık kavramının geliştirilip adli bilimlere katkı sağlaması yönünde önerilerde bulunulmuştur.

MÜZİK GELİŞİMİ VE ÖĞRENMEDE SOSYO-KÜLTÜREL BAĞLAM

Journal of Research in Education and Teaching, 2017

THE SOCIO-CULTURAL CONTEXT OF MUSICAL DEVELOPMENT AND LEARNING The process of development and learning is highly complex, and it involves a number of important factors. Socio-cultural context, one of these factors, has been highlighted in the relevant literature, and this got educators in the power of the interaction between individuals and their environment in the learning process. Bandura, Vygotsky and Bronfenbrenner stressed that individuals should be studied in connection with their socio-cultural contexts in the process of development and learning. These studies in the fields of development and learning psychology also affected research in music pedagogy, which tended to explain success in music with cognitive and individual variables such as talent and practice. In the 1970s, the post-Piaget period began with these studies, which emphasized the effect of the socio-cultural context. This period involved the development of models and theories that examined individuals' musical development and learning in narrow and broad socio-cultural contexts. A review of the relevant literature indicated that the fundamental elements of the socio-cultural context in musical development and learning process have been studied as family, schools, peers, technology, media and gender. GİRİŞ Gelişim kavramı alanyazında birbirinden farklı birçok tanımla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu kavramlar gelişimin çoğunlukla sosyal, fiziksel, dilsel ve zihinsel boyutları üzerinde toplanmış olup en önemli ortak özellikleri gelişimi niteliksel ve niceliksel ilerleme olarak görmeleridir. Senemoğlu (1998) gelişimi,

SURİYELİ MÜLTECİLERİN UYUM SÜRECİNDE İŞÇİ ÖRGÜTLERİNİN AKTÖRLEŞ(EME)ME DENEYİMLERİ: FENOMONOLOJİK YÖNTEMBİLİMSEL BİR İNCELEME

Kafkas Sosyal Bilimler Dergisi, 2020

https://orcid.org/ ORCID ID: 0000-0002-3188-9477 Çalışmanın Türü: Araştırma Öz Göç sonuçları kolaylıkla tahmin edilemeyen bir olgu olmakla birlikte hem göç veren hem de göç alan toplumlar üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip olabilmektedir. Söz konusu dönüştürücü etki hem sosyal ve kültürel hem de ekonomik alanda kendini gösterebilir. Bu etkinin olumlu seyir izleyebilmesinde göç alan ülkelerdeki uyum politikalarının önemi büyüktür. Uyum politikalarının oluşumunda ise çok yönlü diyalog mekanizmasının kurulması, politikaların etkinliğini kuşkusuz arttıracaktır. Bu kapsamda çalışmada, diyalog mekanizmasının bir tarafı olması beklenen işçi örgütlerinin Suriyeli göçmen işçilerin işgücü piyasasına uyumlarına doğrudan, genel uyumlarına ise dolaylı katkı sağlayarak aktörleş(eme)me deneyimleri, yöntembilimsel olarak fenomonolojik yaklaşım çerçevesinde incelenecektir. Bu amaçla gerçekleştirilecek veri analizinde, politika yapım süreçlerine katkı sağlayabilecek konfederasyon düzeyindeki işçi örgütleri ile gerçekleştirilen görüşmelerden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Göç, Suriyeli mülteciler, uyum, işgücü piyasası, işçi örgütleri. Abstract Although migration results are not easily predictable, they can have a transformative effect on both sending and receiving societies. This transformative effect can occur in both social and cultural and economic spheres. Integration policies in receiving countries are extremely important for this effect to be positive. Establishing a multi-stakeholder dialogue mechanism in the formation of integration policies will undoubtedly increase the effectiveness of the policies. In this context, the role of workers' organizations, which are expected to be a part of the dialogue mechanism, by directly contributing to the adaptation of the Syrian migrant workers to the labor market, and indirectly to their overall harmony, will be examined methodologically within the framework of the phenomenological approach. In the data analysis to be carried out for this purpose, interviews with workers' 1 Bu çalışmanın taslağı ilk olarak, yazar tarafından danışmanlığı yürütülen "Akad'emek 2019 Söz Çalışma Ekonomisi Öğrencilerinde" öğrenci kurultayı için hazırlanan metin ile ortaya çıkmıştır. Çalışma kapsamında yapılan görüşmeler öğrenciler eşliğinde yazar tarafından gerçekleştirilmiştir. Daha sonra oluşturulan bildiri metni "The Migration Conference 2019 Bari"de sunulmuş ancak tam metin olarak basılmamıştır. Makale kurgusu ve yazımı tümüyle yazara aittir.

SURİYELİ MÜLTECİLERE YÖNELİK TUTUMLARIN SOSYAL BASKINLIK YÖNELİMİ DOĞRULTUSUNDA İNCELENMESİ, SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2019

Çalışmanın amacı Türkiyelilerin, Suriyeli mültecilere yönelik sosyal psikolojik tutumların incelenmesidir. Çalışmanın temel varsayımı Türkiyeli bireylerin cinsiyetleri, gelir düzeyleri, yaşadıkları yerde kendileri ile beraber yaşayan Suriyeli mültecilerin yoğunluğu ile kendilerini ifade ettikleri dini, etnik ve siyasal kimliklerinin, Suriyeli mültecilere yönelik tutumları üzerinde etkili olduğudur. Bu varsayımın test edilebilmesine yönelik, ana kütle olarak Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencileri seçilmiştir. Bu tercihte etkili olan başlıca faktör üniversitelerin kozmopolit bir yapıya sahip olduğuna ilişkin ön kabuldür. Bilindiği üzere üniversiteler farklı şehir, kültür ve gelir gruplardan gelen öğrencilerden oluşmaktadır. Çalışmada alan araştırması yöntemi kullanılmıştır. Türkçe geçerliliği olan SDO ölçeğinden hazırlanmış anket formu katılımcılar ile yüz yüze uygulanmıştır.

KİŞİLİK ÖZELLİKLERİNİN SOSYAL AĞ OLUŞUMUNA ETKİSİNDE SOSYAL SERMAYENİN ARACILIK ROLÜ: BİR KAMU KURUMUNDA BOYLAMSAL BİR ÇALIŞMA

Özet: Sosyal ağ düzeneğindeki aktörlerin aralarındaki bağların gücüne ve aktörün konumuna nelerin etki ettiği, aktörlerin istenilen konumlara nasıl yerleştiği; yani aktörün ağ düzeneğindeki konumuna etki eden öncüllerle ilgili kuramsal ve uygulamalı olarak yapılmış pek fazla çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma, kişilik özelliklerinin bireyin sosyal ağ düzeneğindeki merkeziliğine ve yapısal boşluğuna etkisini ve bu etkileşimde bireyin sosyal sermayesinin aracılık rolünü araştırmaktadır. Çalışma, bir kamu kurumunda çeşitli personel temin ve seçim aşamalarını tamamlayıp, daha önce birbirlerini tanımayan ve ilk defa bir araya gelen 85 kişilik bir grup oluşturmaktadır. Kişilik özelliklerini ölçmek için Benet, Martinez ve John (1998) tarafından geliştirilen Beş Faktör Kişilik Envanteri (BFKÖ), Sosyal sermayeyi ölçmek için Chen vd. (2009) tarafından geliştirilen kişisel sosyal sermaye ölçeği ve sosyal ağ analizleri için de öğrencilerin isimlerinden oluşturulmuş sosyal ağ analizi anketi kullanılmıştır. Çalışmada kullanılan sosyal sermaye ölçeğinin Türkçe'ye çevirisi de yapılmıştır.