SUIFD30_KUR’AN’IN KADININ EVLENMESİNE BAKIŞI VE İSLAM HUKUKÇULARININ KONU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ, HASAN ALİ GÖRGÜLÜ (original) (raw)

İNSAN ŞAHSİYETİNİN İNŞASI VE KORUNMASI BAĞLAMINDA KUR’ÂN’DA SIĞINMA REALİTESİNİN İSİMLENDİRİLMESİ

2017

Tarih boyunca birçok kavram gibi sığınma olgusu da Doğu’da ve Batı’da farklı kavramlarla ifade edilmiŞtir. Ait oldukları dil içerisinde rastgele seçilmiş kurallı harf öbeklerinin çok daha ötesinde anlamlar taşıyan kavramlar, içinde oluştukları kültürel kodları da yansıtacak şekilde var olagelen bir sürecin neticesi olarak günümüze aktarılmışlardır. Yapılan araştırmalarda günümüzde Batı’da kullanılan sığınma (asylum) ve iltica (refuge) kavramlarının Kur'ân'ın nüzul ortamındaki karşılıklarının farklı anlam alanlarına sahip olduğu görülmüştür. Kur'ân'ın sığınma olgusuna yaklaşımı ve bu realiteyi sunuŞunun ise Hz. Muhammed’in içinde yetiştiği toplumu yansıtmanın ve dolayısıyla ilk muhataplarının tekrarı olmanın çok fevkinde olduğu görülmektedir. Bu tebliğde ilk olarak Kur'ân'ın genel olarak sığınma olgusunu hangi bağlamlarda kullandığı tespit edilecektir. Ülkelerinden zorla çıkarılanların, vatanlarını bırakarak göç etmek zorunda kalanların ve bu olaylar sonucunda bir ülkeye veya Müslümanlara sığınanların Kur'ân'da nasıl ele alındığı belirlenecektir. Ayrıca Kur'ân'ın iltica ve sığınma olgusuna yaklaşım üslûbu ve yüklediği anlamlar bir insanın şahsiyetinin inşası ve korunması açısından değerlendirilecektir. Böylelikle günümüzde genelde tüm mülteciler özelde ise Türkiye’ye iltica eden Suriyelilerin Şahsiyet ve onurlarını koruma adına Kur'ânî üslubun kullanılmasının ne kadar gerekli olduğu ve karşılaştıkları zorlukları aşma adına bu üslubun fonksiyonları psiko-sosyal açıdan ortaya konulacaktır. Çalışma sonrasında elde edilecek bilgilerin kendi vatanlarındaki sosyal statüleri adına da büyük kayıp yaşayan mültecilerin, iltica ettikleri ülkede Kur'ânî bakış açısıyla yaklaşan toplumun verdiği konum sayesinde sosyal uyumun tesisi adına ve oluşan problemleri giderme açısından birçok yarar sağlayacağı öngörülmektedir. Anahtar Kelimeler: Kur'ân, Emân, Civâr, Ġltica, Hicret, Sığınma, Suriye.

KUR’AN’DA GAYR-İ MÜSLİMLERLE DİYALOG, İŞBİRLİĞİ VE DOSTLUK

World peace is a concept that it is frequently mentioned as wars among countries cannot be stopped in one way or another. Religion can have a significant role in minimizing the number of wars although world peace cannot be achieved and in spite of the wars among the members of different religions. In this paper, we will handle the verses of the Quran which we think they relate to dialogue cooperation and being friend with other religions’ members. The fact that some verses of the Quran do emphasize cutting off relationships with some of the non-Muslims, which were sometimes percieved incorrectly, will be pointed. Without neglecting the contemporary comments on the verses in question, the information and comments in the first and classic period Quran exegesis will be applied.

KUR’AN’DA YENİDEN DÎNÎ SOSYALLEŞME

Doğumdan ölüme kadarki süreçte toplum ile iç içe yaşayan bireylerin sosyalleşmeye olan ihtiyacı bilinmektedir. Toplum ve bireyler sosyalleşme içerisinde birçok evreden geçmektedirler. Yeniden sosyalleşme, bahsi geçen evrelerden biridir. Yeniden dinî sosyalleşme ise bu evrenin bir alt başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışma yeniden dinî sosyalleşmenin insanların hayatlarının belirli bir evresinde vuku bulma ihtimali üzerinde durmaktadır. Çalışma bu bağlamda yeniden dinî sosyalleşme kavramına Kur’an’i pencereden teorik ve pratik unsurlarıyla nasıl yer aldığını konu edinirken, amacı ise başta kıssalar olmak üzere yeniden dini sosyalleşme kavramı içinde değerlendirilebilecek birey ve topluma ilişkin vurguları a) ihtida b) tedricilik ve c) temsiller bağlamında ele almaktır. Çalışma anlayıcı yaklaşım perspektifinden nitel bir desenle yürütülmüştür.

KUR’AN’DA ALLAH VE İNSANIN SONSUZLUĞU ÜZERİNE BİR İNCELEME

Allah, Kur’an’da kendisinin zamansal bir varlık olmadığını “bekâ”, “âhir” ve “hayyün lâ yemût” kavramlarıyla ifade etmiş; insanın ise zamansal bir varlık olarak sonsuzluğunu belirtmek için “ebed ve huld” kelimelerini kullanmıştır. Allah’ın başlangıcının olmadığı anlamına gelen “kadîm” kavramı üzerinde yürütülen tartışmalar, âlemin de kadîmliği konusunda filozof ve kelâm bilginleri arasında yeni görüşler çıkmasına neden olmuştur. Bu tartışmalarda Allah’ın sonunun olmaması, çok fazla gündeme gelmemiştir. Bâkıllânî ve Beyhakî ile birlikte Allah’ın bâkî olduğu, kelâmî eserlerde zikredilmeye başlanmıştır. Bu kavram âlimler tarafından özellikle insanın akıbeti, arazların durumu gibi konularla ilişkili olarak ele alınmıştır. Ayrıca Allah’ın dışında “bekâ” özelliğine sahip başka varlıkların olup olmadığı tartışılmıştır. Çalışmada Kur’an’da Allah ve insanın sonsuzluğunu ifade eden kavramlar hakkındaki kelam bilginlerinin görüşlerine değinilerek, Allah ve insanın sonsuzluğunun yapısal nitelikleri noktasında çözümlemeci analizlere yer verilmiştir

MUHÂSİBÎ’NİN KİTÂBU FEHMİ’L-KUR’ÂN VE ME‘ÂNÎHİ ADLI ESERİNDE KUR’ÂN TASAVVURU VE NESİH TARTIŞMALARI

Yüksek Lisans Tezi , 2024

Araştırmada Hâris el-Muhâsibî’nin (öl. 243/857) hayatı ve Fehmu’l-Kur’ân adlı eserinde ağırlıklı olarak ele aldığı nesih konusu incelenerek müellifin hem Kur’ân’a hem de nesih olgusuna bakışı gözlemlenmiştir. Muhâsibî'nin, Fehmu’l-Kur’ân adlı eserinde neshi on beş çeşide ayırması dikkatimizi çektiğinden bunlar arasında ne gibi farklar ve benzerlikler bulunduğu, Kur’ân’ı anlamaya nasıl bir bakış kazandırdığı problem edilmiştir. Çalışmada metnin içerik analizi yapılırken, yazıda birçok tutarsızlık fark edilmiştir. Buna rağmen Muhâsibî’nin nesih konusuna tebdîl, beyân, ref‘, izâle, nakil, tahsis ve istisna açısından çok geniş bir perspektif kazandırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca Muhâsibî'nin, haberlerde neshin caiz olmadığı ve Allah kelâmının değişmezliği görüşünü ısrarla vurguladığı ancak eser boyunca sistemli bir şekilde bu görüşlerin ilerlemediği de tespit edilmiştir.

KUR’AN’A GÖRE ÇOCUĞUN DİNİ VE AHLAKİ GELİŞİMİNDE BÜYÜKLERİNİN ÖRNEKLİĞİ

AHLAKİ GELİŞİM SÜRECİNDE ANNE BABA ÇOCUK ETKİLEŞİMİ: MODELDEN ÖGRENME, 2024

İnsanoğlu birlikte yaşadığı diğer insanlardan etkilenme ve onları etkileme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle bireyin dinen ve ahlaken eğitilmesi sırasında doğru ve hedeflenen biçimde yönlendirebilecek rehberlere ihtiyaç vardır. Kur’an, bireyin kendisinden önce benzer tecrübeleri yaşayan diğer bireylerden kuvvetli bir şekilde etkilendiğine sık sık işaret eder. Nitekim inkarcıların argümanlarından biri olan “…Atalarımızdan gördüğümüze uyarız…” (el-Bakara 2/170, vd.) vb. ifadeleri inançsızlıkta, günaha düşmede birey ve toplumun kendisinden öncekilerden ne ölçüde etkilenebileceğinin en çarpıcı göstergelerindendir. Bunun yanı sıra bireyin toplumda, ailesinin ahlakı, genel tanınırlık durumu kapsamında değerlendirildiği, ailesinden bağımsız düşünülmediğine de atıfta bulunulur. Örneğin Hz. Meryem’in Hz. İsa’yı dünyaya getirmesinin ardından durumu ona yakıştıramayan ve kendisine inanmayan kavminin “Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi.” (Meryem 19/28) diyerek Hz. Meryem’i ailesine nispetle yargıladıkları görülmektedir. Çocukluk sürecinde bireyin her konuda eğitiminde elbette büyük ölçüde anne-baba sorumludur. Bununla birlikte anne-baba çocuğun eğitiminde etkili yegâne unsurdur demek doğru değildir. Bu doğrultuda ayette aile reisinin aile fertlerinin ibadetlerinde yönlendirici olması gerektiği bildirilirken bilhassa babanın istikrarlı bir şekilde namazına devam ederek ailesine örnek olmasının lüzumu vurgulanmaktadır. (bk. Tâhâ 20/132) Kur’an, dolaylı olarak da babanın çocuğun fiziki ve manevi meselelerdeki rol model etkisine değinir. Nitekim Hz. İbrahim kıssasına dair kesitlerde oğlu İsmâil’in kendisiyle birlikte iş tuttuğu, Kabe’nin inşasında babasıyla birlikte hareket ettiği anlatılır. Ayrıca babası gibi yumuşak huylu tabiatına ve çocuk yaşta Allah’a olan teslimiyetine değinilir. (bk. el-Bakara 2/127; es-Sâffât 37/102-108) Bu husus bir peygamber ailesi örnekliğinde babanın ve annenin çocuğun yetişmesindeki rolüne dikkat çeker niteliktedir. Bu misallerde Kur’an’ın çocuğun dini ve ahlaki gelişiminde hususen anne-baba rolünün önemini vurguladığını görüyoruz. Bununla birlikte ayetlerde çocukluk çağında edinilmesi gereken adabımuaşeret kurallarının kazanılması sırasında anne-babanın haricinde çocuğun tanık olduğu diğer bireylerin de rolünün bulunduğuna işaret vardır. Nitekim ergenlik çağına girmiş olan bir çocuğun ebeveyninin yanına girerken kendisinden büyüklerin yaptığı gibi izin istemesinin gerektiği ayette açıkça belirtilir. (bk. en-Nûr 24/59) Bu ayet öncesiyle birlikte değerlendirildiğinde görülür ki ergenlik çağında olan bir çocuktan artık büyüklerinin fiillerini takip etmek, onları örnek almak suretiyle bilinçli hareket etmesi beklenir. Bu çalışmada amacımız bir eğitim metodu önermek veya çocuğun dini-ahlaki eğitimi sırasında büyüklere düşen vazifeleri tespit etmek değildir. Din eğitimi ve din psikolojisi sahasında bu konuya ilişkin nitelikli araştırma ve metotların varlığı malumdur. Biz bu çalışma ile yalnızca Kur’an-ı Kerim’in çocuğun dini ve ahlaki gelişiminde, başta anne-baba olmak üzere, kendisinden yaşça büyük bireylerin hangi açılardan ve ne derece etkili olabileceğine ilişkin örneklerini tespit etmeyi ve bu örneklerin İslâm düşünce geleneğindeki yansımalarının izini sürmeyi hedefledik. Anahtar Kelimeler: Tefsir, Kur’an, eğitim, din, ahlak, çocuk

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, DİN VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ VE NEFRET SÖYLEMİ BAĞLAMINDA KUR’AN-I KERİM YAKMA EYLEMLERİ Adem ÖZER - Fatma TAŞDEMİR

2023

Uluslararası sistemin anarşik yapısı sistemin temel aktörleri olan devletlerin güvenlik meselelerini öncelemesine sebep olmaktadır. Devletlerin güvenlik kaygılarının yalnızca askeri kapasitelerinin artırılması ve silahlanma yoluyla giderilemediği, aksine bu durumun güvenlik ikilemlerine yol açtığı Soğuk Savaş döneminde anlaşılmıştır. Devletler arasında güvenliğin sağlanabilmesi için diplomatik yolların ve uluslararası hukukun işlevsel önemi bu süreçte ön plana çıkmıştır. Uluslararası güvenliğin sağlanmasında hukukun meşruiyet kaynağı olarak önemli bir rolü ve işlevi bulunmaktadır. Uluslararası sorunların tek başına devletler tarafından çözüme ulaştırılmasının mümkün olmadığı günümüz dünyasında, küresel meselelerin ancak küresel yönetişim ile çözüme kavuşturulabileceği kabul edilmektedir. Her ne kadar devletler arasındaki çıkar çatışmalarının kimi zaman uluslararası hukukun etkinliğine zarar verebildiği durumlarla karşılaşılmakta ise de, çözümün diplomatik kanallar ve hukuki düzenlemeler aracılığıyla gerçekleştirilebileceği düşüncesi giderek güçlenmektedir. Bu bağlamda kimi zaman birbirini dışlayan olgularmış gibi algılanabilen uluslararası güvenlik ve uluslararası hukuk nosyonlarının zaman içerisinde daha yakın bir ilişki içerisine girdiği görülmektedir ve bu alanların birbirlerini zayıflatmanın aksine birbirlerine güç kazandırdıkları anlaşılmaktadır.

KURAN’DAKİ SÜLEYMAN KISSASININ TEFSİRLER YOLUYLA ÇARPITILMASI (NEML SURESİ:15-47) TEVRAT’IN HADAD’ININ BİR KUŞ OLARAK HÜDHÜD’E GERÇEK BİR KADININ BİR DİŞİ KARINCAYA DÖNÜŞMESİNİN ANALİZİ

0

Neml Suresinin Süleyman’ı; kuş lisanı bilir; kuşlar ve cinlerden ordu kurar; dişi bir karıncanın [nemletun] konuşmasını işitir; Hüdhüd adlı kuşu Seba Melikesine mektup götürmesi için elçi tayin eder; cinlerden birini Melike’nin koltuğunu getirmesi için görevlendirir; Melike’yi sarayıma gir diye davet eder O’da sarayın ihtişamından Müslüman olur vb. Suresinin mevcut çeviri ve tefsirleri sihir, büyü ve fabl ile doludur. Bunlar, aslında ilk müfessirlerin okumalardır. Süleyman kıssalarının Tevrat’ın Süleyman kıssaları ile birlikte okunmasında ise; Kuran metinlerinin bu tür bir sihir, büyü ve fabl içermediği görülmüştür. Bu okumalarımızda: Süleyman’ın kuş lisanı bilmediği, kuşlar hakkında konuştuğu; hakiki kuşlardan ve cinlerden bir ordusunun olmadığı; Kuşlar [et-Tayr] ve Cinler [el-Cinni] tanımlarının çevre halklarının kötü lakapları olduğu; Neml sözcüğünün karınca değil ‘Liman’ anlamında olduğu; Karınca Vadisi denilen yerin Liman Vadisi olduğu; Nemletun’un karınca değil Limanlı bir kadın olduğu; Hüdhüd’ün bir kuş olmadığı, hikâyesi Tevrat’ta geçen Edom prensi Hadad olduğu; Seba Melikesinin koltuğunu uçarak getiren bir cin olmadığı, Samirilerden bir din adamı olduğu; Melikeye yapılan ‘saraya gir’ davetinin ‘dinime gir’ anlamında olduğuna dair birçok bulgu tespit edilmiştir. Bir noktada, mevcut Kuran çeviri, meal ve tefsirlerinin çarpıtma denilecek oranda hatalı yorum ve anlamalar üzerine bina edildiği sonucuna varılmıştır.