İSTEM.11.2008_TARİH USÛLÜ MESELELERİNE DAİR BİR RİSÂLE: CELÂLEDDÎN ES- SUYÛTÎ’NİN, EŞ-ŞEMÂRÎH FÎ İLMİ’T-TARİH’İ -An Epistle About Historiography: Jalal Al-Din Al-Suyuti’s “al-Shamarikh Fî- Ilm Al-Tarikh - Doç.Dr.Kasım ŞULUL - (S.123-144) (original) (raw)
Related papers
Taşköprülü-Zâde Ahmed Efendi nin Miftâhü s-Sa?âde sinde Tarih İlminin Yeri
History Studies International Journal of History
Taşköprülü-zâde Ahmed Efendi'nin (ö. 1561), ansiklopedik çalışmalarıyla, İslam dünyasında kendi dönemine kadar gelen süreçte gelişen muhtelif ilmî sahalardaki zihniyetin ve tarih yazıcılığı geleneğinin mirasını kendisinden sonraki nesle aktarma, diğer bir ifadeyle bilinebilir kılma vazifesini yerine getirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ahmed Efendi'nin ilimler ansiklopedisi olan Miftâh es-Saʻâde isimli eserinde zikredilen ilmü't-tevârih maddesi ve tarihin alt disiplinlerinden olan ilimlerle ilgili maddelerde verilen eserlerin listesi incelendiğinde, bunların 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadarki dönemde, İslam tarih yazıcılığının çeşitli türlerinde ortaya konulmuş eserler oldukları anlaşılmaktadır. Bunlar arasında biyografi ve bio-bibliyografi türünde kaleme alınmış eserler daha fazla örneklendirilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, bu durum, Ahmed Efendi'nin tarihle alakalı çalışmalarının biyografi ağırlıklı olmasından kaynaklanmıştır. Ancak büyük İslam tarihleri, genel tarihler, şehir tarihleri, coğrafyayla ilgili eserler, bölge tarihleri gibi İslam tarih yazıcılığının başlıca türlerinden eserler de zikredilmiştir. Ahmed Efendi'nin ilimler tasnifine göre, tarih ilmi ve onun alt disiplinlerinden olan ilimler, nazarî yöntemlerle elde edilen ilimler arasında yer almış ve bu hususiyetle aklî ilimler kategorisine dahil edilmişlerdir. Ayrıca, aynı tasnifte tarih ilmi, şerʻî ilimler alanında araştırma yapmak ve yetkinleşmek için gereken alet ilimlerden biri olarak görülmüştür. Ahmed Efendi'nin tasnifinde tarih ilmini, lisanla ilgili olan ilimler arasında tasnif etmesinde tarih bilgisinin yazılı kültürün aktarımındaki rolünün etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Taşköprülü-Zâde Ahmed Efendi’nin Miftâhü’s-Saʻâde’sinde Tarih İlminin Yeri, 2019
Öz: Taşköprülü-zâde Ahmed Efendi’nin (ö. 1561), ansiklopedik çalışmalarıyla, İslam dünyasında kendi dönemine kadar gelen süreçte gelişen muhtelif ilmî sahalardaki zihniyetin ve tarih yazıcılığı geleneğinin mirasını kendisinden sonraki nesle aktarma, diğer bir ifadeyle bilinebilir kılma vazifesini yerine getirmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ahmed Efendi’nin ilimler ansiklopedisi olan Miftâh es-Saʻâde isimli eserinde zikredilen ilmü’t-tevârih maddesi ve tarihin alt disiplinlerinden olan ilimlerle ilgili maddelerde verilen eserlerin listesi incelendiğinde, bunların 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadarki dönemde, İslam tarih yazıcılığının çeşitli türlerinde ortaya konulmuş eserler oldukları anlaşılmaktadır. Bunlar arasında biyografi ve bio-bibliyografi türünde kaleme alınmış eserler daha fazla örneklendirilmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla, bu durum, Ahmed Efendi’nin tarihle alakalı çalışmalarının biyografi ağırlıklı olmasından kaynaklanmıştır. Ancak büyük İslam tarihleri, genel tarihler, şehir tarihleri, coğrafyayla ilgili eserler, bölge tarihleri gibi İslam tarih yazıcılığının başlıca türlerinden eserler de zikredilmiştir. Ahmed Efendi’nin ilimler tasnifine göre, tarih ilmi ve onun alt disiplinlerinden olan ilimler, nazarî yöntemlerle elde edilen ilimler arasında yer almış ve bu hususiyetle aklî ilimler kategorisine dahil edilmişlerdir. Ayrıca, aynı tasnifte tarih ilmi, şerʻî ilimler alanında araştırma yapmak ve yetkinleşmek için gereken alet ilimlerden biri olarak görülmüştür. Ahmed Efendi’nin tasnifinde tarih ilmini, lisanla ilgili olan ilimler arasında tasnif etmesinde tarih bilgisinin yazılı kültürün aktarımındaki rolünün etkili olduğu anlaşılmaktadır.
Ehl-i Hak Alevilerin Tarihî Kaynaklarında Şah İsmail Hatayi
Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Dergisi, 2024
Kuruluşundan itibaren Erdebil Dergâh’ı Anadolu insanını kendine cezbederek bu insanlar için kutsal mekân haline gelmiştir. Söz konusu dergâhın etrafına toplananlar Safevi mürşitlerine gönül vererek ilerleyen süreçte bir Kızılbaş Alevi devletinin ortaya çıkışına imkân sağlayarak Kızılbaşlar Alevi olarak tarihe damgalarını vurmuşlardır. Kızılbaşiye Devleti ise bu hanedanın soyundan gelen Şah İsmail Hatayi tarafından resmiyet kazanmıştır. Fakat Şah İsmail Hatayi Anadolu, Balkanlar ve Irak gibi coğrafyalarda yaşayan Alevi zümreler arasında bir devletin kurucusu olmanın yanı sıra bir mürşid-i kâmil ve bir ulu ozan olarak da kabul görmüştür. Hatta söz konusu Aleviler nezdinde Hatayi, siyasi kişiliğinden daha çok karizmatik inanç önderi olarak kabul görmüştür. Öyle ki söz konusu Alevi zümrelerin arasındaki söylence, “Hatayi’siz Cem Yapılmaz’’ diyerek ibadetlerinde ismi anılmadan olmayacak şahsiyetin Hatayi olduğunu göstermektedir. Mezkûr coğrafyaların yanı sıra yoğun bir Alevi nüfusa sahip olan coğrafyalardan biri İran’dır. Geniş bir coğrafyaya sahip olan günümüzdeki İran, bir hipernim olan Ehl-i Hak ismi altında Türkiye’den sonra en çok Alevi nüfusuna sahip coğrafyadır. Ehl-i Hak Alevileri yüz yıllardan beri bu coğrafyanın dört bir yanına yayılmış ve kendi inanç sistemlerini yaşamayı ve yaşatmayı başaran kapalı toplumlardan biri olmuştur. Söz konusu Ehl-i Hak hanedanları Türk, Kürt, Lor ve Lek gibi farklı etnisite mensuplarından oluşmuştur. Bunlar güçlü bir sözlü kültürün yanı sıra yazılı tarihî kaynakları muhafaza ederek mensubu oldukları inancın yol ve erkanını uygun bir şekilde günümüze kadar devam ettirmişlerdir. Bu Alevi zümrelerin kaynakları incelemeye alınınca veliler ve kutsallar çevresinde oluşan bir inanç sistemine şahit olmak mümkündür. Bu noktada Anadolu Aleviliğinde önemli bir yere sahip olan Şah İsmail Hatayi’nin Ehl-i Hak zümreleri içerisindeki yeri ise merak konusudur. Aslında Türkiye’nin kadim komşusu olan İran’ın orta ve yeni çağ tarihi söz konusu olunca anılan bu iki ülkenin sosyo-kültürel siyasi ve ekonomik açıdan büyük benzerliklere sahip olduklarını düşünmek mümkündür. Bu doğrultuda bir tasavvufi ve batınî inanç mensubu olan Ehl-i Hak Alevilerin de Anadolu ve Balkanlardaki Alevilerden tarihi açıdan farklı olmadıkları var sayımı yerine olur. Özellikle söz konusu Safevi tarihi bağlamında Kızılbaş devletinin tarih sahnesine adım atması ile Ehl-i Hakların da bu tarih içerisinde tıpkı Anadolu ve Balkanlardaki Aleviler gibi yer almaları gayet normaldir. Fakat Hatayi’nin anılan İran Ehl-i Hak Alevileri içerisindeki yeri ve bu zümrelerin Şah Hatayi’e bakışı tarihî ve inançsal kaynaklar eşliğinde ele alınmamıştır. Bu doğrultuda söz konusu Ehl-i Hak Alevileri arasında kabul gören kaynaklara bakılınca Şah İsmail Hatayi’nin önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Hatayi -bu çalışmada ulaşabildiğimiz kaynaklarda- Ehl-i Hak hanedanlarının nezdinde bu inanç sisteminin kutsal şahsiyetlerinin mazharı olarak görülmektedir. Dahası Ehl-i Hak gûyende ve Hak âşıklarının kelamlarında (deyiş/nefes) genel olarak bu inanç sisteminin kutsal kişileri ile birlikte anılmakta olup bir veli olarak kabul görmektedir. Ehl-i Hak kaynaklarında Şah İsmail Hatayi belli bir dönemde Hakk’ın yolunu yaymak için ortaya çıkmış bir zattır.
Osmanlı Sahasında İlk Modern Tarih Usûlü Çalışması: Hamîdetü'l-Usûl
Prof. Dr. Halil İnalcık Tarih ve Tarihçilik Sempozyumu, 2022
Gelembevîzâde Ahmed Tevfîk tarafından kaleme alınmış bir tarih usûlü çalışması olan Hamîdetü'l-Usûl, Arap, Türk ve Batı kaynakları da dikkate alınarak yazılmış mütevazı bir çalışmadır. 1295 [1879/1880] tarihinde İstanbul'da Cevâib Matbaası'nda basılmış olan eser bir "Mukaddime", iki "Bâb" ve bir "Hâtime"den müteşekkildir.