TARİHİ ÇEVRELERDE KENTSEL KORUMA VE KENTSEL YENİLEME EĞİLİMLERİ: YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE (original) (raw)

Kayseri Kalesi Şehir Surları,Zeynel Abidin Türbesi ve Mahperi Hunat Kümbetinde Gözlemlenen Fiziksel,Kimyasal ve Biyolojik Bozulmaların Sınıflandırılması

ISPEC 11th İnternational Conference on Engineering and Natural Sciences, 2021

Uygarlık tarihi kronolojik bir sıra ile incelendiğinde, doğal taş kullanımının insanoğlunun yaşamında, önemli yer tuttuğu göze çarpan bir gerçektir (Bradley, 1998). Doğal taş kullanımı İ.Ö. 600 yıllarında binaların, anıtların yapımında, eski Yunanistan'da önce ahşap kolonların yerine geçen sütunlarda kullanılmış, daha sonra (İ.Ö. 480) kiriş amaçlı kullanımları da giderek yaygınlaşmıştır. Anadolu'da Türk-Selçuk-Osmanlı kültürü egemen olurken, doğal taş Avrupa'dan farklı, fakat en az oradakiler kadar yoğun ve ustaca kullanıldığı gözlenmektedir (Vardar, 1990).Kayseri il merkezinde bir çok tarihi taş anıt bulunmaktadır. Bu anıtlar şehir merkezinde olmalarından dolayı hem insan kaynaklı hemde çevresel diğer faktörlerden dolayı yıllar içerisinde çeşitli tahribatlara maruz kalmışlardır. Kayserinin coğrafi konumundan dolayı ve karasal iklimde bulunmasından dolayı taş anıtların maruz kaldığı bozulmalar fiziksel, kimyasal ve biyolojik bozulmalar olabilmektedir. İnsan kaynaklı faktörlerde taş anıtların yıllar içerisinde bozulmasında hem direk hemde indirek olarak etki etmektedir.Kimi zaman insan kaynaklı faktörler fiziksel,kimyasal veya biyolojik bozulmaların daha da hızlanmasına sebep olabilmektedir. Bu çalışma amacılığı ile Kayseri şehir merkezinde çalışan anıtlar Kayseri Kalesi Sur Duvarları, Zeynel Abidin Türbesi ve Mahperi Hunat Hatun Kümbeti'dir. Tüm bu anıtlar konum olarak bir birlerine yakın yerlerdedir ve hemen hemen bozulma türleri aynıdır. Şehir merkezinde olmalarından dolayı ve Kayseri il merkezinde olmalarından dolayı yoğun olarak hava kirliliğinden ve araçların eksoz gazlarından çıkan korbondioksit tabanlı kimyasal bozulmalardan yoğun olarak etkilenmişlerdir. Anıtlardan incelenmesi için parçalar alınmamıştır. Sadece gözlemsel olarak incelemelerde bulunulmuştır. Daha detaylı labratuvar çalışmaları detaylı analizler için gereklidir. Bu çalışmadan elde edilecek sonuçlar bu anıtlarda ileride yapılabilecek restorasyon çalışmaları için bir ön çalışma veya ön rapor niteleiğinde olacaktır.

Sürdürülebilir Kentsel Gelişim ve Kırsal Kalkınmaya Etkisi Bağlamında Kırsal Turizmin Önemi: Foça Kozbeyli Örneği

Kent akademisi, 2022

Tarihi kent merkezlerinde, turistik faaliyetlerin kentin özgün değerleri üzerinde oluşturduğu baskı ve tahribat oldukça fazladır. Kırsal alanlara odaklanan alternatif turizm türleri bu bağlamda sektörel gelişim açısından önemli olmaktadır. Tarım-turizm işbirliği kır-kent arasındaki gelişmişlik farklarının azaltılmasını, kırsal alanda bulunan mevcut çevresel değerlerin ve doğal kaynakların korunmasını, geliştirilmesini ve sürdürülebilir kentsel gelişimi beraberinde getirmektedir. Bu çalışmanın amacı Foça kentinin turizm potansiyelinin incelenmesi ve turizmin sektörel gelişimi bağlamında kırsal turizmin öneminin ve gerekliliğinin ortaya konulmasıdır. Kozbeyli köyü örneklem alanı olarak seçilmiştir. Sürdürülebilir kentsel gelişim ve kırsal kalkınmaya etkisi bağlamında, kırsal turizmin tartışıldığı bu çalışma, turizm faaliyetleri üzerinden bir planlama çalışması gerçekleştirmekle birlikte, mekânsal kurgu üzerine bir çalışmayı da içermektedir. Çalışma yönteminde, niteliksel ve niceliksel araştırma teknikleri bir arada kullanılmıştır. Doğrudan gözlem ve mekânsal incelemeler çalışma yönteminin niteliksel kısmını, likert ölçeği tekniği kullanılarak yapılan değerlendirmeler ise niceliksel kısmını oluşturmaktadır. Kozbeyli köyünde gerçekleştirilen, "Kırsal Turizm Konseptli Çiftlik ve Turizm Tesisi Tasarımı" öğrenci proje çalışması süreci ele alınmıştır. Turizmin, mimariye yansımaları ve kente etkileri değerlendirilmiştir. Bu çalışma kırsal alanda küçük ve orta ölçekli tesislerin mimari niteliği üzerine bir ön çalışma olarak da görülebilir.

Konkordato Kurumunda Kesin Mühlet: Alacaklı, Borçlu ve Sözleşmeler Açısından Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Ekonomi İşletme Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, 2021

Mali durumu bozulmuş sermaye şirketleri ve kooperatiflerin mali yapısının yeniden düzeltilmesi ve ekonomiye kazandırılması amacıyla kullanılmakta olan iflasın ertelenmesi kurumu, 15.03.2018 tarih ve 30361 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla birlikte uygulamadan kaldırılmıştır. İflasın ertelenmesi kurumunun kaldırılmasıyla birlikte, hukuk sistemimizde yer alan ancak neredeyse hiç başvurulmayan konkordato kurumu yapısal değişikliklerle birlikte daha etkin hale getirilerek kullanılmaya başlanmıştır. Konkordato kurumunun, mahkeme tarafından tasdiki konusunda borçlu ve alacaklıların belirli kurallar kapsamında anlaşmaları gerekmekte olup, söz konusu anlaşmanın kesin mühlet sürecinde gerçekleşmesi, kesin mühleti önemli hale getirmektedir. Kesin mühletin mahkeme tarafından onaylanmasıyla birlikte, meydana gelebilecek hüküm ve sonuçları tüm taraflar açısından bağlayıcıdır. Kanunda, konkordatonun sonuçlarını düzenleyen birden fazla madde bulunmaktadır. Konkordatonun sonuçları ile ilgili hükümler farklı maddelerle düzenlenmiş haldedir. Bu çalışmada, konkordatonun sonuçları ayrı ayrı başlıklar halinde, farklı durum ve taraflar bakımından incelenmiştir. Çalışmada öncelikle, konkordato süreci ayrıntılı bir şekilde incelenerek, konkordato kurumunda yer alan geçici ve kesin mühlet hukuki yönden ele alınmıştır. Daha sonra ise, konkordato kurumunda kesin mühletin alacaklı, borçlu ve sözleşmeler açısından sonuçları değerlendirilmiştir. Kesin mühletin tüm taraflar açısından sonuçlarının değerlendirildiği bu çalışmanın alan yazınına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Kamusal Mekân ile Konut Mekânının Kesişiminde İç Mimarlık Çözümlemeleri

2021

Giriş ve Çalışmanın Amacı: Yeni bir iç mimari yaklaşımı olarak kamusal mekânda alışveriş ve ticaret için ayrılmış kent bölümleri ile konutların kullanıcıya özel çözümlenen kişisel mekânlarının birbirinin özelliklerine dokunmadan ama birbiri ile iç içe geçerek aynı hassasiyet ve özel çözümlerle tasarlanması ve detaylandırılmasının aktarılması amaçlanmıştır. Kavramsal/Kuramsal Çerçeve: Bu bağlamda bir arada bulundukları sosyal aktiviteler alışveriş gibi beklentilerini karşıladıkları ve sosyal bir varlık olan insanın yaşamı için gerekli ihtiyaçlarına ulaşabildiği kamusal ticari mekânlar ile konutların bir arada çözümlenmesi kazanımları aktarılmıştır. Yöntem: Konunun aktarımı için iç mekân gibi düşünülerek dönüştürülmüş kamusal mekânların özel çözümleri ile Evrenol Architects firmasının hayata geçirdiği ofis, ticaret ve konut fonksiyonlarının iç içe çözümlendiği örnekler, firma yetkilileri Mehpare Evrenol ve Tamer Tunbiş ile yapılan söyleşilerde projelerindeki tasarım fikirleri sorulduğunda verdikleri yanıtlar üzerinden sunulmuştur. Kentin ve kentlinin ihtiyacı olan kamusal mekânları konutlarla aynı metrekare içinde tasarlayarak farklı bir bakış açısı ile sunan bu projeler ile kentin yerleşiminde yeni bir örnek teşkil edilmektedir. Mahremiyet esasınca konut alanları, sosyal ve ticari yaşamdan mümkün olduğunca uzak ve gürültü kalabalık gibi olumsuz faktörlerden bağımsız olabileceği bir düzenlemeye gidilmektedir. Ancak bu yeni bakış açısı ve çözümleme ile sadece basit bir kot farkı ilişkisi kurularak iki fonksiyon birbirlerini olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde oluşturulmaktadır. Bulgular: Bu yeni tasarım anlayışı ile kişisel mekân olan konutlardaki kullanıcılar, dâhil olmadan kamusal iç mekânları tarayabilmekte hareketi ve sosyal yaşamın döngüsünü takip edebilmektedir. Bu ilişkiler çerçevesinde birbirine bu kadar yakın tasarlanan iki fonksiyonun yaklaşımlarında da benzer detay çözümlemelerinin yani iç mimarların konsept ve yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Kamusal mekân gibi toplumsal ihtiyaçlara cevap verebilmek için çözümlenen ve algılanan bölüm de bir iç mekân gibi yani Özgün Araştırma Makalesi (Original Research Article) Geliş/

OSMANLI İZMİR’İNDE KENTSEL MEKANDAKİ GÖRÜNMEZ SINIRLAR VE İHLALLERİ

9. Uluslararası Sinan Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2015

Osmanlı İmparatorluğu'nun 17. yüzyıldan itibaren en önemli liman kentlerinden biri olan İzmir, dış ticaret ve diğer etkenlerin belirleyiciliğiyle her zaman kozmopolit bir kent olagelmiştir. Kentin bu çok kültürlü karakterinin temel bileşenleri olan Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler 17. yüzyıldan itibaren kentte bir arada yaşamaya başlamış, 18. yüzyıldan sonra da Levantenler nüfusa katılmıştır. Tüm milletler, dini inanışlarının ve geleneklerinin günlük hayatlarına ve mekanlarına yansımalarının farklılığının yanı sıra birbirlerine karşı olan önyargıları dolayısıyla dönemin bir çok Osmanlı ve Avrupa kentinde olduğu gibi kendi mahallelerinde, kısmen içe kapalı topluluklar olarak yaşamayı tercih etmiş ve 20. yüzyıla kadar da bu durumu sürdürmüşlerdir. Bu senaryonun kentsel mekana yansıması olarak kent, Osmanlı döneminde toplulukların dini/etnik yapılarının belirleyiciliğinde farklı mahallelerden ve çarşı bölgesinden oluşmuştur. Bu mahalleler arasında Avrupa'daki Yahudi gettolarını hatırlatacak biçimde fiziksel bir sınırın bulunduğuna dair herhangi bir bulgu yoktur. Dolayısıyla her ne kadar kentte Türk, Rum, Ermeni, Yahudi, Levanten Mahallesi gibi bölgeler tarif edilse de bunların sınırlarının niteliği ve niceliği zaman zaman değişmiş, farklı değerlendirilmiş, bireysel veya kitlesel olarak farklı karakterdeki davranış modelleriyle ihlal edilmişlerdir. Bu ön kabullerden hareketle bu bildiri, Osmanlı İzmir'inin kentsel mekanındaki bölgelerarası sınırlara odaklanırken onların ihlal edilme modelleri üzerinden kendi aralarındaki farklılıklarını ve tarih boyunca değişimlerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bildiri öncelikle Osmanlı İzmir'inde milletlere ait bölgelerin ve onların arasında kalan sınırların oluşum sürecini özetleyecek, daha sonra bu sınırların ihlal edilme biçimlerine değinecektir. Örnekler incelendikten sonra ihlallerin “uzlaşılmış” ve “çatışmalı” olmak üzere 2 ana başlık altında sınıflandırılabileceği iddia edilecektir. Bildirinin sonunda yukarıdaki sınıflandırmaya dayanılarak, Osmanlı İzmir'inde hatta belki daha da genelleştirerek birbirlerinden yalıtılmış komşuluk ilişkileri yaşamak durumundaki premodern topluluklarda sınır ihlallerinin uzlaşı veya çatışma temelli olabileceği öne sürülecektir. Bu ihlallerin sınırın her iki tarafındaki topluluklara maddi veya manevi çıkar sağlayacak karakterdeyse uzlaşılarak, aksi taktirde çatışmalı olarak gerçekleştiği, her iki durumun da Osmanlı İzmir'inin kentsel yaşamında sıklıkla rastlandığı düşünülmektedir.

Şehir Markalaşmasında Tarihi Yapıların Çevre Sorunlarının İncelenmesi: Konya-Selçuklu Mimari Yapıları Örneği

1. Uluslararası Turizm ve Mimarlık Konferansı, 2018

20. yüzyıla damgasını vuran küreselleşme olgusu ile ülkeler arası mesafelerin ortadan kalkmasıyla rekabet ortamı artmış ve bu durum tüketiciler için pek çok alternatif oluşturmuştur. Gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileri insanlara seyahat etme ve bilgi edinme noktasında kolaylıklar sağlamaktadır. Giderek önem kazanan marka ve markalaşma kavramları, sadece ürünler ve firmalar özelinde değil, artık şehirler üzerinden de değerlendirilmektedir. Bu gelişmeler neticesinde bir cazibe merkezi olmayı başararak markalaşan şehirler, diğerlerinden farklılaşarak bir adım öne çıkabilmektedir. Küresel rekabet nedeniyle şehrin üst düzey yöneticileri; turizmi artırmak ve yatırımcıları şehre çekmek gibi amaçlarla şehirlere birer marka değeri yüklemeye ve bu değerleri üst düzeyde tutmaya çalışmaktadırlar. İşte bu noktada pek çok unsurun şekillendirdiği marka şehir kavramı; şehrin kendine özgü kültürel, doğal, beşeri özellikleri, tarihi yapıları vb. olguları ile diğer şehirlerden farklılaşarak özgün bir değer ortaya koyması olarak nitelendirilebilir. Şehir markalaşması ile kentsel kalitenin yüksek olduğu anlayışı hedef kitleye aktarılmaya çalışılmaktadır. Bu amaç doğrultusunda; insanların yaşamlarını devam ettirme, yatırım yapma, eğitim alma ve ziyaret etme isteklerini artırmak amacıyla yapılan faaliyetler bu kapsamda değerlendirilebilmektedir. Bu hedeflere ulaşmak amacıyla geçmiş nesillerden günümüze kadar aktarılan kültürel ve tarihi mirası ön plana çıkarmak atılması gereken adımların başında gelmektedir. Türkiye’de tarihi, kültürel ve doğal zenginlikleri bakımından markalaşma potansiyeline sahip pek çok şehir bulunmaktadır. Bu anlamda şehir markalaşması kavramı mercek altına alınarak, marka şehir oluşturmada tarihi mirası ön plana çıkarmanın önemi Konya şehri bağlamında incelenmiştir. Birçok medeniyetin beşiği olan ve Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapmış Konya’da çok sayıda tarihi yapı bulunmakta ve bu yapılar yerli ve yabancı pek çok turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bu çalışmada, Konya şehrinin markalaşmasında önemli bir yeri olan Selçuklu Dönemi eserlerinin rolü incelenmektedir. Bu doğrultuda Selçuklu yapılarının çevresindeki turizmi ve markalaşmayı olumsuz etkileyen mimari ve planlama sorunları; tasarım, ulaşım ve erişilebilirlik, peyzaj ögeleri, yapı malzemeleri ve işçilik, bilgilendirme ve yönlendirme unsurları başlıklar altında incelenerek tespit edilmiş, fotoğraflarla belgelenmiş ve belirlenen sorunlara çözüm önerileri getirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Konya, Marka Şehir, Selçuklu Mimarisi, Şehir Markalaşması.

Osmanlı Toplumunda Kıyamet Algısı ve Yazma Eser Resimlemeciliğine Yansıması (15-17. Yüzyıllar)

The Journal of Turk & Islam World Social Studies, 2024

Tek ilahlı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı hesap günü olarak açıklanan kıyamet, ahiret inancı içeren dinlerde ortak bir tasavvur olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda dünyanın sonu ile ilgilenen ve teolojinin alt dallarından biri olan eskatoloji mahşere ilişkin oluş seması içermesi yönüyle önem arz eder. Semavi dinlerde referans edilen “dünyanın sonu” bilgisi; bir kurtarıcının çıkagelip bin yıllardır süren adaletsizliği ortadan kaldırması, iyiliğin kötülüğe galip gelmesi ve sonrasında ise yaratıcının sonsuz egemenliği altında yargılama ve ödül-ceza sürecini temel almaktadır. Osmanlı’nın yükseliş dönemi olarak kabul edilen süreçte tarih yazıcılığının ilerlediği, yöneticilerin ve halkın dini hayatını anlatan eserlerin çoğaldığı bilinmektedir. Bu durum dönemin dini yaşamı hakkında fikir sahibi olmamızı kolaylaştırmıştır. El yazması eserler okuryazar oranının düşük olması nedeni ile literatürde minyatür olarak adlandırılan resimlerle desteklenmiştir. Devletin 3. yüzyılında kıyametin kopacağına dair rivayetlerin yayılması, kıyamet alametleri ve kıyamet inancı kapsamında işlenen “yeniden diriliş̧”, “cennet” ve “cehennem” temaları ile ilgili minyatürlerin yapımında artış olmasına yol açmıştır. Literatür taraması sırasında konu hakkında ortaya konan tez, makale ve bildirilerin sosyolojik bir değerlendirmeden uzak olduğu görülmüştür. Çalışmanın amacı, Kur’an-ı Kerim ve hadis kaynakları temel alınarak Osmanlı toplumunun 15-17. Yüzyılları arasında beliren kıyamet tasavvurunun irdelenmesi ve yazmalardaki minyatürlere yansımasını ortaya koymaktır. Çalışmada veri toplama ve analiz gibi olguları içeren nitel araştırma yönteminden istifade edilmiş olup doküman analizi tekniği kullanılmıştır. İncelenen kaynaklar ve minyatürler, Osmanlı toplumunda yerleşen kıyamet algısının dönemin ekonomik, sosyal, siyasi ve dini dinamiklerine bağlı olarak şekillendiği veya değiştiğini ortaya koymaktadır.

Kültürel ve Mekansal Kimlik Bağlamında “Yalnız” Bir Anlatı: Kayaköy

Kent akademisi, 2023

Anadolu coğrafyası, inanışları, dilleri, gelenek ve görenekleri, yaşayış biçimleri ile izlerini Anadolu'nun çok kültürlü mozaiğinde özgün birer parça olarak günümüze kadar taşıyabilmiş olan pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Kültürel miras olarak günümüze aktarılan bu "kadim" değerler, onları oluşturan toplumların yaşam kodlarını oluşturmaktadır. Öte yandan, toplumun en küçük parçası olarak, ilkçağlardan günümüze, şu veya bu şekilde kendi elleriyle yarattığı, biçimlendirip yaşattığı mekânı bırakmak zorunda kalan insan ise, içsel yolculuğunda en çok ait olduğu toplumun izlerini sürmüş, özünü aramış, "aidiyetini" sorgulamıştır. Bu bağlamda, çalışma, bir yönüyle Anadolu coğrafyasının yaşam kodlarını da içerisinde barındıran mekânsal kimlik alt yapısını toplumların sosyal yaşamlarında arayıp bulma çabası taşırken, diğer yönüyle de aidiyet sorunsalını, uluslaşma sürecinde toplumları yerlerinden eden, insanları "mekanından" koparan, tarihin en dramatik olaylarından "mübadele" üzerinden sorgulayabilmeyi, mekanı "mübadil yaşamlar"ın kültürel birikim ve aktarımları üzerinden okuyabilmeyi, "yitirileni" kültür-mekan-zaman boyutunda bulabilmeyi hedeflemektedir. Hiç kuşku yok ki, bu amaç doğrultusunda çalışma alanı olarak seçilen Kayaköy, mübadeleyi tüm gerçek ve çıplaklığıyla yaşamışlığı, tarihi, kültürü, kendine özgü mimari üslup ve dokusu, yerelliği, yerelin "sürdürülebilirliği", söz konusu döneme dair tanıklığı, terk edilmişliği ve nihayet farklı kesimlerden erklerce üzerine yapılagelmiş onlarca "hesabı" ile bu ilgiyi fazlasıyla hak etmektedir.

Kuşadası'nda turizm kentleşmesine özgü bir arazi kullanım türü: Turizm iş alanı

Ege Coğrafya Dergisi

Turizm kentleşmesi, kentleşme tarihi açısından alışılagelmişin dışında, tüketime dayalı bir kentleşme modelidir. Bu sebeple turizm kentleşmesinin kentsel mekân üzerindeki somut yansımalarını kent ve tüketim üzerinden ele almak gerekir. Bu çalışmada turizm kentleşmesinin göstergelerinden biri olarak mekânsal farklılık parametresi içerisinde değerlendirilen “turizm kentlerindeki arazi kullanım farklılığının” kuramsal çerçevesini çizerek, konunun Kuşadası örneğinde incelenmesi amaçlanmıştır. Diğer yandan turizm iş alanına yönelik kavramsal ve fonksiyonel yaklaşımlarda bulunulması çalışmanın bir diğer amacıdır. Ampirik analizlerin gerçekleştirildiği Kuşadası kenti söz konusu amaçlar doğrultusunda araştırma alanı olarak seçilmiştir. Çalışmada öncelikle turizm kentlerindeki arazi kullanım farklılığını ele alan literatürün meta-analizi yapılmış, Kuşadası turizm iş alanının sınırları belirlenerek alan araştırması gerçekleştirilmiştir. Daha sonra araştırma sahasındaki ticarethanelerin fonksi...