Ayşe Durakbaşa- KADIN TARİHİNDE İLİŞKİLER VE KİŞİLER: FEMİNİST TARİHÇİ LEONORE DAVIDOFF'DAN KARDEŞ İLİŞKİLERİ ÜZERİNE USTACA BİR YAPIT/ Relations and Persons in Women's History: A Masterly Work on Sibling Relationships by Feminist Historian Leonore Davidoff (original) (raw)

TARİHİ SÜREÇLER İÇERİSİNDE KADIN// WOMEN IN HISTORY PROCESSES

Var olmuş dünya düzeninin tarihsel bir figüranı olmuştur kadın. Bu nedenle devleti idare etme noktasında her daim karşımıza çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir. Eşinin ölümü üzerine mensup olduğu kültürün gerektirdiği işi yaparak Saka diyarının kraliçesi olan Tomris Katun (Hatun), kadınsal gücün en bariz örneklerinden biridir.

Özbay, F. (2012) “Evlerde Elkızları. Cariyeler, Evlatlıklar, Gelinler”. L. Davidoff -Feminist Tarihyazımında Sınıf ve Cinsiyet. A. Durakbaşa (yayına hazırlayan) İstanbul:İletişim. (Üçüncü baskı )

Bu çalışma, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemindeki evlatlıklar üzerine yapmakta olduğum daha geniş bir araştırma projesinin bir parçasıdır 2 . Günümüzdeki evlat edinme pratikleri bu yazının kapsamına girmez. AnaBritanicca Ansiklopedisi "evlatlık" sözcüğünü "bir kimsenin küçük yaşta evlat hakkı tanıdığı ya da hukuksal hiçbir hak tanımadan yetiştirmek ve hizmetinden yararlanmak amacıyla evine aldığı kız ya da erkek çocuk" olarak tanımlamaktadır (1994: 22). Bu, evlatlık kavramının çeşitli biçimlerde kullanılabildiğini göstermesi açısından iyi bir tanımlamadır. İlgilendiğim dönemde, yani kabaca 1864 ile 1964 arasında evlatlık sözcüğü kimi zaman evlat edinilen çocuk anlamında, kimi zaman üvey evlat anlamında kullanılmaktadır. Çoğunlukla ise hizmetinden yararlanmak üzere eve alınan kız çocuğudur. Evlatlık uygulamasının sosyoekonomik yapıdaki değişimle örtüşen bir çeşitlenme ve kurumlaşma süreci geçirdiğinden söz etmek mümkündür. Evlatlıkların Osmanlı'da evlerde kullanılan kölelerin -cariyelerin 3 -bir anlamda devamı niteliğinde olması, çalışmalarımda köle kullanımına da bakmamı gerektirdi.

Kadın Filozoflar Tarihi

Sıradan bir felsefe tarihi kitabına bakıldığında, düşünmenin er­ keklere özgü bir ayrıcalık olduğu izlenimi kaçınılmazdır. Düşü­ nen kadınları keşfetmek için yılmadan aramak gerekir. Çünkü böyle kadınlar vardı; üstelik onlar, kadınların profesyonel olarak, yani akademik düzeyde tanınarak düşünmelerine izin verildiği geçen yüzyıldan bu yana değil, Antik Çağ'dan beri vardı. Yine Antik Çağ'dan beri dersler de veriyorlardı. Ancak, bugün bile, fel­sefe fakültelerinde kürsü sahibi kadınların sayısı çok azdır.

ULUSLARARASI AYASOFYA SEMPOZYUMU II: KADİM BİR MABEDİN TARİHİ, BİLDİRİLER KİTABI

ULUSLARARASI AYASOFYA SEMPOZYUMU II: KADİM BİR MABEDİN TARİHİ, BİLDİRİLER KİTABI, 2023

This article provides a short account of the history of Hagia Sophia of Constantinople as a public monument from 537 (its inauguration after the Nika Riots) to 1204 (the fall of Constantinople to the Latins). It treats Hagia Sophia as a functioning human institution developing through time and as a mirror reflecting changes in a society and an empire which at times experienced deep periods of crisis, both internal and external. It focuses on the different perspectives this magnificent edifice was seen, envisaged, explored and appropriated by the people. It also addresses the question about the perception that the Byzantines themselves developed about the capital city's cathedral and the use they made of the edifice itself in a period of six and a half centuries.

İSTEM.10.2007_TÜRK TARİHİNDE KADIN VELİLER: İLK DÖNEM MEVLEVÎLİĞİ ÖRNEĞİ - WOMAN SAINTS IN TURKISH HISTORY: THE CASE OF EARLY PERIOD OF MAWLAWISM - Doç. Dr. Hülya KÜÇÜK - (S.65-74)

Sûfîlere göre, “velî” olmanın kadın veya erkek olmakla ilgisi yoktur. Çünkü, velâyet, kalple ve Hakk’ı arama tutkusu ile ilgilidir. Zaten insanı insan yapan, evvel emirde bedeni değil ruhudur ve ruhun, erkek ve kadınla iştiraki yoktur. Bunun için diğer tarikatlerde olsun Mevlevîlikte olsun hanım velîler görmek hiç de şaşırtıcı değildir. Kendilerine “velî” denen Türk kadınları ile ilgili yapılacak bir araştırmada, kadınların bu sıfatı hak edebilmelerinde rol oynayan özellikler olarak kerâmet gösterebilme gücü, takva ve hayır-severlik, zor şartlarda gösterilen sabır, düşmana veya zâlim bir idâreciye karşı gelebilme cesareti, dile getirilemeyen temiz bir aşktan ölmüş olmak, kocaya derin saygılı ve mutî olmak gibi özelliklerinin ön plana çıktığı görülür. Burada, “İlk Dönem Mevlevîliği” derken kastımızın, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (ö.672/1273), Sultan Veled (ö. 712/1312) ve Ulu Ârif Çelebi (ö. 719/1319-20) dönemleri olduğunu hatırlatmamız yerinde olacaktır. İlk olarak Mevlânâ Celâleddîn Rûmî’nin (ö.672/1273) Gevher Hatundan sonraki eşi Kira Hâtun’u zikretmek gerekir. Kira Hâtun, “Hâtun-ı ahiret, velîyyetüllah fi’l-Arz”, “ikinci Meryem” gibi sıfatlarla anılmaktadır. Fahrunnisâ, Gumac Hâtun, Gürcü Hâtun, Kadınlara rehberlik eden “velîye”, “bilgin”, “üstâd”, “sultanların kızlarının hocası” gibi vasıflarla anılan Usta Hâtun, Tavus-ı Çengi, Sultan Veled’in eşi Fâtıma Hâtun ile kızları Mutahhara Hâtun, Şeref Hâtun, Paşa Hâtun, Tokat’ta Ulu Ârif Çelebi’nin halifelerinden birisi olan Ârife-i Hoş-likâ-yı Konevî diğer örnekler arasındadır. According to Sufis, being a saint is an attribute above the attribute of being a man or woman. Since being a saint is something one attains by his soul and heart. And man, primarily, is soul; not body, and the soul has nothing to do with masculinity or femininity. Therefore it is no wonder that we see female saints in Mawlawism as well as in other Sufi orders. Reasons for the veneration of Turkish women include the ability to perform miracles, piety and zeal in charitable works, long-enduring forbearance in very difficult circumstances, dying of unarticulated melancholic love, complete obedience and loyalty to husbands, and heroic acts against an enemy or tyrannical ruler. It should be reminded here that with “the Early period of Mawlawism”, the periods of Mawlana Jalal al-Din Rumi (d.672/1273), Sultan Walad (d. 712/1312) and Ulu Arif Chelebi (d. 719/1319-20) is meant. Mawlana Jalal al-Din Rumi’s second wife Kira Khatun who was attributed as ‘God’s saint on the earth,’ or ‘second Maria’ should be mentioned first. Fakhrunnisa, Gumaj Khatun, Gurju Khatun, Usta Khatun (who was attributed as ‘high learned’, or ‘master of Sultan’s Daughters’), Tawus-e Chengi; Sultan Walad’s wife Fatima Khatun, his daughters Mutahhara Khatun and Sheref Khatun; Pasha Khatun and Arife-i Khosh-lika-yı Konawi, Ulu Arif Chelebi’s substitute in Tokat were among other examples.

GENEALOGICAL APPROACH TO FEMINIST HISTORIOGRAPHY: CRITICAL HISTORY/FEMİNİST TARİHYAZIMINDA SOYKÜTÜKSEL YAKLAŞIM: ELEŞTİREL TARİH

KİLİKYA FELSEFE DERGİSİ, 2020

Öz: Amerikalı feminist tarihçi Joan Wallach Scott kadın deneyimlerine yer vermeyen ideolojik, kısmi ve çarpık tarihi aşan yeni bir tarihyazımının geliştirilmesini ister. Bu doğrultuda Scott, toplumsal yapıdaki ayrışma ve hiyerarşi kategorilerinden biri olarak ele alınan toplumsal cinsiyet kategorisinin, sınıf, ırk, etnik köken gibi diğer hiyerarşi kategorilerini de kapsayacak şekilde yeniden tanımlanmasını önerir. Tarihi, zamansız olma iddiasındaki düşünceleri sorgulamamızı sağlayan ve böylece değişim hakkında düşünme imkânının yolunu açan bir disiplin olarak gören Scott, bu görüşünü özgürleştirici ancak sabit olmayan eleştirel tarih projesi olarak adlandırır. Söz konusu proje, Foucault'nun şimdinin tarihi dediği soykütüksel yaklaşıma karşılık gelir. Doğruluğundan şüphe edilmeyen doğal ya da verili olduğu kabul edilen kavram ve kategorilerin soruşturulmasını içeren soykütüksel yaklaşımda tarihsel soruşturmaya şimdiden başlanır. Şimdiden geçmişe belirli bir kırılmaya ya da dönüşüme ulaşıncaya kadar gidilir ve ardından yakalanan kırılma ya da dönüşümün izi takip edilerek şimdiye gelinir. Böylece, insanın kendisini tanımasını sağlayacak olayların, diğer bir ifadeyle insanın düşündüğü, dile getirdiği, yaptığı şeylerle kendisini bir özne olarak nasıl kurduğuna ilişkin olayların tarihsel bir soruşturmadan geçirilmesi mümkün olur. Bu kapsamda makale, feminist tarihyazımında farklılığın birtakım amaçlara hizmet eden belirli bir tarihsel temsil olarak görülmesinde, Foucault'nun soykütük düşüncesinin yerini anlama amacına yöneliktir. Anahtar Kelimeler: Feminist Tarihyazımı, Scott, Toplumsal Cinsiyet, Foucault, Soykütüksel Yaklaşım. Abstract: The American feminist historian Joan Wallach Scott desires to develop a new historiography which transcends ideological, partial and distorted history that does not include the experiences of women. In this context, Scott suggests and proposes that a redefinition of the gender category, which is considered to be one of the categories of segregation and hierarchy in the social structure, to include the other hierarchy categories such as classes, races and ethnicities. Scott who considers history as a discipline that allows us to question thoughts that claim to be timeless and thus paves the way for thinking about change and she names this view of her a liberating yet unstable critical history project. The project in question corresponds to the genealogical approach that Foucault calls the present history. In the genealogical approach, which involves the investigation of concepts and categories considered to be natural or ascribed without suspicion, historical investigation is to begin from the present. A journey is made back from the present to the past until a certain break or transformation is attained and hence the present is reached by following the trace of the captured break or transformation. And thus, it will be possible to undergo a historical investigation of the events that will enable the human to know herself, in other words, the events about how a person builds herself as a subject with his thoughts, expressions and deeds. As such, the article aims at comprehending the standing point of Foucault’s thought of genealogy in the feminist historiography, in observing the difference as a certain historical performance that serves some purpose. Keywords: Feminist Historiography, Scott, Gender, Foucault, Genealogical Approach

XIV-XV. YÜZYILLARDA DEVLETLERARASI İLİŞKİLERDE BİR DİPLOMASİ ARACI OLARAK " KADIN " : OSMANLI-BİZANS ÖRNEĞİ

tarihinin öznesinde olan kadını, hemen birçok alanda olduğu gibi diplomasinin içerisinde de aramak gereklidir. Osmanlı Hanedanı'na giren yabancı soylu ilk kadın Horofira'dır. Bizans-Osmanlı ilişkilerinde diplomasi aracı olarak kullanılan ilk kadın ise, Theodora'dır. Ayrıca, Osmanlı Hanedanı'na 10 yaşında giren Prenses Irene, Murad Hüdavendigâr'la evlenen Maria, Murad Hüdavendigâr'dan sonra Osmanlı tahtına geçen Yıldırım Bayezid ile evlenen İstefan Lazaroviç'in kızı Despina ve II. Murad'ın karısı Maria Brankoviç gibi soylu kadınlar, bir dönemin diplomasisini doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemişlerdir. Çalışma, dönemin her statüdeki kadınlarını kapsamamıştır. Sadece başlıkta da verildiği üzere diplomasi alanında adı geçen ve dönemin siyasi olaylarını etkileyen soylu kadınları ve bu kadınların, dönemlerinde gelişen olaylarda ne tür roller içerisinde olduklarını ortaya koymayı amaçlamıştır. Anahtar Kelimeler: Diplomasi, kadın, kadın ve diplomasi, Osmanlı diplomasisi, Bizans diplomasisi.