Foucault, Yönetimsellik ve Ahlak (original) (raw)
Özet Michel Foucault’nun son dönem çalışmalarında ağırlık kazanan özneleşme süreçlerine dair araştırmalar, düşünürün yetmişlerin sonlarındaki çalışmalarında geliştirdiği yönetim stratejileri soybiliminin ve çağdaş yönetimsellik tahlillerinin uzantısı niteliğindedir. Yönetimselliğin özellikle özneleşme süreçlerini merkeze alması, kişinin kendiyle kurduğu ilişkinin alanı olan etiğin başlı başına bir siyasi sorgulama alanı olarak belirmesine yol açmıştır. Benim bu yazıdaki amacım, Foucault’nun bu etik tartışma alanında zaman zaman değindiği bir gerilime, etik ile yasa-merkezli ahlak arasındaki gerilime odaklanmak ve bu iki alanın çağdaş yönetimsellik bağlamındaki rollerini incelemektir. Yazıda ilk etapta Foucault’nun yönetimsellik tahlilinin bazı unsurları kısaca gözden geçirilmekte, özellikle de bu çağdaş yönetim stratejisinin etik boyutlarının altı çizilmektedir. Sonrasında etik ile yasa-merkezli ahlak arasındaki fark konu edilmekte, bu amaçla düşünürün bu iki alan arasında yaptığı analitik bir ayrım incelenmektedir. Takip eden kısımda, Foucault’nun bu ayrım ve beraberinde gelen gerilim konusundaki birbirinden farklı gibi görünen -ancak son tahlilde benzer sayılabilecek olan- tespitleri incelenmektedir. Bu incelemeler neticesinde, Foucault’nun yönetimsellik bağlamında vurguyu genellikle etik alanına yaptığı doğru olsa da, düşünürün yasa-merkezli ahlaka da -genellikle göz ardı edilmiş olan- kilit bir rol atfettiği görülmektedir. Yasa-merkezli ahlak, her ne kadar günümüzde bir kriz içinde olsa da, eylemlerin sorunsallaştırıldığı “nesnel” bir bilgi alanı olarak çağdaş öznellik rejiminin iki dayanağından birini oluşturmaktadır. Abstract The analysis of processes of subjectivation, which came into the fore in Michel Foucault’s late works, may safely be seen as the prolongation of the genealogy of the strategies of government and the analyses of contemporary governmentality developed by the thinker in late 70’s. Since governmentality functions at the level of the processes of subjectivation, ethics, as the sphere of the self’s relationship to herself, becomes a subject of political problematization. My goal, in this article, is to focus on the tension between ethics and law-based morality -a tension that Foucault briefly considers in his discussions on ethics- and to analyze their respective roles in contemporary governmentality. I first present an overview of various elements in Foucault’s analysis of governmentality that relate to his discussion of ethics. Following this, I focus on the distinction between ethics and law-based morality, by presenting an analytical distinction that Foucault provides between the two spheres. This will be succeeded by the examination of Foucault’s apparently contradicting -but in the last analysis similar- positions regarding this distinction. These discussions will lead me to the following conclusion: Even though Foucault puts a special emphasis on the sphere of ethics in his account of governmentality, he clearly attributes a critical -but often neglected- role to law-based morality. Even though it is going through a serious crisis, law-based morality, understood as an area of “objective” knowledge in which human action is problematized, constitutes one of the two major components of the contemporary regime of subjectivity. Michel Foucault, governmentality, özne, subjectivation, ethics, morality, law, norm