İBRAHİM ARISOY’UN GÜRCÜCE-TÜRKÇE SÖZLÜĞÜ’NDE YER ALAN TÜRKÇE, FARSÇA VE ARAPÇA KÖKENLİ SÖZCÜKLER (original) (raw)
Related papers
ARAPÇA VE FARSÇA ETKİSİYLE UNUTULAN TÜRKÇE SÖZCÜKLER
2021
Türk diline ve Türkoloji'ye armağan olsun. Türk milleti var olsun!..🇹🇷💖🧿 Sözcük ölümü konusunda ilk yazıları yazan Doğan Aksan ve Ahmet Caferoğlu'nun işaret ettiği çalışmayı (Arapça Farsça Etkisiyle Unutulan Türkçe Sözcükler) ortaya koymanın gurur ve mutluluğunu yaşıyorum. Bu çalışmayı Doğan Aksan ve Ahmet Caferoğlu'nun aziz ruhlarına armağan ediyorum. Tüsatbitig üyelerine ve Kutlu Yayınevine teşekkürlerimle... "Arapça ve Farsça Etkisiyle Unutulan Türkçe Sözcükler" adlı bu çalışma ile söz varlığında değişimin tarihsel arka planı verildikten sonra sözcük ölümü, neolojizm (yenileşme), kalıp sözler, fosil sözler vb. kavramları açıklanmış; Türkiye Türkçesinde ve Anadolu ağızlarında unutulmaya yüz tutmuş söz varlığı sınıflandırılmıştır. Bu yazı, kitaptaki en hacimli bölümdür ve Türkiye Türkçesindeki Arapça-Farsça etkisiyle unutulan sözcükleri tanıklı biçimde ortaya koymaktadır. Bir kitap bölümü olmasına rağmen 173 sayfadan oluşmaktadır. Sözcüklerin devamlılığı ve Türk yazı dilinin eskiliği konusunda çokça çalışma ortaya koyan Doğan Aksan bu konu üzerinde ilk ve önemli yazıyı yazmıştır: “Kelimelerin Ölümü Olayı ve Türk Yazı Dilindeki Örneklerinde Arapça ve Farsça Unsurların Etkisi Üzerine Notlar” (1969). Aksan, ‘Arapça ve Farsçadan alınan ve dilimizde karşılıkları bulunan bazı kelimelerin bir süre Türkçe eşanlamlılarıyla kullanıldıktan sonra benimsenip yaygınlaşmasıyla Türkçelerinin unutulmasına yol açtığını ‘od, öd, ög, us, çeri, süci, uçmak, yazuk’ gibi örneklerle açıkladıktan sonra bir süre birlikte kullanılan eşanlamlı sözcüklerin Türkçe kökenli olan sözcüğün tarihin raflarına kaldırılmasında (unutulmasında) dinî ve sosyal gelişmeler yanında Arapça ve Farsça sözcüklere gösterilen hoşgörülükten (hatta hayranlıktan) kaynaklandığını’ (1969: 93-94) belirtmiştir. Aynı yıllarda Ahmet Caferoğlu “Unutulma Yolundaki Türkçe Kelimeler Arasında” (1969) adlı yazısıyla konuya dikkat çeken ikinci isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Caferoğlu, bu yazısında saf dışı edilen ya da çok dar çevrede yaşayan sözcükler üzerinde durmuş, türeyişleri daha fazla Türk ve Moğol dilleri aileleri içerisinde olanlarla yetinmiştir. Ele aldığı her bir sözcüğün türeyiş şekliyle geçirdiği devreler üzerinde kısaca durmuştur. “Ayama, köke, tay, tuşi, kür, tapmak, sınmak” gibi yedi sözcüğün (kendi ifadesiyle) esas sicilleri ve şecerelerini tek tek açıklamıştır (1969:64-71). Hülya Çelik, “Kelimelerin ölümü olayı (XIII-XX. yüzyıl Anadolu Türkçesi örneği)” (2005) adlı yüksek lisans tezinde Türk yazı dilinde (XIII-XX. yüzyıllar arası) ölen kelimelerin tespiti ve bu kelimelerin ölüm sebeplerini ayrıntılı ve karşılaştırmalı olarak incelemiştir. Hülya Arslan Erol’un “Eski Türkçeden Eski Anadolu Türkçesine Anlam Değişmeleri” (2008) adlı çalışması da anlam değişmeleri üzerinde duran önemli çalışmalardandır. Saim Sakaoğlu, “Kelimelerin Ölümü” (2011) adlı yazısında daha çok ağızlarda kalan ve unutulmaya yüz tutan sözcükler hakkında duygu düşüncelerini aktarmıştır. Hamza Zülfikar, “Fark Edilmeyen Türkçedeki Oldubittiler” (2014) daha önce dile yerleşmiş ama kullanımdan düşen, unutulan birçok sözcüğü ele aldığı yazısından sonra “Kullanım Dışında Kalmış Türkçe Fiiller” (2014) başlıklı yazısında sözcüklerin ölümü üzerinde durmuştur. Gülcan Çolak, “Türkçede Fosil Kelimeler” (2017) adlı çalışmasında daha önce bağımsız bir birim olarak yer alan fakat günümüzde tek başına kullanılmayan, anlamı genellikle bilinmeyen; ikileme, deyim, birleşik sözcüklerde kalıplaşmış söz birliklerine sıkışıp varlıklarını devam ettiren eski sözlük birimleri olarak adlandırılan fosiller üzerinde durmuştur. Ahmet Kayasandık, “Türkiye Türkçesinde Ölen Fiiller” (2018) adlı makalesinde daha çok Divanü Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig ile Türkiye Türkçesinin fiillerini karşılaştırmıştır. Abdullah Mert ise “Eski Türkçeden Türkiye Türkçesi ve Ağızlarına Uzanan Söz Varlığı” (2019) adlı doktora tezinde Eski Türkçe, Türkiye Türkçesi ve ağızlarının karşılaştırılmasından elde edilen verilerden hareketle bazı sözcüklerin ölçünlü dilde bulunmayan/unutulmuş ses ve anlam özelliklerine değinmiştir. Doğan Aksan’ın “Türkiye’de bu konuda yayımlanmış bir çalışmaya rastlamadığını, dilimizde kaybolmuş, unutulmuş veya unutulmak üzere olan kelimeler üzerinde bir araştırmanın hem kelime hazinemiz, dolayısıyla dil ve kültür tarihimizle ilgili birtakım gerçeklerin aydınlatılmasına hem de dilimizdeki örnekleri aracıyla, bir genel dilbilimi konusu olan bu dil olayının özelliklerine ışık tutulmasına yarayacağını” söylediği “Kelimelerin Ölümü Olayı ve Türk Yazı Dilindeki Örneklerinde Arapça ve Farsça Unsurların Etkisi Üzerine Notlar” (1969:90) başlıklı yazısı uzun süredir. zihnimizi meşgul eden bu çalışmanın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Böylelikle Türkçede sözcüklerin ölümü konusunda kesin yargılara varmak için büyük sayıda sözcüğün incelenmesi gerektiğini belirten Aksan’ın üzerinde durduğu konu bu çalışmayla ortaya konuldu. İlk adımı atan Aksan’ın belli başlı birkaç örnek üstünde durduğu yazısından sonra çok geniş bir alanı ve ilk yazılı metinlerimizden bu yana uzun yüzyılların ürünlerini tarama yoluyla yapılan bu araştırma da bu konudaki (şimdilik) son adımdır. Sözcük ölümleri konusuna aynı yıllarda kafa yoran Caferoğlu, “unutulmaya yüz tutmuş eski Türkçe sözcüklerin araştırılmasında seçilmesi gereken yolun tarihî geleneklerle dilin felsefesine uymak olduğunu belirtmiş, bu dil felsefesine göre edebî - yazı ile yazı ve konuşma dili üslûbunu sözcük servetiyle birbirinden ayırmanın imkânsız olduğunu” (1969:63) dile getirmiştir. “Türkçe, çeşitli sosyal ve toplum yapılar dolayısıyla birçok cephede gereken gelişmeden yoksun bırakılmıştır. Bu yüzden birçok Türkçe kelime, sırf tarihî eksikliği hatırına, kullanıştan eteğini çekmiş, yerini yabancı birtakım unsurlara bırakmıştır. Kelimenin doğuşu, eriyişi ve unutulması daima toplumun kültür seviyesine bağlı kalmıştır (Caferoğlu, 1969:63).” Fiiller yanında isimler de eklenmiş, Arapçanın ve Farsçanın etkisiyle kullanım sıklığı düşen ya da unutulan sözcükler fişlenerek unutulan yüzlerce sözcüğün yer aldığı uzun bir liste ortaya çıkarılarak aşağıdaki sınıflandırmalar yapılmıştır: 1. Eş Anlamda ya da Eş Değer Sıklıkta Kullanılan Bazı Sözcükler 2. Anlam Değişmesine Uğrayan Bazı Sözcükler 3. Halk Ağzında Kalan/Kullanılmaya Devam Eden Bazı Sözcükler 4. Anlamca Bilinen, Kullanım Sıklığı Azalmış ya da Kullanımdan Düşmüş Bazı Sözcükler 5. Arapça ve Farsça Etkisiyle Unutulan Fiiller 6. Arapça ve Farsça Etkisiyle Unutulan İsimler 7. Arapça ve Farsça Etkisiyle Unutulan Sıfatlar 8. Arapça ve Farsça Etkisiyle Unutulan Zamir, Edat, Bağlaç ve Ünlemler ... * Yazının tamamı kitap olarak da bağlantı (pdf) olarak da mevcuttur. Faydalı olması dileğiyle... *http://www.turkdilidernegi.org.tr/.../TUSATBITIG3\_Turk... * Eksiklikler, hatalar, yapılması gereken başka şeyler vardır elbette... Bunların özelden bana bildirilmesine çok sevinirim. Hiçbir çalışma yetkin ve tam değildir. Görülen eksikliklerin, hataların veya önerilerin bana bildirilmesi durumunda bunları değerlendireceğim. Yakın gelecekte genişleterek hacimli kitap hâline getireceğimiz bu çalışma Türk diline armağan olsun...
Öz Şairnâmeler, klasik Türk edebiyatında bulunan şuarâ tezkireleri kadar olmasa da şairlerin isimlerini zikretmeleri ve onların belli başlı birkaç özelliğini vermeleri bakımından biyografi alanında edebiyatımıza katkı sağlayan metinler olarak bilinmektedir. Halk edebiyatı mahsulleri arasında gösterilmesine karşın az da olsa divan şairleri de bu türden örnekler vermişlerdir. Hatta bu türle ilgili yapılan çalışmalarda bu türün ilk örneğini klasik Türk edebiyatı şairlerinden İşretî (ö. 1566/67)'nin vermiş olduğu tespit edilmiştir. İşretî'den sonra diğer divan şairi Garâmî (ö. 1586 *?+) ve Aynî (ö. 1839)'nin de bu türden manzumelerinin olduğu ortaya konmuştur. Yukarıda bahsi geçen şairlerden başka 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısı arasında yaşamış olan Süheylî (ö.1633-34)'nin de bu türden bir manzumesi bulunmaktadır. Çalışmamıza konu olan bu manzume, Süheylî'nin Divânı'nda yer almaktadır. Süheylî tarafından Gülşen-i Şuarâ adını alan bu manzume, 91 beyitten oluşan bir kasidedir. Şairnâme özelliği taşıyan ve özellikle Fars şairlerinin öne çıkarıldığı bu manzumede şairin kendisinin yanı sıra aralarında Arap ve Türk şairlerinin de bulunduğu toplam 36 şair zikredilmiştir. Şairnâmede söz konusu şairlerin isimleri zikredilirken her bir şairin kayda değer şairlik özellikleri bir iki beyitle dile getirilmiştir. Fars edebiyatı araştırmacılarının da ilgileneceğini umduğumuz bu manzumenin özellikle bir Anadolu şairinin klasik Fars şairlerine bakış tarzını göstermesi bakımından da dikkatleri çekeceğini ümit ediyoruz. • Anahtar Kelimeler Süheylî, 17. yüzyıl, Divan edebiyatı, Şairnâme, Gülşen-i Şuarâ. • Abstract Shaırnamahs is known as-though not as much as collection of biographies of poets found in classical Turkish literature-texts contributing to our literature in the field of biography in terms of making mention of names of the poets together with their certain features. Though viewed among Folk Literature crops so to speak, Divan poets also exemplified of this kind leastwise. In fact, it has been determined that the first example of this kind was given by the classical Turkish literature poet Isretî (
TÜRKÇEDE FARSÇA KÖKENLİ SÖZCÜKLERDEN TÜRETİLEN SÖZCÜKLER
2023
Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Süer Eker: Çağdaş Türkolojinin İzinde kitabı, Prof.Dr. Süer Eker'e armağan olarak hazırlanmıştır. Kendisine altmışıncı yaşında doğum günü hediyesi olarak bugün sunulan kitaba 60 makale ve farklı bölümlerde yer alan diğer yazıları ile seksen civarı hocamız katkı sunmuştur. "TÜRKÇEDE FARSÇA KÖKENLİ SÖZCÜKLERDEN TÜRETİLEN SÖZCÜKLER" başlıklı yazıyla ben de bu armağan da yer aldım. Cumhuriyetimize nice kutlu yıllar 🇹🇷🇹🇷🇹🇷 Prof.Dr. Süer Eker Hocamıza nice sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşlar dilerim... 🧿🍀
TÜRKÇE ARAPÇA KALIP SÖZ KOPYALARI ÜZERİNE
2022
Dillerin nasıl doğduğu, yayıldığı ve farklılaştığıyla ilgili birçok teori bulunmakta; dilbilimciler, felsefeciler, hatta genetik bilimi uzmanları bu problemi çözmeye çalışmaktadır. Bununla beraber bir dilin kelimelerini, anlamları ve gösterdikleri anlam gelişmeleri ve değişmeleri bakımından inceleyen anlambilimi (semantik) uzmanları da dillerarası ilişkiyi ve bunun anlama yansımasını incelemektedir. Özellikle birbiriyle ilişki içinde olan milletlerin dilleri yönüyle de etkileşim içinde bulunduğu bir gerçektir. Türkler ve Araplar da mensup oldukları dinin ve yaşadıkları coğrafyanın da etkisiyle yüzyıllardır birbirleriyle etkileşim içinde olmuşlardır. Bu etkileşimin neticesi olarak Türkçe, Arapçayla kelime alışverişi içinde olmuş hatta alıntıladığı kelimeyi, kaynak dildeki anlamından çok farklı anlamlar yükleyerek kullanmıştır. Türkçe-Arapça deyimler/kalıp sözlerle ilgili literatüre bakıldığında, özellikle Kur'an'dan alıntılanan söz kalıplarının ele alındığı görülmektedir. Ayrıca tek bir kalıp sözden hareketle, ele alınan ifadenin Türkçede ve Arapçada nasıl kullanıldığının araştırıldığı fark edilmektedir. Yaptığımız incelemeler neticesinde iki dil arasında kelimesi kelimesine ortak kullanılan söz kalıplarına yönelik bir çalışmanın yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu sebeple makalemizde öncelikle deyim, atasözü gibi kalıp sözlerle ilgili kısaca bilgi verilmiş, Türkçeyle Arapça arasındaki ilişki incelenmeye çalışılmıştır. Ardından Türkçe-Arapça söz kopyalarından bahsedilmiştir. Son olarak tespit edilebilen Türkçe-Arapça kalıp söz kopyaları abece sırasıyla verilmiştir.
REFİK HALİT KARAY’IN HİKÂYELERİNDEN TÜRKÇE SÖZLÜK’E KATKILAR
Sobider, 2019
Türk edebiyatında hikâye alanında önemli isimlerden biri olarak kabul edilen Refik Halit Karay hikâyelerini fikir, eleştiri ve mizah unsurlarıyla ören bir sanatkârdır. Yazara ait olan Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı eserler, Türk edebiyatında Maupassant tarzı hikâyeciğin en güzel örneklerinden kabul edilmiştir. Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri adlı kitapları, Türkçe Sözlük’e katkıları bakımından değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında yazarın hikâyelerinde kullandığı ancak Türkçe Sözlük’te yer bulmamış sözcükler ve Sözlük’te yer almasına karşın örneklerle somutlaştırılmamış bazı madde başlarına uygun cümleler incelenmiştir. Bu anlamda yeni kullanımların tespit edilmesiyle, Türkçe sözlük çalışmalarına katkıda bulunulması hedeflenmiştir.
ERDEMLİ-GÜZELOLUK KÖYÜ'NDEKİ TÜRK ESERLERİ
Bu çalışmada, Mersin'in Erdemli İlçesi'ne bağlı Güzeloluk Köyü'ndeki Türk eserleri incelenmiştir. Arazi çalışması neticesinde bir cami, bir mektep, bir çeşme, bir de ilkokul ve lojmanı tespit edilmiştir. Cami, mektep ve çeşme Osmanlı döneminde; ilkokul ve lojmanı ise Cumhuriyet döneminde inşa edilmiştir. Asli hâllerini büyük ölçüde koruyan yapılar, mimari ve süsleme açısından inşa edildikleri dönemin özelliklerini yansıtmaktadır.