Esir Kut Komutanı Townshend'ın İstanbul'a Getirilişi ve İngiliz Savaş Basınına Müdahale (Transfer of the Kut Prisoner Commander Townshend to Istanbul and Interference of the British War Press) Akademik Ortadoğu (original) (raw)

İki̇ Kuşatma, İki̇ Komutan: Plevne (1877) Ve KUT'ÜL-AMARE (1915-1916), Gazi̇ Osman Paşa Ve Tümgeneral C.V.F. Townshend

DergiPark (Istanbul University), 2014

The defence of Plevna was an extraordi1w1J1 one which has never been see11 before and it filled with admiration th e world. Th erefore, it was insp irited by commanders who were under sieges during th e post-Plevna era. For example, General Townshend, who was the defender of Kut-al-amara in th e First World War, made a similar defence of Plevna. 1 le ref erred to th e defence of Plevna and Gazi Os111a11 Pasha 11 times in his me11101y. In this study, defences of Plevna and Kut-al-Amara and th eir conditions have been compared. Th e main subjects of comparison are as fo llowing: Geography, strategy and tactic, siege, relief f orce, 111 atter of withdrawal from town, proposal f or surrender, propaganda, desertions, lack of food, expensiveness and black 111arket, sickn ess, wounding hi111self and committing suicide, visiting f or the wounded, sortie, meeting of th e victors and the defeated, captivity and back to home. Th e comparison of these two def ences has led us to some common results.

“Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani ile 1885 Yazında Tahran’dan İstanbul’a Seyahat”, Vakanüvis-Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 7/2 (Eylül 2022): 627-680.

Vakanüvis - Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2022

Seyahatname, diğer adıyla gezi yazısı yazımı Fars edebiyatının en eski geleneklerinden birisidir. İlkin hayalî diyarlara yönelik olarak yapılan seyahatleri konu edinen Fars seyahatnameleri, zamanla gerçekte yapılan yolculuklar sonucunda yazılmaya başlamıştır. Safeviler zamanından itibaren seyahatnamelerin çoğalmasında Şii ulemanın seyahatlerinin, hac ve kutsal yer ziyaretlerinin ve Hindistan gezilerinin kitaba dökülmesi başat rol oynamıştır. İran’da Kaçarların şahlığı ele geçirmesiyle resmî devlet görevlileri, din adamları ve farklı sınıflardan insanların yaptıkları yolculuklar öne çıkmıştır. Kaçarlar döneminde yapılan seyahatlerde, gidilen yerlerin toplumsal hayatı ve yaşam standartları üzerinde önemli gözlemlere de yer verilmiştir. Kaçar Hanedanı döneminde yazılan seyahatnamelerinden birisi de Mirza Muhammed Ferahani’ye aittir. Melikü’l-küttâb lakabıyla da bilenen Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani 1885 yılında başladığı hac seyahatini 1886’da tamamlayarak Tahran’a dönmüştür. Seyyahın bu seyahatine ait gözlem ve deneyimlerini içeren Sefername-yi Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani başlığını taşıyan eseri Tahran’da dönemin kaynaklarından da faydalanarak yayımlanmıştır. Bu çalışmada, Ferahani’nin seyahatnamesi yanında Fars literatüründe bulunan çeşitli araştırma eserlerinden hareketle Ferahani’nin hac yolculuğunun Tahran’dan İstanbul’a kadarki kısmı merkeze alınmıştır. Ferahani yolculuğunun bu safhasında sırasıyla Kazvin, Reşt, Enzeli, Bakü, Batum, Tiflis gibi şehirlere uğramış; Tiflis’ten Karadeniz yoluyla Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun gibi şehirlerden geçerek İstanbul’a ulaşmıştır. Çalışmanın giriş kısmında, Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani’nin hayatı, eserleri ve İstanbul yolculuğunun arka planı ele alınmıştır. Sonraki bölümlerinde, müellifin Tahran’dan İstanbul’a yolculuğu değerlendirilmiştir. Sonuç kısmında Ferahani’nin geri dönüş yolculuğuna ait özet bir bilgi verilmiştir. Bu yazıyla İranlı hacıların Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki hac yolculuklarının ve Türkiye’de az bilinen İranlı seyyah Ferahani’nin tanıtılması, böylece İran araştırmalarına mütevazı bir katkı sunulması amaçlanmıştır. Seyahatnameler, diğer ismiyle gezi yazıları, seyyahların gezip gördükleri yerlerde ilgilerini cezbeden noktaları edebî bir üslûpla anlattıkları yazı türüdür. Seyahatnameler, seyyahların kişisel gözlemleri ışığında bir ülkenin veya bir şehrin tarihi, coğrafyası, ticareti, nüfusu ve mimarisi hakkında önemli bilgiler barındıran tarihî kaynaklardır. Okurlarının, bir yandan yazıldıkları dönemin coğrafyasına yolculuk yapmasına, diğer yandan da o coğrafyanın insanını, kültürünü, iklimini, ekonomisini, inançlarını, geleneklerini ve göreneklerini keşfetmesine yardımcı olan seyahatnameler, günümüzde bir tarih kitabı ya da geçmişten gelen bir hatıra eseri oldukları kadar birer rehber niteliği de taşımaktadırlar. Müslümanlar Peygamber efendimiz ve Dört Halife dönemlerinden itibaren İslam fetihlerini kolaylaştırma, İslam dinini yayma ve İslami ilimleri öğrenme adına çeşitli seyahatler yapmışlardır. Bu seyahatler bazen bir devletin resmi görevlisi (elçisi) olarak da gerçekleştirilmiştir. Başka inançları araştırmak ve farklı kültürlerle tanışmak adına seyahat eden Müslümanlar da olmuştur. Bu tür seyahatlere Bîrûnî’nin (4 Eylül 973-13 Aralık 1048) Tahkiku mâi’l-Hind adlı eseri örnektir. Ancak bilenen ilk İslam seyyahı Mekhûl b. Ebu Müslim’dir. Ebu Müslim Mısır, Suriye, Irak ve Hicaz’ı gezmiştir. Dokuzuncu asırda ünlü bir tacir olan Basralı Süleyman (Süleyman et-Tacir) Basra Körfezi’nden başladığı seyahatinde Çin kıyılarına kadar ulaşmıştır. Bununla birlikte, Müslümanları seyahate yönlendiren başlıca faktör, hac ibadetidir. İslam’ın beş şartından birisi maddi gücü yeterli her Müslüman’ın hayatında en az bir defa Mekke’yi ziyaret etmesini esas alan hac yolculuğudur. Birçok Müslüman seyyahın yola çıkış hikâyesi hacla başlar. Bunun en güzel örneklerinden birisi Ortaçağ’ın ve İslam dünyasının en meşhur gezgini olan İbn-i Batuta’dır. Bu çalışamaya konu olan Mirza Muhammed Hüseyin Ferahani’nin yolculuk hikâyesi de bir hac yolculuğu anlatısıdır. Ferahani, Tahran’dan başladığı hac seyahati esnasında gezdiği, gördüğü yerler hakkında ayrıntılı bilgileri kaleme almıştır. Okuyucu bu bilgilerin ışığında 19. yüzyılın sonlarında gerek İran gerekse seyahati boyunca seyyahın uğradığı Osmanlı toprakları hakkında geniş bir fikir sahibi olabilmektedir. Ferahani’nin seyahati hem kara hem de deniz yolculuklarını içermektedir. Seyyah, yolculuk boyunca karşılaştığı güzellikleri ve zorlukları edebî, basit ve akıcı bir üslupla kaleme almıştır. Bu çalışmada seyyahın Tahran’dan İstanbul’a olan yolculuğu üzerinde durulmuştur. Ferahani’nin yolculuğunun bu aşaması, İran’dan Kafkasya’ya, Kafkasya’dan İstanbul’a 19. yüzyılın sonrasında gerçekleşen yolculukları, İran hacılarının izledikleri yol güzergâhını, yine hacıların yol boyunca yaşadıkları çeşitli sıkıntıları aktarmaktadır. Bunun yanı sıra Ferahani, bilhassa yolların durumu, yol üzerindeki şehirlerin konumu ve çeşitli özellikler, dönemin para birimleri, çeşitli uzunluk ve ağırlık ölçüleri gibi çok farklı konularda birbirinden değerli bilgiler vermektedir. Bununla birlikte, yazar Kafkasya’daki şehirlere dair bilgilerinde oldukça tutarlı iken Trabzon’dan İstanbul’a kadarki aktarımlarında zaman zaman yanlışlara düşmüştür. Bunun başlıca nedeni seyyahın anlattığı yerlerde kısa süre kalması ve sağlıklı bilgi alamaması olmalıdır. Seyahatnamenin geri kalan kısımlarında seyyah, ilk olarak İstanbul hakkında detaylı bilgiler aktarmıştır. Ardından denizyoluyla Gelibolu, Çanakkale, Midilli ve İzmir’e ulaşmıştır. Sonra yol boyunca uğradığı Ege Denizi’ndeki Sakız, Lareş, Rodos Adalarını anlatmıştır. Bu adalardan sonra yazarın hac yolculuğundaki durağı İskenderiye olmuştur. İskenderiye hakkında da önemli ayrıntılara değinmiştir. Ferahani, İskenderiye’den sonra nihayet Cidde, Mekke ve Medine’ye uğramış ve en baştaki hedefi olan hac ibadetini yerine getirmiştir. Seyyah geri dönüş yoluna Süveyş Kanalı üzerinden başlamış; sırasıyla İsmailiye, Port Said, İzmir, İstanbul, Trabzon, Batum ve Bakü üzerinden İran topraklarına geçmiştir. Bakü’den Enzeli, Reşt ve Lahican yoluyla 15 Rebiü’l-ahir 1303 (21 Ocak 1886) tarihinde Tahran’a vararak seyahatini tamamlamıştır.

MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE TÜRK-İNGİLİZ İLİŞKİLERİNDE GENERAL CHARLES TOWNSHEND'IN ARABULUCULUK FAALİYETLERİ MEDIATION ACTIVITIES OF GENERAL CHARLES TOWNSHEND IN TURKISH-BRITISH RELATIONS IN THE PERIOD OF NATIONAL STRUGGLE

Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2022

Kûtülamare esiri General Charles Townshend, Mondros Ateşkes Antlaşması'nda Osmanlı Devleti ve İngiltere arasında aracılık yaptığı için serbest kaldı ve ülkesine döndü. Ancak Lloyd George Hükûmetinden beklediği ilgiyi göremediği gibi kendisine yeni bir görev de verilmedi. Townshend'ın Millî Mücadele Dönemi'nde Türkiye'ye olan ilgisi devam etti. İngiliz Hükûmetinin Türk karşıtı, Yunan yanlısı politikalarını bulduğu her fırsatta eleştirdi. Hatta taraflar arasında uzlaşı zemini oluşturmak için Hükûmetinin karşı çıkmasına rağmen milletvekili sıfatıyla Türkiye'ye geldi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve Hükûmet üyeleriyle görüştü. Fakat görüşmelere resmî bir sıfat ve somut tekliflerle gelmediği için bir sonuç çıkmadı. Townshend, Lozan' da da iki devlet arasında ilişkilerde arabulucu olmak istedi ancak dikkate alınmadı. Bu dönemde Towsnhend'ın Türkiye'ye yönelik ilgisinde iki hedefi daha vardı. Bunlardan birincisi Türkler üzerindeki nüfuzunu kullanarak İngiliz Hükûmetince yeni bir göreve atanmaktı. İkincisi ise bağlantılı olduğu şirketlerle Türk Hükûmeti arasında malî ilişki kurarak menfaat sağlamaktı. İşte bu çalışmada Townshend'ın Millî Mücadele Dönemi'nde Türk-İngiliz ilişkilerinde arabuluculuk faaliyetleri her yönüyle ele alınmıştır. Çalışmada arşiv belgeleri, süreli yayınlar, hatırat ve telif eserlerden istifade edilmiştir.

KIDEMLİ BİR OSMANLI ASKERİNİN GÖZÜYLE SUDAN: ÖMER KÂMİL PAŞA'NIN SÛDÂN-I MISRÎ ADLI ESERİNE GÖRE MEHDİ AYAKLANMASI VE İNGİLİZLER (The Sudan Through the Eyes of a Senior Ottoman Soldier: Mahdi Uprising and the British According to Work Called "Sûdân-ı Mısrî" by Omar Kamil Pasha)

Osmanlı Mirası Araştırmaları Dergisi (OMAD), 2023

Adana, Tarsus arasındaki bölgenin köklü ailelerinden biri olan Menemencioğulları'na mensup Ömer Kâmil Bey'in Sûdân-ı Mısrî adlı eseri Osmanlı Devleti'nin XIX. yüzyıl Sudan’ını nasıl tanımladığı ile alakalı önemli bilgiler ihtiva eden kaynak eser hüviyeti taşımaktadır. Erkân-ı harbiye binbaşılarından Ömer Kâmil mesleği olan askerlik açısından yaptığı incelemelere bazı kısa bilgiler ilave ederek eserini kaleme almıştır. Afrika tarihi hakkında Osmanlılar tarafından ortaya konulan telifatın arttığı bir dönemde kaleme alınmasıyla dikkate değer olan bu eser oldukça zayıf olan mevcut literatürün önemli parçalarından birini teşkil etmektedir. Bu eserde Sudan'ın coğrafyası, tarihi, idari bölgeleri, şehirleri, nüfus yapısı, Mısır Hükûmeti'nin durumu, Mehdi isyanı, İngilizlerin faaliyetleri vb. konularda değerli bilgiler aktarılmaktadır. Ömer Kâmil bölgenin sahip olduğu karakteristik yapıyı, öne çıkan hususiyetlerini ve coğrafyanın sağladığı stratejik konumu akıcı bir üslupla anlatırken kendi dönemindeki gelişmelere de geniş bir yer ayırmıştır. Bu çalışmada, önemli bir kaynak olmasına rağmen günümüz araştırmalarında yeterli ilgiyi görmeyen Sûdân-ı Mısrî'nin söz konusu muhtevası tenkitli bir şekilde ve tarihî açıdan değerlendirilecektir. Ayrıca Ömer Kâmil'in tercümeihâli ve bu eseri ortaya koymasındaki saikler açığa çıkarılmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: XIX. Yüzyıl, İngiltere, Muhammed Ahmed, Osmanlı, Ömer Kâmil, Sudan, Sudan Mehdisi The answer to the question of how the Ottomans knew Sudan in the 19th century is partially contained in the work called Sûdân-ı Mısrî by Omar Kamil Bey, a member of the Menemencioğulları, one of the well-established families of the region between Adana and Tarsus. Omar Kamil, one of the majors of the Erkân-ı Harbiye, wrote his work by adding some brief information to his examinations in terms of military service, which is his profession. This work is noteworthy as it was written when Ottoman literature on African history was growing, and it constitutes one of the essential parts of this rather weak literature. The work provides valuable information on Sudan's geography, history, administrative regions, cities, population structure, the situation of the Egyptian government, the Mahdi rebellion, and British activities. Omar Kamil describes the characteristic structure of the region, its prominent features and the strategic position provided by its geography in a fluent style and devotes a large space to the developments in his period. This work critically and historically evaluates the content of Sûdân-ı Mısrî which does not receive enough attention in contemporary researches although it is a significant resource. This work also attempts to shed light on the life of Ömer Kamil and the motives for producing his work. Keywords: 19th Century, England, Mahdi of Sudan, Muhammad Ahmed, Ottoman, Omar Kamil, Sudan

Kutü'l- Amare Esiri Bir İngiliz Subayın Anıları ve Anadolu'ya Dair Gözlemleri

ERASMUS SYMPOSİUM, 2019

I. Dünya Savaşı’nda, bilhassa Kûtü’l-Amâre Zaferi sonrasında ele geçirilen çok sayıdaki İngiliz askerinin durumu araştırmacıların merak konusu olmuştur. Bu çerçevede Afyon, Eskişehir ve Aksaray’daki İngiliz esir kampları, bu kamplardaki askerlerin şartları hakkında bugüne kadar Osmanlı arşiv belgeleri, İngiliz Dışişleri Bakanlığı Arşivleri ve gazeteler üzerinden bazı araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda özellikle esirlerin kendilerine ait belgeleri ve anıları ile konu hakkında yeni bakış açıları geliştirilmeye çalışılmıştır. Takdir edilir ki bu tür bakış açılarını derinleştirmek bakımından hatıratlar büyük önem arz etmektedir. Bu çalışmada bahse konu olan hatırat, İngiltere’nin Hindistan’da bulunan ve “7. Hariana Lancers” adı ile meşhur süvari bölüğünde görevli bir İngiliz subayı olarak çalışan Yüzbaşı Forbes Adam’a aittir. İngiliz ordusu adına Afrika’da çeşitli görevler üstlenen Forbes Adam, I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi’nde Ctesiphon Savaşı’nda (Selmanpak Savaşı) yaralanıp, Kûtü’l-Amâre’nin savunmasında General Townshend ile birlikte mücadele vermiş ve nihayet şehrin düşmesi ile de Osmanlı askerine teslim olmuştur. Söz konusu hatırat, 1919 yılında bir yazı dizisi olarak birkaç ay boyunca “The Sunday Post” gazetesinde yayınlanmıştır. İncelememizde Yüzbaşı Forbes’ın kaleminden yukarıda belirtilen savaşlara dair detaylar aktarılacak, Forbes Adam’ın Irak’tan Anadolu’ya uzanan yolculuğu ve yaklaşık otuz ay kadar kaldığı Çankırı, Kastamonu ve Yozgat’taki esir kamplarında yaşadıkları, kendisinin ve daha başka İngiliz subay ve askerlerinin bu kamplardan kaçma girişimleri, Osmanlı toplumuna, kültürüne ve Osmanlı subaylarına dair tespit ve tahlilleri ile Anadolu’ya dair gözlemleri yer alacaktır. Böylece belirtilen hususlarda bu zamana kadar yapılan çalışmalar da dikkate alınarak bazı mukayeseli değerlendirmeler yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Kûtü’l-Amâre, İngiliz esir kampları, Yüzbaşı Forbes Adam Abstract In World War I, especially in the aftermath of the Kûtü’l-Amâre Victory, the situation of many British soldiers who were captured was the subject of curiosity. In this context, some researches have been carried out on Ottoman archival documents, British Foreign Office Archives and newspapers about the conditions of soldiers in the British prison camps in Afyon, Eskisehir and Aksaray. In these studies, new perspectives on the subject have been tried to be developed especially with the documents and memories of the prisoners. It is appreciated that to deepen such perspectives, memories are of great importance. In this study the aforementioned memoir belongs to Captain Forbes Adam, a British officer who worked for the cavalry regiment of the “7th Hariana Lancers”, famous with its name, which was situated in India. Forbes Adam, who served in various positions in Africa on behalf of the British army, was wounded in the Ctesiphon War at the Iraqi Front in World War I (Selmanpak War), fought with General Townshend in the defense of Kûtü'l-Amâre and finally with the fall of the city he surrendered to the Ottoman soldier. The memoirs were published in the newspaper "The Sunday Post" for a few months in 1919 as a series of articles. In our review, the details of the above-mentioned battles will be explained by the captain Forbes, and Forbes Adam's journey from Iraq to Anatolia and his experiences in prison camps in Çankırı, Kastamonu and Yozgat where he stayed for nearly thirty months, and his and other British officers and soldiers’attempts to escape from these camps, their observations and analyzes about the Ottoman society, culture and Ottoman officers and observations on Anatolia will take place. Thus, some comparative evaluations will be made by taking into consideration the works done up to this time. Keywords: World War I, Kûtü’l-Amâre, The British prison camps, Captain Forbes Adam

POLİTİK BİR SORUN OLARAK CEMAL KAŞIKÇI CİNAYETİ VE TÜRK YAZILI BASINININ MESELEYİ ELE ALIŞ ŞEKLİ AS A POLİTİCAL PROBLEM CEMAL KAŞIKÇI MURDER AND THE WAY THE TURKİSH PRİNT MEDİA HANDLED THE İSSUE

I. Uluslararası Yeni Dünyada İletişim Kongresi, 2020

ÖZET Haber medyası, toplumsal gerçekliği değişim ve dönüşüm yoluyla yeniden üretmektedir. Habere konu olan olay ve olgu, belirli bir bakış açısına göre tanımlanmakta ve çerçevelenmektedir. Bu araştırma, Suudi Arabistan ve ABD için politik bir sorun olan Cemal Kaşıkçı'nın Türkiye'de ortadan kaybolması, daha sonraki süreçte bir 'cinayete' kurban gittiğinin anlaşılması ve cinayetin Türk yazılı basınındaki temsiline odaklanmaktadır. Araştırmada, uluslararası bir sorun olarak görülen Cemal Kaşıkçı'nın faili meçhul cinayete kurban gittiği yönündeki iddiaların haber içeriklerine ne şekilde yansıdığının açığa çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda, örneklem olarak seçilen Birgün, Cumhuriyet, Hürriyet, Yenişafak gazetelerindeki haberler, içerik analizi yöntemi ile çözümlenmiştir. Kodlama formunda konu çeşitli kategorilere ayrılmıştır. Haberin yayınlandığı gazeteler, haberin yayınlandığı tarihler, gazetelerin habere bakış açıları, haberin sayfadaki konumu, haberin sunuluşu/yapısal özelliği, haber başlığının cümle yapısı, haberde görsel malzeme kullanımı, görsel malzemenin konuyla ilgisi, haberin kaynağı gibi kategoriler oluşturmaktadır. Bu başlıklar oluşturulurken, nesnelliğe, tüm gazeteler için genellenebilir olmasına dikkat edilmiştir. Araştırma bulgularına göre, Yenişafak gazetesi Cemal Kaşıkçı ile ilgili haberleri sürmanşet ve manşetten en fazla yayınlarken, Cumhuriyet gazetesi bir haberle en az manşetine taşıyan gazete olmuştur. Ayrıca, Cemal Kaşıkçı haberlerinin aktörlerine bakıldığında ise, Cumhuriyet ve Hürriyet gazeteleri çoğunluklu olarak birincil kaynaklar üzerinden bir haber erişimi sağlarken Yenişafak gazetesi siyasi partileri, Birgün gazetesi medya kuruluşlarını kaynak göstermiştir. Araştırma bulguları, gazetelerin konuya politik ve ideolojik perspektiften yaklaştığı ve gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı uluslararası sorunların merkezinde konumlandırdığını ortaya koymaktadır. Kaşıkçı cinayetinin Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan arasında bazı siyasi ve diplomatik sorunlara neden olduğu yönünde bir çerçeve sunulmuştur. Gerçekleştirilen bu çalışma, kongre kapsamında sözel olarak sunulacaktır.