Doğa ve İnsan İlişkisi Bakımından Bilimde Geçmiş ve Gelecek (original) (raw)

Geçmişten Günümüze İnsan-Çevre İlişkisi

2024

Avcı toplayıcı toplumda, tarım, endüstri ve post-endüstriyel toplumlarda insan-çevre ilişkisinin ne yönde olduğu, araştırmanın amacını oluşturmaktadır. Araştırma, ikincil veriler olan bilimsel yayınlar üzerinden yürütülmüştür. Araştırma verileri, betimlenerek yorumlanmış ve anlamlandırılmıştır. Araştırma bulgularına göre insan-çevre ilişkisi, geçmişten günümüze gelinceye kadar farklılaşmıştır. Farklı yüzyıllarda yaşamış toplumlarda, çevrenin kullanımının da farklı yoğunlukta ve yaklaşımda olduğu görülmektedir. Neolitik öncesinde doğaya bağımlı olan insan, yerleşik yaşama geçiş ile birlikte insan ve hayvan gücünü birleştirerek doğayı sömürmeye başlamıştır. Endüstri Devrimi ile makine çağına geçilmesi, mühendislik teknolojisinin gelişmesi ve demir çelik üretiminin artması insanın doğaya hükmetmesinin yolunu açmıştır. Endüstri toplumunda ekonomik büyümeye odaklı ve insan merkezli doğa anlayışı, doğanın sömürüsüne, doğal kaynakların ve büyümenin sınırlarına ulaşılmasına ve büyük çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 1970'lerin postmodern toplumunda, politikanın merkezine çevre kavramının girmesi ile çevresel hareketler hız kazanmıştır. Bu duruma bağlı olarak postmodern toplum, endüstri toplumunun çevre anlayışını eleştirmiş; insanın doğayı merkeze alan sürdürülebilir bir çevre bir anlayış ile hareket etmesi gerektiğini belirtmiştir.

İNSAN EĞİTİMİNDE "GELECEK" KAVRAMI

turkish studies, 2015

"Eğitim" kavramıyla insan eğitimini kastediyoruz. "Eğitim Felsefesi" ise 'İnsan Felsefesi'ne istinat eden bir disiplindir. İnsan eğitimi üzerinde tefekkür yapıldığında zihinde mevcut bir insan tasavvuru üzerinde akıl yürütme yapılıyor demektir. İnsan eğitimi üzerine ortaya konulan argümanların doğru ya da yanlış olduğuna ilişkin fikirler doğrudan doğruya zihindeki insan felsefesi üzerine inşa edilir. Bu açıdan bakıldığında eğitimdeki "doğruluk" ve "yanlışlık" yargılarının da zihindeki bu 'insan tasavvuru'nun mevcut yargılarla karşılaştırılmasından ibaret olduğu görünüyor. Bu nedenle, eğitim felsefesi üzerine yapılan akıl yürütmeler doğrudan doğruya insan felsefesi üzerine inşa edildiğinden, ileri sürülen argümanların arkasında asıl tartışılan konunun bir 'insan tasavvuru' ve o insan tasavvuruna ilişkin doğrular ve yanlışlar olduğunun saptanması gerekli görünmektedir. Eğitilebilir bir canlı olarak insanın; iradesinin olduğunu ve eğitilebilen bir zihin yapısına sahip olduğunu kabul etmekteyiz. İnsan; iradesi, aklı, duyuları ve duyguları olan bir varlıktır. İrade insanı yönlendirici olmakla birlikte, arka planda hazır zamandaki hazlara ve acılara göre davranan duygularla, gelecekteki hazları ve acıları göz önüne alan akıl yeteneğinin birbirlerine karşı olan tercihlerinin devamlılığı ile elde edilen alışkanlıklara bağlı olarak iradenin tercihte bulunma yeteneği gelişmektedir. Duygular yoktan var edilemezler. İnsan var olan duygularına göre ya da duyguları kadar haz ve acı çeşidine sahiptir. Haz ve acı duyguları haz veya acı alıp almama konusunda eğitilemezler. Bu nedenle kontrolleri zordur. Aklın duygulara galibiyeti, ancak hazır zamandaki haz ve acıya karşılık, gelecekte daha büyük bir haz ve acı düşüncesini ortaya koyabilmesiyle mümkün görünüyor. Dolayısıyla duyguların nesnesi hazır zamandaki haz ve acı, aklın nesnesi ise gelecek zamandaki haz ve acıdır. Eğitilebilen ancak akıl olduğuna göre eğitimin yegâne konusunun aklın gelecekteki haz ve acılarının belirlenmesine ilişkin olması doğru görünüyor. Bu açıdan bakıldığında, eğitim felsefesinin nesnesinin "gelecek" kavramı üzerinde belirlenmesi daha tutarlı görünmektedir. Bu bildirinin içeriğindeki tartışma "gelecek" kavramının belirlenmesinin kriterleri ile ilgili olacaktır. Anahtar Kelimeler: Gelecek, eğitim, tercih, akıl, duygu  Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.

Geçmişten Geleceğe “Çevre Tarihi”

2021

Günümüz dünyasında kabul görmüş büyük problemlerin başında çevre sorunları gelmektedir. Küresel düzeyde etkiye sahip bu problemler, her geçen gün daha karmaşık ve çözümü oldukça güç boyutlara ulaşmaktadır. Bugünümüzü olduğu kadar yarınımızı da yakından ilgilendiren çevre sorunlarının varlığı, gezegen tarihimizin ilk çağlarına kadar uzanmaktadır. İnsanlık tarihi açısından ise gelebileceği en tehlikeli boyutlardan birine ulaşan çevre problemleri, dünyamız üzerindeki hassas dengelerin çoğunu derinden etkilemektedir. Yaşananlar, bu durumun baş aktörü olan insanoğluna ciddi görevler yüklemiş, çözümler üretmeye mecbur kılmıştır. Bu kapsamda, ayrı ve özel bir gayret içinde olan uzman çevreler, yeni bir uzmanlık alanı olarak "Çevre Tarihi" ni gündeme taşımışlardır. Bu yeni perspektif, ilk bakışta görünmeyen ancak toplumların oluşmasında, gelişmesinde ve yok olmasında etkili olan önemli sebepleri, çevresel faktörler ışığında aydınlatmaktadır. Çevre Tarihi penceresinden elde edilen bilgilerin bir bölümü bizlere önemli ipuçları verirken, bazı bölümleri ise tamamen örnek modeller olarak karşımıza çıkmaktadır. Çok daha önemli bir bölümü ise belki de günümüz dünyasına henüz yeterince girmemiş, benzersiz etkiler sağlayacak şekilde tarihin tozlu ve bilinmeyen sayfalarında günümüz toplumlarıyla buluşmayı beklemektedir. Başta tarih olmak üzere, çok sayıda bilim dalıyla ortak hareket eden "Çevre Tarihi", kalıcı ve sürdürülebilir çevre bilinci adına umut vaat eden yeni bir uzmanlık alanı olmuştur. Otoritelerce heyecan verici olarak değerlendirilen ve çevre konularıyla ilgili çalışmalara farklı bir boyut kazandıran "Çevre Tarihi", yaşanan yanlışların tecrübe konusu edilmesi, örnek niteliktekilerin günümüze yansıtılması ve bağlı olarak çevre duyarlılığı oluşturması gibi hayati amaçlara sahiptir. Buradan hareketle çalışmada, bu yeni uzmanlık alanına ait bilgilerin, önem ve örnekleriyle birlikte sunulması hedeflenmektedir.

İlk Kar: Doğa ve Toplum İçin Bir Huzur Estetiği

Yasakmeyve, 2017

İlk Kar, Salih Bolat’ın 1983-2015 yılları arasında yayımladığı dokuz şiir kitabının toplu basımı. Dokuz şiir kitabının üst adı, ortak göstereni olarak imrendirici ve çok güçlü bir imge “ilk kar”. Bolat’ın, “kar” sözcüğünün pek çok insanda yarattığı çağrışımları, ilk karın heyecanla bağlayışını, ürettiği dilin estetiği ve siyaseti için temsil edici bulması büyük anlam taşıyor. “Kar” gibi kısacık bir sözcüğün çağrışım alanı ve duygu değeri ile sunduğu sözcük listesinde bulunan “çokluk, gürlük, örtü, unutuş, beyaz, temiz, su, soğuk, güzellik, saf, dinginlik, huzur, melek” gibi sözcüklerin olumlu içeriği bir yana; karın yağan, deneyimlenen ve eriyip giden, yani gelip geçici doğasının, Bolat’ın şiirlerinin, insan olmanın, dünyada bulunmanın anlamına dair fısıldadığı öğretilerle çakışması bağlamında çarpıcı hale geliyor bu. Otuz yıla yayılmış bir şiir serüveninin dökümü olarak İlk Kar, biçim ve içerikteki gelişimi, çeşitlenmeyi yansıttığı gibi, Bolat’ın dilsel seçimlerinin yerleşmiş niteliklerini ve temel izleklerini değerlendirme fırsatı sunuyor. Amacım İlk Kar’ı hem genel olarak değerlendirmek hem de öne çıkardığı bir izleği çözümleyip anlamlandırmak.

Bilim kurgu geçmiş gelecek

BİLİMKURGU, GEÇMİŞ VE GELECEK… Bilimkurgu, fantastik, polisiye ve korku türlerinin insan türünün doğası, geçmişi ve geleceğiyle sıkı bir bağı vardır. Bilimkurgu kanımca geleceğin edebiyatıdır. Bundan yaklaşık olarak yetmiş bin yıl öncesine dayanan tarihiyle günümüz insanı alet yapmaya başladığında kendisini güç açısından diğer canlılardan üstün konuma getirecek bir sürecin ilk adımını da atmış oldu. Düşünce ve zekânın bir ürünü olan teknolojinin ilkel buluşları arasında sayılabilecek sivri uçlu materyaller insan türünü zaman içinde doğanın en güçlü türü haline getirecekti. Doğada-yapayalnız-büyük bir yaşam mücadelesi veren "insan" türü hayatını tehlikeye sokan vahşi türlerin saldırıları, depremler, kasırgalar, volkanik patlamalar, hastalıklar ve halüsinasyonlar-gizli görünmez güçler olarak yorumlanan sanrılar-gibi tehlikeler karşısında çoğunlukla çaresiz kalıyordu. Tüm bu kaos ve karmaşa onu çok korkutmuştu. Kâbuslarına giren ve zamanla doğasının bir parçası haline gelecek bu korkuları, onun psikolojik dünyasını oldukça etkilemişti. Bu korkulardan kurtulmanın yolunu binlerce yıl boyunca mitolojik varlıklara ve efsanelere sığınmakta arayacaktı… Özellikle fantastik ve korku edebiyatının temellerinin insan türünün korku ve kafa karışıklığıyla dolu bu karanlık geçmişine dayandığını söyleyebiliriz. Fantastik edebiyatta kendine yer bulan canavarlar, hayali gizil güçler, ejderhalar, büyücüler, periler, cadılar vb. doğaüstü karakterlerin mitolojik karakterle olan bağı inkâr edilemez. Aynı şekilde korku edebiyatına baktığımızda hemen her milletin kendi coğrafyalarına ve kültürlerine ait korku öğelerini-cin, peri, cadı vb-yapıtlarında bolca kullandıklarını görmekteyiz. Bununla birlikte özellikle psikoloji bilimi başta olmak üzere bilimin gelişmesi bilimkurgu, fantastik, polisiye ve korku edebiyatında ve sinemasında önemli değişim ve gelişimlere neden olmuştur. Psikoloji özelinde bakacak olursak örneğin polisiye eserlerde önceleri çoğunlukla ipuçlarından yola çıkarak katilin kim olduğunu bulma etrafında şekillenen hikâyelerin artık daha çok hikâyedeki karakterlerin derin psikolojik tahlilleri etrafında şekillendiğini görebiliriz. İnsan türünün karmaşık ve karanlık doğasının keşfi artık cinayetlerin nasıl işlendiğinden çok hangi saiklerle-hangi psikolojik etkenlerle-işlendiğinin ön plana çıktığı hikâyelerin ortaya çıkmasına ortam hazırlamaktadır… Psikolojik açıdan bakıldığında bilimkurgu, fantastik ve korku edebiyatında ve sinemasında sıklıkla kendine yer edinen uzaylı, vampir ve zombi-ülkemizde cin-gibi karakterler aracılığıyla insan türünün sinemada ve edebiyatta korkularıyla yüzleştiğini söyleyebiliriz. Bu tür yapımlarda önceleri kabuslara konu olan yaratıkların sempatik, hatta aşık olunan canlılar haline gelmesinin insan türü açısından bir tür psikolojik terapi görevi gördüğünü düşünüyorum. Örneğin özellikle son yıllarda öne çıkan apokaliptik temalı yapıtlarda insan türünün en büyük korkularından biri olan kıyametle ilgili birbirinden farklı senaryolar üretildiğinde şahit oluyoruz. Bu senaryolarda bir anda beliren yapay bir virüs-terör korkusu-ya da atılan nükleer bombalar nedeniyle bir tür kıyamet yaşayan insanlığın ayakta kalma mücadelesine tanıklık ederiz. Bu tür üretimlerin insan türünün en büyük korkusu olan yok olma korkusuna karşı verdiği psikolojik savaşın bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Son yüzyıldaki uzayla ilgili bilimsel gelişmeler yok oluş senaryolarına farklı türlerle karşılaşma sonucu yok edilme korkusunu da eklemiştir. Nitekim 2018 yapımı "Annihilation" filminde bu korku oldukça girift bir şekilde yeniden ve detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

İnsan, Doğa ve Teknoloji Bağlantısallığının Düşyeri Kitap Gelişen Teknolojiler Serisi'ne Yansımaları

Çocuk Yazını, 2022

Okul öncesi öykü kitapları yayıncılığı yapan Düşyeri Kitap, Ayşe Şule Bilgiç’in kaleme aldığı Nonyo 8.0’ın Duyargaları metinleri gibi farklı yayın yelpazesiyle çocuklara etkileşimli bir okuma deneyimi sunmaktadır. Hem dijital içerik platformu hem de öykü kitabı olan Düşyeri, çocukların güvenli ve çok yönlü gelişimlerine yönelik oyun, video, müzik ve öykü serisi gibi farklı türlerde ürünü çocuk tüketiciye sunarak ebeveyn denetiminde dijital dünyayla tanışmalarını kolaylaştırmaktadır. Düşyeri, dijital etkinliklerinin yanı sıra basılı materyalleri aracılığıyla çocuklara kitap okuma alışkanlığı sağlama, onların dil ve zihin gelişimini destekleme gibi konularda da çocuk okurlara rehber niteliğinde bir yayın politikası gütmektedir. Bilhassa, farklı seriler kapsamında yaklaşık 23 farklı temayı konu edinen öykü setleriyle çocukların sosyo-psikolojik gelişimine de katkı sunmakta, anlatılarda değişen karakterler ve konular aracılığıyla çocuk okura pek çok problem çözme becerisi, sözcük dağarcığı gelişimi, merak duygusu uyandırma, sorma ve sorgulama becerisi gibi zihinsel becerilerini geliştirecek imkânlar sunmaktadır.

Bilim Dünü, Bugünü, Yarını (Bilimin Doğası ve Bilim Tarihi )

Bilimin Doğası ve Bilim Tarihi , 2018

Bilim denilince; çoğunlukla ‘yaşlı, gözlüklü, kel, laboratuvarda çalışan, asosyal ve paspal giyimli ilginç bilim insanları’ aklımıza gelir. Ancak, bunlara ek olarak ‘akıllı telefon ve saatler, smart TV’ler, hipersonik trenler’ gibi son derece heyecan verici bilimsel teknolojik araçlarda unutulmamalıdır. Eğer bilime, bilimsel ürünlerin doğrultusunda bakabilirsek, onun heyecan dolu yolculuğunda da yer alabiliriz. Bu kitabı, heyecanlı bilim ve tarihi ile ilgili önemli anekdotlara dikkat çekmek için yazılmıştır. Bu sebeple, bilimin doğası ve bilim tarihi en dramatik ve ilgi çekici özelliklerine dikkat çekilmiştir. Kitabın hikayesi, 2004 yılında doktora öğretimim sırasında yayımlanan makale ile başlamıştır. Yaklaşık 14 yıldır üzerinde araştırma yaptığım ve dersler verdiğim bilim ve tarihi ile ilgili kitap kaleme alma planını bu kitap ile gerçekleştirdiğim için çok mutluyum. İçerik olarak, üniversite seviyesinde bilimin doğası ve bilim dersleri için planlamıştı ancak herkes için bilim felsefesi ile her seviye ve yaştaki insanlar için faydalı olacağına inanıyorum. Çünkü, Sanayi 4.0 devriminin yaşandığı günümüzde bilime ilgi duymayan toplumlar, her alanda gerilemeye mahkumdur. Kitabın dili, zorunlu eğitim seviyesinde, oldukça sade ve zevkle okunabilecek şekilde tasarlanmıştır. “Bilimin Ne Olduğu? Nasıl Tanımlandığı? Ve Tarih Boyunca Bilimsel Süreçlerden Nasıl Geçtiği?’ gibi soruları irdeleye bu kitap, umarım bilim rotasında yaşamak isteyenler için önemli bir kaynak olacaktır. Kitabın yazılmasının bir diğer amacı ise, bazı insanların bilim ve tarihi ile ilgili dedikodu ve abartmalardan dolayı yanlış bildiği doğrulara dikkat çekmektir. Böylece, bilim ile ilgili yanlış düşüncelerin önüne geçilmesi ve ona güvenin artmasıdır. Sonuçta, bilimin egemen olduğu devirdeyiz ve parlak bir gelecek için, onunla ile iyi geçinmek ve saygı duymak zorundayız. Bilimin pek çok tanımı bulunmaktadır. Bunlar arasında en yaygını, “fiziksel ve doğal dünyanın (Evren) yapısı ve isleyişinin deney ve gözlemler yoluyla sistematik olarak zihinsel ve uygulamalı olarak incelenmesidir”. Daha basit olarak bilim, insanoğlu tarafından oluşturulmuş ve amacı etrafımızda olup biteni anlamak için geliştirilmiş sistematik bilgiler topluluğudur. Bilim ile özellikle ilgilenen ve onu meslek olarak benimsemiş insanlara bilim insanı denir, fakat herkes farklı seviyelerde bilim insanı olabilir yeter ki ‘Eleştirel Düşünme Sanatı’ eserimde belirttiğim şekilde sorgulayabilsin. Bilim, Homo Sapiens ile 100bin yıl önce Afrika'da başlamıştır. Hayatta kalmak için dünyayı tanımış ve ondan faydalanmışlardır. Atalarımızın, ‘bilim insanı’ olduğunu söyleyebiliriz. Bu hareket, hayatta kalma iç güdüsü ile gerçekleşmiştir. Antik Yunanlılar, bilimi felsefe ile yeniden yaratarak sistematize etmişlerdir. Hipokrat Anatomi, Pisagor Matematik ve Demokritos ise Kimya alanlarında devrimsel fikirleri oluşturmuşlardır. Bilimin tarihsel gelişimi hakkında pek çok kitap yazılmasına rağmen bugüne kadar yazılan kitaplar daha çok akademik seviyede yazılmıştır. Bilim tarihi, sadece kronoloji değil, bilim insanlarının ve içinde yaşadıkları toplumların sosyal, kültürel ve ekonomik özelliklerine odaklanır. Örneğin, Ortaçağ’da karanlığında, insanların bilim ve sanata yönelerek insanlığın en önemli başarılarından birisi olan Rönesans doğmuştur. En önemli sebepleri arasında ise ‘coğrafi kesifler, bilimsel açlık, felsefesine dönüşü, kilise baskısı, hümanizm ve matbaa’ sıralanabilir. Özellikle, İncil’in diğer dillere çevrilerek sıradan insanlar tarafından anlaşılabilir olması ve insanların kilisenin söylediklerinin gerçek din olmadığını öğrenmeleri yenilik hareketini ateşlemiştir. Rönesans’ın Batı’da ortaya çıkması sürpriz değildir çünkü diğer toplumlara göre fakir ama gururlu, zeki ve heyecanlı toplumlardı. Antik Yunanlılar gibi bilime aç, ayağa kalkma çabası gösteren ve dünyayı anlayarak hiçbir şeyin kölesi olamayacaklarına inanmışlardı. Magellan gibi gezginleri keşifleri ile Avrupa’da orta sınıf Burjuva ile bilgiye ne kadar aç oldukları ortaya çıkmıştır. Kitabın ilk bölümünde, bilim ile ilgili temel bilgiler, bilim insanı, yanlışlamacılık, bilimsel düşünme, bilimsel sosyoloji, bilim ve din gibi ‘Bilimin Doğası’ konuları yer almaktadır. İkinci bölümünde ise tarih öncesi, Mezopotamya, Yunan, Rönesans ve modern zamanlarda bilim konuların yer aldığı ‘Bilim Tarihi’ kısmına yer verilmiştir.

Hakkari̇ Üni̇versi̇tesi̇ Öğrenci̇leri̇ni̇n Bi̇li̇mi̇n Doğasi Ve Epi̇stemoloji̇k Görüşleri̇ni̇n İncelenmesi̇

2017

Arastirmanin amaci Hakkari Universitesinde egitim goren lisans ve on lisans ogrencilerinin bilimin dogasi ve epistemolojik gorusleri arasindaki korelasyon calismasi olarak belirlenmistir. Arastirmada nicel desen tercih edilmistir. Epistemolojik goruslerin belirlenmesi icin Elder tarafindan gelistirilen Acat, Tuken ve Karadag tarafindan Turkceye uyarlanan Bilimsel Epistemolojik Inanc Olcegi, bilimin dogasi goruslerinin incelenmesi icin de Ozgelen (2013) tarafindan gelistirilen Bilimin Dogasi Olcegi kullanilmistir. Arastirmanin evreni 2007-2008 yillarinda kurulan ve gelismekte olan universitelere devam eden lisans ve on-lisans ogrencileridir. Arastirmada uygun ornekleme yontemi uygulanarak Hakkâri Universitesinde egitim goren 230 lisans ve on lisans ogrencisine yer verilmistir. Arastirmanin genel sonuclarina gore ogretmen adaylarinin bilimin dogasi goruslerinin ortalama puana yakin degerler aldigi, epistemolojik goruslerinin de skeptik dusunceye yatkin oldugu bulunmustur. Bunun yani s...