“Son Dönemeç” Öncesi Gidişat: Geleceğe Kaçış Planı (original) (raw)
Related papers
Geleceğin Yaşamsal Odaklarında Depreme Dirençli Planlama
VI. International Earthquake Symposium, 2019
Son yıllarda, dirençlilik sivil savunmadan doğal afet riskinin azaltılmasına kadar birçok disiplinde sıklıkla kullanılan bir kavram haline gelmiş, riski aşmanın ve yönetmenin yeni bir yolunu içeren, her şeyi kapsayan bir metafor olarak görülmeye başlamıştır. Buna rağmen, literatürde dirençlilik teriminin herkes tarafından kabul edilmiş bir tanımı yoktur ve yerleşmelerin doğal tehlikelere karşı direncini değerlendirmek için metodolojilerin geliştirilmesi zor bir mesele olarak görülmektedir. Depreme karşı dirençli yaşamsal odaklar oluşturma çabaları son zamanlarda önemli bir konu haline gelmiştir. Her yıl dünyada depremlerden ortalama 3,5 milyon kişi etkilenmekte, özellikle kent merkezlerinde ciddi can kayıpları yaşanmaktadır. Ayrıca yaşam odaklarında yapılar ve altyapılar ciddi zarara uğramaktadır. Kentleşme ve kentsel/bölgesel mekânsal gelişim, depremden etkilenebilirliği belirleyen en önemli etken, kent ve bölge planlama disiplini de depremden etkilenebilirliği belirlemede rol oynayan önemli uzmanlık alanlarından biri olmuştur. Deprem afetine karşı dirençli kent ve bölgelerin oluşturulması için “depreme dirençli planlama” anlayışının acilen getirilmesi gerekmektedir. Günümüzde depreme dirençli planlama yaklaşımı ile ilgili parçacıl çalışmalar yapılsa da bütüncül olarak ortaya konulan çalışmalar yok denilecek kadar azdır. Bu nedenle bu çalışma, kentsel ve bölgesel alanlarda depremlere karşı direnci optimize etmeyi ve “depreme dirençli planlama” anlayışı için bir yöntem ve metodoloji geliştirmeyi amaçlamıştır. Bu çalışma kuramsal bir altyapı oluşturup, altyapı üstüne yeni yorumlar ve perspektifler geliştirmeye çalışmaktadır. Kuramsal ve kavramsal geliştirmeyi hedef alan, detaylı tanımlama, bilgi üretme, ilişkilendirme ve kuramsallaştırma gibi amaçları gözeten çalışma, uluslararası bir yöntem tartışması yapmaktadır. Çalışmada, veri toplama yöntemlerinden literatür taraması ağırlıklı olarak kullanılarak kuramsal ve sistematik bir inceleme yapılmıştır. Bu çerçevede çağdaş planlamada kullanılan yöntemlerden farklı olarak yeni bir öneri getirilmiştir. Örneğin; depremden etkilenecek bölgelerin risklere derecesine göre analiz edilmesi, belirlenen risk bölgelerine göre plan kararlarının getirilmesi (analiz-sentez-karar aşamaları için) gibi. Şimdiden önlem alınmazsa, geçmiş yıllardan beri kurulan yaşamsal odaklar ani bir depremle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle geleceğin yaşamsal odakları olan yerleşmeler için acilen depreme dirençli planlama anlayışına geçilmesi şarttır.
Archaeology progressed in great pace since 1960’s. New archaeology integrated the use of technological innovations such as digital database, GIS, DNA and isotope analysis by encouraging interdisciplinary research and created a vibrant scientific environment. Self-criticism in means of methodology and scientific approach yielded to a drift from positivism and transformed archaeology into an interpretative and dynamic discipline that put emphasis on ethics, public gender, and cultural heritage. In other words archaeology achieved its current understanding not merely by disciplinary experience but also through the changing political and cultural discourses as well as adopting technological innovations. Now archaeology means much more than it used to do and perhaps needs further transformation. In this sense, every archaeological theory emerges with a critical attitude, then being criticised, and in the end enriches the discipline and changes its archaic structure. Either processual or interpretive any conceptual approach has a similar nature of existence; ideas provoke an audience, lose impetus and finally are embraced by more audience and even gets commonplace. In fact any theoretical approach are means that can be used in various ways for learning, knowing and explaining more of the discipline. Theory creates a multi-vocal scientific debate, which is vital for all disciplines. Ignoring the utility and the benefits of theory that changed the fate of archaeology is a senseless opposition that doesn’t go along with the contemporary way of thinking. Beginning with the most basic stage of archaeology, which is sorting out the finds to focus on human factor behind the archaeological things and their functional features, archaeologist has always been an efficient actor in understanding the past and its material culture. Post Processual Archaeology refused the adaptation of general schemes and put great emphasis on individual, bilateral and multifaceted discussion of the past. Recently archaeological theory feels the need to explain more of human-thing interaction and their mutually dynamic relation. The current approach focuses on position of “things” in human life and also how they interact and affect each other in a variety of ways depending on context and other dynamics. This fairly new approach is being discussed profoundly and criticised harshly at the same time, while putting emphasis on “things” more than ever in archaeological context. This paper is aimed at discussing the dynamics that changed the interaction of archaeologists/archaeology with objects; the shifting approaches from archaeology of material culture to “things” and its impact on archaeological research; the source of discourses that shaped the approach on archaeological “things”. Keywords: Archaeological thoughts, archaeology today, past, future, Turkish archaeology
Türkiye'de Stratejik Planlama: Son Dönem Gelişmelerin İncelenmesi
Strategic Public Management Journal, 2018
2000’li yılların ilk yarısında Türkiye’de önemli kamu yönetimi reformları yapılmıştır. Bu kapsamda kamu mali yönetimi de 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile yeniden düzenlenmiştir. 5018 sayılı Kanun, kamu mali yönetim alına ilişkin düzenlemeler yanında idarenin yapı ve işleyişini de etkileyen bazı hükümler içermektedir. Bu kapsamda idare açısından eksikliği hissedilen kurumsal düzeyde planlamayı geçerli hale getirmek ve sürekliliğini sağlamak amacıyla Kanunun 9. maddesi ile kamu idareleri için stratejik plan yapma yükümlülüğü getirilmiştir. Geçmişte 2006 yılında ifade edilen usul ve esasları belirlemek için bir yönetmelik çıkarılmıştır. 2018 yılında ise Kalkınma Bakanlığınca “Kamu İdarelerinde Stratejik Planlamaya İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” adında yeni bir yönetmelik çıkarılmış ve ilk yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. 24 Temmuz 2018 tarihinde 30488 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 13 numaralı “Strateji ve Bütçe Başkanlığı Teşkilatı Hakkında Cu...
Allah insanı bu dünyada o sonsuz olan kosmosa ve Ezeli ve Ebedi olan kendisine celp etmektedir. Yani insan sonsuzluk yolcusudur. İnsanı bu dünya okulunda, bu dünya staj yerinde, kabiliyetlerinin açılımı yerinde neşvünema bulacağı adeta bir ekin yeri olaraktan burada talim ettirmekte, öğretip geliştirmektedir. Yani diğer bir ifade ile bu dünyayı kendisi için yaratmış olduğu bu insana, bu kainatı böylece hazırlamaktadır. Bu dünya insana hazırlanmış, kainatta aynı şekilde insanın kabiliyeti doğrultusunda insan için yaratılmıştır. Kainat için insandır. Ezel canibinden yola çıkan ve kainat Allah'ın ilim, irade ve kudretiyle ebede doğru yol alıp gitmektedir. Zamanın belli bir dilimini ve noktasını, ilk başlangıcını bir iptida noktası düşündüğün zaman, sona doğru, ebediyete doğru gitmektedir.
Kamu Yönetiminde Geleceğin İnşasında Stratejik Bakış
Siyasal Bilimler Dergisi, 2014
Günümüzde kamu yönetiminin artan rekabet ortamıyla birlikte mevcut sorunlarından kurtulmak ve etkin hizmet sunabilmek için yeni arayışlar içinde bulunduğu bilinmektedir. Bu doğrultuda kamu yönetiminde öne çıkan strateji, stratejik yönetim ve stratejik bakış gibi kavramların öneminin hızla artığı görülmektedir. Bu çalışmada kamu yönetiminin geleceğinin şekillenmesinde stratejik yönetim anlayışının kamu kurumlarında uygulanması gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bu kapsamda çalışmada ilk olarak strateji olgusu ele alınmaktadır. Ardından kamu yönetiminin sorunları ve gelecek endişesi konularına yer verilmektedir. Son olarak kamu yönetiminin yüz yüze kaldığı sıkıntı ve endişeler karşısında bir çözüm aracı olarak öne çıkan stratejik bakış konusu değerlendirilmektedir.
PLANLAMADA GELECEK, İMGELEM, UYGULAMA
Bugün ülkemizde her konuda olduğu gibi mimarlık ve şehircilikte de çeşitli sorunlar var, acaba bu sorunları yeterince algılayabiliyor ve tanımlayabiliyor muyuz? Ancak çok sınırlı bazı konularda yakın bir gelecekte neler olacağını tahmin etmeğe çalışıyoruz. Örneğin önümüzdeki 15-20 yıl içinde şehirlerimizde 15-20 milyonluk bir nüfus artışı olacağını öngörüyoruz, fakat gerçekte bunun ne demek olduğunu, yani gelecekte ne tip organizasyonel problemler çıkaracağını ve şehirlerimizde ne tip bir ölçek değişmesi olacağını düşünebiliyor veya görebiliyor muyuz? Böyle şehirsel bir yığılmanın nedenlerinin, gücünün, ölçeğinin ne olduğunu tasarlayabiliyor muyuz? Acaba şehirleşmenin ülkemize özel olan veya olmayan bu sorunlarının çözümü için, şehircilerimiz, mimarlarımız, sosyal plancılarımız yeterli sayıda alternatif ortaya koyabiliyorlar mı? Eğer bu konularda sorunları yeterince gören ve çözümleyen plancılarımız varsa bile, bunlar çözümlerini diğer plancılara, karar organlarına ve topluma anlatabiliyorlar mı? Sorunlara gerçekten yeni bir bakış açısı getiren olumlu çözümler karar organları üzerinde de ne derecede etkili olabiliyor? Bugün için bu sorulara kolaylıkla olumlu cevaplar veremiyoruz, çok kere cevaplarımız olumsuz oluyor.
Krizin Gidişatı ve Kurtarma Planının İçeriği
Gazete Duvar
Ekonomi yönetimi, 10 Ağustos günü TL’nin yüzde 15’i aşan değer kaybından sonra, takip eden Pazartesi (13 Ağustos 2018) gününden itibaren sürece müdahale etmeye başladı. Bu yazıda, beş madde ile krizin gidişatını özetledikten sonra, ekonomi yönetiminin krize müdahale patikasını belirleyen yapısal sınırlara değineceğim. Böylelikle, mevcut iktidarın faiz politikasının ‘ekonominin gereklerini bilmek’ ile ilgili olmadığını bir kez daha vurgulama fırsatı bulmayı umuyorum.
Türk Halk Bilimi Açısından Geçmişi ve Geleceği İle Geçiş Dönemleri Çalışmaları
Geçiş dönemlerinin Türk Halkbilimi çalışmaları içerisindeki yerinin ele alındığı bu bildiride öncelikle "geçiş dönemi" kavramı izah edilmiş daha sonra geçiş dönemlerini de içinde barındıran sosyal normlar gelenek, töre, ritüel kavramları bildirinin temel amacına uygun olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Geçiş dönemlerine ilişkin tez düzeyindeki hemen her akademik çalışmada, teorik çerçeve çizilirken yazarın bakış açısına uygun bir biçimde ele alınan bu kavramlar geçiş törenlerine ilişkin daha sonraki tespitler için bir zihinsel altyapı oluşturmak bakımından önem taşımaktadır. Geçiş dönemi, kişinin mensubu olduğu sosyal çevreden köklü bir kopuşu ve yeni bir yaşamsal sürecin başlangıcındaki eşiği ifade eder. Geçiş dönemlerinde kişi, ne tam anlamıyla eski konumuna sahiptir ne de tam olarak yenidünyasına intibak etmiştir. Arnold Van Gennep tarafından ortaya konulduğu yüzyıl öncesinden bu güne antropologların ve halkbilimcilerin temel çalışma sahalarından biri olarak tebarüz eden "geçiş törenleri", bireye; tanımlanmış belirgin bir durumdan bir başkasına geçişte yardımcı olmak (Çobanoğlu 1999: 160), onu kutlamak, bu yeni durumu belirtmek ve eşikteki kişiyi yalnız bırakmamak (Örnek 2000: 131) amacıyla tatbik edilen ritüelleri ele almaktadır. Doğum, ölüm ve evlilik esnasında uygulanan pratiklerin yanı sıra diş hediği, sünnet, askere gitme gibi hayat safhaları ve çıraklık, ustalık, kalfalık gibi yetenek geliştirme ve ispatlama dönemlerinin de birer geçiş dönemi olarak değerlendirilmesi söz konusudur (Günay 1995: 2). Her geçiş döneminin kendine özgü tören ve âdetleri vardır. Bu pratiklerden yola çıkılarak o toplumun değer yargıları, kültürel birikimi ve zihin dünyası hakkında fikir edinilebilir.