Kanon: İyinin ve Kötünün Ötesinde (S. 285-293) (original) (raw)

İktidarın edebiyatı şekillendirmekte kullandığı araçların başında onayladığı, kutsadığı ya da tavsiye ettiği sanat eserlerini, kitapları vs. içeren listeler gelir. Bu yazılı yahut yazılı olmayan listelerin en önemlisi de iktidarın onayladığı metinlerin ve/veya yazarların listesi olan edebiyat kanonudur. Kanon yalnızca bir liste değil, iktidar tarafından yaygınlaşması ve sürdürülmesi arzulanan belirli bir söylemin kutsanmış metinler ve/veya yazarlar aracılığıyla yeniden üretilmesine hizmet eden bir çerçevedir. Resmî ve edebiyat ortamına tahakküm eden bir kanonun mevcudiyetinin avantajları olduğu gibi dezavantajları da vardır. Bu bildiride önce edebiyat kanonu hakkında teorik bilgiler verilecek ve konuyla bağlantılı “kanon”, “müfredat”, “temel eserler”, anti-kanon vb. terimler üzerinde durulacaktır. İkinci olarak, çeşitli teorisyen ve yazarların konuyla ilgili bakış açılarına değinilecektir. Üçüncü olarak, bu bakış açılarından faydalanılarak, resmî ve edebiyat ortamına tahakküm eden bir kanonun mevcudiyetinin avantaj ve dezavantajları, “iktidar”, “muhalefet” ve “demokrasi” kavramları çerçevesinde ele alınacak ve “Tahakküm eden bir edebiyat kanonunun mevcudiyeti iyi bir şey midir?” sorusuna kısmî bir yanıt vermeye çalışılacaktır. Son olarak da Türkiye’deki edebiyat ortamına hükmeden bir kanonun mevcudiyeti ve böyle bir kanonun mümkün olup olmadığı sorgulanacaktır.

Öznenin Trajedisi: Aynanın Ötesine Geçmek

Dört Öge, 2019

The Tragedy of Subject: Through the Mirror This paper explores a new and post-structuralist discourse on the relationship between Lacan’s theory of mirror stage and the story of Narcissus as a mythological narrative. According to this discourse, subject is a construction posterior to the ‘I’. Lacan suggests that in the mirror stage 6-18 months old infants discern the I as something distinct from and outside of themselves for the first time through a reflective surface. An infant comprehends the image they see in this reflective surface as a being independent of their mother and an object belonging to themselves, and they greatly admire this independent object as an ideal-I. That is, by discerning their own being through an image, the infant achieves a feeling of unity via this image and perceives their own being as an admirable unity. This feeling of I and unity, however, is doomed to decay as to become subject by means of the elements of Lacanian reality, namely language and the laws of society. Within the reality, Narcissus – exactly like in the Lacan’s theory of mirror – lost the confrontation of perceiving the image he admired in his reflection. The I of Narcissus, which he has been holding on as an image in this world, is drawn and demised whilst going beyond the water mirror so as to become a subject. In other words, the I that Narcissus admired in the reflection of the water underwent an unsurmountable deformation and he paid the price with his life. In this study, from the perspective of the Lacanian theory of subject it will be argued that the tragic split between imaginary and symbolic order represented by the death of Narcissus is not only a psychopathologic fact, but it is also a fundamental narrative about the construction of subject in the history of philosophy. Key Words: Lacan, Mirror Stage, Narcissus, , Imaginary, Symbolic, Real. ÖZ Bu çalışmada Lacan’ın ayna evresi kuramı ile bir mitolojik anlatı olarak Narkissos öyküsü arasında kurulan yeni ve post yapısalcı bir söylem ele alınacaktır. Bu söyleme göre özne ‘benlikten’ sonra gelen bölünmüş bir yapıdır. Lacan’a göre 6-18 aylık bir bebek, ayna evresinde ilk kez kendi benliğinin ayrımına kendisinden farklı ve kendisinin dışında bir yerde, bir yansıtıcı yüzeyde varmaktadır. Bebek, bu yansıtıcı yüzeyde karşılaştığı imajını ilk defa annesinden özerk bir varlık ve kendine ait bir bütünlük olarak algılamakta ve bir ideal-ben olarak tasarlanan bu özerk varlığa büyük hayranlık duymaktadır. Yani bebek, kendi varlığını bir imaj üzerinden ayırt ederek kendisine bu imaj yoluyla birlik duygusu kazandırmış ve kendi benliğini hayran olunası bir bütünlük olarak kavramıştır. Fakat bu benlik ve bütünlük duygusu, Lacanyen gerçekliğin (reality) öğeleri olan dil ve toplum yasaları ile özne olmak pahasına parçalanmaya mahkumdur. Narkissos da -tıpkı Lacan’ın aynasındaki gibi- kendi yansıması üzerinden hayran olduğu imajını gerçekliğin içinde kavrama çatışmasında kaybetmiş ve bu dünyaya bir imaj olarak tutunduğu benliği de özne olmak pahasına sudaki aynanın ötesine geçerken boğularak yok olmuştur. Diğer bir deyişle Narkissos’un sudaki yansımasında hayran olduğu benliği; özneleşirken aşılmaz bir deformasyona uğramış ve Narkissos bunu hayatıyla ödemiştir. İşte bu çalışmada, Narkissos mitinde Narkissos’un ölümüyle sembolize edilmiş olan imgesel ile simgesellik arasındaki trajik bölünmenin yalnızca psikopatolojik bir olgu değil aynı zamanda felsefe tarihinde öznenin inşasına dair temel bir anlatı olduğu savı Lacanyen özne kuramı ile birlikte temellendirilecektir. Anahtar Kelimeler: Lacan, Ayna evresi, Narkissos, İmgesel, Simgesel, Gerçek.

Tefrika Romanlarla Osmanlı/Türk Romanına Kanonun Ötesinden Bakmak

Zemin dergi, 2022

Osmanlı/Türk edebiyatında romanın doğuşu ve gelişiminde tefrika türü önemli bir rol oynamaktadır. Klasik ya da kanonik diyebileceğimiz romanların büyük bir kısmının önce gazete ve dergilerde tefrika edildiği, daha sonra kitap olarak basıldığı düşünüldüğünde Osmanlı/Türk tefrika roman geleneğinin kapsamlı bir biçimde ele alınmasının gerekliliği daha iyi anlaşılır. Bu çalışmada ilk Türkçe gazetenin yayımlandığı 1831 yılından Latin alfabesine geçilen 1928’e kadar Arap alfabesiyle yayımlanan 302 dergi ve gazete taranarak oluşturulan tefrika roman dijital arşivinin verilerinden yararlanılmış ve bu veriler Franco Moretti’nin “uzak okuma” yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Ele alınan dönemdeki yazar profili, basın-edebiyat ilişkisine dair çıkarımlarda bulunulmuş; çeviri ve telif tefrika romanların yıllara göre dağılımlarını gösteren tablo ve grafikler oluşturularak analizler yapılmıştır. Bu analizler sonucunda toplumsal, siyasi, ekonomik değişimlerin ve edebî akımların edebî üretime etkisi ortaya konulmuştur.

İbn Sînâ’da ‘İyi’liğin ve Kötülüğün Ontolojisi

Mütefekkir, 2018

Bu makale en az iki hakem tarafından incelenmiş ve bir intihal yazılımı ile taranmıştır. İntihal yapılmadığı tespit edilmiştir. / This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. No plagiarism has been detected.

Friedrich Nietzsche İyinin ve Kötünün Ötesinde Paragraf 186 ve 187 Üzerine

Tüm sistemlere karşı bir filozof olan Nietzsche, ahlak kuramına da karşıdır. Ahlak konusunu sert bir şekilde eleştirmiştir. Ki zaten Nietzsche'nin felsefesindeki asıl sorunsalının hakikat ve ahlak kuramının varlığı veya yokluğu meselesi olduğu söylenebilir. O, değerleri yeniden değerlendiren bir filozof olarak ahlak konusunu da ele almaktan geri durmamıştır.

Türk Edebiyatında Kanon ve İnkılâp Kanonu (Selçuk ÇIKLA)

Türkiye'de 1923-1950 yılları arasında devletin çeşitli kademelerindeki yönetici lerinin sadece sosyal ve siyasî alanlara değil, aynı zamanda sanat alanlarına da müdahale ettiği bilinmektedir. Bu müdahaleler Türkiye'de bir edebiyat kanonu nun oluşmasına yol açmıştır. Kanon, Türkiye'de kanon ve edebiyat kanonu gibi konularda yapılan çalışmalar son yıllarda giderek artmakla birlikte bunların yeterli düzeye ulaştığı söylenemez. Bu konu hakkında yapılan her araştırma Türkiye'de tek partili yıllarda şekillenen iktidar-edebiyat ilişkisinin ayrıntılarını ortaya koyacaktır. Bu yazı gelecekte yapılacak bütüncül bir araştırmaya kaynak lık etmesi açısından önem arz etmektedir.

Loading...

Loading Preview

Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.