SİYASİ FİRARİLERDEN İHTİLÂL AJANLARINA: RUSYA'DAN OSMANLI İMPARATORLUĞUNA GELEN ANARŞİSTLER, NİHİLİSTLER, SOSYALİSTLER ÜZERİNE BAZI TESPİTLER (original) (raw)

19. YÜZYILDA RUSYA VE OSMANLI DEVLETİ'NDE ÇEVİRİ FAALİYETLERİ ÜZERİNE

19. YÜZYILDA RUSYA VE OSMANLI DEVLETİ'NDE ÇEVİRİ FAALİYETLERİ ÜZERİNE, 2018

19. yüzyıl hem yazın hem de düşünce hayatında oldukça önem arz eden bir çağdır. Bu dönemde edebiyatın tavan yaptığı, kültürlerin çeviri yoluyla iletişime geçip daha önceki yüzyıllara nazaran oldukça gelişme gösterdikleri bir dönemdir. Özellikle iki büyük güç olan Rusya ve Osmanlı Devleti’nin Batı merkezli kültür ithalatına ağırlık verdikleri bu dönemde bir köprü görevini gören çevirinin gelişimi hız kazanmaktadır. Rusya’da edebiyat alanında yapılan çeviriler topluma yansıtılmaya çalışılmakta, bunun yanı sıra özgün eserlerde zirveye çıkıldığı bu yüzyıl edebiyat dünyasına dünya klasiklerinin armağan edildiği bir çağ olması hasebiyle önem arz etmektedir. Osmanlı Devleti açısından da durum aynıdır. Batı ile sosyo-kültürel ilişkilerin geliştiği bu dönemde çevirilerde hem Batı hem de Doğu edebiyatlarının çevirilerine ağırlık verilir. Özellikle Batı’dan alınan edebi türler Osmanlı aydınları tarafından işlenir.

OSMANLI İMPARATORLUĞU'NDA SİYASAL DÜŞÜNCENİN TEMEL UNSURLARI

Journal of Turkish Studies, 2015

Tarih boyunca tüm devletler, kendi tarihsel gerçeklerine uygun olarak belirli siyasal kurum ve mekanizmalar oluşturmuşlardır. Bu anlamda, hiçbir devletin yönetim modeli bir diğerine tam olarak benzemez. Diğer taraftan, belirli bir devletin tarih sahnesinde kalıcı olabilmesi, sahip olduğu kurumsallaşma kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Yaklaşık 600 yüzyıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun, varlığının ve gücünün uzun dönemler sürmesinde kurumsallaşmış bir yapıya sahip olmasının önemli bir etkisi vardır. Osmanlı’da yönetim anlayışı, temelde İslam dininin inanç esasları üzerine oturur. Bunun yanında, İslamiyet öncesi Türk toplumlarının yönetim anlayışları da Osmanlı’yı önemli ölçüde etkilemiştir. Türk devlet anlayışında siyasal iktidarın sahibi ve kullanıcısı kağanın hükmetme yetkisini doğrudan Tanrı’dan aldığı kabul edilir. Bunun yanında Türk devlet geleneğinde hükümdar geçmişten gelen kurallar anlamında “töre” ile sınırlıdır. İslam dininin kapsamlı bir devlet teorisine sahip olup olmaması ise oldukça tartışmalıdır. Kur’an’da devlet yönetimine ilişkin yalnızca genel esaslar bulunduğu için bu konudaki genel yaklaşım din adamlarının ve felsefecilerin yaklaşımlarından çıkarsanmıştır. Osmanlı yönetim anlayışı, İslam’ın siyaset ve devlet yönetimine ilişkin genel yaklaşımı ile eski Türk devletlerinde hâkim olan yönetim ilkelerinin bileşkesi durumundadır. Bu bağlamda, Osmanlı’nın uzun yıllar boyunca kalıcı olabilmesini güçlü bir devlet yönetimi anlayışı oluşturmasına borçlu olduğu söylenebilir. Söz konusu yönetim anlayışında, İslam’ın kuralları kadar, eski Türk hukukundan kaynaklanan, padişahın yasal düzenleme yapabilme yetkisine sahip olmasının büyük etkisi vardır. Bu bağlamda, Osmanlı, kendisinden önceki tüm Müslüman Türk devletlerini aşan, özgün bir yönetim modeli oluşturmayı başarmıştır.

RUSYA TÜRKLERİNİN BALKAN SAVAŞLARINA TEPKİLERİ VE OSMANLI'YA MADDİ-MANEVİ KATKILARI

Bozkırları ve Türkistan olmak üzere Türklerin yoğun olarak yaşadığı geniş bir coğrafya, Rusya'nın kontrolündeydi. Rus işgalindeki bu bölgelerin Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri ise çok eski devirlere dayanmaktaydı. İşgalden sonraki dönemlerde bu iki bölge arasındaki İslam ve Türklük temeline dayalı duygusal bağ, devam ettirilen kültürel ilişkiler sayesinde hiçbir zaman kopmamıştı. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde gelişen Panislamizm ve Türkçülük düşünceleri bu bağı daha da kuvvetlendirmişti. İki bölge arasında güçlenen duygusal bağın ilk önemli yansıması, Balkan Savaşlarında hissedilir. Şark meselesinin bir parçası olan Balkan Savaşları, Rusya Türkleri kamuoyunda büyük bir teessür ve tepkiyle karşılanır. Rusya'da yaşayan Türkler, Osmanlı Devleti'ne yardımlar noktasında adeta seferber olurlar. Yapmış olduğumuz bu çalışmada Balkan Savaşlarının Rusya Türkleri arasında oluşturduğu akisleri ve onların maddi-manevi katkıları üzerinde duracağız.

ASYA TİPİ ÜRETİM TARZI TARTIŞMALARI: OSMANLI İMPARATORLUĞU TARİHİNE MADDECİ BİR ANALİZ YAKLAŞIMI

Sosyal Bilimler Dergisi (SOBİDER)/The Journal of Social Science, 2018

Osmanlı İmparatorluğu’nun maddeci tarih analizi yapılırken ve toprak mülkiyeti sistemi anlaşılmaya çalışılırken, üzerinde durulması gereken konulardan biri de özellikle 1960’ların ikinci yarısından itibaren, Türkiye siyasi düşünce hayatında bir tartışma konusu haline gelen Asya Tipi Üretim Tarzı’dır (ATÜT). Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de ATÜT tartışmalarının nasıl başladığını ve geliştiğini kavramsal bir çerçeve içerisinde ortaya koyabilmektir. Bu yapılırken öncelikle ATÜT kavramının ne ifade ettiğinin anlaşılabilmesi için bir literatür taraması yapılmış, ulusal ve uluslararası kaynaklardan yararlanılmıştır. Daha sonra Türkiye’de ATÜT tartışmalarının gelişimi incelenmiştir. Dünyada ATÜT tartışmaları 1920’lerde başlarken Türkiye’de bu tartışmaların ancak 1960’lardan sonra başladığı görülmüştür. Bu durumun nedenleri arasında ilk olarak diğer fikir akımlarında olduğu gibi bunda da eleştirici, araştırıcı ve tam olarak bilimsel olunamamış olması vardır. Diğer taraftan 1960’larla birlikte yeni bir tarih anlayışı oluşmuş, az gelişmişlik ve geri kalmışlık gibi kavramlara, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti bağlamında daha fazla ilgi gösterilmeye başlanmıştır. Türkiye’nin az gelişmişliğinin nedenleri Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, sosyal, iktisadi yapısında ve Batı ile artan iktisadi ilişkilerinde aranmaya başlanmıştır.

KAFKASYA'NIN ERMENİ DİN ADAMLARININ OSMANLI İMPARATORLUĞU'NDA BAŞ VERMİŞ İSYANLARA (1890-1896 YILLARI) DESTEĞİ RUSYA ARŞİV BELGELERINDE

Özet Bu makalede, Rusya Devlet Tarih Arşivi belgeleri temelinde hem Kafkasya'ya aktarılan Ermeniler, hem de Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Ermenilerin birbirlerine çok yakından yardım etmesi incelenmiştir. Arşiv belgeleri temelinde sabittir ki, Ermeniler Osmanlı doğu eyaletlerinde kendilerine devlet yaratmayı düşünüyorlardı. Bu isteklerine yetişmek için onlar böyle düşünüyorlardı ki, Osmanlı Türkiye'sinde isyanlar çıkarmak, huzurlu Türk - müslümanı acımasızca katletmek en makul yollardan biridir. Ermeniler hem de bu yollarla dünya devletlerinin dikkatini çekmek istiyorlardı. Bu anlamda Kafkasya'nın Ermeni dini liderleri de Osmanlı Ermenilerini Sasun, Zeytun, Muş vilayetlerinde isyan hareketlerini destekler, onlara gizli yollarla silah, mühimmat ve para yardımları ediyorlardı. Bu gerçekler Ermeni - Gregoryen Kilisesi'nin siyasi çıkarlarını, onun dünyevi iktidar mücadelesini ve yapay yollarla nüfus içerisinde konumunu korumak isteğini aydınlaşdırmaqla sıra, hem de Osmanlı topraklarında kendilerine devlet kurmak misyonunu taşıdığını göstermektedir . Anahtar Kelimeler: Ermeni Din adamlari, Kafkazya, Osmanlı imperiyası, Sasun, Muş, Bitlis isyanları, Çar Rusya’sı, Büyük Devletler, Rusya-Ermeni ilişkileri.

RUS MİLLİ KİMLİĞİNDE VE SİYASETİNDE AVRASYACILIK

TUİÇ Akademi, 2021

Rusya tarihi boyunca hiçbir zaman bir ulus devlet olamamasına karşın her zaman ülkesi içinde varlığını sürdüren ulusları bir arada tutmaya çalışmıştır. Tarihinin büyük bir kısmında Slavlık ve Ortodoksluk kimlikleriyle bir arada olan Ruslar, 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin çöküşü ile bir kimlik bunalımına girmişlerdir. Bu kimlik bunalımı hiç şüphesiz Rusya'nın iç ve dış politikasını etkileyerek eski "süper" gücünü de kaybetmesine sebep olmuştur. Tarihten gelen süper gücünün devam ettiğini Batı'ya ve ABD'ye kanıtlamaya çalışan Rusya için coğrafyasında büyük bir güç olarak bölgesini kontrol altında tutmasını sağlayacak ve aynı zamanda ülke sınırları içinde barındırdığı 140 milyonu aşkın nüfusu bir arada tutacak bir "üst kimliğe" ihtiyaç vardı. Tam da böyle bir ihtiyaç anında yeniden canlanan Avrasyacılık akımı, Rusya için bir alternatif, bir "üçüncü yol" ve Batı karşıtlığını simgeleyen bir seçenek olmuştur.