ELEŞTİREL TEORİ ÇERÇEVESİNDE FRANKFURT OKULU VE TEMSİLCİLERİ (original) (raw)

FRANKFURT OKULU VE ELESTIREL TEORI

In this article the basic arguments that 'critical social theory' accompanied with Frankfurt School has put forward for critique of sociological positivism will be discussed. Having many variations in itself, critical theory can be read as a kind of criticism of positivism as well.

FRANKFURT OKULU ve ELEŞTİRİLERİNE DAİR

Öz 1923 yılında Frankfurt'ta Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü adı altında toplanan grup, sonrasında Frankfurt Okulu kurumunun temellerini atmıştır. Felsefe ağırlıklı ilerleyen okulun temel amacı, Aydınlanma ve Pozitivizm adı altında insanların tahakküm altına alınması gerçeğine ışık tutmaktır. Eleştirel Teori olarak da bilinen okul, günümüzde de son derece etkili oluğunu gördüğümüz kültür endüstrisine yönelik de eleştirilerde bulunmuştur. Bu çalışmanın amacı Frankfurt Okulu'nun eleştirilerini Pozitivizm, Aydınlanma ve Kültür Endüstrisi başlıkları altında inceleyerek, etkilerini ortaya koymaktır.

FRANKFURT OKULU VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ ELEŞTİRİSİ

İsmail HİRA ♥ "Teknolojiyi ve bilimi ele geçiren sanayi toplumu, kaynaklarından her zaman daha etkili biçimde yararlanabilmek için insana ve doğaya her zaman daha etkili bir biçimde egemen olmak üzere düzenlendi." Herbert Marcuse Bir Teorik Model Olarak Frankfurt Okulu Frankfurt Okulu ve diğer bir adlandırmayla Eleştirel Teori, temel olarak doğaya üstünlük atfeden, insanları efsane ve mitlerden kurtaran ve neticede bireyi, insani olmayan belirlenmiş ilişkiler yasasına mahkum eden Aydınlanma geleneğine yönelttikleri totaliterlik iddiaları ile düşünce dünyasında yerlerini almışlardır. Onlara göre dünyanın büyüsünün bozulması ve efsanelerden kurtarılmasının bedeli, yeni efsanelerin yaratılması ve insani olmayan güçlere yeni bir tür teslimiyetle ödenmiştir. Araçsal akıl aracılığıyla devreye sokulan bu yeni yabancılaşma, bilim alanına da sirayet ederek her şeyi teknik yararlılık ve kişisel çıkara indirgemiştir (Larrain, 1995: 80 ). Eleştirel Teori'nin en etkili olduğu alan onların geliştirmiş oldukları kültür kuramıdır. Okul, bu alandaki kavramsallaştırmasını daha çok kitle kültürü ve kültür endüstrisi tanımlamaları ile ortaya koymaktadır. Onları bu noktaya yönelten temel etmen kapitalizmin sadece ekonomi politik ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir yapı arzediyor olmasıdır. Kapitalizmin geç döneminde ortaya çıkan toplumun temel özelliği olan hegemonya ve ikna süreçlerinin kültürel boyutu onları bu konu üzerine yoğunlaşmaya sevk etmiştir. Frankfurt teorisyenlerince geliştirilen "kültür endüstrisi" kuramının temel çıkış noktasında 1930'lı yıllarda faşizmin hızlı bir gelişim trendi içinde olmasının katkısı büyük olmakla birlikte, sosyalist hareketlerin de dikkate değer bir gerileme içinde olduğu gerçeği de bulunmaktadır. Nitekim, bu yıllarda

F​RANKFURT OKULU'NUN TEMEL KAVRAMLARI VE ADORNO DÜŞÜNCESİNDE MÜZİK

GİRİŞ Frankfurt Okulu, ​ kültür endüstrisi ve ​ kitle kültürü ​ kavramlarını sosyal bilimler literatürüne katan ve Frankfurt Üniversitesi'nde kurulduğu için bu adı alan bir felsefi akımın adıdır. Okulun, önde gelen düşünürleri Max Horkheimer, Thedor Adorno, Erich Fromm, Herbert Marcuse, Jürgen Habermas, Walter Benjamin ve George Lukas'tır. Bu düşünürler özellikle ortaya koydukları felsefe, toplum, kültür ve estetik kuram/teorileriyle öne çıkmışlardır. Frankfurt Okulu Kuramı, Toplum Kuramı, Eleştirel Teori, Kültür Endüstrisi ve Estetik Teorisi gibi çalışmalarıyla tanınan bu okul, kuruldukları 1923 yılından sonra, 1933'te Hitlerin iktidara gelmesiyle 1934­1945 yılları arasında New York'ta çalışmalarını sürdürmüştür. Frankfurt Okulu'nun amacı, kültür, psikoloji, felsefe ve ideoloji gibi birçok alanla ilgili uzmanlaşmış araştırmaların sonuçlarını, bir proje içinde bütünleştirmektir. Marksist kökenli bu anlayışın, kültür alanındaki çalışmaları içinde yer alan Frankfurt Okulu Estetiği, toplum ve tarihle bütünleşen etkin bir sanatın çözümlemesidir. Bu estetik genellikle Adorno'nun Estetik Teorisi ile bütünleşmiştir ve bu teorinin özü müzik'tir. Bu nedenle bu çalışmada, Frankfurt Okulu'nun Estetik Anlayışı, daha çok Adorno'nun müzik üzerine kurulu estetiğinden yola çıkılarak açıklanmaya ve etkileri ortaya konulmaya çalışılacaktır.

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE TÜKETİM BAĞLAMINDA FRANKFURT OKULU'NDAN GÜNÜMÜZE BİREY, TAHAKKÜM ve ÖZGÜRLÜK İLİŞKİSİ

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE TÜKETİM BAĞLAMINDA FRANKFURT OKULU’NDAN GÜNÜMÜZE BİREY, TAHAKKÜM ve ÖZGÜRLÜK İLİŞKİSİ, 2019

‘Kültür Endüstrisi ve Tüketim Bağlamında Frankfurt Okulu’ndan Günümüze Birey, Tahakküm ve Özgürlük İlişkisi’ başlıklı bu çalışma, modern hayat içinde bireylerin yaşadığı güncel problemleri ele almaktadır. Kültür endüstrisinin kıskacında günümüz insanının konumu, tüketimin hemen yanı başındadır. Bu çalışmada kültür endüstrisi temelinde tüketen insanın nasıl üretildiği ve bu anlayışın kitle iletişim araçları tarafından nasıl yaygınlaştırıldığı ön plana çıkarılmak istenmiştir. Modern insan artık tükettikçe var olmaktadır. Hemen her gün farklı bir tüketim kalıbına giren modern insanın günlük hayatındaki açmazları ve tatminsiz oluşu kendisinin varlığını ve geleceğini tehlikeye sokmaktadır. Kültür endüstrisinin kişinin toplumsal alandaki konumunu tayin edici olması nedeniyle umutsuzca tüketime sürüklenen kitlelerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Modern hayatın getirdiği problemlere çözüm arayan ve buhran yaşayan bireyin durumu yine tüketimle geçiştirilmektedir. Bu kapsamda ortaya çıkan aşırı tüketimle birlikte insanları yönlendiren tahakküm yapılarının işlevleri irdelenmiştir. Kültürel alanı tahribata uğrayan insanın tüketim uğruna üretildiği gerçeğinin anlatıldığı çalışmada, modern bireyin özgürlük sorunu çektiğine de ışık tutulmuştur. Bu kapsamda özgürlüğünü kendisini kuşatan sistemlere devreden insanın değişmez zihniyetinin yeniden üretilmesi, çarkın devamlılığını sağlamak içindir. Arzularını tatmin etmek adına tüketim kalıplarının peşinden koşan insanın özgürlüğünü yitirmesi ve aklını teknik araçlara teslim etmesi önemli bir sorundur. Sonuç olarak insanın tüketimle olan bağını ve modern profilini ortaya çıkaran bu çalışma, tahakküm düzeneklerinin bireyde özgürlük yitimine yol açtığına da vurgu yapmaktadır.

FRANKFURT OKULU'NUN TEMEL ELEŞTİRİ VE AMAÇLARI Bilal BEKALP

ÖZET İnsanı efsanelerden, mitten ve rasyonel olmayan şeylerden kurtarma girişimi olarak ortaya çıkan Aydınlanma, birçok yönden desteklense de, eleştirildiği taraflar da olmuştur. Bunun en dikkat çekici örneğini oluşturan Frankfurt Okulu düşünürleri, Aydınlanma düşüncesinin çıkış noktalarını eleştiriye tâbi tutarak, insanın özgürleşmesini ve tutsaklığını ortadan kaldırabileceği iddiasıyla 'toplumsal teori'yi inşa etmeye girişmişlerdir. Bununla birlikte Marksizmin kemikleştiğini ve onun eleştirel yönünün devre dışı kaldığını da vurgulayan düşünürler, Neo-Marxist bir görünüm sergilemişlerdir. Bilimsel gelişmelerin pozitivist bir dünya görüşüyle paralel gitmesi sonucunda ortaya çıkan tüketim toplumu, insanın sahte ihtiyaçlarla sürekli tüketime zorlanması ile döngüsel bir yapı oluşturmuş bunun sonucunda da kültür endüstrisini ortaya çıkarmıştır. Böyle bir çerçevede eleştirel teori temsilcilerinin temel eleştirileri, bilimin artık, insanı özgürleştiren değil, onun tahakküm altına alınmasına yol açan bir araç konumuna gelmiş olmasınadır. ABSTRACT Enlightenment, which originates from salvation attempt that tries to emancipate humanity from myths and the things that are not rational, is supported in many ways but it also was also criticized on some points sides that have been criticised. Frankfurt School philosophers who are conspicuous examples of this type of an attempt, tried to build the ''social theory'', which might provide the people's liberation and destroy their captivity, by putting out with critise with englighment nations coming point with this. On the other hand, the thinkers, who emphasized that Marxism was ossified and its lost its critical aspect was disabled, had a Neo-Marxist perspective. The consumption society, which emerged as a result of the scientific developments in parallel with a positivist world view, created a cyclical structure with the difficulty of constant consumption of human beings with fake needs, and as a result of this, the cultural industry. The fundamental point emphasized by the critical theorists is that science is now not a means of liberating man but a means of domination over him.

FRANKFURT OKULU: DÜŞ KIRIKLIĞI, AKLIN BÜYÜSÜ VE SİRENLERİN SESİ

Frankfurt Okulu'nun yaptığı eleştirilerin pek çoğunun, 21. yüzyılın ilk on yılını geride bıraktığımız bugünlerde de hala geçerli olduğunu görmek iki şeye neden olmaktadır. Bir yandan bizi onların yaşadığı düş kırıklığının bir parçası yaparken, diğer yandan geleceğin daha iyi olabilmesi için, bu düş kırıklığının nedenlerinin farkında olmamız gerektiğini ve ancak o zaman belki de içinde bulunduğumuz durumu ve geleceği değiştirebileceğimizi hatırlatmaktadır. Bu makalede, 20. yüzyılda, ortaya koyduğu düşüncelerle, yaşanan çağın, çağı yöneten aklın ve aydınlanmanın eleştirisini yapan Frankfurt Okulu birkaç başlık altında incelenecektir. Önce, okulun düş kırıklığı anlayışı eleştirel kuramla bağlantılı olarak ele alınacaktır. Daha sonra, okulun aklın büyüsüne dair iddiası, nesnel akıl ve öznel akıl tartışmaları çerçevesinde, değerlendirilecektir. Seeing the validity of many of the criticism of the Frankfurt School in these days, which we leave behind the first decade of the 21st. century ,causes two things. In one hand, it makes us the part of their frustration, on the other hand it reminds us that we should be aware of the reasons of this frustration in order to have a better future and only then we could change the current situation and the future. In this article, Frankfurt School which criticizes the era, the reason that manages the era and Enlightment in the 20th century, will be examined under several headings. First, the conception of the frustration of the school will be discussed in connection with critical theory. Later, the school's claim about the magic of the reason will be evaluated within the framework of the discussions about the objective and subjective reason. Friedrich Nietzsche, 19. yüzyılda, modern insanın hazmedilemez bilgi taşlarından oluşan muazzam bir kütleyi beraberinde sürüklediğinden, bu kütlenin insan vücudunda masallarda söylendiği gibi tangır tungur ettiğinden, bu tangırtının da modern insanın özgün niteliğini açığa vurduğundan söz eder.