TÜRKÇE MESNEVÎLERİN TERTİP ÖZELLİKLERİ 1 (original) (raw)

TÜRK MÛSİKÎSİ İCRÂ ÖZELLİKLERİ

NEÜ YAYINLARI, 2021

Türk mûsikîsi, Orta Asya’da doğup kendi kültürünü koruyarak Çin, Hind, Fars, Arap ve Roma kültürleri ile etkileşim içerisinde gelişen ve özellikle Türklerin İslâmiyet’i kabulünden sonra inanç temelinde günümüze kadar ulaşan bir sanattır. Temelinde din felsefesi olan mûsikînin uygulamada güfte mâhiyeti, icrâ üslûbu, icrâ mekânları ve icrâcıda bulunması gereken özellikler, dinî kimlikleri olan şâirler ve mûsikîşinâslar tarafından oluşturulmuştur. İslâmiyetten önce pentatonik bir ses dizisine sahip olan bir yapıdan Kındî, Farabi, İbn-Sina ve Safiyyüddin Urmevî’nin temellerini oluşturduğu nazarî çalışmalarla iki tam ses aralığında 9 koma bulunan 17’li ve daha sonra 24’lü aralıklarla tarif edilen bir yapıya geçmiştir. Öğretim ve aktarım metodu olarak; ‘fem-i muhsin’ denilen ve ağızdan-kulağa, hafızadan-hafızaya nakledilen meşk metodu uygulanmıştır. Meşk usûlünde hoca icrânın bütün incelikleri yanında mûskî âdâbını da öğretir. Meşk aynı zamanda hâlin-hâle aktarımıdır. Talebeye mûsikînin bir eğlence aracı değil mutlak güzelliğe varmada bir vasıta olduğu öğretilir. Bu düşüncenin oluşmasında mûsikînin ilâhi kaynaklı olduğunu düşünen sûfi düşüncenin etkisi büyüktür. Meşk metodunun ayrılmaz bir parçası da usûl’dür. Usûl kalıplarındaki her bir darp bir perdeye, kelimeye ve/veya heceye düşer. Bu şekilde usûl hem bir metronom vazifesi görür hem de akılda kalıcılığı kuvvetlendirir. Perdelerin makamların oluşumunda etkin olduğundan dolayı Türk mûsikîsine ‘Perde mûsikîsi’ adı verilmektedir. Çünkü makam uygulaması esnasında bazı perdelerin belirli bir frekans aralığı yoktur. Makâmın inici ve çıkıcı seyrine göre frekansları aralıkları değişkenlik göstermektedir. Türk mûsikîsinde tartışmaya konu olan meselelerden biri de üslûp ve tavırdır. Üslûp bir formun icrâ şeklini belirlerken, tavır icrâcının kendine has yorum ve süsleme tekniklerini kullanmasını ifade etmek maksadıyla kullanılır. Bu çalışmada Türk mûsikîsinin icrâ özellikleri, felsefesi, meşk metodu, usûl-meşk birlikteliği, icrâdaki incelikler, üslûp ve tavır konuları ele alınmıştır. Çalışmamız nitel bir çalışmadır. Evrenimiz Türk Mûsikîsi, örneklem ise Türk mûsikîsinin icrâ özellikleridir.

TEKE YÖRESİ YÖRÜK TÜRKMEN MÜZİK KÜLTÜRÜNDE YEREL ÇOK SESLİLİK ÖZELLİKLERİ

Bu çalışma ile hedeflenen; yöredeki çok seslilik unsurlarını tespit ve analiz etmektir. Özellikle bu çalışmadan elde edilen sonuçların modernite kavramının ülkemizi etkilediği zamanlardan bu yana tartışıla gelen çok seslilik tartışmalarına katkıda bulunması, konu ile ilgili çalışma yapacak icracı ve araştırmacılara güvenli bir kaynak oluşturulması çalışmanın temel amaçlarından birisidir. Çalışmanın sonucu olarak Yörük Türkmen müziğinin çok sesli olduğu tespiti yapılmıştır. Tespit edilen çok seslilik unsurları tasnif edilmiştir.

MESNEVÎ'NİN TÜRKÇE ŞERHLERİ/ TURKISH COMMENTARIES OF MESNEVI

The work of Mevlana Rumi with the name of Mesnevi-i Ma’nevi consists of about 26 thousand couplets and six books, and is one of the tremendous works that has been commented on very frequently throughout history. Many commentaries have been written for Mesnevi-i Ma’nevi in various volumes from the past until our present day. However, the number of the works that comment on the whole of the six books of Mesnevi-i Ma’nevi in a complete manner is very few. Although 749 years have passed over the writing of Mesnevi-i Ma’nevi, which was first written between 1260-1267, the number of the Turkish commentaries that cover the whole of it is only six. On the other hand, the number of the works in which a part of Mesnevi-i Ma’nevi is commented or some selected parts from it are paraphrased is over forty. In this paper, firstly, we will try to determine and collect the commentaries on Mesnevi-i Ma’nevi of Rumi. As a second item, we will try to make a classification of the Turkish Commentaries of Mesnevi. There is a classification of the Mesnevi-i Ma’nevi of Rumi that was made before. In this paper, we would like to make a recommendation for the classification of the Turkish commentaries of Mesnevi by considering the previous classification studies that were conducted before us. In history, not every commentator has been able to paraphrase the whole of the Mesnevi, which is an extremely sizable work. However, there are many commentators who have paraphrased on a part of Mesnevi or on some selected parts of it. Although the commentators, who paraphrased on a part of Mesnevi, started their work with the intention of paraphrasing the whole of it, they were not able to fulfill their goals for various reasons; and sometimes they paraphrased only one volume of it or a part of it depending on their needs. In the commentaries that were written by electing from the Mesnevi, the commentators paraphrased some of the couplets taken from a part or from various parts of the six volumes of Mesnevi. Some other commentators, on the other hand, paraphrased the couplets that were formed by Yusuf-u Sinecak by selecting some couplets from the Mesnevi from his work named Cezire-i Mesnevi. In this study, we will try to classify the commentaries of Mesnevi by considering their similar and different sides under various titles.

TÜRKİYE’DE BEĞENİLEN VE TERCİH EDİLEN MÜZİK TÜRLERİ

TÜRKİYE’DE BEĞENİLEN VE TERCİH EDİLEN MÜZİK TÜRLERİ, 2018

Müziği bilişsel alanda inceleyen farklı disiplinlerden onlarca araştırmacı farklı ülkelerde müzik beğenilerini ve/ya da müzik tercihlerini belirleyen, etkileyen faktörleri; beğenilen ve beğenilmeyen müziklerin beyinde yarattığı değişiklikleri, psikolojiye/hormonlara etkilerini (vb.) saptamak için yıllardır çalışır. Bu konulardaki yayımlara ve Türkiye’de yaptığımız çalışmalara baktığımızda bunların henüz net olarak saptanamadığını ve kesin çizgilerle tanımlanamadığını görürüz. Türkiye’deki müzik beğenisine ve müzik tercihine odaklanan bu çalışmada da birebir yapılan yüz yüze görüşme yöntemiyle elde edilen verilerin çeşitliliğinin çokluğu; duyulan bazı kaygılardan dolayı kimi katılımcının bazı yanıtlarını değiştirmek istemesi ya da belirsiz yanıtlar vermeleri gibi karşılaşılan daha birkaç neden müzik türü sınıflandırılması ve yorumlanmasını zorlaştırmıştır. Klasik müzikler, halk müzikleri , dini müzikler; popüler müzikler gibi tüm müzik yapıtlarını kapsayan birer üst, şemsiye başlık altında birkaç grupta sınıflandırmak, olayı kolaylaştırabilirdi ama bu da detaylı bilgi vermezdi 2006 yılından bugüne kadar anket ve/ya da görüşme yöntemiyle veri elde eden birkaç çalışmadan söz edeceğim bu yazıda buna ek olarak 2009, 2010, 2011, 2015, 2016 ve 2018 yıllarında toplam 335 katılımcıdan Kayseri, Niğde, Trabzon, Tokat ve İstanbul’da birebir yapılan yüz yüze görüşme yöntemiyle; Malatya’da ise yapılan anketle elde ettiğimiz verilerden en beğenilen ve tercih edilen müzik türleriyle ilgili olanlarını paylaşacağım.

TABU VE ÖRTMECE SÖZLERİN KÜLTÜRDİLBİLİMSEL ÖZELLİKLERİ (TÜRKİYE TÜRKÇESİ VE GAGAVUZ TÜRKÇESİ ÜZERİNE)

VI. ULUSLARARASI TÜRKLERİN DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER SEMPOZYUMU , 2022

Dilin söz varlığı halkın düşünce yapısını muhafaza etmektetdir. Şöyle ki, söz varlığını oluşturan öğelerin incelenmesiyle dil ve kültürün karşılıklı etkileşimini gözlemleye bilmekteyiz. Bu öğeler içerisinde tabu ve örtmece sözler de önemli yer tutmaktadır. Bir dildeki tabu ve örtmeceler halkın kültürünü, dünya görüşünü ve toplum bilincini ahlaki açıdan yansıtan dil unsurlarıdır. Çeşitli kültürlerde söylenmesi kaba, korku içeren, hatta utanılacak ifadeler vardır ki bu ifade ve sözcükler tabu olarak görülür. Aynı anlamı ifade eden daha güzel ve uygun sözcükler ise örtmece sözlerdir. Çalışmamızda Türkiye Türkçesi ve Gagavuz Türkçesinde bulunan tabu ve örtmece sözlere değineceğiz. Türk kültüründe din, hastalık, ölüm, cinsellik ve s. ilgili bazı sözlerin kullanımı tabu olarak kabul edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: tabu olarak görülen sakat sözcüğü yerine “özürlü”, “engelli”; hasta olmak yerine “şifayı kapmak”, “rahatsız olmak”; cin yerine “üç harfli” ve s. örtmece sözcükler kullanılmaktadır. Cin sözcüğünün tabu olmasının sebebi başka bir aleme ait olan bu varlıkları insanoğlundan uzak tutmakdır. İnsanlar bu varlıkların kendisine musallat olmasından korkmaktadırlar. Gagavuz Türkleri “kurt” sözcüğünün kullanılmasına tabu koymuşlar. Bunun yerine “canavar”, “yabani”, “bozkumi”, “bozbey” sözcükleri kullanılmaktadır. Gagauzların inancına göre, “kurt” denildiğinde kurdu davet etmiş olursun. Onun gelmesinin ise ne gibi sonuçlar doğuracağı bilinmediği için, bu sözcüğü kullanmaktan çekinirler. Kurt kultu Gagavuz Türklerinin inanç ve geleneğinde günümüzde de en güçlü şekilde yaşamaktadır.

ESKİ TÜRKÇE METİNLERDE TEŊRİ SÖZCÜĞÜNÜN ANLAM VE KULLANIM FARKLILIKLARI

4. ULUSLARARASI TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU, 2022

Teŋri Eski Türkçe metinlerde en sık kullanılan sözcüklerdendir. Bu metinlerde teŋri sözcüğünün birden fazla anlamda kullanıldığını ve bunların metnin dâhil olduğu gruba göre (Orhon ve Yenisey yazıtları, Eski Uygur yazmaları) değiştiğini görebiliriz. Orhon yazıtlarında teŋri sözcüğü 2 anlamda geçer: “gök yüzü” ve “Tanrı, Allah”: Üze kök teŋri asra yağız yir kılıntukta (Kül Tigin D 1) – “gök yüzü” Teŋri ança timis erinç... (Tonyukuk 2) – “Tanrı, Allah” Teŋri sözcüğünün daha eski anlamı “gök yüzü”dür, “Tanrı, Allah” anlamı daha sonra ortaya çıkmıştır. Yenisey yazıtlarında “gök yüzü” ve “Tanrı, Allah” anlamlarının yanı sıra sıfat olarak “kutsal” anlamında da kullanıldığı görülür: Teŋrideki künke, yerdeki elimke bökmedim (Barlık III 3) – “gök yüzü” Üze teŋri yarlıkadı (Uybat III 5) – “Tanrı, Allah” Teŋri elimke bökmedim (Uyuk-Turan 2) – “kutsal” “Kutsal” anlamı da “Tanrı, Allah” anlamı ile ilişiklidir. Orhon yazıtlarında bu anlam genelde teŋriken sözcüğü ile ifade edilir. Eski Uygur yazmalarında da “Tanrı, ilahi varlık” ve “kutsal” anlamlarına rastlamaktayız: Bilge biliglig teŋri teŋrisi burkan titir (Altun Yaruk 22/1-2) – “Tanrı, ilahi varlık” Teŋri ajunta tapığçısı bolğay men (Altun Yaruk 12/5-6) – “kutsal” Türkler inançlarını değiştirseler de teŋri sözcüğünü kullanmaktan vaz geçmemiş, ilahi ve kutsal varlıkları ifade etmek için bu sözcükten yararlanmışlardır. Bu Manicilik, Budacılık, Hristiyanlık ve İslam dinlerine inanan Türk toplulukları için geçerlidir. Eski Uygur yazmalarında teŋri sözcüğü gök cisimlerini de ifade eder: kün teŋri “güneş”, ay teŋri “ay”: İnçe kaltı kün teŋri kök kalıkda turur teg (Altun Yaruk 652/5-6) Suv içinteki ay teŋri bodı yorığda yorımış teg (Altun Yaruk 382/2-3) Eski Uygur yazmalarında teŋri “gök yüzü” anlamında kullanılmaz, bu anlamda kök kalık ifadesinden yararlanılır. Demek ki “gök yüzü”nü ifade eden sözcükte anlam özelleşmesi yaşanmış ve bu sözcük gök yüzünün kendisini değil, oradaki farklı cisimleri ifade etmeğe başlamıştır. Eski Türkçe metinlerde zamanla teŋri sözcüğünde anlam genişlemesi görülür. “Gök yüzü” ve “Tanrı, Allah” anlamlarına “kutsal” ve “gök cismi” anlamları da ortaya çıkmıştır.