Tarih Yazıcılığında Nesnelliğin İmkânı: Kitâbü’t-Tahrîş/Dirâr b. ʻAmr Örneği (original) (raw)

Tarih Yazıcılığında Nesnelliğin İmkanı Kitabü't Tahriş/Dırar b. Amr Örneği

ÖZ Mutezile, İslâm düşünce geleneğinde ve özellikle de tarih yorumlarında kendine has yönelimleriyle dikkat çeken bir ekoldür. Bu makalede Mutezile ekolüne mensup bir müellifin Kitâbü't-Tahrîş isimli eseri çerçevesinde aktardığı bir takım tarihi malumattan hareketle çatışan dinî grupların görüşlerinin tarihi gerçekliği sorgulanacak ve bu kapsamda Dırâr b. ʻAmr'ın (ö. 200/815) araştırmacı ve tarihçi kimliği ortaya konulacaktır. Ayrıca kendi meşruiyetini tesis etmek için her dinî ekolün tarihi istismar etmesinden ve bu manada tarihin araçsallaştırılmış olmasından hareketle tarihte nesnelliğin imkânı incelenecektir.

İslâm Tarih Yazıcılığında Teberrî Olgusu

Müslümanlar arasında derin siyasî ve itikadî ihtilaflara neden olan hâdiselerin sorumluluğundan kaçınmak arzusu, teberrî olgusunun İslâm tarih yazıcılığında yer bulmasına zemin hazırlamıştır. Teberrî, hâdisenin öncesinde engelleme çabasında bulunmanın ifadesi; hâdisenin sonrasında ise suçluluk psikolojisiyle telafiye yönelmek ve pişmanlık olarak kendini göstermektedir. Bu çalışma, hâdiselerin sonrası değil öncesine ait teberrî olgusunun rivâyetlere yansımalarına yoğunlaşacaktır. Hâdise öncesindeki engelleme çabalarının tamamının teberrî gayesi taşıyıp taşımadığının belirlenmesi, tarih yazıcılığı açısından önemlidir. Bir diğer önemli nokta da teberrînin, bizzat ilgili şahıs veya o şahsın dilinden başkaları tarafından yapılıp yapılmadığının tespitidir. Bu noktaların belirlenmesi ile birlikte teberrî içerikli rivâyetlerin sıhhat durumları, rivâyetlerin özellikleri, oluşum süreçleri gibi konular gündeme gelecektir. Bu çalışma, İslâm tarih yazıcılığında teberrî olgusunun yer alış hususiyetlerini incelemektedir.

Buhârî’nin Kitâbü’l-Îmân’ı Üzerine Hanefî Bakış Açısı -Bedrüddîn el-Aynî Örneği

Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2018

İmanla ilgili hususlar erken dönemlerden itibaren îtikâdî ve amelî fırkalar arasında ihtilaf konusu olmuştur. İman-amel, büyük günah-iman ilişkisi konusunda ilk defa Hâricilerin görüş belirtmesi ile gündeme gelen “İman” meseleleri, diğer fırka mensuplarının da tartışmaya dâhil olması ile birlikte farklı boyutlar kazanmıştır. Bu bağlamda hadis edebiyatının tasnîf döneminden itibaren ilgili eserlerde “İman” bölümlerine yer verilmiş ve konu üzerinde farklı değerlendirmeler yapılagelmiştir. Bu değerlendirmelerden biri de hanefî-mâtürîdî yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın iman mevzuundaki açıklamaları her dönemde dikkatleri çekmiş ve birçok açıdan inceleme konusu olmuştur. İşte bu makalede bahse konu yaklaşımın önemli temsilcilerinden biri olan Türk asıllı muhaddis Aynî’nin Umdetü’l-Kârî adlı Buhârî şerhi, Buhârî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’inin “İman” bölümü özelinde ele alınarak irdelenmeye çalışılmıştır.

Tazmin Sanatı ile Yazılan Na’t-ı Şerifler: Beyânü’l-Hak Mecmuası Örneği

Yazılı edebiyat ürünlerinden özellikle manzum olarak yazılan eserlerde, bir hüner göstergesi olan edebî sanatların kullanımı oldukça yaygındır. Tazmin sanatı da edebî sanatlardan biridir. Bu sanat kendinden önceki beğenilen şairlerin şiirlerinden alıntılanan yerlere başka bir şair tarafından ek yapmak suretiyle oluşturulan nazım şeklidir. Bu çalışmada, genellikle İslam düşüncesi üzerine yazıların yayımlandığı Beyânü'l-Hak mecmuasındaki na't-ı şeriflerin tazmin sanatı ile yapılanları ortaya konacaktır. Hz. Peygamber konusunda şairlerin hissî duyuşlarının ortak olmasının, bu ortaklığının kelime ve üslup oranında görülmesinin örnekleri Beyânü'l-Hak mecmuası kapsamında sunulmuştur. Yayımlandığı süreçte dergide edebiyat başlığı altında birçok şairin ve yazarın yazıları yer almıştır. Bu başlıkta yer alan yazılardan biri de na't türüdür. Bu nazım türü, gelenek içerisinde şairler tarafından çok tercih edilmiştir. Makalede, tespit edilen gazellerin incelemesi ile Türk-İslam edebiyatı çerçevesinde en çok ürün verilen türlerden na'tların tazmin edilerek oluşturulanları değerlendirilecektir. Bu bağlamda özgün eser meydana getirme esası ile şairlerin ortak hislere sahip olduğu özelliği gösterilecektir. Şairlerin, zemin şiir olarak kabul ettikleri mısra/beyit/gazelleri kendi şiirlerini güzelleştirmek ve fikirlerini desteklemek için kullandıkları amacı vurgulanacaktır.

Nazımdan Nesre Anlatımın Dönüşümü: Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ Örneği

Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi / The Journal of Ottoman Literature Studies (ISSN: 1308-6553), 2017

Bu çalışmada Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ örneği üzerinden manzum bir metnin nesre aktarılma sürecinin araştırılması amaçlanmaktadır. Aynı metnin manzum ve mensur biçimlerindeki anlatım özellikleri ve anlatımdaki farklılaşan yönler araştırılacaktır. Bu çerçevede iki metnin tamamı karşılaştırılarak kelime, ibare, cümle ve metin düzeyindeki farklılıklar tespit edilmeye ve yine metinlerdeki ortak noktalar da belirlenmeye çalışılacaktır. Yapılan karşılaştırma sonucunda ortaya çıkan benzerliklerden ve farklılıklardan hareketle manzum ve mensur metin yazar ve okurlarının önceliklerinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmada bir yandan Dâsitân-ı Ferruh u Hümânın kaynağının Işk-nâme olduğuna dair işaretler ortaya konacak bir yandan da metnin ne ölçüde özgün olabildiği sorgulanacaktır. Anahtar kelimeler: manzum, mensur, Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ, Işk-nâme Abstract CONVERSİON OF NARRATION FROM POETRY TO PROSE: EXAMPLE OF DÂSİTÂN-I FERRUH U HÜMÂ In this study,its aimed to examine the process of poetical text’s being transferred in to the prose by means of the literary work Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ considering it as an example. Furthermore its aimed to analyze the narration features and varying aspects in narration in poetical and prose styles.Within this framework, by being compared these two texts, its aimed to determine the variations at the level of words, expression, sentence and text and identify the common points in texts. Based upon to the similarities and contrasts that are composed at the end of the comparison of two texts, its aimed to specify the priorities of writers and readers of both poetical and prose texts. On the one hand this study reveals the signs that the source of Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ is another literary work called Işk-nâme and on the other hand its being questioned to what extent the text is original. Keywords: poetical texts, prose texts, Dâsitân-ı Ferruh u Hümâ, Işk-nâme

Halîfe b. Hayyât'ın Tarih Yazıcılığı Metodu

Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 2018

Khalīfa b. Khayyāt (d. 240/854-855) was an historian- muḥaddith in the ʿAbbāsid’s period. There are references in sources to his competence in history and lineage rather than Ḥadīth. Two works of him have survived. The first one is al-Ṭabaḳāt which is about study of men and the second one is al-Taʾrīkh which chronologically narrates the events in the history of Islam until 232 AH. The latter is the most significant work to be applied for the historiography of ibn Khayyāt. In this article, Khalīfa b. Khayyāt’s methodology in historiography is examined. In this study, the early period of Islamic histography is handled and the subject is discussed comparatively. The main characteristics of his historiography are his adoption of a chronological style that facilitates the follow-up of the book, his knowledge for the lineage of those who died in wars and the details about the wars. Also, among the characteristics are his application of isnād to his history book as a muḥaddith, his knowledge for the previous resources via his teachers who belong to the schools of al-Madīna and ʿIrāḳ and when required, his usage of ayah, ḥadīth and poems. These issues are dealed in the artcile with examples. Besides, a study in the West about Khalīfa b. Khayyāt asserts that he was a follower of Umayyad dynasty and so this affected his historiography. In this article, this assertion is tackled by analyzing the whole book and it concludes that it is not valid because of some narrations against this assertion.

Tarihin İşlevi Bağlamında Tarihyazımında Nesnellik Üzerine Düşünceler

History of science, simply defined as the knowledge of the past, has become a mechanism that groups in different positions instrumentalized it as a way to express themselves besides its having a variety of functions. With this aspect, the science of history which has become surprisingly popularized nowadays and the prevalence that is directly seen in histography cannot be explained only by the positive distance that social sciences have advanced. On the contrary, popularization of history, which is a natural consequence of the interaction between politics and history, inevitably raises the question of objectivity in histography.