DOĞA-İNSAN ETKİLEŞİMİNDE YABANCILAŞMA VE PARAEKOLOJİK YAKLAŞIM (original) (raw)
Related papers
HAYVAN VE İNSAN ISIRIKLARI: PROFLAKSİ VE TEDAVİ YAKLAŞIMI
TÜRK HİJYEN ve DENEYSEL BİYOLOJİ DERGİSİ, 2010
ÖZET İnsan ve hayvan kaynaklı ısırıklar hafif yaralanmalardan ciddi enfeksiyonlara kadar değişik komplikasyonlara neden olabilir. Enfeksiyonlar; ısıranın ağız veya ısırılanın cilt florasındaki patojenlerden kaynaklanabilir. Hayvan ısırıkları ile karşılaştırıldığında, insan ısırıklarında enfeksiyon gelişim riski daha yüksektir. Gelişen yara enfeksiyonlarının çoğu polimikrobiktir.
SPOR VE SPORCULUK TEMELİNDE AİLESEL ETKİLEŞİM
duvar yayıneci, 2024
Çocukların sportif faaliyetlere yönelmelerinde en önemli etmenlerin başında ailenin geldiği ve aile üyelerinin (anne ve baba) eğitim durumlarının bu yönelmede önemli bir rol oynadığı yapılan birçok çalışmada ortaya koyulmuştur (Kaplan ve Çetinkaya 2010). Aile çocuk için hemen her alanda olduğu gibi spor etkinlikleri ve sporcu yetiştirme konusunda da temel eğitim merkezi görevi görmekte ve bu sürecin ana kontrol merkezi gibi bir misyon yüklenmektedir. Aile içinde temel algılamaları şekillenen çocuğun edindiği ilk izlenimler daha sonra olaya bakış açısının temellerini oluşturmakta ve herhangi bir alana yönelik olumlu veya olumsuz tutum geliştirmesinde belirleyici olmaktadır. Bu perspektiften bu çalışmanın amacı aile ve spora katılım bağlamında ilgili literatürün kısmen de olsa ortaya koyulmasıdır.
BAŞLADIĞI YERDE SONLANAN VAROLUŞSAL MÜCADELE: SOKAKTAKİ ADAM YAŞLILIK PSİKOLOJİSİ KAPSAMINDA FARKLI BİR YAKLAŞIM (AN EXISTENTIAL STRUGGLE THAT ENDS WHERE IT BEGINS: EVERYMAN A DIFFERENT APPROACH IN THE SCOPE OF AGING PSYCHOLOGY), 2020
Bu yazıda “Sokaktaki Adam” kitabı genelde psikoloji, özelde ise yaşlılık psikolojisi bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Kitap yaşamın genel durumunu yaşlılık sürecinin çarpıcı sonuçlarıyla yüzleştirmekte ve yaşlanmayla birlikte ölümün bir kavramdan daha fazla anlam taşıyabilme nedenlerine değinmektedir. Başkarakterin yaşamı son bulmadan önce ölüme karşı verdiği mücadelelerin temelinde geride iz bırakmak olduğuna ve yaşlanmayla birlikte sevgi ve bağlanma ihtiyacının önemine vurgu yapılmaktadır. Aktif bir rol oynayarak yaşamın kayıp ve kazançları karşısında çeşitli tutumlar sergileyen ve verdiği kararların getirdiği sonuçlarla varoluşunun sonlarında yüzleşmek zorunda kalan Sokaktaki Adam’ın pişmanlıklarla dolu bir süreçten geçtiğini çarpıcı bir şekilde anlatan bu kitap ayrıca “yaşlılık kuramları” çerçevesinde de değerlendirilmeye çalışılmıştır. Biyopsikososyal varlık olan insanın yaşlanma süreciyle birlikte oluşan fizyolojik hasarların bireyde ne gibi bir ruhsal çökkünlüğe ve sosyal izolasyona sürükleyebildiğinin de kapsamlı bir analizi yapılmıştır. Yine bu çalışmada, bireyin yaşlılık süreciyle birlikte geçmişte yaptığı hataların sonuçlarıyla yüzleşirken olayları algılayış tarzının nasıl değişebildiğine, sosyal ilişkilerinin ne düzeyde hasar gördüğüne ve bu mücadelenin başlamasıyla yıpratıcı bir ruh haline neden girildiğine değinilmektedir. Bununla birlikte uyum sağlama ve var olan durumu kabullenme stratejisinin bireyin yaşamının nasıl sonlanacağını belirlemesinin önemi vurgulanmaktadır.
VAROLUŞÇU YAKLAŞIMIN PSİKOZ İLE İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR YAZI
Varoluşsal görüş 19.yy'ın ikinci yarısında oluşup günümüze kadar devam eden önemli kişilerin ve düşünürlerin ilgisini çeken bir akımdır. Birçok düşünür ve yazar eserlerinde varoluşsal düşünceye bağlı olarak bireysel varoluş, özgür düşünme ve seçimlerde bulunma gibi birçok varoluşsal temalar eserlerinde kullanmışlardır. (Özen,2012). Bu kitapta, şizoid ve şizofrenik kişiler bağlamında varoluşçu yaklaşımın getirmiş olduğu durumlar üzerinde ağırlıklı olarak durulmuştur. Ancak, bu vakaları anlatırken aslında varoluşçu terapinin yöntemlerinden de bahsetmektedir.(Laing,1969) Varoluşçu yaklaşımın psikoz ile çalışmaya getirdiği yenilikler Varoluşsal bakış açısı, bireylerin iç ve dış dünyasını kendi deneyimleri doğrultusunda bir keşfetme girişimidir. Çünkü bireyin özgür iradesiyle yapmış olduğu seçimlerde kendisini keşfedebileceğini ve gerçekleştirebileceğini bizlere bu yolla gösterir. Bu yüzden, varoluşsal düşüncede ağırlıklı durum birey ve yaşadıklarıdır. Bu sebeple, psikoterapi ve klinik psikiyatri açısından bu düşünceyi kavramak zordur. Bu düşüncelerde varoluşçu yaklaşımın, psikoza verdiği önemi göstermektedir. Bireyin, dünyada doğduğu andan ölümüne dek geçen süreçte dünyada yaşadığı etkileşimler ve deneyimler ve bu etkileşim ve deneyimleri yaşadığı dünya içinde sübjektif bir şekilde ele alma yoludur. Psikozun, getirmiş olduğu bir yenilikte birey toplum içinde toplumsal ve biyolojik bir uyumsuzluk hali içine girdiğinde yani, toplum bizim içsel ve dışsal görüşlerimizi kaldıramadığında bireyi aşağılama yoluna gidebilir. Ama günümüzde aşağılama ahlaki boyuta ulaşamadığı için bireyi çokça etkilemez. Hatta bazen bu aşağılamalar bazı toplumsal sorumluluklardan ve ikilemlerden bir kaçma yolu da olabilir. Bireylerin, toplumda sizi koyduğu bu kalıplar doğrultusunda hayatınızı sürdürmeniz çokta kötü bir durum değildir bugünlerde tehlikeli diye arz ettiğimiz insanların akıl hastanelerinde kalması, onların toplumda da olmadıkları anlamına gelmiyor. Bu yüzden, böyle bir toplumda yaşadığımız için bize yöneltilen aşağılamalar bizim için çokta önem arz etmeyen durumlar
Anadolu Öğretmen Dergisi, 2021
Günümüzde sürdürülebilirlik, insanın doğayla etkileşimini bütün yönleriyle anlayabilmenin ve gezegende yaşamı güvence altına alabilmenin başlıca yolu olarak öne çıkmaktadır. Bu doğrultuda, insan türünün gezegende yaratmış olduğu sürdürülemez durumun farkına varılması ve insan yapımı sistemlerin sürdürülebilir yönde dönüştürülmesi ertelenemez bir ihtiyaç haline gelmiş durumdadır. Kuşkusuz, yüz yüze kalınan sürdürülemez durumdan sürdürülebilirliğe geçiş, her şeyden insan yaşamı ve doğal süreçler arasındaki ilişkiselliğin kavranmasını ve buna uygun şekilde davranılmasını gerektirmektedir. Çalışmada, doğal ve beşerî sistemlerin ilişkiselliğinin temel bir fizik yasası olan "entropi" ışığında anlaşılması ve buradan hareketle insan yaşamının sürdürülebilir yönde dönüştürülmesi için bir disiplinlerarası çözümleme yapılmaktadır. Çalışmanın sonunda, bu bağlamda sürdürülebilirlik eğitimine yönelik özgün etkinlik örnekleri sunulmaktadır. Çalışmanın, disiplinler arası ilişkilendirme temelli özgün sürdürülebilir eğitim pratiklerinin tasarlanmasına ve hayata geçirilmesine yol göstermesine katkı sağlaması beklenmektedir.
DİJİTAL ÇAĞDA HÜMANİZM TARTIŞMALARI AÇISINDAN İNSAN DOĞASI BİYOTEKNOLOJİ VE BİYOPOLİTİKA
Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları, 2019
ÖZ Günlük yaşamdan zaman ve mekan tasavvuruna kadar herşeyin veri dolayısıyla bilgi olarak kodlandırıldığı dijital çağda insan doğasına ve insan oluşa dair hakim kabuller sorgulanmaktadır. Bu sorgulama iki boyuta sahiptir. Bu boyutlardan ilki, iç dina-mikleri harekete geçirerek "kendi sınırlarımız dahilinde 'yenilenmenin' bir imkanı var mıdır?" sorusunu araştırmaya sevk eder. İkincisi ise "bütün bunların ötesinde 'yeni' bir anlam arayışının dinamikleri nelerdir?" sorusuna yönlendirir. Özellikle, Jean Beaufret'in Heidegger'e sorduğu "'Hümanizm' sözcüğüne nasıl yeni bir anlam verebiliriz?" sorusuyla başlayarak Hıristiyanlığın, marksizmin ve varoluşçuluğun çatışmaları gölgesinde biçimlendirilen hümanizm tartışmaları görülmektedir. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren henüz tam da sınırları netleştirilmemiş ve akademik çerçevelere dahil ol(a)mamış transhümanizm ve posthümanizm gibi tartışmalara şahit olmaktayız. Bu tartışmalar büyük oranda hümanizmin ötesinde insana doğasına ve insan oluşa dair ne söylenip söylenemeyeceği sorusu çerçevesinde şekillenmektedir. Bu bağlamda öncelikle hümanizmin nerede durduğunu, nasıl aşılmaya/ anlaşılmaya çalışıldığını ve transhümanizmin ve posthümanizmin alternatif bir insanlık anlayışı oluşturup oluşturamayacağı sorgulanacaktır. Ardından da transhümanizm ve post-hümanizmde temellerini bulan insan doğasına ilişkin kabullerin biyoteknoloji ve biyopolitik zemini eleştirel bir yaklaşımla değerlendirilecektir.
SOSYOLOJİK BİR BAKIŞLA DUYGU VE DUYGU SOSYOLOJİSİNDE YAKLAŞIMLAR
2024
Duyguları incelemek ve bilimsel bir araştırma alanın konusu yapmak çoklu soru ve sorunları beraberinde getirir. İnsan refleksi olan duygunun neden sonuca bağlı göstergeleri farklı farklıdır. Gülmek ağlamaya, mutlu görünmek üstü örtülü bir zorunluluğa, korku öğrenilmiş bir tepkiye işaret edebilir ve daha farklı örnekle birlikte duygular bilinçli, bilinçsiz, öğrenilmiş, içselleştirilmiş, gönüllü, gönülsüz pek çok aktif sürecin bir parçasıdır. Dolaysıyla insan söz konusu olduğunda duygu daha ilk baştan özneldir. Ancak duygunun öznelliğine bağlı karmaşıklığı yine aynı şekilde toplumsallığına bağlı belirlenilmişliğini de beraberinde taşır. Bu haliyle fiziksel bir gösterge olmanın ötesinde duygunun kültürel bilgiye dayalı bağlamları da göz ardı edilmez. Diğer tartışma alanları dışında özellikle antropoloji ve psikoloji açısından duygunun bir araştırma olgusu olarak ele alınmasının temel referansı da kültür olmuştur. Kültür ve duygu ilişkiselliği ya da karşıtlığı, bağlamı ve toplumsal ilişkileri belirlemedeki rolü özellikle günümüz toplumlarında tartışma konusu edilme ihtiyacını gündeme getirmiştir......
PROPAGANDA VE PSİKOLOJİK HAREKÂTIN ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE ETKİLERİ
Bulent Ecevit University, 2016
ÖZET Bu çalışma, propaganda ve psikolojik harekâtın, iletişim ve ulaşım olanaklarının gelişmesiyle çok daha önemli hale geldiği I. Dünya Savaşı'ndan; neredeyse diplomasinin yerini aldığı Soğuk Savaş Dönemine ve günümüze kadar gelişimini, uluslararası ilişkilerdeki etkilerini incelemektedir. Çalışmada propaganda ve psikolojik harekâtın uluslararası ilişkiler literatüründeki yeri bağlamında uluslararası sistemde hegemon güç veya söz sahibi olmak isteyen devletlerin hem kendi halkına hem de hedef devletlerin halklarına karşı uyguladıkları psikolojik harekâtların, bunun yanı sıra adeta politik reklamcılık şeklinde icra edilen propagandaların uluslararası ilişkilere nasıl etki ettiğini ve bunların çeşitleri irdelenmiştir.19. ve 20. yüzyılda kitle iletişim araçlarının geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması ile küçülen dünyada propaganda ve psikolojik harekâtların menzilinin genişlemesi ve 21. yüzyılda da bu gelişmelerin hız kazanarak devam etmesi propaganda ve psikolojik harekâta doğru orantılı olarak hız kazandırmıştır. Günümüzde özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması ve uluslararası veya ulusal olaylara konu olması propaganda ve psikolojik harekâta yeni icra alanları kazandırmıştır. Öyle ki Arap Baharı'nın sosyal medya propagandaları ile çok kısa sürede, çok geniş kitlelere yayılmış, etkili olmuş ve hatta ulusal meseleler, uluslararası sorunlara bile dönüşmüştür. Ayrıca uygulanan bu tip operasyonlar aracılığıyla uluslararası sistemde hegemon güç olmak isteyen devletlerin kamuoyu oluşturma çabası içerisinde oldukları ve kendi politikaları çerçevesinde birey ve toplulukları yönlendirerek kazanımlarını arttırmaya veya korumaya gayret ettikleri savunulmuştur.
FİNANSAL GELİŞMİŞLİK İLE İNSANİ GELİŞMİŞLİK ARASINDAKİ EŞBÜTÜNLEŞME VE NEDENSELLİK İLİŞKİLERİ
Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi, 2019
Literatürde, insani gelişmişliğin sadece ekonomik boyutunu ifade eden ekonomik büyüme ile finansal gelişme arasındaki ilişkileri konu alan çalışmalar oldukça fazladır. Bununla birlikte, ülkelerin finansal gelişmişlik düzeyi ile insani gelişim seviyeleri arasındaki ilişkilerin pek fazla yer almadığı görülmektedir. Bu çalışmada ülkelerin gelir, eğitim ve sağlık göstergelerini içeren ve bu bağlamda birleşik bir endeks olan Birleşmiş Milletler’ in İnsani Gelişme Endeksi ile finansal gelişme ilişkisi üzerinde durulmuştur. Çalışma Türkiye özelinde ampirik kanıtlar sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla finansal gelişmenin ölçüsü olarak dört farklı finansal gelişmişlik göstergesi kullanılarak oluşturulmuş finansal gelişmişlik endeksi kullanılmış olup bu endeksin Birleşmiş Milletler’in İnsani Gelişme Endeksi ile ilişkisi incelenmiştir. Veriler 1990-2015 dönemini kapsamaktadır. Çalışmada analiz yöntemleri olarak temel bileşenler analizi, ARDL sınır testi eşbütünleşme analizi ve TodaYamamoto yaklaşımlı Granger nedensellik analizi kullanılmıştır. ARDL analizi sonucunda kısa ve uzun vadeli ilişkiler tespit edilemezken Toda-Yamamoto analizi sonucunda literatürdeki çalışmaların bulguları ile uyumlu olarak finansal gelişmeden insani gelişmeye doğru bir nedensellik ilişkisi tespit edilmiştir.