HEGEL VE ÖZGÜRLÜK - HEGEL'DE ÖZGÜRLÜĞÜN TARİHSEL BOYUTU.docx (original) (raw)
Related papers
HEGEL'İN TARİH FELSEFESİNİN ELEŞTİRİSİ
Hegel, Tarihte Akıl, Philosophy of History, orjinal adıyla Die Vernunft in der Geschichte kitabında tarihi felsefi bir bakış açısıyla ele almaktadır. Bu bakışın anlaşılması önce Hegel’in felsefi sisteminin en azından genel hatlarıyla bilinmesini gerektiriyor. Bu nedenle önce Hegel sisteminin kısa bir özetini sunacağım.
HEGEL'İN TARİH FELSEFESİ: İLERLEME, DİYALEKTİK VE MUTLAK RUHA DOĞRU EVRİM
2024, 2024
Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in tarih felsefesi, tarihin anlamını ve amacını anlamaya yönelik derinlemesine bir çabadır. Bu tez, Hegel’in tarihi nasıl bir ilerleme, diyalektik ve mutlak ruhun evrimi süreci olarak gördüğünü incelemektedir. Hegel, tarihi, özgürlüğün gerçekleşmesi ve insan aklının kendini tam anlamıyla kavraması yönünde ilerleyen bir süreç olarak tanımlar. Diyalektik, Hegel’in tarih anlayışının merkezinde yer alır ve tez, antitez ve sentezin sürekli etkileşimiyle tarihsel ilerlemenin gerçekleştiğini savunur. Mutlak ruhun evrimi, Hegel’in sistematiğinde, tarihin son amacı olarak belirir ve tüm tarihsel olaylar, bu evrensel aklın somutlaşması olarak anlam kazanır.
HERMENEUTİK TEMELLİ TİN DOĞA AYRIMI İLE HEGEL'İN 'GERÇEK BÜTÜNDÜR'YAKLAŞIMININ KARŞILAŞTIRILMASI
FLSF Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 9 (2010 Bahar), Isparta, s.29 – 49.
Hermeneutic might be seen as a method of interpretation of texts or a method of knowledge which is build on the notion of understanding or a general teory of understanding. On the other hand, specially in Schleiermacher and Dilthey's philosophy, hermeneutic was seen as an answer to philosophy's quest of method for itself. By the time, hermeneutic is turned to an alternative for epistemology and the solution of its problems by cancelling them in contemporary philosophy. If hermeneutic is a solution for epistemological problems, what is its ontological basis? This study aims to make a critical investigation of the tradition of hermeneutic, specially Vico's and Dilthey's thought, in the context of its ontology by Hegel's dictum that the truth is the whole.
HEGEL FELSEFESİNDE HIRİSTİYANLIK ETKİSİ
Kocaeli Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008
İnsanların iletişim amacıyla kullandığı kelimelerden ve cümlelerden ibaret olan yazılı ve yazısız dil, aynı nesneyi veya aynı kavramı çağrıştırdığı ölçüde iki kişi arasında bir iletişim ortamında bir anlam birliği sağlamaktadır. Anlamak, kelimelerin yada cümlelerin çağrıştırdığı nesnelerin veya kavramların söyleyenin ve dinleyenin zihninde aynı olması ile mümkündür. Sözlü veya yazılı dil, söyleyen ve dinleyen arasındaki iletişimi tam olarak ancak gönderme yapılan kavramların zihinde örtüşmesiyle gerçekleştirebilir. Beş duyu ile tecrübe edilebilen nesnelere gönderme yapıldığı durumda nesnelerin zihinde örtüşmeme olanağı daha azdır. Fakat beş duyu ile tecrübe edilebilen nesneler dışındaki göndermeler zihinde her zaman tümüyle birbiriyle örtüşen çağrışımları yapmaz. Dinleyenin önceden var olan bilgisine, iletişim ortamına, kültürüne ve duygularına bağlı olarak gönderme yapılan kavramların içeriklerini farklı olarak anlamaya çalışma durumu meydana gelir. Kavramalar karmaşıklaştıkça anlamak, yani kavramların örtüşmesi daha da zorlaşır. Söyleyen ile dinleyenin aynı kelimelerle zihinlerinde içeriği aynı olan kavramları çağrıştırmaları ideal bir durumdur.
ÜLGENER'İN ORTAÇAĞ İKTİSAT AHLAKI VE ZİHNİYET TAHLİLİNİN TEORİK TASNİFİ
Journal Of History School, 2018
Özet Ülgener, Osmanlı iktisat zihniyeti ve ahlakı üzerine çalışma konusunda çığır açan çalışmalara sahiptir. Bu makale, onun zihniyet tahlilini ortaya koymayı ve bu tahlile dair teorik bir tasnif takdim etmeyi hedeflemektedir. Eserlerinde dağınık halde bulunan yaklaşımının tam olarak anlaşılabilmesi ve net biçimde belirginleşmesi böyle bir çabayı gerekli kılmıştır. Ülgener'in iktisat ahlakı ve iktisadî zihniyet konusundaki genel yaklaşımı bu ahlakın temelini, şark fatalizmi Ortaçağ siyaset ve cemiyet ahlakının oluşturduğu şeklindedir. Durgun bir hayat telakkisi zemininde ise ona göre feodal zihniyet ve maddeleşmemiş dünya görüşünün büyük bir etkisi vardı. Mistik tasavvuf telakkisinin de bu süreçte büyük katkısı olmuştu. Müslüman'ın dünyadan nasibinin sadece bir kefen olduğuna dair dinî yorum ona göre genel kabul görmüş bu sebeple ortaya çıkan iktisadî ahlak ve zihniyet, sadece rızık bekleyen ve birikim yapmak için herhangi bir çaba harcamayan insan tipini oluşturmuştur. Abstract Ülgener has groundbreaking work on studying Ottoman economic mentality and morality. This article aims to demonstrate its mentality analysis and to present a theoretical classification of this analysis. Such an effort has been made necessary that the disorganized approach to his works can be fully understood and clearly articulated. Ülgener's general approach to economic ethics and economic mentality is the basis of this morality, the oriental fatalism of medieval politics and the morality of society. According to him, the feudal mentality and the calm worldview have a great influence on a calm life. Mystical mysticism has also been a major contributor to this process. According to him, the religious interpretation that Muslims are only a shroud from the world is generally accepted. The economic ethics and mentality that emerged for this reason have become a type of people who are just waiting for sustenance and not making any extra effort to accumulate.
SÜRGÜN HÜKMÜNDE KARARNAME. GÖÇEBELİK, GÜVENCESİZLİK VE ÖZNELEŞME
OHAL'de Hayat. KHK'liler Konuşuyor. Kemal İnal, Efe Beşler, Batur Talu (eds.), Istanbul: Belge. pp. 411-458, 2018
Geçtiğimiz 1-1,5 sene zarfında işten çıkarma, zorunlu emeklilik, uzaklaştırma ve KHK ile ihraç yoluyla 460 barış akademisyeni işsiz bırakıldı. Hakkında kanun hükmünde kararname çıkmadan evvel yurtdışına çıkabilenler, kısa vadeli burslarla ve geçersiz bırakılmış pasaportlarla an itibarıyla bulundukları ülkelerde hayatlarını idame ettirmenin geçici yollarını bulmaya zorlanırken, henüz Türkiye’de iken KHK’ya yakalananlar ise ülke içinde çalışmaları yasaklandığı gibi, yurtdışına çıkmaları da engellenmek suretiyle süresi belirsiz bir işsizlik ve çarkın dışına itilme ile cezalandırılmaktadırlar. Bu çalışma, işten atıldıktan sonra veya haklarında açılan disiplin soruşturmalarının gidişatı nedeniyle atılacaklarını öngörerek yurtdışına gitmek zorunda kalmış, yurtdışındayken KHK ile meslekten ihraç edilerek ve pasaportları iptal edilmek suretiyle Türkiye’ye dönmeleri imkânsız hâle getirilmiş ve bu anlamda bir nevi sürgüne mahkûm edilmiş barış akademisyenlerinin deneyimlerine dayanmaktadır. Amaç, bu deneyimler üzerinden güvencesizlik ve sürgün koşullarında direnişin ve yeni bir entelektüel öznenin ne ölçüde mümkün olabileceği sorusunu sürgün akademisyenlerle gerçekleştirilen derinlemesine mülakatlar üzerinden tartışmaktır. Kendi ülkelerinde bugüne kadar edindikleri mesleki deneyim ve kıdemlerinin büyük ölçüde geçerliliğini yitirmesi, yabancı bir ülkede gündelik hayatı yeniden kurmaya çalışmanın pratik zorlukları, akademik istihdam piyasasının dünya genelindeki yapısal darlığından dolayı ancak 3 ilâ 6 aylık veya en fazla 2 senelik burslarla ve kalıcı bir kadro perspektifi olmadan mesleki faaliyetlere ve araştırma faaliyetlerine devam etmeye çalışma baskısı, nerede ne kadar süreyle kalınacağının bilinmemesinden kaynaklanan süreğen göçebelik hâlini kabullenerek hayatına devam etmenin yarattığı psikolojik ve duygusal şiddet, akademik emeğin güvencesizleşmesinin yeni bir boyutu olarak ele alınmaktadır.
HAYDAR ERGÜLEN'İN ŞİİRLERİNDE BİR TÜR ALTYAPI: ÇOCUKLUK VE GELENEK
Kavramlar ve değerler karmaşasının tebellür ettiği bir çağ olan 19. yüzyıl, kimi zaman doğrudan kimi zaman ise dolaylı olarak sanatkârları da etkisi altına almıştır. Her ne kadar "yenileşme" sürecinin başlangıç tarihi olarak 19. yüzyılın daha gerisi, 17. yüzyılda İngiltere'de başlayan ve birçok ülkeyi de etkisi altına alan "Aydınlanma Çağı" baz alınsa da; edebî anlamda ve konumuz dahilinde olan "modernleşme", 19. yüzyılda görünmeye başlamıştır.