Su Politiktir: Küresel Su Politikalarının Ulusal ve Yerel Ölçekte Yansımaları (original) (raw)
Related papers
Küresel Su Politikalarında Temel Tartışmalar
Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Dergisi, 2013
Sanayileşme süreci içinde büyüyen suya erişim sorunları, 20. yüzyılın son çeyreğinde insani ve ekolojik bir tehdide dönüşmeye başlamıştır. Sorunların çözümü için uluslararası girişimler ön plana çıkarken, su politikalarıyla ilgili tartışmalar da şekillenmiştir. 1990'lı yıllardan itibaren neoliberalizmin küresel sisteme hakimiyeti, su politikalarıyla ilgili tartışmaların da yönelimini değiştirmiştir. Bu çalışma ile amaçlanan küresel su politikalarında, suyun bir mal mı hak mı olduğu yönündeki tartışmayı irdelemektir. Suyun ekonomik bir mal olarak kabulü ve fiyatlandırılması yalnızca suyun yasal statüsünün değil, yönetimi ve başta enerji olmak üzere diğer ekonomik alanlarla ilişkisinin de gözden geçirilmesinde etkili olmuştur. Bu süreçte su hakkının insan haklarının parçası olarak ve sorunların adil ve eşitlikçi çözümü açısından kabul edilmesi ile su hakkı tartışması yeni bir alternatif ortaya koymaktadır.
Su Kaynaklarının Türkiye Açısından Ekono-Politik Önemi Ekseninde Olası Bir Tehlike: Su Savaşları
2013
Su, dunyada insan hayatinin devami icin en onemli yasam gerekliliklerinin basinda gelen ancak ozellikle son yillarda kuresel iklim degisikliginin etkisiyle tehlikeli bir bicimde azalmaya baslayan bir kaynaktir. Kuskusuz, suyu onemli kilan bir diger unsur da suyun ekonomik bir meta haline gelmesi, agir sanayi ve enerji uretiminde kullanilan temiz bir kaynak olmasidir. Dunyanin artan nufusu, uretim imkânlarinin artmasi gibi pek cok etken suya olan ihtiyaci surekli artirirken, kuresel iklim degisikligi ve cevreye verilen zarar ile birlikte su kaynaklari azaltmaya baslamis, bu durum da suyu her zamankinden daha onemli bir hale getirmistir. Calismada suyun onemine iliskin bilgilere yer verilmis, konu ile ilgili literatur incelenmis, ardindan da Turkiye acisindan Ortadogu bolgesindeki olasi riskler ele alinmistir.
Küresel Su Hareketinin Kurumsallaşması Yönünde Bir Tartışma
Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 2013
Neoliberal politikaların etkisi ile şekillenen su politikalarına karşı gelişen yerel toplumsal hareketler, ulus-ötesi girişimlerle uluslararası bir kamuoyu oluşturmaya başlamıştır. Küreselleşme karşıtlığının da güçlendiği bu süreçte, Dünya Sosyal Forumları küresel su sorunlarının da tartışıldığı bir platform oluştururken, Alternatif Su Forumlarının ortaya çıkışı küresel su mücadelesini de hızlandırmıştır. Suya erişim sorunları ile neoliberalizm arasında paralellik kuran küresel su hareketi, giderek sistem karşıtı söylemini güçlendirmektedir. Yerel/küresel baraj ve özelleştirme karşıtı hareketler tarafından şekillendirilen bu küresel hareket, şu ilkelerin yayılması için mücadele etmektedir: su hakkı, eşitlikçi ve adil su politikaları, su kaynaklarının kamusal yönetimi, su adaleti için halkların örgütlenmesi, diğer toplumsal hareketlerle dayanışmanın arttırılması. Bu durumda ağ tipi örgütlenmeyi benimseyen hareketin kurumsallaşmasının, küresel su mücadelesine ve sistem karşıtı hareketlere katkı yapıp yapamayacağı tartışılmalıdır. Kurumsallaşma ile küresel su politikalarının dönüştürülmesinde daha etkili mücadele edilebileceği; ayrıca küreselleşme karşıtı hareketler için de örnek oluşturabileceği iddia edilmektedir.
Yeni Bir Su Politikasına Doğru: Türkiye'de Su Yönetimi, Alternatifler ve Öneriler
The process of privatization in Turkey started as a result of some agreements signed with the World Bank and the IMF in the 1980s. A decade later this process started to include also water services and became already dominant by the beginning of 2000. The main actors of privatization in the world are a few water multinationals, some international organizations such as the World Water Council (WWC) a global water privatization lobby that builds the necessary social, economic, and legal grounds for these corporations to create a global water market and take control of it, and the nation-states which are in an increasing competition for “development”. The main discourse of these actors is that the growing world population despite the limited and constant amount of water resources causes a global water crisis and the public sector fails to deal with it. This view became also official in Turkey within decades resulting in global scale gatherings taking place in the country such as the 5th World Water Forum (WWF) in 2009 organized by the WWC. First, contrary to this discourse, the growing pressure on the world’s water resources results from increasing demand from unsustainable economic activities rather than the increasing human need for water due to population growth. For as much as, only 15% of total water consumption in Turkey is urban while 85% is agricultural and industrial together. For this reason, the decrease in water use per capita per year fails in explaining the water crisis in Turkey. In addition, Turkey aims at increasing its share, in both agricultural and industrial sectors, in the global market. This means that pressure on water resources will grow and an increasing share of water will be used for meeting the demands of economic sectors instead of human needs. Second, the public sector is not primarily responsible for failing to deal with water problems. In both, the world and Turkey privatization in the water domain has a relatively short history while it is the contrary for the public sector. Even though the public sector in Turkey has long been affected adversely by centralist and anti-democratic structures, it provides us with much experience and many lessons to learn in water management. Instead of abandoning the public sector as the pro-privatization lobbies suggest, it seems essential to redefine the meaning of public and search for ways to make it closer to citizens and the local scale through public participation. In the last decades, many social and ecological problems arose around the globe due to practices of privatization. These problems caused various social counter-movements in almost every country they occurred. To overcome this problem, the pro-privatization lobby, through its international think-tanks and investment organizations, defined a “new” term called Public-Private Partnership (PPP) which is neither new nor has anything to do with public content but privatization itself. As a result of many reforms of commercialization and privatization of water resources and services in Turkey: i) water has become an economic commodity rather than a human right, ii) the cost of water has risen while its quality has dropped down; iii) water services have become profit-driven rather than human-centered; iv) water consumption has been promoted rather than water conservation; v) private companies have become richer from common property water resources while some economically disadvantaged people and locals such as the river basin communities have become poorer; vi) water multinationals have taken risks whose price are often paid by the public; vii) local governments have become increasingly dependent on multinationals, and viii) corruption has flourished. In defending water resources and water as human rights, there is a growing need for Public Public Partnership (PuP) in contrast with PPP. Water, which belongs to the public, should naturally be managed in the hands of the public. This field study is based on in-depth interviews and focuses on group meetings held with over 60 key water actors in Ankara, Batman, Diyarbakır, İstanbul, and Van in May and November 2011. Among these actors were mayors and technical staff working in municipalities and “water and sanitation services authorities”, activists of civil society organizations, and academics working on the water policy and management in Turkey. Actors indicate that a new water policy should adopt the following principles in Turkey: • Water is neither an instrument for building hegemony in the region (in particular the Middle East) nor a national security weapon, but an opportunity for promoting dialogue and peace among states and nations. • Water is not an instrument of economic development, but a fundamental right to life for both humans and other living beings. • The main actors of water management are neither water corporations nor central government bureaucrats, but people. • As water is a right for all living beings including humans, its management should not be in the hands of water corporations and the central government supporting them, but in the hands of the public. • The sacrifice of the locals for the so-called “general public good” is the root cause of all social-ecological injustice. • An essential approach in water management is not more consumption, but conservation of water resources. • Raising the cost of water is not the best but the most unjust way of conserving water resources as it creates more debts for economically disadvantaged people. • The scale of water management is not defined by the nation-states but the water basin itself. The building of a new water policy under the guidance of these principles could only be possible with the involvement of the local actors. This study shows that local authorities should shoulder several responsibilities at the stage of defining a new water policy and empowering it so that it challenges the existing one. The success of both stages depends entirely on the local authorities’ performance in attracting a growing public involvement from all segments of society. One efficient way to achieve such performance is an exchange of experience and political empowerment through PuPs at regional, national and global scales.
OECD Perspektifinden Türkiye’deki Su Yönetişiminin Etkililiği
Su Politikalarında Hak, Güvenlik ve Yönetişim, 2022
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Nobel Yayın Grubu, 1984 yılından itibaren ulusal ve 2011 yılından itibaren ise uluslararası düzeyde düzenli olarak faaliyet yürütmekte ve yayınladığı kitaplar, ulusal ve uluslararası düzeydeki yükseköğretim kurumları kataloglarında yer almaktadır. Kitabın hazırlık sürecinde bize değerli emekleri ile katkıda bulunan kıymetli bölüm yazarlarımıza ayrı ayrı teşekkürü borç biliriz.
Türkiye’nin Su Yönetim Politikaları: Ulusal Güvenlik Açısından Bir Değerlendirme
2020
Turkiye dunyada ikamesi mumkun olmayan bir kaynak olan su sahipligi ile cografi olarak bolgesinde ve kuresel olcekte stratejik konumdadir. Bu su sahipligi hem ic hem de dis guvenlik baglaminda Turkiye’nin ulusal guvenliginin sekillenmesinde kilit rol oynamaktadir. Turkiye’nin stratejik su yonetimi ile ilgili olarak catisma ve baris boyutlarinin bulundugu soylenebilir. Bu calismada Turkiye’deki ve uluslararasi alandaki su kaynaklari incelenmis, bu baglamda parcalardan butune dogru gidilerek stratejik su yonetim agi unsurlarinin irdelenmesi amaclanmistir. Calismada nitel arastirma yontemi ve durum calismalari kullanilmis ve dokuman incelemesi tekniginden yararlanilmistir. Calismadaki verilerin olusturulmasinda kitap, makale, tez, gazete, internet bilgilerinden faydalanilmistir. Dunyadaki belli basli tatli su kaynaklari ve bunlarin jeopolitik-yasamsal onemi hakkinda bilgiler verilmeye calisilmis, ardindan Turkiye boyutundan onemli su kaynaklarinin bugunku ve gelecekteki stratejik rolle...
Kriz Dönemlerinde Su Politikaları: Türkiye-Suriye
In the regions, where surface waters are limited, as the Middle East; the use of water which is especially used by more than a country also shapes the inter-state relations. Water resources, one of the most important issues in the relations among the states, might lead to conflicts and also it might become a weapon or a target that could be used in case of a conflict-crisis-war from time to time; and it might be one of the first targets to be attacked in order to weaken the other side during this process. As it is well known, the Arab Spring, emerging in the Middle East at the beginning of 2011, has influenced Syria as the neighbor country of Turkey since March. The events, which have taken place in Syria, have negatively affected the positive relations between the two countries that had been going on for the last 10 years. While Turkey indicated that she could implement economic sanctions on Syria, Minister of Foreign Affairs of the Republic of Turkey Ahmet Davutoğlu stated that any restriction related to water would not be made on the transboundary waters, which are important both for Syria and Iraq, and which originate from Turkey and flow into Syria and Iraq.
Küresel İkli̇m Deği̇şi̇kli̇ği̇ Süreci̇nde Su Yöneti̇mi̇
DergiPark (Istanbul University), 2011
Özet Su, bütün canlıları yaşamları boyunca hem kendisine bağlayan hem de onların yaşamlarını doğrudan etkileyen vazgeçilmez bir kaynaktır. Su sadece insan için biyolojik bir gereksinim değil, aynı zamanda ekonomik, toplumsal, kültürel yaşamın da bizzat kendisidir. Ancak yaşamsal öneme sahip olan bu kaynak, ne yazık ki yeryüzünde sınırlı miktarda bulunmaktadır. Buna karşın artan dünya nüfusu ve ekonomik gelişmeler, bir yandan suya olan talebi artırmakta diğer yandan sınır değerlere yaklaşmış görünen su rezervlerini tehdit etmektedir. Bugün mevcut su kaynakları, artan nüfus, küresel ısınma, tarım, sanayileşme ve kentleşme gibi unsurların tehdidi altındadır. Başta sanayileşme ve kentleşmenin yol açtığı kirlenmeler nedeniyle birçok su kaynağı kullanılamaz hale gelmiştir. Bu durum su hizmetlerinde etkin bir yönetim sisteminin oluşturulması gerektiğini göstermektedir. Son yıllarda su yönetimi alanında önemli gelişmeler yaşanmaya başlanmıştır. Etkinlik ve verimlilik gibi sorunlar gerekçe gösterilerek su hizmetlerinin özelleştirilmesi yönündeki talepler, daha sık dile getirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, bütün canlılar için vazgeçilmez bir unsur olan suyun küresel ısınma ve iklim değişikliği sürecinde nasıl krize dönüştüğünü ve bu krizden çıkmak için ne tür önerilerin sunulduğunu irdelemektir.
Türk Dünyasinda Su Ve Su Ürünleri̇ İle İlgi̇li̇ Poli̇ti̇kalar
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2006
Su ve su ürünleri, hem stratejik olarak hem de yaşamsal olarak çok önemli bir doğal kaynaktır. Teknoloji ve hayat şartları farklılaşmasından dolayı, doğal kaynaklar sürekli olarak tahrip olmaktadır. Tüm dünya milletlerinin bu tahribatları engelleyebilmek için çalıştığı bu dönemde, Türk Dünyası, sahip olduğu tahrip olmamış su ve su ürünleri kaynaklarından yeterince faydalanamamaktadır. Mevcut su ve su ürünleri kaynaklarının geliştirilmesi ve daha iyi değerlendirilebilmesi için bu konuda ortak politikalar oluşturulmalıdır. Ortak politikaların oluşturulması Türk Dünyası bakımından, su ve su ürünleri kaynaklarından, başta stratejik nedenler olmak üzere yaşamsal ve ekonomik özelliklerinden faydalanmak için gereklidir.