Küresel Neoliberal Sistemin Krizi, Çelişkileri ve Direnci: Post-Neoliberal Küresel İktisadi Düzene Geçiş Mümkün Mü? (original) (raw)
Küresel kriz (2008) yaklaşık kırk yıldır dünya kapitalizmine egemen olan neo-liberal ideolojinin temellerini sarsmasına karşın, neo-liberalizm yaşamını sürdürmeyi başarmış ve bir ‘post-neoliberal’ küresel iktisadi düzene geçiş sağlanamamıştır. Kapitalizmin yirminci yüzyıldaki büyük yapısal krizleri iktisadi düşünce alanında devrimsel değişimlere yol açarken, 2008 küresel iktisadi krizi ve onu izleyen uzun durgunluk iktisat alanında bir ‘ideolojik devrime’ neden olmamıştır. Neo-liberalizmin krizi sonrasında kapitalist sınıfın elitlerinin neo-liberal ideolojiye bağlılıklarını korudukları ve yönetilen kapitalizmin yeni bir versiyonunu inşa etmeye yönelik bir stratejiyi benimsemedikleri görülmektedir. Küresel kapitalist elitler sistemin sorunlarının çözümü amacıyla ilerici alternatiflere yönelmemişler, neo-liberal dönemde elde ettikleri kazanımlarını (yüksek karlar, zayıf örgütlü işgücü, kuralsızlaştırılan piyasalar) korumaya çalışmışlardır. Diğer yandan, radikal sağ siyasal hareketlerin neo-liberalizmin ‘dönüştürülmüş’ bir versiyonu olan ve küreselleşmeyi sınırlandırmayı hedefleyen ‘ulusal/korumacı neo-liberalizm’ modelini benimsedikleri görülmektedir. Neo-liberalizm, kapitalist sistemin aşırılıklarını dengeleyebilecek piyasa (sistem) dışı mekanizmaları (toplumu kapitalizmin yıkıcı etkilerinden koruyacak kamu müdahaleleri, sosyal politikalar, güçlü işçi sendikaları) zayıflatarak, kapitalizmin özünde var olan hastalıkların (aşırı-birikim, istikrarsız finans piyasaları ve aşırı borçlanma, iktisadi eşitsizlikler) derinleşmesine neden olmaktadır. Neo-liberalizmin yapısal krizi kapitalist sistemin işleyişinde şu önemli sorunları yaratmıştır: (i) uzun-dönemli iktisadi durgunluk (yaklaşık on yıldır devam ediyor); (ii) çok yüksek borçluluk oranları (küresel borç krizi); (iii) siyasal kriz (küreselleşme karşıtı radikal sağın yükselişi).
Sign up for access to the world's latest research.
checkGet notified about relevant papers
checkSave papers to use in your research
checkJoin the discussion with peers
checkTrack your impact
Related papers
Pandemi: Neoliberalizmin Sonu mu
M. Kemal Aydın ve Mehmet Zeki Ak (2021c)
Krizler, insanların hem en büyük korkularını hem de en çılgın umutlarını uyandırma eğilimindedir (Orbie ve Ville, 2020). Nitekim halen idrak ettiğimiz COVID-19 Krizi de dünyayı kimilerine göre "çok daha iyi" kimilerine göre "çok daha kötü" bir yarına taşıyacak tarihi bir kırılma noktası olarak görülüyor. Bir başka ifade ile pandemi [küresel salgın] koşulları, birilerinin korkularını büyütürken birilerinin umutlarını filizlendiriyor. İşin doğrusu, korkuları büyüyenler de umutları filizleneler de insanoğlunun tarihi bir dönemeçten geçtiği ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanaatindedir. Öyle ki, bu kanaati biraz köpürterek pandeminin neoliberal ekonomi-politik düzenin ölüm fermanını imzaladığını hatta kapitalizmden radikal bir kopuş yaşanacağını bile söyleyebiliriz. Böyle bir kopuş gerçekleşir mi? Bunu bilemeyiz. Fakat şu gerçeğin altını çizmek durumundayız. Pandeminin bunalttığı kitleler hem mevcut ekonomi-politik düzeni hem de hâkim iktisat ideolojisi olarak bu düzeni şekillendiren neoliberalizmi daha yoğun bir biçimde sorgulamaya başlamış bulunuyor. Neoliberal ideolojinin "tavsiyeleri" doğrultusunda, [eğitim ve sağlık hizmetleri dahil] iktisadi sahanın, kâr dışında herhangi bir motivasyon kaynağı olmayan özel girişimcilere [yani piyasaya] bırakılmış ve devletin sosyal fonksiyonlarının budanmış olması bu sorgulamanın ağırlık noktalarını oluşturmaktadır. Evet, pandemi koşulları, neoliberal ideolojinin temsilcilerinin 40 sene boyunca propaganda yaparak yıprattığı [değersizleştirdiği] "kendi kendine
Küresel güneyin çevre ve yarı-çevre ülkelerinde finansallaşma, merkeze bağımlı bir nitelik taşımaktadır. Bağımlılık teorisi ve Dünya Sistemleri Teorisi geleneğini izleyen bu yaklaşıma göre, çevre/yarı-çevre ülkelerin 1980’lerden itibaren küresel finansal sistemle bütünleşmeye başlamalarıyla oluşan bu ‘yeni’ bağımlılık tipi ‘bağımlı finansallaşma’ veya ‘çevreye özgü finansallaşma’ olarak adlandırılmaktadır. Küresel iktisadi/finansal konjonktürün olumsuz biçimde gelişmesi karşısında, Türkiye’nin neo-liberal finansallaşmaya dayalı birikim rejiminin yapısal kırılganlığı artmış ve 1990’lardan itibaren uygulanan bu birikim rejimi artık ‘sürdürülemez’ bir aşamaya ulaşmıştır. Küresel finans sistemine ve ithalata bağımlı Türkiye ekonomisinin, çok büyük boyutlara ulaşan ‘yapısal krizini’ günümüzdeki dünya ekonomisi konjonktüründe aşması olanaksız görünmektedir. Bir yandan üretken olmayan sektörlerin ekonomide kilit (inşaat/konut, emlak, mega altyapı yatırımları) bir role sahip olması nedeniyle ve diğer yandan da düşük/orta teknolojilerin egemen olduğu sanayi ve ihracat yapısı ile Türkiye ekonomisinin küresel kapitalist rekabet ortamında başarılı olması olanaksızdır. Türkiye ekonomisinin sorunları ‘yapısal’ olduğu için, para ve maliye politikaları ile bu sorunları kalıcı biçimde çözmek mümkün olmayacak ve en iyi durumda bu sorunlar ertelenebilecektir.
Küreselleşme Sorgulanıyor–II: Neoliberalizm Neydi?
1+1 Express, 2022
Geçtiğimiz hafta 1+1 Express sayfalarında yeni bir yazı dizine başladım: “Küreselleşme sorgulanıyor”. İlk yazıda küreselleşme tartışmasını sermayenin 1970’lerdeki krizden çıkış stratejilerinin şekillendirdiğini belirtmiştim. Üç ayaktan oluşan bu stratejilerin ilki olan sermayenin uluslararasılaşması, yine geçen haftanın konuları arasındaydı. Bu hafta sermayenin krizden çıkış stratejisinin ikinci ayağına odaklanacağım: Ekonomi politikalarının yeniden şekillendirilmesi ya da neoliberalizmin yükselişi.
Loading Preview
Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.