NİYÂZÎ-İ MISRÎ'NİN TASAVVUF ve EHL-İ BEYT ANLAYIŞI / NİYAZÎ-İ MISRÎ’S TASAVVUF (ISLAMIC MYSTICSSM) AND AHLAL BAYT UNDERSTANDING (original) (raw)

NİYÂZÎ-İ MISRÎ'NİN TASAVVUF ve EHL-İ BEYT ANLAYIŞI *

Türk tasavvuf şiirinin Yunus Emre'den sonra en büyük temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Niyâzî-i Mısrî, 1618'de Malatya'nın Soğanlı Köyü'nde doğmuş ve 1694 yılında Limni Adası'nda Hakk'a yürümüştür. Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin Malatya'da başlamış olan eğitim hayatı, Irak ve Mısır dâhil olmak üzere geniş bir coğrafyayı kapsamıştır. Hakeza tasavvufi hayatı da Halvetilikten Kadiriliğe kadar birden çok tasavvufi zümrelere intisap etmesiyle şekillenmiştir. Tasavvuf eğitiminin bir bölümünü Mısır'da almış olması nedeniylede "Mısrî" mahlasıyla anılmıştır. Tasavvufi görüşleriyle yaşadığı çağı aşabilmiş bir mutasavvıf olan Mısrî Hazretleri, Osmanlı Devleti'nin idarecilerinin de dikkatlerini kendi üstünde toplayabilmiştir. Ancak bunun pekte olumlu neticeler doğurmadığını, Niyâzî-i Mısrî Hazretlerinin sürgünlerde geçen yıllarından anlayabiliyoruz. O, övgüyle bahsettiği ve uğrunda sürgünler gördüğü Hz. Muhammed (s.a.v.)'e ve O'nun kutlu Ehl-i Beyt'ine "aşk" ve "sıdk" ile bağlanmayı terk etmemiştir. İşte bu çalışma, İrfân Sofraları'nın da sahibi Hz. Pir Niyâzî-i Mısrî'nin gönül dünyasından Ehl-i Beyt'e duyduğu "muhabbet"ten damlaları ve tasavvuf sofrasından lokmaları bilimsel zemine taşımayı amaç edinmektedir.

ALÂÎ B. MUHİBBÎ EŞ-ŞÎRÂZÎ'NİN "NETÎCETÜ'S-SÜLÛK FÎ TERCEME-İ NASÎHATİ'L- MÜLÛK" ADLI ESERİ VE SİYASET DÜŞÜNCESİ

2017

Bu tezde II. Selim (1566-1574) dönemi mesnevîhan ve siyâsetnâme müellifi olan Alâî b. Muhibbî eş-Şîrâzî’nin, (ö. 966/1559’dan sonra) Gazzâlî’ye (ö. 505/1111) ait olan Nasîhatü’l-mülûk adlı eserinin Türkçe tercümelerinden Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhati’l-mülûk adlı eserinin tanıtımı, kaynak ve içerik analizi ile siyaset düşüncesi ele alınmıştır. Eser Nasîhatü’l-mülûk çevirileri içinde yer yer şerhli ve mütercimin önemli ilavelerini hâvi olması bakımından önem arz ettiği gibi II. Selim’eşehzadeliği döneminde sunulması bakımından da kayda değerdir.Tezde ilk önce Nasîhatü’l-mülûk hakkındaki tartışmalar ve literatür, ayrıca eserin çevirileri üzerinde durulmuştur. İkinci olarak siyâsetnâme geleneği üzerinde durulmuş ve bir siyâsetnâme müellifi olarak Alâî b. Muhibbî hakkında bilgi verilmiştir. Ayrıca Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhati’l-mülûk’un Muhibbî’ye aidiyeti, yazılış amacı ve tarihi, ayrıca nüshaları ve şerh tekniğine değinilmiştir. Son olarak Muhibbî’nin esere eklediği hususlar bağlamında eserin muhteva tahlili yapılmış ve Muhibbî’nin siyaset düşüncesinin ana hatları sunulmuştur.

BİR OSMANLI MUALLİMİ VE MÜHENDİSİ MUSTAFA SALİM BEY VE HESÂB-I ASGAR-I NÂMÜTENÂHİYAT (KISM-I EVVEL) HESÂB-I TEFÂZÜLÎ ADLI ESERİ

Dtcf dergisi, 2015

Hesâb-ı Asgar-ı Nâmütenâhiyat adlı eserini Hendese-i Mülkiye-i Şâhâne talebesinin faydalanacağı bir ders kaynağı olarak yazmıştır. Fakat kitap sadece Hendese-i Mülkiye Şâhâne ile sınırlı kalmamış sonrasında muhtemelen Mekteb-i Harbiye ve Darülfünun'da da okutulmuştur. Diferansiyel hesaptan bahseden eser, içerdiği kısmi türevli denklemler ve kuaternion hesabı gibi konular açısından önemlidir. Osmanlı döneminde yazılan diferansiyel hesaptan bahseden kitaplar arasında (tespit edebildiğimiz kadarıyla) bu konulara değinen ilk eserdir.

İBNÜ'L-ARABÎ'NİN NİYAZÎ-İ MISRÎ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: RİSÂLE-İ VAHDET-İ VÜCÛD ÖRNEĞİ

Uluslararası İbnü’l Arabi Sempozyumu İnsanlığın Hakikat Arayışı ve İbnü’l Arabi, 2018

İslam tarihinin teşekkül sürecinden günümüze değin dinî, iktisadî ve ilmî muvacehelerle öne çıkmış şehirler vardır. Şehirleşmeler Hicaz coğrafyasında Medine ile başlamış, Müslümanların Akdeniz havzasına inmesiyle birlikte Irak’ta Bağdat, Şam, Basra; Mısır’da Kahire, Fustat; Endülüs’te Zehra, İşbiliye, Tuleytula (Toledo) ve Anadolu’da Konya, Kayseri ve İstanbul gibi şehirlerle İslam düşüncesi Ortaçağ dünyasına yayılmıştır. Nitekim Malatya da bu zengin atmosfere katkı sağlayan şehirlerden biridir. İbnü’l-Arabi, Sadreddin Konevî, Niyazî-i Mısrî gibi birçok mutasavvıfa ev sahipliği yapmıştır. Şüphesiz oluşan bu tasavvufî hava gerek şehre gerekse şehrin sakinlerine sirayet etmiştir. Tebliğimizde aynı zamanı paylaşmasalar da aynı şehri ve metafiziksel zemini paylaşan İbnü’l-Arabî’nin Niyazî-i Mısrî üzerindeki etkisi üzerinde duracağız. Muhyiddin İbnü’l-Arabî (638/1240) Endülüs’te doğmuş, doğduğu yerde durmayıp birçok beldeye seyahatte bulunmuştur. İsmi gibi gittiği yerleri diriltmiştir. Bu coğrafyalar arasında Malatya sayılı bir yer tutmaktadır. Malatya’nın irfanî geleneğinin müessisi denilse yeridir. İbnü’l-Arabî etkisi asırlar boyu devam etmiş, birçok kişinin düşünce dünyasına nüfuz etmiştir. Bunlardan biri de Malatya’da doğup Diyarbakır, Mardin, Mısır, Bursa, İstanbul ve birçok Arap ve Rum diyarını gezip nihayet bugün sınırları Yunanistan’da olan Limni’de sürgündeyken 1105/1694 yılında vefat eden Niyazî-i Mısrî’dir. Her iki mutasavvıfın da birer ilim ve irfan ummânı olmaları hasebiyle bu etkiyi Niyazî-i Mısrî’nin Risâle-i Vahdet-i Vücûd adlı eseri ile sınırlandıracağız. Eser ismiyle müsemma olup vahdet-i vücuda dair bilgileri ihtiva etmektedir. Niyazî-i Mısrî, İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirmiş olduğu vahdet-i vücûd nazariyesi üzerinde durmuş birçok ayeti ve hadisi bu düşünce ile tefsir edip açıklamıştır. Bunun yanında başta kendi şiirleri olmak üzere Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Nesîmî, Mevlânâ Hüdavendigâr gibi mutasavvıf şarihlerin Farsça ve Türkçe şiirleriyle sözü geçen ayet ve hadislere yapmış olduğu tefsirlerin etkisini pekiştirmiştir. Özellikle İbnü’l-Arabî’nin sıfat nazariyesini ele alan yazar özelde insanı genelde bütün âlemleri bu sıfatların tecellileri olarak işlemiştir.

ŞEBİSTÂN-I HAYÂL ŞERHİ'NİN NASÎHAT FASLINDA TASAVVUFİ ANLAMLARIYLA ELE ALINAN KAVRAMLAR VE ŞARİHİN MUHATABA MESAJI

ÖZET Şebistân-ı Hayâl, İranlı şair Yahyâ Fettâhî (ö. 1448-49 veya 1449-50) tarafından manzum-mensur karışık olarak muammâ tarzında kaleme alınan bir eserdir. Eserde din ve hayata dair konular harf ve kelime oyunları vasıtasıyla işlenmiştir. Sembolik kavramlarla kurulan eser sekiz bölümden meydana gelir. Tevhit, naat, münacat, sebeb-i telif ve bâbların tarifi, eski şairlerden bahseden bölümlerden sonra iman, İslam, padişahlar ve yardımcıları, ilim, züht, ahlâk katları ve insan cinsleri, leziz şeyler, arzu olunan şeyler, faydalı şeyler başlıklarının bulunduğu sekiz bölümden meydana gelir. Söz konusu ana başlıklara ait görüşler, fasıl adı verilen alt başlıklar vasıtasıyla ele alınır. Bugünkü tespitlerle Şebistân-ı Hayâl'e Anadolu sahasında yazılan şerhlerin sayısı ikidir. Bunlardan ilki, on altıncı yüzyılda Sürûrî (d. 1491-ö. 1562) tarafından kaleme alınan Şerh-i Şebistân-ı Hayâl adlı eserdir. Şebistân-ı Hayâl'in ikinci şerhi ise Dervîş Muhammed Şifâyî'nin (d. 1605/1606-ö. 1673) kaleme aldığı ve Süleymaniye Kütüphanesi Serez 2656 numarada Şebistân-ı Hayâl Tercümesi adıyla kayıtlı eserdir. Şifâyî, aslı Farsça olan Şebistân-ı Hayâl'in bâb ve fasıl başlıklarının tertibine sadık kalıp Farsça ifadelerin tercüme ve şerhini yaptıktan sonra san'at başlığı altında Farsça muammâları halleder. Muammâların halli esnasında metinde geçen kelimelerle ilgili ayrıntılı açıklamaların yapıldığı ve kelimelerin anlam çağrışımları üzerinde durulduğu görülür. Özellikle eserin son bölümünde yer alan "Nasîhat" faslında, Şebistân-ı Hayâl metninde geçen kelimelerin tasavvufî çağrışımları üzerinde durulur. Bu bölümde kullanılan fakr, kelimelerinin anlamlarıyla ilgili açıklama yapıldıktan sonra söz konusu kelimelerin hangi tasavvufi mertebelere karşılık geldiği açıklanır. Bu bildiride, söz konusu bölümde geçen kelimelerin tasavvufi anlamları ve bu anlamlar vasıtasıyla muhataba iletilmek istenen mesaj incelenmeye çalışılacaktır.

ALİ EL-ARABÎ İLYASʹIN EVSÂF-I BİNÂ-YI İSTANBUL VE BİNÂ-YI AYASOFYA ADLI ESERİ (TAHLİL VE METİN)

2019

XVI. yüzyılın II. yarısında Semiz Ali Paşaʹnın hizmetinde bir muallim olan Ali el-Arabî İlyas tarafından kaleme alınan Evsâf-ı Binâ-yı İstanbul ve Binâ-yı Ayasofya adlı risale, İstanbulʹun ve Ayasofyaʹnın tarihini anlatmaktadır. Kostantiniyyeʹnin fethinden sonra Rumca metinlerin Türkçeʹye çevrilmesiyle birlikte Osmanlı tarihçileri ve müellifleri arasında Kostantiniyyeʹnin ve Ayasofyaʹnın tarihini yazma geleneği başlamıştır. Bu geleneğin Kanûnî Sultan Süleyman dönemindeki halkasında Ali el-Arabî İlyas ve risalesi yer almaktadır. The risalah called Evsâf-ı Binâ-yı İstanbul ve Binâ-yı Ayasofya was written by Ali el-Arabî İlyas who was a muallim serving to Semiz Ali Pasha in the 2nd half of XVI. century is about the legendary history of Istanbul and Hagia Sophia. The tradition of writing history of the Constantinople and Hagia Sophia started among Ottoman historians and authors via Romaic texts were translated into Turkish after conquering of the Constantinople. The text of Ali el-Arabî İlyas was included in the ring of this tradition during the period of Suleiman the Magnificient.

YUSUF ZİYAEDDİN EZHERÎ (ERSAL)VE MEDRESETÜ’N-NÜVVÂB’DA OKUTMAK ÜZERE YAZDIĞI TÂRÎH-İ İSLÂM ADLI ESERİ

Osman Ezici

Bu çalışma, Yusuf Ziyaeddin Ersal’in Nüvvâb’da okutulan İslâm tarihi dersleri için Osmanlı Türkçesiyle yazdığı ve Şumnu’da 1932’de basılan Tarih-i İslâm adlı eserinin detaylı tahlilini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışma temelde iki bölüm olup birinci bölümde Yusuf Ziyaeddin’in doğumu, ailesi, eğitim hayatı, üstlendiği ilmî ve idari görevler ile Bulgaristan’daki faaliyetlerine ait bilgilere yer verilmektedir. İkinci bölümde ise Tarih-i İslâm adlı eser detaylı olarak tahlil edilmektedir. Bu eser, İslâm tarihinin muteber kaynaklardan faydalanılarak telif edilmiştir. Ders kitabı olmak üzere yazılan eserde konular ana hatlarıyla ve kronolojik sırayla yer almıştır. Yusuf Ziyaeddin, girişte klasik İslâm tarihi kaynaklarına benzer tarzda ama kendine has üslubuyla önce insan ve evrenin yaratılışından başlayarak Arabistan yarımadasının tarihini anlatmıştır. Sonrasında Câhiliye Arapları ve bölgedeki büyük İmparatorluklardan Roma ve Sâsânîler’in ahvaline kısaca değinmiştir. Sonrasında ise Hz. Peygamber’in (s) doğumundan vefatına kadar siyeri kendi düşünce ve açıklamalarıyla anlatmıştır. Devamında Hulefâ-i Râşidîn dönemini ve Emevîler’i yıkılışına kadar geçen süre zarfındaki tarihi hâdiseleri kronolojiye bağlı kalarak ele almıştır. Tüm bunların yanında o, öğrencileri bulundukları toplumunda karşılaşabilecekleri meselelere cevap verebilecek bir yetkinlikte olmalarına yönelik açıklamalarıyla kitaba kendi özgünlüğünü katmıştır. Günümüze kadar herhangi bir akademik çalışmanın yapılmadığı bu önemli eserin etraflıca ele alınmasıyla; Medresetü’n-Nüvvâb’da tarih bilincinin oluşmasının anlaşılması ve Yusuf Ziyaeddin’in tarih ve siyer algısının ortaya çıkarılması yönüyle alana katkılar sunması hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Yusuf Ziyaeddin Ersal, Bulgaristan, Medresetü’n-Nüvvâb, İslâm Tarihi, Hz. Muhammed, Râşid Halifeler, Emevîler.