KLASİK TÜRK ŞİİRİ ETKİSİNDE GELİŞEN ARNAVUT EDEBİYATI BEYTECİ EDEBİYATI.docx (original) (raw)
Related papers
TÜRKÇEDEN ARNAVUTÇAYA GEÇEN KELİMELER ÜZERİNE SOSYOLENGÜİSTİK BİR İNCELEME
A greatdeal of wordshavebeenpassed to Albanian from Turkish. Therearevariousviews on thecount of thewords. Thedataused in researchesarebased on Albanian and Turkish dictionaries. Besides, Turkish-Albanian langua gerelation shavebeenone of thetopicswhichdwelled on recently. Some of theresearchershavepredicat ed Turkishteaching on, some of themhavepredicatedimpact of Turkish on Albanian in the framework of Turkish culture basin on andsome of themhavepredicatedculturalrelationsbecause of being in Ottoman Empire's political geography on. Inthisstudy, wordspassed from Turkish to Albanian havebeenanalyzedfromtheview of sociolinguistics. Afterthebasicdatahavebeencomposed, thepropertiesandqualities of the data havebeendwelled on. Interpreting with a sociolinguistic view, the datahavebeenattachedtothisresearch in tablesboth in Turkish and Albanian topresenttotheattention of otherresearchers. Whenwordspassing from AlbaniantoTurkish are evaluated in theframework of language-language, laguage-societyandlanguage-society, three resultshavebeenobtained. Albanian haveborrowedmanywords from Turkish, haveplayed an important role in historicalbackgroundwordborrowing; finally, being in Turk culture basin has made it easiertointeract with Turkish langua gedespitebeingfrom a differentlangua gefamilyanddifferences in structure. Thisinteraction is stillgoingaheadbyway of education, trade, politics, turismandmedia. Özet:Türkçeden Arnavutçaya pek çok kelime geçmiştir. Araştırmacıların kelimelerin sayısı konusunda ileri sürdükleri gö rüşler muhteliftir. Çalışmalara esas kabul edilen verilerin kaynağını Arnavutça ve Türkçe sözlükler oluşturmaktadır. Bunun yanında Türkçe-Arnavutça dil ilişkileri son yıllarda üzerinde durulan konulardan birisi olmuştur. Bazı araştırmacılar Türkçe ö ğretimi, bazıları Türk kültür havzasındaki Arnavutçanın Türkçenin etkilenişini, bazıları da Osmanlı Devletinin siyasi coğrafyasında bulunmasından dolayı kültürel ilişkileri esas almışlardır. Bu çalışmada Türkçeden Arnavutçaya geçen kelimeler sosyolengüistik biliminin bakış açısıyla incelenmiştir. Çalışmaya esas veri oluşturulduktan sonra verinin ö zellikleri ve niteliği konusu üzerinde durulmuştur. Sosyolengüistik bir bakış açısıyla yorumlanan veriler diğer araştırmacıların da dikkatine sunulmak için tablo halinde Arnavutça-Türkçe şeklinde bu metne eklenmiştir. Arnavutçaya Türkçeden geçen kelimeler dil-dil; dil-toplum ve dil-kültür ilişkileri bağlamında değerlendirildiğinde üç sonuca varılmıştır. Arnavutça, Türkçeden ö dünçleme yoluyla pek çok kelime almıştır; tarihi arka plan kelime ö dünçlenmesinde ö nemli rol oynamıştır; son olarak da Arnavutçanın Türk kültür havzasında oluşu, farklı dil ailesinden olmasına ve yapı ö zelliği farklılığına rağmen Türkçeyle etkileşime girmesini kolaylaştırmıştır. Bu etkileşimhâlihazırda da eğitim, ticaret, siyaset, turizm ve medya aracılığıyla sürmektedir. Anahtar kelimeler: Türkçe-Arnavutça; Sosyolengüistik; Türk kültür havzası. 1. GİRİŞ Dil insanlar arasında iletişim aracı olarak tanımlanan bir insan etkinliği olarak tanımlanmasının yanında iletişim dışında bilim, kültür, sanat, tarih, kimlik, inanç gibi alanların da anlaşılmasında rol oynayan ö zne ve nesnedir. Kullanıcısına, kullanım biçimine, kullanım yerine ve kullanım amacına gö re çok yö nlü ö zellikler sergileyebilmektedir. Şiirde, günlük hayatta, mezar taşında, gazetede, reklam afişinde, kavgada, siyasette ve insan hayatının hemen her noktasında çok farklı tezahür biçimleri gö sterebilmektedir. Gramerci ya da dilbilimci için ö zne olan dil, politikacı ya da televizyon sunucusu için etkili kullanılması gereken bir nesne olabilmektedir. Dilin bu çok yö nlülüğü dilbiliminin kurucusu Ferdinand de Saussuere'dan sonra dil araştırmacıları tarafından daha çok gö z ö nünde bulundurulmuş ve artık sadece klasik gramer anlayışının ö znesi olmaktan sıyrılıp farklı ö zelliklerine gö re araştırılmaya ve incelenmeye başlanılmıştır. Dil içi ve dil dışı şeklinde de düşünülebilecek yaklaşımların etkisiyle dil, bireyin kullanımından toplumun çö zümlenip anlaşılmasına; ö ğretilmesinden 1513
KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA HİCİV LİTERATÜRÜ
Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE), 2019
İpek TAŞDEMİR ÖZET Batı geleneğinde hiciv, genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve olayların niteliğini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak algılanmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanı sıra sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise hiciv, genellikle sosyal yönü olmayan daha çok gerçek kişilerin yerilmesine dayanan, şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülmüş ve müstehcen, küfürlü bir edebiyatı akla getirmiştir. Türk edebiyatında İslamiyet'in etkisi ve içerdiği galiz ifadeler nedeniyle hiciv türüne hoş bakılmamıştır. Tezkirelerde ya hiciv örneklerine yer verilmemiş; ya da bu tarz şiirden kaçınmak gerektiği konusunda fikir beyan edilerek kısa bir örnekle yetinilmiştir. Bu nedenle çoğu şair hicviyelerinde mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tutmaya çalışmışlardır. Klasik Türk edebiyatında hiciv konulu eserler, ilk olarak XIV. ve XV. asırlarda Risâletü'n-Nushiyye, Mesnevi, Garibnâme gibi eğitici nitelikli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren hiciv türünde yazılmış eser ve temsilcilerinde büyük bir artış görülmektedir. Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Zâtî, Taşlıcalı Yahya, İshak Çelebi gibi şairlerle birlikte Klasik Türk edebiyatında bir hiciv yazma geleneği oluşmaya başlamıştır. XVII. yüzyıl ise hiciv edebiyatının zirve yaptığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde hiciv alanında edebiyat tarihimizin en meşhur şairlerinden Nefʻî olmak üzere Kaf-zâde Fâizî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî, Nevʻî-zâde Atâyî, Mantıkî, Riyâzî, Fehîm, Bahâyî, Tarzî, Tıflî gibi şairler, hiciv ve hezel sahasında şiirler kaleme almışlardır. XVIII. yüzyılda Nedim, Sünbüzâde Vehbî, Kânî, Sürûrî, Hevâyî gibi şairler, hiciv türüne yeni bir soluk getirmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren şair ve eser sayısında bir düşüş yaşanmışsa da hiciv geleneği Yeni Türk edebiyatı bakış açısıyla günümüze kadar gelmiş, yeni ve farklı formlarla edebiyatımızda varlığını sürdürmeye devam etmiştir.
Bu çalışmada, divan sahibi beş tane şairin ''yok'' redifli gazelleri mukayeseli olarak incelenmiştir. Çalışmanın giriş bölümünde redifin çeşitli kaynaklardan yapılan tanımları, şiirlerin hepsinin gazel nazım biçiminde olduğu,gazellerini işlediğimiz şairlerin yüzyılları ve şiirlerini hangi duyuşta(tasavvufi,rindane) yazdığını içermektedir. Diğer bölümlerde ise şiirlerin mukayeseli olarak yorumu yer alacaktır ki bu yorumun içine genel olarak gazelin şerhi,yok redifinin şiire kattığı anlam,vezin,asonans,aliterasyon etkisi de dahildir. Şiirlerin mukayeseli yorumları yapılırken, yazıldığı yüzyıl göz önünde tutulmamıştır çünkü şiirler Klasik Türk Edebiyatı'na aittir ve yok redifi üzerinde durulduğu için de yüzyıl bir kıstas olarak kabul edilmemiştir.
ARNAVUT KÜLTÜRÜNDE AD VERME GELENEĞİ
ÖZET Her milletin kültüründe insanlara ad koyma geleneği veya tabiri diğerle ad verme motifi önemli yer tutmaktadır. Kendi içinde düzeni ve ritüelleri olan bu gelenek günümüzde de yaşamaktadır. Bu gelenek içinde yeni doğan çocuklara ad verilirken bazı faktörler etkili olmuştur. Bu faktörlerin başında din, aile büyükleri, tarihi kişilikler, ünlü kişiler, milli değerler, totemistik adlar (hayvan, maden, bitki, doğa güçleri vb.) ve renkler gelmektedir. Çalışmamızda Arnavutluk'taki şahıs isimleri ele alınmıştır. Öncelikle bu isimlerin verilmesinde nasıl bir gelenek olduğu yazılı ve sözlü kaynaklara göre incelendi. Daha sonra Arnavutlar tarafından kullanılan isimler için bir veri tabanı oluşturuldu. Bu veri tabanının oluşturulmasında " Arnavutça İsimler Sözlüğü " esas kaynak olmuştur. Ayrıca tüm Arnavutluk'ta 2013 yılında üniversite sınavına giren 8700 öğrencinin isimleri isim havuzu için kaynak olarak kullanılmıştır. Bu listenin incelenmesi ve değerlendirilmesi neticesinde Arnavutluk'ta en çok ve en az kullanılan isimler tespit edilmiştir. Çalışmanın temelini Arnavutluk'ta ad verme geleneği teşkil etmektedir. Bu sebeple, veri tabanındaki isimlerin incelenmesi neticesinde Arnavutluk'ta kullanılan şahıs isimlerinin veriliş nedenleri ortaya konulmuştur. Bu nedenler kategoriler halinde aşağıda sunulmuştur. Bu kategorilerden hareketle Arnavut kültüründe çocuklara isim verilirken hangi faktörlerin etkili olduğu, ailelerin çocuklarına isim verirken nelere öncelik verdikleri tespit edilmiştir. ABSTRACT NAMING CUSTOMS IN ALBANIAN CULTURE The tradition of naming occupies an important place in every nation's culture. This tradition lives today that has order and ritual in itself. Some of the factors have been effective in this tradition during giving name to newborn children. Most important factors are religion, family elders, historical personalities, celebrities, national values, totemic names (animal, mineral, plant, nature, power, etc.) and the colors. In this study names of Albanian personals are discussed. First, it has examined that what kind of a tradition has according to written and oral sources. Then, a database was created for names used by Albanian. "Albanian Names Dictionary" has been the main source for this database. In addition, 10000 students' names has used as a source. These students entered the 38
KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA ÖTEKİ
“Taşranın Entelektüel Yüzü: Derviş”, 2022
Derviş; fakir bir görünümle zengin bir gönlün harmanlanmasından doğan manevî tavrı, göçebe bir tip, yani taşranın insanı olarak omuzlayan kimse olarak klasik Türk şiirinde de hak ettiği değeri fazlasıyla bulmuştur. Tasavvufî süreçte Irak ekolünün gösteriş ve takva ağırlıklı züht modelini değil, Horasan ekolünün gösterişten arınmış, hırka, taht ve taç gibi dünyevî zenginliklere bigâne kalan melâmet kaynaklı düşünce yapısını daha çok benimseyen dervişlik olgusu, melâmeti bir üst kimlik edinen yaşayış ve duyuş şekli olmuştur. Kaynaklara bakıldığında dervişin zahirî/fiziksel ve batınî/ruhsal olarak üzere iki temel dinamik üzerinden betimlendiği görülmektedir. Bu dinamikler zahirî manada dervişin üryan görünümünde belirgin kılınmış hâldedir. Üryanlık derviş için bedensel bir tecrit olsa da Hak yolunda onu manevî olgunluğa ulaştıran ruhî bir dönemeçtir. Bu ruhî dönemeçte derviş; aba, peşmine, palas, nemed ve murakka bürüyerek giysiye ihtiyaç duymamayı prensip hâline getirmektedir. Derviş bu doğrultuda seyyahlığı ve günübirlik azık edinme tavrını idame ettirmektedir. melâmeti yücelme hissiyle kula kul olmaktan kendini kurtaran derviş, fakirliğe duyduğu övünç ile muhabbet sultanlığını kurmayı arzulamakta, cihan feragati doğrultusunda dünyanın taht, taç ve hilatinden kendini kurtarmaktadır. Bu vazgeçiş hissi ona canından geçme prensibini de bağışlamakta, ölmeden önce ölünüz düsturu ile derviş Hak rızasına olan yolculuğunu tamamlamanın engin huzuru ile hareket etmektedir. Bu tavır ile derviş, hoşgörüyü makânsızlığın derunî huzur köşesi olan gönlünden herkese dağıtmakla bir hoşgörü damıtıcısı rolüne bürünmektedir. Bu rol, onu incinsen de incitme anlayışında ruhsal niteliklerinin zirvesine yükseltebilmektedir. Bu kadar geniş ve zengin bir çağrışım dünyasıyla klasik Türk şiirinde işlenen derviş, klasik şairlerce de olumlu karşılanmış, tavırları övülmüştür. Padişah şairler bile şiirsel söylemlerinde dervişliğin fakir, dünya zenginliklerini yadsıyan, taht, taç ve hırkayı reddeden kaldender-meşrep tavırlarını beğeniyle karşılamıştır. Makalede bu dervişlik tavırlarının iki cepheli karakteri olduğu da görüldüğünden dervişliğin zahirî ve batinî nitelikleri, bir âşık olarak klasik şair ve bir mutasavvıf olarak sufî şairler nezdindeki algıları bağlamında da analiz edilmiştir. Bu nalizlere bakıldığında klasik şairlerin daha çok sevgilinin ilgisini kazanmak için melâmetin bozulmuş hâli olan Kalenderîliği benimsedikleri ve dilenci, derbeder, yarı üryan gezen, meyhane kapılarında şarap tortusu içerek sefil hâlde bekleyen bir derviş profili çizdikleri görülmüştür. Mutasavvıf şairler ise dilencilik, halk elinde olana tenezzül etme, perişan görünerek halkın nezdinde iyi algılanma gibi dervişlik niteliklerini değil, melâmetten kaynaklanan gösterişten arınmış, gönül temizliğiyle gönüller kazanmayı amaç edinen, kula kulluktan azade olan dervişlik tavırlarını benimsemiştir. Bu tavırlar şairlerde sevgilinin teveccühünü, mutasavvıf şairlerde ise Hakk’ın rızasını elde etmenin manevî simgesi olarak yer bulmuştur. Bu konumlanışta, Hak tekkesinin eşiğinde muhabbet binasını imar eden derviş ve âşık şiirsel söylemlerde aynîleşmiştir. Bu nitelikler, zahirî ve batınî dervişlik alâmetleri, klasik şairin söyleminde Hakk’ı aşk ile aramanın dervişçe tavrı olarak ideal bir ahlak ilkesi, kâmil bir insanda bulunması gereken nitelikler olarak tüm insanlığa model olarak sunulmaktadır. Çalışmada evrensel ve entelektüel bir dervişlik olgusunun simgesi olan bu nitelikler sistematik hâlde tablolaştırılmış, bütüncül bir dervişlik algısı olarak ilim âleminin hizmetine sunulmuştur. Bu kapsamlı algıların klasik Türk şiirindeki dervişlik algısını zenginleştireceği aşikârdır. Çalışmada ayrıca dervişlik ile ilgili mana evrenini çok iyi özetlediği görülen beyitlerin metin içinde, diğerlerinin ise dipnot yoluyla sunulması da önem arz etmektedir. Bu sunumun dervişlik ile ilgili klasik Türk şiirindeki algıları hemen hemen tamamıyla içerdiği görülebilecektir.
TÜRK-ARNAVUT İLİŞKİLERİNE SURİYE KRİZİNİN ETKİSİ
IV. Uluslararası Orta Doğu Sempozyumu: Orta Doğu’da Barışı Tesis Etmek (17-19 Nisan 2018, İstanbul, Türkiye), 2018
Bu çalışma, sosyal inşacı yaklaşım çerçevesinde, Türkiye, Kosova ve Arnavutluk dış politikalarının belirlenmesinde kimliklerin, kültürlerin, söylemlerin ve karşılıklı imgelerin etkisini Suriye krizi üzerinden ortaya koymaya çalışmaktadır. Çalışma, söz konusu üç ülkenin Suriye krizine yaklaşımlarını inceleyerek karşılıklı ilişkilerin şekillenmesinde ötekilik söyleminin etkisini, Arap Baharı ve özellikle de Suriye krizi üzerinden yorumlamaya çalışmıştır. Türkiye’nin Kosova’nın ve Arnavutluk’un özellikle Soğuk Savaş süresince ve sonrasındaki kimlik ve müttefik algılamalarındaki değişimler göz önüne alınarak çalışmada Suriye Krizinin bu üç ülkenin karşılıklı algılarına etkisi çalışmada irdelenmiştir. Sonuç olarak Türkiye, Kosova ve Arnavutluk ilişkilerinde ve karşılıklı imgelerin inşasında “içsel” yani tarihsel ortak geçmişin etkisi olduğu kadar “dışsal” yani “Batı kimliği” içerisinde yer almanın da etkisinin olduğu saptanmıştır.
KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA AKREP VE ANLAM ÇERÇEVESİ
Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, 2019
(https://orcid.org/0000-0001-9328-0205) ÖZET Klâsik Türk şiirinin doğru bir şekilde anlaşılması için deyimler, atasözleri, halk inanışları, gelenek ve görenekler, âdetler, yaşam tarzı vb. unsurların bilinmesi önemlidir. Çünkü şairler, bunların her birini şiirlerinde kullanmış ve zengin anlam katmanları oluşturmuşlardır. Bunların bilinmemesi ya da eksik/yanlış bilinmesi, o manzumelerin gerçek manalarının anlaşılamamasına veya şiirin farklı yorumlarının gözden kaçmasına sebep olabilir. Öyle ki bazen tek bir kavram bile şiire yeni ve zengin anlamlar kazandırabilmektedir. Şu halde klâsik şiirde geçen her bir kavramın hangi anlam çerçevelerinde kullanıldığının ve gelenek içinde ne gibi inanışları yansıttığının bilinmesi, bu şiirin hakkıyla anlaşılabilmesi için son derece önemlidir. Bu çalışmada da 'akrep' ve onun klâsik Türk şiirindeki kullanımları üzerinde durulacaktır. Akrep, zehirli ve ürkütücü bir canlı, burç ve saat aksamından bir parça gibi farklı kavramları ifade eder. Sahip olduğu özellikler ve gelenek içinde taşıdığı inanışlarla kullanıldığı şiirin manasını derinleştirmekte ve zaman zaman yeni anlam katmanları oluşturmaktadır. Özellikle bir burç ve zehirli bir hayvan olarak farklı deyim ve inanışların odak noktasında bulunan akrep, klâsik Türk edebiyatında zengin bir kullanım alanına sahiptir. Kalb sanatıyla kullanımı ise şiirin anlam katmanı ve sanat değerini artırması açısından oldukça dikkat çekicidir. Akreple ilgili anlam çerçevesi ve inanışların tespitiyle hem ilgili manzumelerin daha doğru anlaşılmasına yardımcı olunacak hem de bugün için unutulmuş olan bazı hususların hatırlatılmasına ve kayda alınmasına çalışılacaktır. A n a h t a r K e l i m e l e r Akrep, klâsik Türk edebiyatı, burç, deyim, atasözü, halk inanışı.