RUS-TÜRK KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ: XIX. YÜZYIL VE XX. YÜZYILIN BAŞINDA RUS TOPLUM BİLİNCİNDE OSMANLI TÜRKİYE'Sİ VE TÜRKLER (original) (raw)
Related papers
RUS SÖZLÜKÇÜLÜĞÜ VE TARİHİ VE ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİNDE RUSÇA-TÜRKÇE SÖZLÜKLER
MA paper text. The title of the paper is "Russian Lexicography and Russian-Turkic Dictionaries in Modern Turkic Languages". The first part of the paper contains general information about the process of development of Russian lexicography. The next part deals with bilingual dictionaries from Russian to various modern Turkic languages (from the earliest ones to the latest). Micro- and macrostructures of the dictionaries are analyzed.
İSTANBUL ANTLAŞMASINDAN BERLİN ANTLAŞMASINA: OSMANLI-RUS SINIRI VE TARTIŞMALI ALANLAR (1724-1878)
XIX. TÜRK TARİH KONGRESİ, 2023
Osmanlı Devleti’nin diplomasi tarihinde önemli dönüm noktalarından birisi de Karlofça Antlaşmasıdır. Uzun bir fetih döneminin ardından II. Viyana Kuşatması ile toprak kazanma hususunda duraklayan Osmanlı ordusu bu antlaşma ile ilk toprak kayıp belgesini de imzalamak zorunda kalmıştır. Çetin müzakereler neticesinde imzalanan antlaşmanın akabinde ise Osmanlılar, Venedik ve Avusturyalılar ile sınırlarını yeniden tespit etmişlerdir. Bunun yanında Karlofça’da bulunan diğer bir ülkenin temsilcisi olan Ruslar da değişen sınırlar özelinde ve oluşan yeni konjonktür etrafında bir temsilcisini İstanbul’a göndereceklerdir. Evvela 1703 ve 1713 yıllarında ardından 1724 İstanbul Antlaşması ile iki ülke arasında tartışmaya açılan Osmanlı-Rus sınırının Belgrad Antlaşması (1739), Küçük Kaynarca Antlaşması (1774), Yaş Antlaşması (1792), Bükreş Antlaşması (1812), Edirne Antlaşması (1829), Paris Antlaşması (1856) ve Berlin Antlaşması (1878) ile tekrar tekrar gündeme geldiğini söyleyebiliriz. Bu sınır belirleme işlerinde her iki tarafın muhaddidleri (sınır çizimi için görevlendirilen diplomatlar) uzun müzakereler gerçekleştirmişlerdir. İşte bu makale arşiv belgeleri temelinde Osmanlı Rus sınırı üzerine odaklanmayı hedeflemektedir. Bu noktada zaman aralığımızı uzun tutarak taraflar arasında ortaya çıkan sorunları daha iyi gözlemleyeceğimizi düşünmekteyiz. Sınırlar özelinde gerçekleştirmeyi hedeflediğimiz uzun süreli bir inceleme aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerin uzun zaman etrafında değişen doğasını anlamamıza da yarayacaktır. One of the critical turning points in the diplomatic history of the Ottoman Empire is the Treaty of Karlowitz. After a long period of conquest, the Ottoman army, which paused in gaining land with the Vienna Siege (1683), had to sign the fi rst territorial loss document with this treaty. After the agreement was signed as a result of tough negotiations, the Ottomans re-determined their borders with the Venetians and Austrians. In addition, the Russians, who are the representatives of another country located in Karlowitz, would send a representative to Istanbul, especially in the changing borders and around the new conjuncture. We can say that the Ottoman-Russian Border, which was fi rst opened to discussion between the two countries in 1703 and 1713, and then with the Istanbul Treaty (1724), came to the agenda again and again with the Treaty of Belgrade (1739), the Treaty of Küçük Kaynarca (1774), the Treaty of Jassy (1792), the Treaty of Bucharest (1812), the Treaty of Edirne (1829), the Treaty of Paris (1856) and the Treaty of Berlin (1878). In this border determination process, the muhaddid (diplomats assigned to draw the border) of both sides conducted long negotiations. This article aims to focus on the Ottoman-Russian border, which has changed over time and was disputable based on archival documents. At this point, it is thought that by keeping our time interval long, the problems between the parties can be observed better. A long-term analysis that we aim to carry out in terms of borders will also help us understand the changing nature of the relations between the two countries over a long period.
TÜRK-RUS İLİŞKİLERİ BAĞLAMINDA RUSYA'DA TÜRKOLOJİ'NİN TARİHSEL GELİŞİMİ
2021
Eski çağlardan günümüze kadar çok sayıda Türk halkı, çağdaş Rusya topraklarında yaşadı ve yaşamaya da devam etmektedir. Türk dilleri, Rusya'daki en kalabalık dil grubunu temsil etmektedir. Rusya'da Türk dilleri üzerine yapılan ilk bilimsel çalışmalar, XVIII. yüzyılda ortaya çıkmaya başlasa da Türkler ve Ruslar arasındaki ilişkinin tarihi, çok eskilere dayanmaktadır. Başlangıçta Türk-Slav daha sonra da Türk-Rus kültürel bağları, IX. yüzyıla kadar dayandırılmaktadır. Sovyet Türkolog N. Baskakov, Türk-Rus ilişkilerini beş tarihî döneme ayırmaktadır. İlk dönem, Kiev Rus zamanını kapsamaktadır. Slavlar ile Kıpçaklar, Avarlar, Hazarlar ve diğer Türk halkları arasındaki sosyal, siyasî ve kültürel ilişkilerin gelişimi bu dönemde meydana gelmiştir. İkinci dönem, Altın Orda dönemidir. Bu dönemde çok sayıda Türkçe kelimenin Rus diline girmesi ile ticari ilişkiler başladı. Bu dönemde giren Türkçe kelimelerin çoğu, iki halk arasındaki yakın ilişkilere işaret eden gündelik yaşamla ilişkilendirilir. Üçüncü dönem ise Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığı boyunca Rus beylikleri ve ardından Rus İmparatorluğu ile olan ilişkilerin diplomatik bir karakter kazandığı dönemdir. Dördüncü dönemde XX. yüzyılda Türk-Rus dil ilişkileri, bu konudaki araştırmaların artmasıyla dört temel alanda incelenmeye başlanmıştır: 1) Eski Rus dilinde Türkçe kökenli kelimeler; 2) Çağdaş Rus edebi dilinde Türkçe kökenli kelimeler; 3) Rus lehçelerinde Türkçe kökenli kelimeler; 4) Diğer Slav dillerinde Türkçe kökenli kelimeler. Beşinci dönemde Rusya'da bugün Çağdaş Türkoloji hâlâ bu doğrultuda araştırmalarını sürdürmektedir. Ülkede akademik Türkçe eğitimi veren kurs, merkez ve araştırma enstitülerinin sayısı giderek artmaktadır. Türk dillerinin ve lehçelerinin fonetik sistemlerinin karşılaştırılması, sözlüklerin derlenmesi, Türk dillerinin tarihi gramerinin karşılaştırılması, Türk dillerinin morfolojisi vb. konular çağdaş Türk araştırmacılarının ana çalışma alanlarını oluşturmaktadır. Bu makalede ilk olarak Türk-Rus ilişkilerinin tarih boyunca oluşumu ve gelişimi incelenmiş, sonrasında Rusya'daki Türkoloji çalışmalarının bu oluşumu nasıl etkilediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca iki ülkedeki kültürel ve bilimsel ilişkilerin hangi dönemlerde birbirlerini nasıl etkilediklerine de yer verilmiştir. Son olarak da Rusya'da ilk Türkoloji kurumlarının ortaya çıkışı; Sankt-Petersburg, Moskova ve Kazan üniversitelerindeki Türk dili kürsülerinin kuruluş tarihleri ve ilk temel alanlarının sınıflandırılışı; Türkolojinin gelişimine katkıda bulunan Rus Türkologlarının isimleri ve bugünkü Rusya'da Türkolojinin gelişimi hakkında bilgi verilmektedir.
RUSYA TÜRKLERİNİN BALKAN SAVAŞLARINA TEPKİLERİ VE OSMANLI'YA MADDİ-MANEVİ KATKILARI
Bozkırları ve Türkistan olmak üzere Türklerin yoğun olarak yaşadığı geniş bir coğrafya, Rusya'nın kontrolündeydi. Rus işgalindeki bu bölgelerin Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri ise çok eski devirlere dayanmaktaydı. İşgalden sonraki dönemlerde bu iki bölge arasındaki İslam ve Türklük temeline dayalı duygusal bağ, devam ettirilen kültürel ilişkiler sayesinde hiçbir zaman kopmamıştı. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde gelişen Panislamizm ve Türkçülük düşünceleri bu bağı daha da kuvvetlendirmişti. İki bölge arasında güçlenen duygusal bağın ilk önemli yansıması, Balkan Savaşlarında hissedilir. Şark meselesinin bir parçası olan Balkan Savaşları, Rusya Türkleri kamuoyunda büyük bir teessür ve tepkiyle karşılanır. Rusya'da yaşayan Türkler, Osmanlı Devleti'ne yardımlar noktasında adeta seferber olurlar. Yapmış olduğumuz bu çalışmada Balkan Savaşlarının Rusya Türkleri arasında oluşturduğu akisleri ve onların maddi-manevi katkıları üzerinde duracağız.
İDİL-URAL'DA TÜRK KİMLİĞİ VE 19. YÜZYIL ŞARKİYATÇI RUS RASYONALİTESİNİ ANLAMAK
YENİ TÜRKİYE DERGİSİ- İdil-Ural Özel Sayısı, 2023
19.yüzyıl ve bilhassa üçüncü ve son çeyreği, tüm dünyada ve bilhassa Avrupa’da yükselen rasyonel devlet anlayışının etkisinde devam etmiştir. Anılan rasyonalite, İngiliz liberalizmi tabanlı ekonomik faydacılık prensibinin, Fransız İhtilali’nin (1789) aydınlanmacı ancak bir o kadar devrimci ve milliyetçi fikirlerinin ve Alman mükemmeliyetçiliğinde katı ordu ve bürokrasi anlayışlarının bir toplamı olarak görülebilecek çok katmanlı bir fikriyat olarak düşünülebilir. Kalkınma ve gelişim temelli olumlu yönleri günümüz ulus-devlet anlayışını da şekillendirmiş olsa da, bahse konu rasyonel ve planlamacı fikriyatın, 18. ve bilhassa 19.yüzyılla takip eden 20.yüzyıllarda devam eden kıyasıya bir rekabete yol açtığı söylenebilir. Bu rekabette ise, gücünü ve üstünlüğünü pekiştirmek isteyen tüm devletler, kendilerince ‘meşru’ savaşlar veya ‘haklı’ diplomasi mücadeleleri neticesinde elde ettikleri toprakları dâhilinde gerçekleştirdikleri ‘modern’ atılımlarına zamanla ‘tezat veya uyumsuz’ görebildikleri pek çok etnik ve kültürel kimliği, kendi ajandalarına göre kimilerine göre olumlu kimilerine göre olumsuz surette etkilemeye devam etmişler, ancak her halükarda günümüze kadar uzanan sosyal ve siyasal bir arka planı meydana getirmişlerdir. Anılan modernleşen, güçlenen ve ‘rasyonelleşen’ devletler arasında, dünya siyaset sahnesinde esasen 16. yüzyılda beliren, ancak 18. yüzyılla beraber etkisi artarak süren Çarlık Rusya ve sonrasında güçlenerek genişleyen Rusya İmparatorluğu’nun temsil ettiği kapsayıcı devlet geleneği ve yayılmacı kültürel birlikteliği bu özet çalışmamızda temel odak noktamız olacaktır. Bu devletin, etnik ve tarihi Slav bölgelerinden taşarak, ilk kapsamlı genişleme ve etkileme alanlarından olan ve yazılı kaynaklarla en az 1.500 yıla yakın ‘Türk yurdu’ olarak tarif edilebilecek (İbn Fadlan, 2012; Kurat, 2011; Kurban, 2014; Devlet, 1997: 1) İdil-Ural bölgesi özelinde yarattığı Rus varlığına ise bu manada özellikle dikkat çekmeyi amaçlayacağız.