Marksist kaynaklardan “cinsiyete” bakmak: Bir okuma denemesi (original) (raw)
Related papers
1983 yılında, Batı Almanya' da basılan bağımsız bir Marksist derginin, Das Argument'ın otonom kadın kollektifinden Nora Rathzel, bir Marksist sözlük için "anahtar kelime" üzerine bir makale yazmamı istedi. Das Argument'ten bir editoryal grup birçok ciltten oluşan Dictionnaire Critique du Marksizm (Labica and Benussen, 1985) ansiklopedisini Almancaya çevirmek ve özellikle de Fransızca baskıda yer almayan bazı yeni toplumsal akımları da kapsayacak bir ek hazırlamak gibi tutkulu bir işe girişmişti. Bu akımlar, son yirmi yılda uluslararası düzeyde eleştirel toplumsal kuram alanında bir devrime yol açmışlardı. Aynı zaman dilimi içinde, politik dilde bir devrim yaratmışlar ve kısmen de bu devrim tarafından yeniden üretilmişlerdi. Rathzel bana yazarak "kadın editoryal grup olarak, ciltlerde yer almayan bazı anahtar kelimeler önereceklerini, halihazırda bazı
Aydınlık Dergisi [1921-1925], Marksizm ve Feminizm
1920'li yıllarda Türkiye'deki feminist çizgiye farklı bir açıdan yaklaşan yayın organı Aydınlık'tı. Aydınlık'ta kadın konusunda birçok yazıya yer verilmiş, feminizmin bir burjuva özentisi hareket olduğunu ve örnek alınması gereken gelişmelerin, kuzeyde, Sovyet Rusya'daki kadın hareketi olması gerektiği vurgulanmıştı. Özellikle Rus devriminde kadınların gösterdikleri yararlılıklara dikkati çeken Aydınlık yazarları, Sovyet hükümetlerinin kadın erkek eşitliğini sağlayacak ekonomik ve sosyal önlemlerini dile getirmişlerdi. Aydınlık'ta kadın konusunda yayımlanan makalelerin tamamının çevirim yazılarını aşağıda yayımlıyoruz.
Atılım Sosyal Bilimler Dergisi, 2015
Bu makalenin amacı, erkek ile kadın arasında ilki lehine kurulu bulunan egemenlik ilişkisini sınıf esasında bir farklılaşmaya özgüleyen Marksist Feminizm ile kendisini ona karşı kurduğu nispi mesafelendirmeyle takdim eden Sosyalist Feminizmi kendi bütünsellikleri içerisinde incelemektir. Marksist feminizm, kadın meselesini tarihsel materyalist bir perspektifle ele alması itibariyle büyük bir öneme sahiptir. Bununla birlikte Sosyalist feminizm söz konusu teorik almaşıkta çatallanma yaratması bağlamında incelenmeye değer bir konudur. Her iki feminist yaklaşım da tartışmak için tanımlama ve tanımladıktan sonra tartışma kanallarını açık tutarak meselenin derinleşmesini sağlamıştır. Marksist feminizm meseleyi mülkiyetçi problematiğe tercüme ederek feminist harekette yeni bir doğrultu oluşturmuş, Sosyalist feminizm bu tercümenin fazla cinsiyet körü olduğu yollu bir eleştirel bilinç geliştirmiştir. Nihayetinde meselenin çözümünde Marksist feminizm Ortodoks Marksizmin Marksist-Leninist hat üzerinden hareket ederek siyasal devrim-toplumsal devrim matrisini sahiplenmişken, Sosyalist feminizm iktidar odaklı olmayan bir eğitsel-donatsal çerçeve sunmuştur.
“Marksist Tarih Felsefesine Giriş”
Bu makalede Marksist Tarih Felsefesinin temel hareket noktalan genel olarak ele alınmıştır. Makalenin amacı; bu konuda çalışmak isteyen araştırmacılar için bir ön bilgi sunmaktır. Marks, gerek söylemleri gerekse de söylemlerinin siyasi bir karşılık bulması hasebiyle düşünce tarihinin önemli bir simasıdır. Marksist tarih felsefesi, tarihi hiidiseleri izahta tek bir unsuru merkeze yerleştirmekle eleştirilmişse de, tarihe yeni bir bakış açısı kazandırması ve tarih yazımı üzerindeki etkisi nedeniyle oldukça önemlidir.
Bir 'Güney' Alegorisinin Marksist Okuması
Bakışlarını geriye çevirmiş bir peygamberdir tarih: Olmuş olandan hareketle ve olmuş olana karşıt olarak geleceği haber verir. -Galeano GİRİŞ Sur (Güney) filminin ideolojik bakımdan eleştirisi üzerinde durmadan önce, biraz Latin Amerika'nın tarihsel gelişimini ve ne gibi süreçlerden geçtiğini anlamak gereklidir diye düşünüyorum. Bu heyula dünyası, kendi nev-i şahsına münhasırlığıyla tarihsel süreçlerini genelde eski kıtadan ayrı ama bağlantılı yaşar. Bizler dünyanın güneyinde neler olduğunu çok az biliriz. Hatta film de aynen Albay eskisi Don Anibal Rasatti'nin (Nathan Pinzon) ağzından söylendiği gibi, Güney'i anlamayan Kuzey'lilerdenizdir. Aslında bakıldığında bütün süreçleriyle Güney'in yaşadığı sıkıntılar, Kuzey'in zengin tarihlerine rağmen fakir ve sıkıntılı yaşayan 3. Dünya ülkele insanlarına benzerdir. Askeri cuntalar, emperyalist sömürüler, savaşlar, hepsi içinden çıkılmaz bir yoksulluk ve katastrofik ortamlar yaratır. Bu bağlamda Latin Amerika, hem Avrupalı sömürgecilerin hem de yeni Amerikan rüyasının birinci hedefidir. Kitlesel olarak katledilen ve hispanikleştirilen haklar, kendi öz benliklerini ve kimliklerini de süreçte feda etmek zorunda kalırlar. Güney'de yaşam Kuzeylilerin ve içlerindeki Kuzeylilerin hükmüyle sürer. Hatta bu umutsuzluk ve kargaşa o kadar yoğundur ki, Latin Amerika halklarının kurtarıcı babası Simon Bolivar "asla mutlu olamayacağız asla" 1
Kapitalizmin Krizine Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Bakmak: Analitik bir Çerçeve Önerisi
Sosyolojik Araştırmalar E-Dergi, 2015
Bu çalışmada, 2008 yılında başlayan ve etkileri halen sürmekte olan kapitalizmin son krizinin analizinde ve aşılmasında toplumsal cinsiyet perspektifinin merkezi bir önem taşıdığı önermesinden yola çıkarak, bu perspektifin kullanımına ilişkin bir analitik çerçeve sunmayı amaçlıyoruz. Özellikle Türkçe literatürde, kriz çalışmalarının büyük ölçüde cinsiyet körü olduğu gözleminden hareket ediyor, bu körlüğün krizin uzun vadeli etkilerini anlamak açısından ciddi sorunlar doğuracağını iddia ediyoruz. Bu çerçevede,uluslararası literatürde kriz çalışmalarına getirilen toplumsal cinsiyet perspektifinin temel özelliklerinin eleştirel bir gözle aktarılması makalenin ilk kısmını oluşturuyor. İkinci bölümde, krizin kadınlar üzerindeki spesifik etkilerinin anlaşılması açısından, krizin ekonomik etkilerinin ötesinde toplumsal etkileri bağlamında ele alınması gerektiğini iddia ediyoruz. Toplumsal cinsiyet perspektifinin kriz ve kadın konulu çalışmalara olası katkılarını üç ana başlık altında tartışılması makalemizin son kısmını oluşturuyor. Anahtar sözcükler: Ekonomik kriz, Kadın emeği, Ücretsiz emek, Yeniden üretim emeği, İstihdam piyasası, Biyopolitika, Pronotalizm, Kadına yönelik şiddet
Feminist Bir İmkân Olarak Kristeva'nın Semiyotik Khôrası
Feminist Felsefe , 2023
Dilbilim, toplumsal cinsiyet, yapısalcılık, göstergebilim, psikanaliz üzerine çalışmalar yapan ve Fransız feminizm ekolüne dahil olan Julia Kristeva, temelde, batı toplumunda hakim olan ataerkil ideoloji ile "dil" arasındaki bağlantıyı inceler. Buna göre dil eril tahakküm altındadır ve erkeğin her zaman üstün, akıllı, güçlü, iyi; buna karşılık kadının aşağı, güçsüz, zayıf kabul edildiği bir dil mevcuttur. Şayet kadın özgürleşmek, ontolojik anlamda var olmak, en nihayetinde "özne" olmak istiyorsa öncelikle bu dile meydan okumalı ve onu bozguna uğratmalıdır. Ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, hiyerarşiyi içinde barındıran dil dönüştürülebilirse, içinde bulunulan ataerkil anlam-değer dünyası da yıkılabilir. Öyle ki yeni bir dil ve böylece yeni bir toplum-kültür-yaşam inşa etmek mümkün hale gelebilir. Kristeva bu tasavvurun gerçekleşebilmesi ve kadının kendi öznelliğini oluşturabilmesi için Platon'un Timaios metninde yer alan khôra kavramını dönüştü
Kıyıdan Köşeden Marksizm Kılavuzu (+ Faşizm)
Dipnot Yayınları, 2021
İnsanlığın ve yeryüzünün yeni ve çoklu krizlerinin ortaya çıkardığı meydan okumalar, Marx'ın sözleriyle, 'çağın arzularının ve mücadelelerinin kendilerini açıklığa kavuşturmasını' talep eden bir eleştiriyi zorunlu kılıyor. Bu eleştiri, tarihsel ve sosyolojik temellere dayanan bir toplum analizi biçimini almalı, değişmezmiş gibi gösterilen şeylerin aslında değişime açık tarihsel olumsallıklar olduğunu ortaya koyabilmelidir.