ESNAFLIK ADABINDA AYIP: İZMİR TARİHİ KEMERALTI ÇARŞISI ÖRNEĞİ (original) (raw)

KENT KİMLİĞİ - İZMİR TARİHİ KEMERALTI ÇARŞISI

KENT KİMLİĞİ - İZMİR TARİHİ KEMERALTI ÇARŞISI, 2022

Yaşamın içerisinde aklınıza gelen her şeyin sizde bir karşılığı vardır. Zihninizde beliren o karşılık nispetinde, düşünülen şeyin varlığından söz edilebilir. Bir şeyin, her ne kadar, o şeyin ele alındığı zihinler adedince karşılığı olsa da, yine de farklı akıllarda doğurduğu ortak çağrışımlar belirgindir. Bu ortak çağrışımlar, o şeyin biricikliğidir; kimliğidir. Kentlerin de her biri, coğrafi, yapısal ve en genel anlamıyla toplumsal nitelikleri itibarıyla biriciktir. Her birinin bir kimliği mevcuttur. Neoliberal iktisadi yaklaşımlar, çalışma sahaları olan kentleri olanca hızıyla tek tipleştirse de, kentlerin derinlerinde sakladıkları giz, kolektif belleğin birikimi olarak kolektif kimliğin ve kent kimliğinin devamına işaret etmektedir. Elinizdeki araştırma, yaklaşık 8500 yıllık bir tarihi olan İzmir’in, yine yaklaşık 2500 yıllık merkezini oluşturan, 2020 yılının Nisan ayında UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne dâhil olan İzmir Tarihi Kemeraltı Çarşısı’nın, İzmir kent kimliğine olan katkısını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kemeraltı Çarşısı’ndaki tarihi yapılar, İzmir ve kent sakinleri için ne anlam ifade etmektedir? Kemeraltı Çarşısı’nın, İzmir’in toplumsal yaşamındaki yeri nedir? İzmir halkı Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi değerinin korunması hususunda, bir bilince sahip midir? Kemeraltı Çarşısı ile İzmir halkı arasında duygusal bir bağ mevcut mudur? Kemeraltı Çarşısı’nı, alışveriş merkezlerinden farklı kılan nitelikler nelerdir? Kemeraltı Çarşısı’nı, İzmir içerisindeki diğer çarşılardan ayıran özellikler nelerdir? Geçmişten bugüne, Kemeraltı Çarşısı’nda, yapısal ve toplumsal anlamda nasıl bir değişim yaşanmıştır? Kemeraltı Çarşısı bugün ne tür sorunlarla karşı karşıyadır? Bu kitap, kentin en önemli kimlik ögesi olan Kemeraltı Çarşısı özelinde İzmir’in yaşadığı yapısal ve toplumsal serüveni ortaya koymayı amaçlayan bir çabanın ürünüdür.

BÜTÜNSEL BİR TARİH ARAŞTIRMASI: YİRMİNCİ YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE İZMİR YAHUDİ CEMAATİ

Tarih Okulu Dergisi-Journal of History School (JOHS, 2021

16. yüzyılda küçük bir kasaba görünümündeki İzmir, 17. yüzyılda imparatorluğun önemli bir liman kenti konumuna evrilerek göç almaya başlıyordu. Kente gelenler sadece civar bölgelerde yaşayan Türkler değil, aynı zamanda Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerdi. Yüzyıllar içinde yerleşik bir cemaat haline dönüşen Yahudiler, genelde Türkler, Rumlar ve Ermeniler’den sonra İzmir’in en çok nüfusa sahip gruplarından oldular. İzmir Yahudileri diğer etnik gruplarla genelde barış içinde yaşasalar da sosyal, ekonomik, kültürel ve dinsel nedenlerle zaman zaman çatışmalarda bulunuyorlardı. Gayrimüslimler arasında ekonomik rekabet özellikle 18. yüzyıl sonlarında hızlanacak, 19. yüzyıldan itibaren ise Yahudiler’in aleyhinde bazı sonuçlara neden olacaktır. Etnik gruplar arasında belli dönemlerde yaşanan yakınlaşmalar ve çatışmalar, tarihin tek bir temasıyla açıklanamayacak kadar karmaşıktır. Bundan dolayı bütünsel olarak İzmir Yahudilerinin tarihi zorunlu hale gelmektedir. Bu çalışmada İzmir Yahudi cemaatinin sosyal, ekonomik, kültürel tarihi ve bazı siyasal gelişmeler karşısında tutumu incelenmiştir. Çalışmada 20. yüzyılın ilk çeyreği merkez kılınsa da, daha önceki yüzyıllar da dikkate alınmıştır.

İSMAİL GASPIRALI’NIN KIRAAT-I TÜRKÎ ADLI ESERİ

Özet 18. yüzyılda Avrupa’da gelişen siyasî, fikrî ve sosyal hareketler Osmanlı devletiyle Rusya’yı derinden etkilemiş ve bunun sonucu olarak zamanla toplumun çeşitli kurumlarının modernleştirilmesi yoluna gidilmiştir. Bu yenileşme hareketleri içinde eğitimin çağın talepleri doğrultusunda modernleştirilmesi çabaları önemli bir yer tutmaktadır. Batı eğitim tarzının Osmanlı eğitim sistemine yeni bir yön vermesiyle birlikte Rusya Müslümanları (öncelikle İdil-Ural ve Kafkasya Türkleri) arasında da buna benzer eğitim faaliyetleri modernleşmeyle eş zamanlı olarak başlamıştır diyebiliriz. Yeni eğitim metodunun Rusya Müslümanları arasında yerleşmesinde, “usul-i cedit” hareketinin sistemli bir şekilde yayılmasında İsmail Gaspıralı’nın rolü büyük olmuştur. Onun ilk ve orta öğretim öğrencileri için yazdığı Hoca-i Sıbyan ve onun devamı olarak nitelendirebileceğimiz Kıraat-ı Türkî, Rehber-i Muallimîn, Usul-i Cedit Nedir? gibi eser ve yazıları Rusya Türkleri-Müslümanları arasında modern eğitimin en önemli ders araçları olmuştur. İsmail Gaspıralı’nın eğitim hakkındaki görüşleri bilinmesine rağmen yazdığı eserlerin büyük bir kısmı şimdiye kadar bilimsel açıdan gereği gibi incelenememiştir. Biz bu makalemizde Gaspıralı’nın ilkokul öğrencileri için okuma kitabı olarak hazırladığı Kıraat-ı Türkî adlı eserinden söz edeceğiz. Anahtar Kelimeler: Kıraat-ı Türkî, usul-i cedit, İsmail Gaspıralı, Rusya Türkleri, eğitim ISMAIL GASPIRALI AND HIS KIRAAT-I TURKÎ The political, conceptual and social movements in Europe during the eighteenth century, affected Russian and Ottoman Empire so deeply that both countries started to modernize their various institutions. One of those modernization processes is in the field of education. With giving a new direction of European education system to Ottoman lands, Russian Muslims also affected from this Ottoman modernization in education. In this new education system among Russian Muslims, İsmail Gaspıralı had great contributions in evolving the “usul-i cedit” movement systematically. His works like Hoca-i Sıbyan, Kıraat-ı Türkî, Rehber-i Muallimîn, and Usul-i Cedit Nedir became very important course materials for Russian Muslims. Although Gaspıralı’s theories on the education have already been known, most of his literary corpus has never been analysed in a detailed method until today. In this article, we will analyze his book Kıraat-ı Türki, which he wrote for primary school children. Key Words: Kıraat-ı Türkî, usul-i cedit, Ismail Gaspirali, Russian Muslims, education

İZMİR İNGİLİZ KONSOLOSLUĞUNUN SİYASİ FAALİYETLERİ KAPSAMINDA ERMENİ MESELESİ (1878-1914)

Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşımı meselesinde, büyük güçler arasında gayrimüslim unsurlar üzerinde nüfuz kurma mücadelesi önemli bir yer tutmaktadır. Bu mücadelede, gayrimüslim unsurların ayrılıkçı hareketlerini desteklediler. 1870'lerin sonlarında Ermeni davası, bir İngiliz davası haline geldi. İngiltere bunun için 1878 Berlin Anlaşması'na dayanarak; imparatorluğun her köşesine yerleştirdiği konsolosluk ağını kullandı. Konsoloslar bulundukları bölgedeki Ermeniler ile yakın ilişkilere girerek Ermenilere destek verdi ve Ermenilerin savunucusu, koruyucusu rolünü üstlendi. Bu makalede, Ermeni meselesi, İzmir İngiliz Başkonsolosluğunun siyasi faaliyetleri kapsamında, konsolosluk raporları esas alınarak değerlendirildi.

İZMİR’DE CUMHURİYET ÖNCESİNDEN GÜNÜMÜZE KENTSEL ARKEOLOJİK VARLIKLARIN TESPİT VE TESCİLİNİN TARİHSEL ÖYKÜSÜ

Özet Önemli bir tarihsel birikime sahip olan İzmir kentinin arkeolojik ve tarihsel potansiyeli kentin modern planlama etkinlikleriyle tanıştığı 19. yüzyıldan günümüze kadar ulaşan süreçte planlama kararlarına konu olmak durumunda kalmıştır. Bu süreçler içerisinde modern planlama etkinliklerinin özellikle görünür, algılanabilir ve/veya tanımlanabilir durumda olan arkeolojik alan veya varlıklara karşı nasıl bir tavır sergilediği ve ne yönde plan kararları geliştirdiğini anlamak bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Bu kapsamda Antik Smyrna kentinin büyük kamusal unsurları olarak planlı dönemin başlangıcından bu yana kentte kısmen de olsa görünürlüğünü sürdüren Agora, Kadifekale, Antik Tiyatro ve Antik Stadyum arkeolojik alanları için geliştirilen plan kararları kronolojik bir sıra çerçevesinde incelenmiştir. Sonuç olarak planlama çalışmalarının söz konusu alanları otonom bölgeler olarak planlara işlediği, kente entegrasyonu ve korunmasına ilişkin karar üretme konusunda yetersiz kaldığı görülmüştür. Çalışmanın ortaya koyduğu sonuçlar doğrultusunda ülkemizde planlama ve arkeoloji disiplinleri arasındaki ilişkinin güçlendirilmesi konusundaki gereksinimin bir kez daha vurgulanması olanaklıdır.

ESARETTE EDEBİYAT VE BURMA THAYETMYO ESİR KAMPINDA TÜRKÇE BİR GAZETE: İRAVADİ

Türkbilig, 2020

World War I has been one of the most devastating battles in human history. There are many visible and invisible faces of this war, which adversely affects the whole world in various ways. Some of the most important fronts of the war took place in the Ottoman Turkish homeland itself or within its borders. During World War I, the Turkish army had to fight on many fronts, including Asia, Europe and the Arabian Peninsula. These include Çanakkale, Caucasus, Sinai-Palestine and Syria, Iraq, Galicia, Romania, Macedonia, Hejaz-Yemen, Libya and Iran. Despite the negative conditions of climate and geography on all these fronts, the Turkish soldier wrote epics in order to protect his homeland and showed the courage of Mehmetçik (Ottoman soldier) to the whole world. But there was also captivity on the other side of the courage face of war. Despite their courage, the Turkish soldier also met the destructive face of captivity. On the fronts where relentless clashes took place, there were those Mehmetçiks who were captured by British, French, Romanians, Italians and Russians. These countries took the prisoners to the camps they prepared in various places. One of the places where the Turks were taken prisoner to the British was the British prison camps in * Dr. Öğr. Üyesi, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Niğde/TÜRKİYE.