MUHAFAZAKARLIK İLE LİBERALİZM ARASINDA: YENİ SAĞIN SİYASAL İKİLEMİ (original) (raw)

ESKİ İLE YENİ'NİN ÇELİŞKİLİ BİRLİKTELİĞİ: MUHAFAZAKÂRIN MODERN EVİ

2021

Başlangıçta barınma işlevinin yerine getirildiği konut, değişen üretim ilişkileri çerçevesinde bireylerin yaşam tarzları, statüleri ve toplumsal konumları ile ilgili fikir veren bir nesne halini almıştır. Özellikle 1980'li yıllar itibariyle konut, değişim değeri ile ön plana çıkarak metalaşmıştır. Konuta yüklenen meta değeri ile birlikte tüm toplumsal sınıflar açısından konut gösterişçi tüketime dahil olmuştur. Yani artık konut salt barınma işlevinden sıyrılarak, statünün göstergeler, semboller ve imgeler üzerinden oluşturulduğu günümüzde toplumsal sınıflar açısından bu göstergelerin iletildiği bir prestij nesnesi halini almıştır. Bu çalışmada Türkiye modernleşmesi açısından önemli bir dönüm noktası olarak nitelenen 1980'li yıllar itibariyle iktisadi hayatta daha görünür olmaya başlayan muhafazakâr kesimin, moderniteyle kurmuş oldukları ilişki neticesinde değişen gündelik hayat ve bu hayata dair pratikleri "konut" bağlamında ele alınmıştır. Öncelikle Türkiye'de muhafazakâr yeni orta sınıfın ortaya çıkış süreci ile bu sürece yön veren tüketimci kapitalist ilişkilere yer verilmiştir. Ardından moderniteye yönelik muhafazakâr bakış açısının irdelendiği çalışmada, modern-muhafazakâr çelişkisinin görünür olduğu muhafazakâr kesimin evinin nasıl olduğu örnekler üzerinden aktarılmıştır.

MİLLÎ KİMLİK İNŞASINDA İLERİ BİR HAMLE: YENİ LİSAN

New liberation solutions came to order when the ideas of Tanzimat, Islamism and Ottomanism were deficient and failed. The important one of these is Turkish nationalism. In this thought, the main aim is getting Turkish nation free of Ottoman perception, and constructing a complete identity definition belongs to nation"s itself.

DEĞİŞİM İÇİNDE MUHAFAZAKÂRLIĞIN DEVLET VE SİYASET ALGISI: DEĞİŞEN RETORİK DEĞİŞMEYEN ÖZ

2014

Çok boyutlu siyasal ve sosyal dönüşümleri derinlemesine ve sağlıklı bir şekilde anlayabilme ve analiz edebilmenin, söz konusu dönüşümlerin yaşandığı süreç devam ederken pek olanaklı olmadığı bir ön kabul olarak genellikle paylaşılmaktadır. Zira değişimin içerisinde onun nesnesi olanlar, onun dışından bakarak nesnesi oldukları böylesi dönüşümleri, aynı zamanda objektif bir özne olarak değerlendirmek gibi bir durumla karşıya karşıya kalmaktadırlar. Kaldı ki, neyin, ne kadar ve nasıl değiştiğinin tespit edilmesi; değişimin yavaşladığı mı, son bulduğu mu yoksa devam ettiği mi; değişen unsurların kararlılık kazanıp kazanmadığı gibi soruları da cevaplamak, daha doğrusu bunlara anlamlı birer açıklama getirmek, devam eden süreçler söz konusu iken bir hayli zordur. Bununla birlikte, şayet yaşanan değişimin tarihsel bir arka planı ve sosyal-siyasal bir temeli varsa, bu zorluk nispeten aşılabilir. Söz konusu anlık değişim, uzun ve istikrarlı bir değişim talebi ve zorlamasının bir aşamasını oluşturuyor ve aynı zamanda bir sonucu oluyorsa, bu çerçevede kimi daha anlamlı ilişkiler, paralellikler, bağlantılar ve değerlendirmeler yapmak olasıdır. Bu bağlamda Türkiye'de son dönemlerde yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik dönüşüm ve değişimleri, özgül başlıklar etrafında ve tarihsel süreklilikler penceresinden ele almanın önemli sonuçlar ve yararlar doğuracağını söylemek yerinde bir tespit olacaktır. Bu açıdan çalışmanın başlıca amacı, son döneme damgasını vuran muhafazakâr siyasal söylemin tarihsel ve kavramsal serencamına, bazı özel başlıklar ve parantezler açmak kaydıyla, eğilmek ve bunun üzerinden bir Cumhuriyet paradigması ve muhafazakârlık ilişkisi okuması yapmaktır. Muhafazakâr siyasi tavır, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri onun bazı kurum, yapı ve kavramlarını ve özellikle laik devlet anlayışı ve bundan kaynaklı uygulamaları eleştirmenin dışında, devlete ve devlet iktidarına yönelik kavramsal ve pratik düzeyde sorgulayıcı bir tavır geliştirememiş, bunun aksine özellikle teorik kaynaklarından biri olan İslamın siyasal teoloji geleneğinin de bir yansıması olarak din ve düzen adına metafizik bir devlet algısı geliştirmiştir. Dolayısıyla genel olarak devlete bu noktadan bakılmış ve yeniden kurucu/düzen inşa edici bir rol biçilmiştir. Böylece özünde olmasa dahi, beslendiği kimi kaynakların muhalif yönlerine (İslamcılık gibi) rağmen muhafazakârlık, Türkiye'de devletle çatışmak fikri bir yana her zaman onu önceleyen, koruyan ve yücelten bir tutum sergilemiştir. Siyaset de bu algıdan nasibini almış, farklı istek, beklenti ve taleplerin karşılıklı olarak dile getirilebildiği, bu çerçevede bir uzlaşı ve pazarlığın konusu yapıldığı bir faaliyet olarak değil, aksine bir varoluş mücadelesine veya uğraşına dönüşmüştür. Bu anlamda siyaset, karşıtını yok etme, yıpratma, sahneden silme ve bu amaçları gerçekleştirmek üzere her türlü aracın kullanıldığı bir genel davranış biçimine dönüşmüştür...

YENİ LİSAN HAREKETİNİ DOĞURAN SİYASAL VE SOSYAL YAPI

The industrial revolution occured in the 19th century in Europe brought about the empires to go through the process of dissolve and national states stem from them. The effects of the progress in Europe accelerated the process of dissolve of The Ottoman Empire which had various religious, cultural and ethnic structures. It appeared as an obligation and an inevitable phenomenon to write in everyday language as the receiver of the literary products, especially the newspapers, was the public. 1 (Prof. Dr.) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi.

LİBERALİZMDE SİYASAL ÖZGÜRLÜK VE EKONOMİK ÖZGÜRLÜK İLİŞKİSİ

GİRİŞ Günümüzdeki en popüler ideoloji olan liberalizm, en genel haliyle özgürlükçü bir sosyal, siyasal ve ekonomik sistemi ifade eden kavram olarak açıklanabilir. Özgürlük liberalizmde sosyal yaşamın bütün dallarında kazanılması ve korunması gereken ve özgürlüklerle en iyi bağdaşan teoridir. Liberalizmin bu temel yaklaşımı insan haklarında 2 kendini tecelli eder, insan hakları bireylerin tercihlerine, onların kendilerini tanımlama ve ifade etme biçimlerine saygı duymanın en üstün tanımlamasıdır. Özgürlük konusunda J.S.Mill'in görüşü; "özgürlük adını hak eden tek özgürlük biçimi, diğer insanları kendi doğrularından yoksun bırakmadan ya da onların gerçekleştirmeye çalışmalarını engellemeden, kendi doğrumuzu kendi bildiğimiz yoldan gerçekleştirmek olduğu" şeklindedir. 1 Buna ek olarak özgürlük ne bir uygarlık ürünü, ne bir doğa ürünü ne de bir tasarım şeklidir. Hayek'e göre özgürlük sosyal bir olgudur ve sadece sosyal ilişkiler boyutuyla ele alınabilecek bir durumdur. Hayek bunu gerçek özgürlük olarak tanımlarken, özgürlüğün üç türde olabileceğini anlatmıştır. Bunlar: siyasal özgürlük, iç özgürlük ve iktidar bağlamında özgürlüktür. Siyasal özgürlük kişinin siyasal faaliyetlere katılmasını kapsar. Bu kolektif halde kullanılır. Bu durum halkı zorunlu özgür kılamaz ve kişinin özgür olması için de bu özgürlüklerden pay sahibi olmasını şart koşmaz. Klasik liberal düşüncenin fikir babaları John Locke, Adam Smith, Adam Ferguson, J.Stuart Mill, Montesquieu, İsiah Berlin ve Friedrich Hayek gibi düşünürlerdir. Liberal düzen, kişinin ifade özgürlüğüne sahip olduğu, düşüncenin serbest bir biçimde dolaştığı, özel girişimlere olanak tanıyan bir pazar ekonomisinin olduğu, hukukun üstünlüğünü geçerli kılan şeffaf bir devlet modeli olarak ifade edilebilir. Bu düşüncenin kökenleri Batı Aydınlanmasına dayandırılsa da günümüz için bu terim her açıdan siyaseti farklı noktalarından yakalayan, özgürlük temelli düşünce şeklidir. Bu çalışma, öncelikle liberalizmin fikri kökenlerini ve Türkiye'de izlediği gelişimi bilhassa sosyal liberalizmi ve uluslararası boyutta liberalizmin hangi mevzuatlara fikri kaynaklık ettiği açıklanmaya çalışılmıştır. Ardından birey-devlet ilişkisi bağlamında ekonomik özgürlüklerin gerekliliği üzerinde durulmuştur. Son olarak ise, liberal özgürlük anlayışı üzerinde durularak, siyasal özgürlük ve ekonomik özgürlük ilişkisi irdelenmiştir. 1. LİBERALİZM VE FİKRİ KÖKENLERİ İnsan özgürlüğüne verdiği önemle diğer ideolojilerden ayrılan liberalizm, belli istek ve hedefleri olan siyasal düşünce şeklini yansıtmaktadır. Liberalizm aynı zamanda plüralizm olarak ifade edilmektedir. Plüralizmi kısaca açıklamak gerekirse, uluslararası ilişkilerde devletin çok aktörlü olduğunu, kendi arasında da alt öğeleri ve aktörleri barındıran bir yapı olduğunu söyleyebiliriz. Bunun arka planında liberal felsefenin ve onun getirisi olan 1 Yaylı, Hasan. "Klasik Liberalizmde Özgürlük ve J.S.Mill'in Yerel Yönetimlere Bakışı", Akademik Bakış Dergisi, Sayı.32, Eylül-Ekim 2012, s.3. 3 özgürlükçü yönü de yadsımamak gerekir. 2 Devletin sınırlarının önemi yitirmeye başladığı günümüzde, etkileşim sayesinde artan karşılıklı bağımlık ile devletin içindeki olayların dış politika üzerindeki artan etkisi dâhilinde plüralist söylem ivme kazanmıştır. Plüralist söylemin birden fazla ifade ediliş şekilleri mevcuttur. Bunlar: liberalizm, transnasyonalizm, dünya toplumu yaklaşımı, fonksiyonalizm ve Kantiyenalizmdir. 3 John J. Burton'un benimsediği iki görüşten birincisi; egemen ulus devletlerarasındaki ilişkileri ifade eden yaklaşım, diğeri ise dünya toplumu yaklaşımıdır. Birinci görüşte devlet merkezli değerler dizisi ve bilardo topu modeli söz konusuyken, diğerinde örümcek ağı modeli ve iç içe geçmiş ilişkiler olduğunu ifade etmektedir. Örümcek ağı modelinde devletin ekonomik ve siyasal özellikleri önem arz etmektedir. Bu modelde uluslararası ilişkileri etkileyen tüm etkenler dikkate alınarak, bilhassa aktörlerin sayıca çok olması ve ticari gelişmeler sayesinde ilişkilerin devlet düzeyinde kalabilmesinin olanaksız olduğu ifade edilmektedir. Karşılıklı iletişimin önemi anlaşılmış, dünya toplumunu düzenleyen başlıca etkenin artık güç olmadığı haberleşme çağının bir getirisi olarak kabul görmüştür. 4 Plüralist/liberalist teorilerin temel özelliklerine bakılacak olursa; ~Devlet dışı aktörlerin varlığını kabul ederler (birey, ulusal ve uluslararası baskı grupları, örgütler gibi), ~Devleti bütünsel bir yapı olarak görmezler, ~Karar verme sürecinde ise realistler gibi devleti rasyonel görmez aksine bu sürece dahil olanlar arasındaki rekabet ve uzlaşı olarak ifade ederler ve, ~Uluslararası ilişkilerin ana gündeminin güvenlik konularından ziyade faklı konularla çeşitlendiğini gerek ekonomi gerek spor gerekse turizm olabileceğini ifade etmektedirler. 5 İkinci Dünya Savaşı'nda sonra realist paradigmaya tepki olarak gelişen liberalizm 20. yüzyılın başlarından itibaren bilimsel çalışmalara kaynaklık etmiştir. Richard Little'a göre transnasyonalizm ve devletlerin sınırlarının önemini yitirmesi bu dönemde meydana gelmiştir. 6 Modern bir ideoloji olarak liberalizm siyasi bir öğretidir. Siyasi derken, devlettoplum ilişkisine egemen olacak bazı normatif önermeleri kastettiği anlaşılmaktadır.

Diyalektik Düzlemde Refah Devleti ile Yeni Sağ İlişkisi

esef.gazi.edu.tr, 2008

Başlıktan anlaşılacağı üzere, refah devleti/sosyal devlet ile yeni sağ arasında ki ilişki, tez ve antitez bağlamında açıklanmaktadır. Diyalektik ilişkide tez refah devleti, antitez ise yeni sağdır. Amacımız bir senteze varmak değildir, ama sonuç bölümünde sentez olabilecek üç kavrama "üçüncü yol", "sivil toplum" ve "yönetişim" kavramlarına değinilmektedir. Çalışma üç başlıktan oluşmaktadır: Tez: Refah devleti, Antitez: Yeni sağ ve Sonuç. Makalenin ana bölümü ikinci başlıktır. Çünkü ikinci başlıkta yeni sağ politikaların refah devletinin sorunlarını çözemediğini, tam aksine politik ve yönetimsel krizler oluşturduğunu ileri sürmekteyiz. Çalışmada inceleme nesnesi ise, devlettir.

TÜRKİYE'DE MAHALLE MUHTARLIĞININ DÖNÜŞÜMÜ VE YENİ MUHTARLIK ALGISI

Yerel yöneticilerin yerel halk ile olan iletişimi katılımcı demokrasinin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Bu iletişimin düzeyi ise yerelin ölçeği ile ters orantılıdır. Toplumun kılcal damarlarında bulunan muhtarlar, hem en küçük yerleşim birimlerinin başı hem de merkezi idarenin vatandaşlara en yakın temsilcileridir. Son yıllarda muhtarlıkla ilgili önemli değişiklikler yaşandı. Muhtarlara günümüzde özellikle Cumhurbaşkanı tarafından ayrı bir önem verilmeye başlanmıştır. Ayrıca, 6360 sayılı yasa ile 30 büyükşehir olan ilde tüm köy muhtarlıkları mahalle muhtarlığına dönüşmüştür. Bu çalışmada, Isparta kent merkezinde belirlenen mahalle muhtarları ile bir anket çerçevesinde yapılan yüz yüze görüşmeler temelinde, muhtarların kendilerini, mahalledeki konumlarını ve Cumhurbaşkanlığının düzenlediği "muhtarlar toplantılarının" muhtarlığa etkisini nasıl gördükleri çözümlenmektedir.

HAYIRSEVERLİK: SOSYAL ADALET İÇİN YENİ BİR PARADİGMA MI? İKTİSADİ FELSEFE PERSPEKTİFİNDEN YAZINSAL BİR İNCELEME

Revolution and generating of interclass differences. Interclass difference has decrease to minimum that presupposition for creating societal structure and improving welfare conditions. But nowadays inequalities of income and life standards have changed between people on society because of governments' liberal policy tendency. Despite those negative aspects, we can observe that societal cooperation has existed for blocking class inequalities in society. So philanthropy is so important for social justice, we can say. This research examines direct relationship between social supporting and philanthropy rates on 10 OECD countries who have poverty gap rate is so high by using OECD 2009 data. And this research's main aim is showing philanthropy's importance for social justice and social cooperation as well.

MUHAFAZAKÂR İDEOLOJİDE FARKLI DÜŞÜNCE GELENEKLERİ BAĞLAMINDA 'MUHAFAZAKÂRLIĞIN DOĞASI'

Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2017

Özet: Muhafazakârlık Batı tarihinin ürünü olan çatışmaların içinde ortaya çıkmış ve bu tarihsellik içinde şekillenmiş modern bir siyasal ideolojidir. Bu çalışma, muhafazakârlık üzerine yapılan metodolojik tartışmaları paranteze alarak, muhafazakârlığı felsefi, toplumsal ve siyasal düzeyde belirli yargılara, inançlara ya da temel argümanlara bağlılık anlamında müstakil bir siyasal ideoloji olarak ele almaktadır. Çalışmada öncelikle muhafazakârlığın 'insan', 'toplum' ve 'devlete/siyasete' ilişkin temel felsefi kabulleri ve bunlardan hareketle savunulan ve uygulamaya konulan toplumsal/politik argümanları kısaca ele alınacaktır. Çalışmanın asli bölümünde ise, muhafazakârlık içerisinde tarihsel süreçte karşımıza çıkan farklı düşünce geleneklerine odaklanılacaktır. Bu bağlamda otoriter Kıta Avrupası muhafazakârlığı, liberal Anglo-Amerikan muhafazakârlığı, paternalist muhafazakârlık ve neo-muhafazakârlık üzerinde durulacaktır. Bu farklı düşünce gelenekleri ve eklemlenmeler, tek bir muhafazakârlığın mevcut olmadığını ve muhafazakârlığın değişken doğasını ortaya koymaktadır. Çalışmanın temel odak noktası, bu farklı düşünce geleneklerinden hareketle muhafazakârlığın doğasına dair eleştirel bir değerlendirme/analiz yapmaktır. Bu değerlendirmeler, kavramın güncelliği ve önemi dikkate alındığında, benzer şekilde Türkiye'deki tartışmalar için de önemli implikasyonlara sahiptir.