İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI VERİLEN KÜRESEL MÜCADELE VE AVRUPA BİRLİĞİ (original) (raw)
Related papers
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE KÜRESEL BİR AKTÖR OLARAK AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ROLÜ
2. BİLSEL INTERNATIONAL TRUVA SCIENTIFIC RESEARCHES AND INNOVATION CONGRESS, 2023
İklim değişikliği sorunu günümüzde bütün ülkelerin birlikte hareket ettirmesi açısından küresel bir boyut kazanarak dünya siyasetinin önemli konularından birine dönüşmüştür. Sürecin küresel olma özelliği iklim değişikliği sorununun insanlığın bugünkü ve gelecekteki yaşam temellerini tehdit etmesi ve çözümü konusunda bütün toplumların ve devletlerin sorumluluklarını yerine getirmesinin elzem olmasından kaynaklanmaktadır. Bu noktada, çok sayıda egemen devletten oluşan parçalı ve genellikle çatışmalı bir uluslararası sisteme rağmen, devletlerin kendilerini etkileyen ve etkileme potansiyeli olan küresel ölçekteki çevresel problemlerini çözmek konusunda uluslararası işbirliğini ve politik koordinasyonları meydana getirmelerini sağlamıştır. Bu işbirliği ve politik koordinasyonun oluşturulmasında uluslararası siyasete gündem oluşturabilen, küresel politikayı etkileyebilen aktörlerin rolleri de oldukça önemlidir. Bu aktörlerden biri olan Avrupa Birliği iklim değişikliği sorununu gündeminin ilk sıralarına almış ve politikalarını bu çerçevede geliştirmektedir. Öyle ki AB’nin iklim değişikliği mücadelesi uluslararası iklim değişikliği müzakerelerinde AB’yi lider konuma taşıyacak bir politika alanına dönüştüğü de görülmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada iklim değişikliği mücadelesinde önemli roller üstlenen Avrupa Birliği’nin iklim değişikliği mücadelesi incelenerek, konu dahilinde ilk olarak Birliğin küresel aktörlüğü tartışılacaktır. Bunu yaparken, AB’nin iklim değişikliği ile mücadelede konusundaki itici faktörlerin neler olduğu AB’nin normatif ve stratejik perspektifini de dikkate alarak incelenecektir.
2008 yılında ABD ekonomisinde konut ve ipotek piyasalarında yaşanan kriz ile beraber Lehman Brothers’ın iflasının takibinde yaşanan finansal kriz büyük çaplı bir küresel buhrana dönüşmüştür. ABD’de yaşanan kriz kısa sürede Avrupa Birliği’ne sirayet etmiştir. Öte yandan, AB’nde 2008 Krizi, gerçekte AB’nin iktisat politikalarının krizin çok öncesinde krize altyapı oluşturup oluşturmadığı, yaşanan Büyük Resesyonun, Büyük Moderasyon dönemi ile ilişkisi ve iktisat politikalarında özellikle ortak para politikaları altında maliye politikalarının sürdürülebilirliği tartışılmaya başlanmıştır. 2009 yılı ve takibinde, Avrupa Birliği’nde finans piyasalarında ve üretimde önemli kayıplar gerçekleşirken, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya gibi kamu borç yükünün önemli boyutlara ulaşmış olduğu yüksek risk içeren ülkeler için borç yükünün sürdürülemez hale gelmesinin önlenmesi için kurtarma paketleri devreye sokulsa da, Avrupa Birliği’nde reel servette ve üretimde önemli kayıplar gerçekleşmeye devam etmektedir. AB ve ABD’de krizin zaman içinde gelişimi ve etkileri incelendiğinde, AB’de krizin etkilerinin çok daha yüksek boyutta olup, krizin sonuçları yüksek işsizlik oranları ve çok düşük büyüme oranlarına ek olarak farklı ülke grupları bakımından da farklılaşmaktadır. Bu bölümde, AB’nde krizin gerçekte merkez ve çevre ekonomileri arasındaki eşitsizliğin bir sonucu olup olmadığı, AB’nde krizin bir borç krizi olup olmadığı, mali politikalarının sürdürülebilirliği ilgili yazın çerçevesinde değerlendirilirken, krizden çıkışta içsel devalüasyon teorisi; merkez-çevre ekseninde Post-Keynezyen uluslararası ticaret ve borç açıklamaları; AB bünyesinde geliştirilen EERP planı ve takibinde Lizbon Stratejisi’nden çıkartılan dersler doğrultusunda geliştirilen Avrupa 2020 programının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. İlgili yazın çerçevesinde, AB’nin temelinde yer alan iktisat politikalarının yoğun olarak sorgulanmaya başlandığı, öncelikle parasal birlik ve ortak para politikası, hükümetlerin ekonomik özerkliği ve maliye politikalarında iradiyetin sınırlarının değerlendirilmesinin kaçınılmaz olduğu dikkat çekmektedir. Çalışmada, üye ülkelerin heterojen yapısının önem taşıdığı, merkez-çevre eşitsizliklerine dayalı büyümenin sürdürülebilir büyüme önünde önemli bir engel olduğu, AB’nin istikrarlı büyüme politikalarının revize edilmesinin uzun vadede istikrarlı büyümenin tahsisi için önem arzettiği sonuçlarına ulaşılmıştır.
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, 1960'lı yıllardan itibaren dünyanın değiĢik bölgelerinde yavaĢ yavaĢ ortaya çıkan ve ülkelerin sınırlarını aĢıp, küresel bir boyut kazanan çevre sorunlarının, uluslararası platformlarda tartıĢılmaya baĢlanması ile günümüzde çok fazla kullanılan kavramlardan birini oluĢturmaktadır. 1970'li yıllarda tüketimin ön planda tutulduğu kontrolsüz bir kalkınma sürecinin, ekolojik dengeleri bozduğu ve daha da önemlisi çevre ve ekonomik kalkınma arasındaki doğal bağın göz ardı edildiğinin fark edilmesi, uluslararası toplumunda olduğu gibi, Avrupa Birliği (AB)'nde de çevreye duyarlı bir kalkınma planı arayıĢlarını beraberinde getirmiĢtir. Sürdürülebilir kalkınmanın stratejik saç ayaklarından birini oluĢturan çevre ise, AB'nin önemli ve güçlü bir rol oynadığı alanı temsil etmenin yanında, iklim değiĢikliği etkilerinin küresel boyutta azaltılması konusunda yapmıĢ olduğu çalıĢmalar ile bu alanda etkin bir aktör olduğunu göstermiĢtir. Bu bildiride, AB'nin iklim değiĢikliği ile mücadeleye baĢlamasında ve bu alanda önemli bir aktör olmasında, 1990'lardan itibaren önem kazanmaya baĢlayan sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin büyük etkisinin olduğu üzerinde durulmaktadır. Bu ilkeler doğrultusunda, AB kendi stratejisini geliĢtirmiĢ ve bu strateji çerçevesinde iklim değiĢikli ile mücadelede önemli mesafeler kat etmiĢtir.
Özet Uluslar arası ilişkilerin ve ulus- ötesi yapılanmaların yaygınlaştığı günümüz ortamında ve küreselleşme sürecinde yaşanan hızlı değişim ve gelişmeler, yönetim olgusunu hızla öne çıkarmaktadır. İlişkilerin, hizmetlerin, eğitimin, üretimin, iletişimin, kısacası gündelik yaşamın niteliğini değiştiren teknolojik gelişmeler, diğer kurum ve kuruluşları olduğu gibi, yerel yönetimlerin de işlerini kolaylaştırmakta ve hızlandırmakta, buna karşılık yerel yöneticileri yeni taleplerle ve yönetimler arası yeni ilişkilerle yüz yüze getirmektedir. Sürekli değişme ve gelişme sürecinde, yerelleşme eğilimlerinin önemli bir parametresi olan yerel yönetimlerin ve kentlerin niteliğinde- işlevlerinde ortaya çıkan değişmeler, yerel yönetimlerin, demokratik bir yönetim birimi ve etkin, verimli birer hizmet sunan birimler olması bağlamında, kamu hizmeti sunmadan, örgüt ve yönetim anlayışına, demokratikleşmeden, etkin ve verimli hizmet sunma ilkelerine ve modern yönetim tekniklerine, teknolojik etkileşimden işbirliği çabalarına ve sosyal sorumluluk anlayışına kadar, iki binli yıllarda yerel yönetimlerin görünümünü belirleyen birçok alanda kendini göstermekte, ağırlığını duyurmaktadır. Bu süreçte ortaya çıkan yerelleşme, bölgeselleşme, ulus-devletin dönüşümü, katılımcı ve çoğulcu demokrasi, yerel yönetimlerin güçlenmesi ve kentleşme gibi kavramlar çerçevesinde ortaya çıkan gelişmeler, ülkelerin idari örgütlenmelerinde, yerel yönetimlerin yeniden yapılanmasını ve bu bağlamda bazı ilkelerin yeniden belirlenmesini gündeme getirmiştir. Küresel gelişmeler bugün, karar verme ve ilişkiler sistemini kontrol altında tutan eski merkeziyetçi yönetim sistemlerinden farklı, yeni, kompleks ve adem-i merkeziyetçi sistemler yaratmaktadır. Küresel gelişmeler, yerel yönetimlerin fonksiyonlarını ve hareket alanlarını da etkilemekte, yerel yöneticiler global etkilerden uzak kalamamaktadırlar. Küreselleşmenin yönetimler üzerinde de etkileri, özellikle ulus-devletin işlevlerindeki değişimle birlikte, egemenliğinin bir yandan ulus-üstü, diğer yandan bölgesel- yerel yönetimler gibi ulus-altı birimlerle paylaşılması sonucunu ortaya çıkarıyor. Bu bağlamdaki en somut örneklerden biri olan Avrupa Birliği’nin yaşadığı deneyim ve bu deneyimin müzakere sürecindeki Türkiye özelindeki yansımaları, bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN DIŞ İLİŞKİLERİNDE GÖÇ VE DEĞİŞEN KİMLİK ANLAYIŞI
Öz: Avrupa Birliği, her ne kadar gerçek anlamda 'ortak' bir dış politika oluşturmakta zorlansa da, dış ilişkilerinde oldukça aktif olan ekonomik ve siyasi bir güçtür. Uluslararası sistemde etkin bir aktör olan Birliğin dış ilişkilerine yön veren, Avrupa Birliği'nin kuruluş temellerini oluşturan demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere saygı, hukukun üstünlüğü, adalet gibi norm ve değerler – ya da kısaca Birliğin normatif kimliği – olarak görülmektedir. Bu makalenin temel amacı, Avrupa Birliği'nin göç politikasını dış ilişkileri çerçevesinde değerlendirmek ve normatif güç kimliğinin son dönemde yaşanan 'göç krizi' ve Birliğin bu 'kriz' döneminde ürettiği politikalardan nasıl etkilendiğini analiz etmektir. Abstract: While developing a truly 'common' foreign policy has proven to be difficult for the European Union, it is a considerably active economic and political power in its external relations. What guide the Union's external relations as an effective actor in the international system are deemed to be the norms and values including democracy, respect for human rights and fundamental freedoms, the rule of law, justice – in short, the Union's normative identity – that also serve as its very foundations. The key aim of this article is t o assess the European Union's migration policy in the framework of its external relations and to analyse the effects of the recent migration crisis and the Union's policy response to the crisis on the its so-called normative power identity.
AVRUPA BİRLİĞİ TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE KIBRIS SORUNU
ÖZET Kıbrıs, Türkiye için jeopolitik önemi olan, tarihi çok eski olan bir adadır. Kıbrıs'a taraf olan devletlerden biri olan Yunanistan'ın Kıbrıs'ı topraklarına katmak istemesi olan ENOSİS ile Kıbrıs sorunu başlamış ve bu mesele Türkiye ile Yunanistan arasında ciddiyetini koruyarak bu güne kadar gelmiştir. GKRY'nin AB'ye tam üyelik başvurusuyla birlikte sorun daha karmaşık bir hale gelmiştir. Sorunun çözülebilmesi için AB'nin olaya müdahale etmemesi ve GKRY'nin adada bağımsız ve eşit iki toplumun varlığını kabul etmesi gerekmektedir. KKTC eskiden olduğu gibi bugünde aynı kararlılıkta mücadelesine devam etmektedir. ABSTRACT Cyprus is an island that its history is very old and has a geopolitical importance for Turkey. The problem of Kıbrıs was started with ENOSİS which was intention of Greece to add Cyprus into her land. By keeping importance, the problem between Turkey and Greece has been brought up until now. The problem has became more complicated with the full membership application of SCGA to European Union. To solve the problem, it is required that European Union should not interfere to the case and SCGA should accept the existence of two independent and equal society. TRNC has been continuing its struggle with the same determination as it was in the past.
AVRUPA BİRLİĞİ VE İZMİR İŞGÜCÜ PİYASALARI: TOPLUMSAL CİNSİYET AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRİLME
Emek piyasası üretim ve bölüşüm ilişkilerinin belirlendiği ve bireyin en temel hakkı olan çalışma hakkı doğrultusunda oluşan piyasalardır. Emek piyasasının yapısını belirleyen en önemli unsur yaş dağılımı, eğitim durumu, kırsal ve kentsel nüfus oranı gibi ülke nüfusunun demografik özellikleridir. Bugün hemen bütün ülkeler emek piyasası ile ilgili sorunlar yaşamaktadır. Avrupa Birliği Ülkeleri nüfusun yaşlanmasına bağlı olarak artan yaşlı bağımlılık oranı nedeniyle sorunlar yaşarken, Türkiye, sahip olduğu genç nüfusa istihdam olanakları yaratma konusunda sıkıntılarla mücadele etmektedir. Bir ülkenin işgücü piyasasının yapısı o ülkenin ekonomik göstergeleri kadar, sosyal yapısı hakkında da ipuçları sunmaktadır. İstihdamın sektörel dağılımı ne kadar ekonomik yapı hakkında bilgi veriyorsa, kadın ve erkek işgücüne katılım oranı o kadar sosyal hayata ilişkin ipuçları sunmaktadır. Bu nedenle ülkede var olan emek piyasası sorunlarını incelerken toplumsal cinsiyet faktörünü göz önüne almadan yapılan değerlendirmeler eksik kalabilmektedir.
AVRUPA BİRLİĞİ'NİN KÜRESEL STRATEJİSİ VE AVRUPA ORDUSU TARTIŞMASI
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, uzun zamandır beklenen yeni AB küresel strateji belgesini, 29 Haziran 2016’da yapılan AB Konseyi toplantısında AB liderlerine sundu. Strateji belgesi Paylaşılan Vizyon, Ortak Eylem: Daha Güçlü Bir Avrupa - Avrupa Birliği’nin Dış ve Güvenlik Politikası İçin Küresel Bir Strateji başlığını taşıyordu. Bu Konsey toplantısının asıl gündeminde ise AB’yi derinden sarsan hayati önemdeki sıcak bir gelişme, İngiltere’deki halkoylamasında AB’den çıkma kararının alınması vardı. Yüksek Temsilci Mogherini’nin hazırladığı küresel strateji belgesi, AB zirvesinde ele alınmamış olsa da “Brexit” kararının şokuyla çalkalanan Avrupa’da, Avrupa ordusu tartışmasını yeniden canlandırdı. İngiltere’nin Avrupa ordusu düşüncesine karşı çıkan bir ülke olması da tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. Bu önemli gelişmeler, İngiltere’nin AB’den çıkışının Avrupa ordusu tartışmasına nasıl bir yön vereceğiyle ilgili bazı soruları da akıllara getiriyor: Yumuşak gücüyle bilinen AB’nin kendine ait birleşik ve daimi bir orduya ihtiyacı var mı? Bundan sonraki süreçte, İngiltere’siz bir AB kendi ordusuna sahip olabilir mi ya da olmalı mı? AB’nin sonunu hazırlayacağı şeklinde yorumlar yapılan Brexit kararı, tam tersine Avrupa ordusunu kurmak için bir fırsat olarak değerlendirilebilir mi? Bütün bu soruların cevabı, AB ülkeleri ve yetkililerinin AB’deki mevcut askeri yapılanmaya ve Avrupa ordusu düşüncesine nasıl yaklaştığında saklıdır ve AB’nin stratejik hedefleriyle yakından ilgilidir.
ANAYASAL İSİM DEĞİŞİKLİĞİ BAĞLAMINDA KUZEY MAKEDONYA'NIN AVRUPA BİRLİĞİ'NE ÜYELİK SÜRECİ
Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2020
Bu çalışmanın amacı, 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana Yunanistan ile yaşadığı isim krizi temelinde Kuzey Makedonya’nın (öncesinde Makedonya Cumhuriyeti) Avrupa Birliği üyelik sürecini tartışmaktır. Kuzey Makedonya 2005 yılında Avrupa Birliği üyeliği için aday ülke statüsü kazanmıştır. Ancak ülkenin anayasal isminde Makedonya ifadesinin geçmesinden ötürü komşu ülkesi Yunanistan ile yaklaşık 27 yıl sürecek olan bir sorun yaşamıştır. Bu çalışmada öncelikle isim krizinin nedenleri ve tarihsel boyutu ele alınmış ardından Prespa Anlaşması’na giden çözüm süreci incelenmiştir. Çalışmada ayrıca Avrupa Birliği’nin süreçteki rolü tasvir edilmiş ve Anlaşma sonrası Kuzey Makedonya’nın Avrupa Birliği’ne üyelik süreci tartışılmıştır.