İslam Tarihinin İlk Mehdisi Muhammed b. Hanefiyye, 2018_GUNESH.pdf (original) (raw)

Mezhepler Tarihi Yazıcılığında Doğu Hanefî Geleneği: Ebû Muhammed Osman el-Kirmânî Örneği

Kitap Dünyası Yayınları, 2023

İslâm fırak literatürünü biçim, yapı ve kullanılan fırak malzemesi bakımından farklı geleneklere ayırmak mümkündür. Kendine has özelliklere sahip olması bakımından diğerlerinden ayrılan Doğu Hanefî geleneği, bu bağlamda müstakil bir fırak geleneği olarak kabul edilmiştir. Ebû Muhammed Osman el-Kirmânî’nin el-Kenzü’l-Hafî fî İhtiyârâti's-Safî adlı eserinin sonunda yaptığı fırka tasnifi de bu geleneğin en iyi ve en önemli örneklerinden birisini teşkil etmektedir. Bu çalışmada el-Fıraku’l-Müfterika Beyne Ehli'z-Zeyğ ve'z-Zenâdıka adıyla da müstakil olarak yayımlanan Ebû Muhammed Osman el-Kirmânî’nin söz konusu fırka tasnifi, metot, şekil, içerik ve üslup açısından incelenmektedir. Ayrıca Doğu Hanefî fırak geleneğinin bazı eserleri ile karşılaştırmak suretiyle gelenek içindeki yerine işaret edilmektedir.

Hasan Bin Muhammed el-Hanefiyye’nin Hayatı, Kadere Dair Risâlesi ve Kaderle İlgili Görüşleri

Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2019

Birçok farklı siyasi ve itikadî etken nedeniyle ilk asırda Müslümanlar arasında tartışılan ilk konulardan biri kader konusudur. Bu dönemde, kader ile ilgili Müslümanlar arasında birbirine zıt iki anlayış gelişmiştir. Bunlardan biri kaderi reddetmek suretiyle insan iradesini merkeze alan kader anlayışı, diğeri ise ilahi iradeyi esas alan cebri kader anlayışıdır. Erken dönemde kader ile ilgili yazılan ve günümüze ulaşan üç risaleden biri insan iradesine dayalı bir anlayışı savunurken diğer ikisi, Allah’ın iradesini temel alan bir kader anlayışına dayanır. Cebri kader anlayışını savunan risalelerden biri Hasan b. Muhammed el-Hanefiyye’ye aittir. İslam kelamının ilk yazılı metinlerinden biri olan bu risale insan, fiillerini iradesi ile yapar diyenlere karşı reddiye olarak yazılmıştır. Risalede belirtilen bu cebri anlayış, insanın bütün eylemlerini, Allah’ın emir ve iradesi ile gerçekleştirdiğini, kendisi için takdir ettiğini değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya güç yetiremeyeceğini, ay...

MUHTÂR ES-SEKAFÎ HAREKETİ KARŞISINDA MUHAMMED B. HANEFİYYE'NİN YERİ

Hz. Hüseyin'in Kerbela'da katledilmesinden sonra onun intikamını almak gayesiyle çok sayıda isyan hareketi ortaya çıktı. Bunlardan birisi de Muhtâr es-Sekafî hareketidir. Bilindiği gibi Yezid'in ölümünden sonra Emevi devleti çökmenin eşiğine gelmiş ve Şam bölgesi dışındaki bütün topraklarını kaybetmişlerdi. Muhtar b. Ebî Ubeyd es-Sekafî de bu ortamdan yararlanarak Kufe'de faaliyetlere başladı. O zamanlar Kufe, Mekke merkezli Abdullah b. Zübeyr hükümetinin egemenliği altındaydı. Kısa zamanda bölgede büyük bir taraftar kitlesi toplamayı başaran Muhtâr, "Hüseyin'in intikamı" sloganıyla 685 yılının Ekim ayında isyan etti. Ardından Basra hariç Irak bölgesinin tamamını ele geçirdi. Muhtar, bölgedeki faaliyetlerini Muhammed b. Hanefiyye adına yürüttüğünü iddia ediyordu. Muhammed b. Hanefiyye, Ali b. Ebî Tâlib'in, Benî Hanîfe kabilesine mensup eşi Havle bint Cafer el-Hanefiyye'den oğludur. Annesine nispetle İbnü'l-Hanefiyye lakabıyla şöhret bulmuştur. Etkisi gönümüze kadar devam eden olayların meydana geldiği bir dönemde yaşamıştır. Bu nedenle gelişen olaylar karşısında onun nasıl hareket ettiğinin tespiti, söz konusu dönemin daha iyi anlaşılmasında belirleyici olacaktır. Makalede İbnü'l-Hanefiyye'nin Muhtar ve onun başlattığı harekete karşı tutumu ele alınacaktır. Böylece söz konusu iddianın ne derece doğru olduğu tespit edilecektir.

Abbâsȋler Dönemi̇ni̇n İlk Mehdi̇si̇ Muhammed B. Abdullah Ve Onun Mehdi̇li̇ği̇ İle İlgi̇li̇ Ri̇vayetleri̇n Değerlendi̇ri̇lmesi̇

Bilimname, 2020

Tarih ve hadis kaynaklarımızda adaleti yeryüzüne hâkim kılacak kurtarıcı kişiyi ifade eden mehdinin farklı özelliklerini belirten rivayetler mevcuttur. "İsmi ismime, babasının ismi babamın ismine uygun" şeklinde tarif edilen mehdi hadisinin tarihte ilişkilendirildiği ilk kişi, Hz. Hasan'ın torunlarından "Nefsü'z-Zekiyye" lakaplı Muhammed b. Abdullah'tır. Böylece o, Abbâsî Devleti'ndeki ilk mehdi olarak kaynaklara yansımıştır. İlk defa Mugîre b. Saîd tarafından ona mehdi denildiği ve onun ilgili rivayeti delil olarak getirdiği görülmektedir. Dolayısıyla rivayetin Şiî eğilimli kaynaklara girişinin kaynağı burası olmalıdır. Öte taraftan aynı rivayetler, Üçüncü Abbâsî Halifesi Muhammed b. Abdullah için de kullanılmıştır. Hatta onun Mehdi lakabı kaynaklarımızda adının önüne geçmiştir. Böylece rivayetimiz Sünnî kaynaklarda da görülmeye başlamış ve hadis kaynaklarında ilgili mehdi rivayetleri yerini almıştır. Sünnî kaynaklarda konumuzla ilgili olan mehdi rivayetleri, Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin sünenlerinde ve başka hadis kaynaklarında geçmektedir. Dört farklı şekilde gördüğümüz hadis rivayetlerinin senetleri genel itibariyle zayıftır. Hasen olduğu kabul edilen bir rivayetin senedindeki Ebü'n-Nücûd Âsım b. Behdele'nin iyi bir kıraat âlimi olmakla birlikte hadisçiliğinde ihtilaf vardır. Konumuzla ilgili mehdi rivayeti birçok tarih kaynağımızda nakledilmiştir. Ancak bunun, bazı tarihçiler tarafından Muhammed Nefsü'z-Zekiyye, bazıları tarafından ise Üçüncü Abbâsî Halifesi Muhammed b. Abdullah ile ilişkilendirilmesi dikkat çekmektedir. Hatta söz konusu rivayetin Abbâsî Halifesi Müstekfî'nin oğlu Ebü'l-Hasan Muhammed b. Abdullah için de kullanıldığı ifade edilmiştir. Bu durum da hadis ilmi açısından zayıf olan rivayetin, tarihin farklı dönemlerinde siyasete malzeme olarak kullanıldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Hanefi̇’Ni̇n Mukaddi̇me Fi̇ İlmi̇’L-İsti̇grâb’Ina Arap Dünyasinin Cevabi

Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2006

Batı, İslâm dünyasında genellikle İslâm Rönesansının önündeki en ciddi engel olarak algılanmıştır. Bu algı, Mısırlı ünlü felsefeci Hasan Hanefi'nin (doğu-mu1935), kendisinin Miras ve Yenilenme (et-Turâs ve't-Tecdîd) adıyla bilinen üçlü İslâmî reform projesinin ikinci parçası olarak Batı Mirası Karşısında Pozisyonumuz (Mevkifunâ mine't-Turâsi'l-Garbî) adlı çalışmasını ortaya koymasına yol açtı. 1 Hedefini gerçekleştirmek için, Oksidantalizm Bilimine Giriş (Mukaddime fi İlmi'l-İstigrâb) kitabını yazdı. Burada o, Arap-İslâm dünyasının Oryantalizmi, kendi medeniyetini anlamada bir kaynak olarak görmekten çok, çalışma konusu yapması gerektiğini ileri sürer. Bununla birlikte, Arapların bu öneriye cevabı tamamen olumsuzdur. Mamafih bu yazı, Hasan Hanefi'nin Mukaddime'sine yönelik çeşitli Arap tepkilerini karşılaştıracak ve bu tepkileri, meydan okuma ve cevap verme, süreklilik ve değişim, merkez ve çevre çatışması gibi teorilerin ışığında analiz edecek-* Bu çalışma, Exeter Üniversitesi tarafından Prof. Muhammed Arkoun ve Prof. Edward W. Said'e onursal derece vermek üzere 18-19 Nisan 2001 yılında düzenlenen Orientalism Reconsidered: Emerging Perspectives in Contemporary Arab and Islamic Studies (Oryantalizmi Yeniden Düşünmek: Modern Arap ve İslam Çalışmalarında Ortaya Çıkan Perspektifler) başlıklı konferansta bildiri olarak sunulmuştur. Burada, hem beni bu bildiriyi sunmaya teşvik eden tez danışmanım Prof. Howard M. Federspiel'e hem de tebliğin İngilizcesini okuyup gözden geçiren meslektaşım Steve Millier'e teşekkür etmek istiyorum. [Çeviri, The Muslim World cilt 93, Nisan 2003 tarihli sayısındaki yayımından (s.233-248) yapılmıştır. Çev.]

Zü’l-Yedeyn Hadisi ve Hanefi Mezhebi-Abdulkadir Yılmaz Hoca

(Bu yazı, yaptığı araştırma neticesinde “Hanefi mezhebinin Zü’l-Yedeyn hadisi olarak bilinen rivayete getirdikleri yorumun zayıf olduğu, namazda konuşma meselesi ile ilgili Hanefi mezhebinin delillerinin güçlü olmadığı ve bu konuda hâlâ Hanefi mezhebine uymanın taassup olacağı” şeklinde bir kanaate ulaşan bir kardeşimizin, bu bağlamda sorduğu bir süâle cevap olarak kaleme alınmıştır. Yazının amacı, hususi olarak Hanefi mezhebi, umumi olarak da diğer mezheplerin fıkhi konulardaki görüşlerinin yeterince araştırılmadan eleştirilmesinin doğru olmadığını pratik olarak ortaya koymaktır. Bir sorunun cevabı mahiyetindeki bu yazının ana kaynağı M. Yusuf el-Bennûrî’nin Meârifü’s-Sünen isimli Sünen-i Tirmizi şerhidir ve yazıda ortaya konulan ilmi tahkikat umûmen el-Bennûrî ve Hocası el-Keşmîrî’ye aittir.)

Hanefi'nin Mukaddime Fi İlmi'l-İstigrâb'ına Arap Dünyasının Cevabı

Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2006

Batı, İslâm dünyasında genellikle İslâm Rönesansının önündeki en ciddi engel olarak algılanmıştır. Bu algı, Mısırlı ünlü felsefeci Hasan Hanefi'nin (doğu-mu1935), kendisinin Miras ve Yenilenme (et-Turâs ve't-Tecdîd) adıyla bilinen üçlü İslâmî reform projesinin ikinci parçası olarak Batı Mirası Karşısında Pozisyonumuz (Mevkifunâ mine't-Turâsi'l-Garbî) adlı çalışmasını ortaya koymasına yol açtı. 1 Hedefini gerçekleştirmek için, Oksidantalizm Bilimine Giriş (Mukaddime fi İlmi'l-İstigrâb) kitabını yazdı. Burada o, Arap-İslâm dünyasının Oryantalizmi, kendi medeniyetini anlamada bir kaynak olarak görmekten çok, çalışma konusu yapması gerektiğini ileri sürer. Bununla birlikte, Arapların bu öneriye cevabı tamamen olumsuzdur. Mamafih bu yazı, Hasan Hanefi'nin Mukaddime'sine yönelik çeşitli Arap tepkilerini karşılaştıracak ve bu tepkileri, meydan okuma ve cevap verme, süreklilik ve değişim, merkez ve çevre çatışması gibi teorilerin ışığında analiz edecek-* Bu çalışma, Exeter Üniversitesi tarafından Prof. Muhammed Arkoun ve Prof. Edward W. Said'e onursal derece vermek üzere 18-19 Nisan 2001 yılında düzenlenen Orientalism Reconsidered: Emerging Perspectives in Contemporary Arab and Islamic Studies (Oryantalizmi Yeniden Düşünmek: Modern Arap ve İslam Çalışmalarında Ortaya Çıkan Perspektifler) başlıklı konferansta bildiri olarak sunulmuştur. Burada, hem beni bu bildiriyi sunmaya teşvik eden tez danışmanım Prof. Howard M. Federspiel'e hem de tebliğin İngilizcesini okuyup gözden geçiren meslektaşım Steve Millier'e teşekkür etmek istiyorum. [Çeviri, The Muslim World cilt 93, Nisan 2003 tarihli sayısındaki yayımından (s.233-248) yapılmıştır. Çev.]

Ebû Hanîfe -Doğruyu Arayanların Önderi

2021

Öz Bu çalışmada, Ebû Hanîfe-Doğruyu Arayanların Önderi-başlıklı kitabın incelemesi yapılmaktadır. Eser, örnek şahsiyet Ebû Hanîfe'nin hayatı ve görüşlerini konu edinmektedir. Genel okuyucu kitlesine hitap eden çalışmada akademik üslup yerine didaktik bir üslup benimsenmiştir. Müslümanların yaşadıkları kimlik ve değer krizlerini aşmak için İslam'ın özgün yorumlarından olan Ehl-i Re'y ekolünün önde gelen siması olarak Ebû Hanîfe'nin anlaşılması büyük önem arz etmektedir. Konuyla ilgili sayısız çalışma bulunmasının yanı sıra bu eser, Ebû Hanîfe'nin hayatı, kişiliği ve düşüncelerinin oldukça geniş bir kitleye ulaşmasını hedeflemektedir.