HÂFIZ SA’DÎ’NİN “DÎVÂN-I GÜLZÂR” ADLI ESERİNİN TANITILMASI VE BİR ŞİİRİNİN KLASİK ŞERH METODUYLA DEĞERLENDİRİLMESİ (original) (raw)

GİRİŞ Asırlar boyu Türk insanının edebî zevkini temsil etmiş bulunan Klâsik Türk şiirinin 18. yüzyıl sonu itibarıyla devrini tamamladığı ve klasik şiirin son başarılı temsilcisinin de Şeyh Gâlib olduğu iddiası, edebiyat tarihçileri ve araştırmacılarının üzerine ittifak ettikleri hususlardandır. Ancak Şeyh Gâlib sonrasında klasik şiir geleneğine bağlı çok sayıda şair ve bunların eserlerinin mevcudiyeti, aslında klasik şiir taraftarlarının uzun bir müddet özellikle de Tanzimat sonrasında edebiyat ve şiir alanında görülen yenilik çabalarına belli bir direncin bulunduğunu göstermektedir. Yeniliğe karşı böyle bir direncin olduğu tartışılabilir olsa da en azından söz konusu yeniliğin, geleneksel şiirin temel unsurlarına bağlı olarak yapılması yönünde bir iradenin oluştuğu aşikârdır. Bu bağlamda 18. yüzyıl sonrasında eser meydana getiren şairlerin birçoğu bazen klasik şiirin aruz, nazım şekli ve kafiye gibi biçimsel özelliklerinden bazen de işlenilen konu ve kullanılan dil malzemesi bağlamında tematik hususiyetlerinden istifade etmekten geri durmamışlardır. Diğer yüzyıllarda olduğu gibi 18. ve 19. yüzyıllarda da klasik şiirin temel taşlarından birisi tasavvuf olmuştur. Tasavvuf, şairler tarafından varoluşun mahiyeti ve hikmeti, dünyanın geçiciliği, gerçeklik olgusunun tanımlanması ve hakikat bilgisinin kavranması gibi birtakım fikrî ve felsefi hususların şiire yansıtılması noktasında bazen açık ve anlaşılır biçimde bazen de sembolik bir söylem etrafında kullanılmıştır. Bu noktada tasavvufu sanatsal anlamda şiire estetik ve güzellik kazandırma noktasında bir araç olarak kullanan şairler bulunduğu gibi tasavvuf ıstılahını şiire alarak hem estetik anlamda mükemmel bir sanat eseri yaratma hem de bir öğretiyi geniş kitlelere aktarma niyetinde sanatçıların var olduğu da görülmektedir. Bir grup şair için ise şiir sadece tasavvuf öğretisini aktarmada uygun ve etkili bir vasıta olarak tasavvur edilmiş ve bunun neticesinde ortaya konulan şiirler sanat ve estetik bağlamında değeri tartışılabilecek sadece muhtevası itibarıyla belli bir değeri haiz eserler olarak günümüze ulaşmıştır. Çalışmaya konu olan Hâfız Sa'dî'in " Dîvân-ı Gülzâr " adlı eseri de tasavvuf öğretisinin aktarılması için telif edilen, bu bağlamda da şiir formunun tercih edildiği öğretici nitelikte bir eser olarak nitelendirilebilir. Hakkında bilgi veren kaynaklardan ve Dîvân'da yer alan şiirlerinden anlaşıldığı üzere Nakşibendî tarikatının Hâlidî koluna bağlı olan Hâfız Sa'dî, şiirlerinin tamamında İslam'ın mistik tarafını ifade eden tasavvufa ait meseleler ve özellikle Muhyidddîn İbn Arabî tarafından sistemleştirilen " vahdet-i vücûd " öğretisi çerçevesinde, İslam dininde varlık ve varoluş sırları ile ilgili temel prensipleri ele almıştır. Dîvân içerisindeki tüm şiirlerin ortak özelliği, belli bir sanatsal ve estetik kaygı gözetilmeksizin tamamen İslam dini ve tasavvuf ile ilgili inanç ve öğretilerin aktarımında bir vasıta fonksiyonuyla didaktik bir mahiyet arz etmeleridir. Ancak şiirlerin gerek ele alınan hususlar gerekse bu hususların aktarılmasında kullanılan dil malzemesi bağlamında muhatap aldığı okur kitlesinin, avam tabir edilen sıradan

Sign up for access to the world's latest research.

checkGet notified about relevant papers

checkSave papers to use in your research

checkJoin the discussion with peers

checkTrack your impact