MODERNLEŞEN MEDENİYET VE DEĞİŞEN DİN ANLAYIŞI (original) (raw)
2018, IĞDIR INTERNATIONAL CONFERENCE ON MULTIDISCIPLINARY STUDIES
Modernliği tanımlamaya girişmek, sorunlu bir alana dalmaktır. Çünkü ne bir harekettir, ne de bir akımdır. Diğer taraftan, yalnızca tarihsel bir kesit belirli bir dönemi ve bu dönemde hâkim olan özellikleri betimlemek için kullanılan bir terim ya da nosyon da değildir. Öncelikle zaman ilişkin bir terimdir. Yine de içinde yaşanılan zamanı ya da daha doğru bir ifadeyle, günümüze ait bir dönemi kendisinden kalkarak tanımlama çabasında olan bir bilinç durumudur. Bu anlamıyla, tarihsel olanın karşıtı olarak değerlendirilebilir. Modernlik bilinci ilk kez insanın yapıp ettikleri arasında doğrudan mükemmelliğin arandığı estetik alanda ortaya çıkmıştır. 18.yüzyılın sonlarında Fransız Aydınlanması sırasında, klasik sanat ile ilgili tartışmalarda, kendilerine modernler diyen bir grubun ortaya çıkması “modern” bilincin ilk nüvesi olarak görülür. Yine de modern kelimesinin kökeni, beşinci yüzyıla kadar geri gider. Kelime, Latince “modernus” biçimiyle, artık resmen Hristiyan olduğu kabul edilmiş olan o dönemi, Romalı ve Pagan geçmişinden ayırmak için kullanılır. İçeriği sürekli değişse de eski alandan yeni alana geçildiğini, yeni olanın hâkim olduğunu belirtir. ( Demirhan, Modernlik, s: 11–12) Modern: Eski Türkçede “asri” ve “muasır” gibi iki ayrı kelime olarak kullanılan modern kelimesinin Batı dillerindeki karşılıkları arasında “modern”, Fransızcadaki “mondaine” ve İngilizcedeki “mundane” sayılabilir. Çeşitli anlamlar atfedilse de bu kavram yaygın olarak, şimdiki zamana ait ve uygun olan, yeni ve toplumlar arasında en fazla gelişmiş olanların temsil ettiği bilgi, teknik ve zihniyet düzeyini ifade etmek üzere kullanır. Bu kavram ile ilişkili ya da onun karşılığı olarak kullanılan asri, muasır, çağdaş, çağcıl, çağdaşlaşma, muasırlaşma, modern, modernite, modernleşme gibi kavramlar birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ahmet Çiğdem, Hobermos’a dayanarak “modernite/modernlik ile modernizasyon/modernleşme arasında köklü bir farklılık görmektedir. Ona göre modernlik, bir projeye bir refleksiyona, modernleşme ise bu projeyi mümkün kılan kurumsal-yapısal evrime işaret eder bu anlamda batı dışı toplumlar modernleşirler, ancak modern olamazlar, sadece modernliğin kurumsal altyapısıyla eklemlenebilir. Öyle anlaşılıyor ki modernleşme batı dışı toplumların, Batılı toplumların gelişmişlik düzeylerine gelmek için gösterdikleri çabayı ifade etmekte ve batılılaşma ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu ideolojik kullanımının yanında, Modernleşmeyi “hem batılı ülkelerin geldikleri düzey, hem de, batılı olmayan ülkelerin gelişme çabaları” anlamında ele alıp tasvir edersek; Bazı sosyologlara göre modernleşme: —Kongar’a göre: modern toplum ileri düzeyde sanayileşmiş toplumdur.- —Wagner’e göre: modernleşme, insanlığın yeryüzünde kontrolü ele geçirmesidir. —Lerner; modernleşmenin bir batılılaşma olduğunu ve onun temelinde akılcı ve pozitivist bir ruhun benimsenmesinin yattığını söyler. —Eisendstad modernleşmenin iki genel niteliğinden bahseder. Toplumların sosyoekonomik değişmeleri. (Ekonomik, Siyasal, Kültürel Alanda ) Toplumsal örgütlenmenin yapısal değişmeleri. (Siyasal Örgütlenme, Ekonomik, Meslek Sistemleri Alanında ) —Levy göre; Batılı toplum ve batılı olmayan toplum ayrımı /genellemesi yanıltıcıdır ve her dönemde her toplum için geçerli olan bir modernleşme reçetesi yoktur. —Smelser’e göre; Modernleşmeye yol açan değişmeler şunlardır: 1-Teknolojik olarak basit ve geleneksel tekniklerden, bilimsel bilginin uygulanmasına doğru bir süreç. 2-Tarımda kendi kendine besleyen tarımdan, tarımsal maddelerin ticari amaçlarla üretilmesine geçiş 3-Sanayide insan ve hayvan gücünden makine gücüne geçiş. 4-Köyden kente doğru hareket. Modernleşmenin temel göstergelerinden biri: ilerlemedir. Modernleşmeden önceki toplumlar geleneklerin hâkimiyeti altında olup ve farklılaşmayı şüpheyle karşılarken; Modern toplumlarda gelenekler şüpheyle karşılanmamakta, farklılaşmalara teşvik edilmekte ve ilerleme düşüncenin temeline oturmaktadır. Bunun için değişime ihtiyaç vardır. Bu değişim, üretim tekniklerinden siyasal katılmanın yaygınlaşmasına kadar bütün bir toplumsal ilişkilerdeki değişimdir. Modernlik öncesi toplumlarda yaygın olan birincil (samimi) ilişkilerin yerini modern dönemde ikincil (resmi) ilişkiler almıştır. Bu gelişmeyi teşvik eden faktörlerden birincisi devlet kurumlarında bürokrasinin artması, ikincisi ise kentleşmedir. Köylüler, kentlerin kalabalıkları arsında kaybolmakla, kentte kendine yeni bir dünya kurmak ve geleneklerinden vazgeçmek arasında bir tercih tapmak zorundadır. İşte bu değişimin zorunluluğu modern toplumda bireyin belirsizlikler ve güvensizlikler içine hapsolmasına yol açmıştır. Modernleşmenin temel göstergelerinden ikincisi: Rasyonalitenin toplum yaşamına hâkim olmasıdır. Bu hâkimiyet; toplumsal yaşamın, eğitim, hukuk, siyaset, ekonomi, sağlık gibi temel kurumların, birbirinden bağımsız ve kendilerine has yasalara tabi olmaları ile görünür hale gelebilir. Modern öncesi toplumlarda dinler, sadece bütünleşmeyi sağlamakla kalmamış, aynı zamanda toplumun bütün temel kurumlarını da nüfuzu altında bulundurmuşlardır. Modernleşmeyle birlikte din, hem toplumun temel kurumları üzerindeki nüfuzunu kaybetmiş, hem de kendi özel fonksiyonlarıyla sınırlı bir hale gelmiştir. (Morris, Weber’e dayanarak, Modern toplumlarda dinin, diğer toplumsal kurumlar arasında bir kuruma indirgendiğini, dini düşünce ve kavramların sistematikleştiğini, yani rasyonelliğin arttığını, dinde ibadet ve törenlerle birlikte büyüsel öğelerin sürekli olarak azaldığını belirtir.) Yeryüzünde bir “dünya cenneti” kurmayı vaat eden Modernizm, bütün gezegeni cehenneme çevirmiş durumdadır. Bu durum kısmen Din ve Modernizm başlığında ele alınmıştır. Çünkü çelişki bu ikisi arasındadır. Modernizm, temelde “dini” olanın tersyüz edilmesi veya eski bilgelerin deyimiyle “Şeytan’ın Allah’ı taklit” etmesidir. Genelde Din’in ve özelde İslam Dini’nin Modernizm’e verecek esaslı bir cevabı var. Modern dünyaya eleştirel bir zihin perspektifinden bakmak her zaman mümkün olmuyor. Bunu deneyenler ya “bilinçten yoksun gelenekçilik” ya da “kör radikalizm”le suçlanıyorlar. Kurumsal ve akademik seviyelerden bakanlar da irfan ve hikmet boyutundan yoksundurlar. Zamanın ruhunu şekillendiren modernite insan merkezli bir dünya görüşüdür. (Bulaç, Din ve Modernizm, s: 7, 8, 9 ) Genel eğilim bütün dünyanın Batılı refah toplumlarına erişmesi yönündedir ki, bu ise bütün insan ırkını kendi ölümüne susamış olduğunun açık göstergesidir. Kuşkusuz bütün ülkeler, Batılı toplumlar kadar tüketemezler; buna ne dünyanın tabii ve maddi kaynakları yeter, ne de ekonomik yapısı dayanabilir. (Bulaç, Din ve Modernizm, s: 14 ) Modernite türedi bir felsefedir; çünkü insanlığın kadim geçmişi göz önüne alındığında, sadece Modernizm içinde doğru, meşru ve iyi gibi ahlaki ve yüksek hukuki idealler, ilk defa yerlerini salt yaralı olana bırakmıştır. Modern kavrayışa göre eğer bir şey yarar sağlıyorsa, daha çok yarar elde etmek ve bu yöndeki çabaları yoğunlaştırmak ister. ( Bulaç, Din ve Modernizm, s: 17) İslam girdiği her yere damgasını vurdu ama insanları kendi özgün, tarihsel, yöresel kimliklerinden yoksun bırakmadı. Modern batı uygarlığı ise kültürel, ulusal ve yöresel mozaiği parçalıyor, dünyanın en ücra köşesinde yaşayan küçük kabileleri bile kendi eritici kazanı içinde yok ediyor. Ve girdiği her yere kendi çelişki ve bunalımlarını da beraberinde taşıyor. Artık ne Asya ve Afrika, ne Amerika’dan söz edilebilir; her yer Batı’dır. (Bulaç, Din ve Modernizm, s: 21 2.Dünya savaşından sonra bir fikir haline gelen Modernizm tek tip insan tek tip toplum oluşturmayı hedefler. ( Bulaç, Din ve Modernizm, s: 39) Modernizme açık bazı alt kültür grupları: Marjinaller – Ateistler – Feministler - Eşcinseller - Hoşnutsuz ve Köksüz Zümreler - Lümpen Takımı vb. birçok grubu burada sıralayabiliriz. Sonuç olarak bütün bunlardan dolayı İslam sahici bir kurtuluştur denilebilir. Yani Dünya hayatını tutku ile sevmek ( Hubbu hayati’d-Dünya ) olan modernizm değildir. Bunun yerine Hakiki Felah olan ed-Din’dir şeklinde söylememiz daha uygun olur. ( Bulaç, Din ve Modernizm, s: 252 ) KAYNAKÇA Ahmet Demirhan, Modernlik, İnsan Yay., İstanbul, 2004. Kadir Canatan, Bir Değişim Süreci Olarak Modernleşme, İstanbul Yay., İstanbul, 1995. Ali Bulaç, Din ve Modernizm, Çıra Yay., İstanbul, 2012. Ali Şeriati, Medeniyet ve Modernizm, Birleşik Yay. , İstanbul, 1993. Hans Van Der Loo- Williem Van Reijen, Modernleşmenin Paradoksları; Hans Van Der Loo- Williem Van Reijen, İnsan Yay., İstanbul, 2003.