Halaf Kulturunun Yukari Dicle Bolgesindeki Dagilimi (original) (raw)
Related papers
Kalkolitik Dönemde Yukarı Dicle Vadisinde Ölü Gömme Gelenekleri
Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (HÜSBED), 2018
Yukarı Dicle Vadisi, 1900 km uzunluğu ile tüm Mezopotamya boyunca akan Dicle Nehri’nin Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi içerisinde oluşturduğu vadilerden biridir. Ülkemizde bir kalkınma projesi olarak Ilısu Barajı’nın inşasının gündeme gelmesi ile arkeolojik açıdan son 30 yıldır araştırılmaya başlanan vadideki arkeolojik merkezlerin Kalkolitik Döneme ait materyal kültürlerinin bir bölümünü de ölü gömme gelenekleri oluşturmaktadır. Bu geleneğin en karakteristik özelliği vadinin yerel Kalkolitik kültürüne ait olmasının bir getirisi olarak yapıların temelleri ve tabanları altına gömülen urne türü kapların içerisine defnedilen bebek iskeletleridir. Bu ve diğer Kalkolitik materyal kültür geleneği araştırmacılar için vadideki Kalkolitik dönem karakteristiği, kronoloji ve terminoloji problemleri konusunda önemli bilgiler vermektedir.
MÖ 4. Binyıl Sonunda Yukarı Dicle Bölgesi’nin Uruk Kültürü ile Etkileşimi
MÖ III. BİNYILDA ANADOLU, 2022
The 4th millennium BC covers the Uruk Period in the Southern Mesopotamian chronology and the Late Chalcolithic Period in the Northern Mesopotamian Chronology. Uruk Culture also brought up discussions on the essence of the expansion or spread when it occurred in Northern Mesopotamia since the second half of the 4th Millennium BC. The researchers tried to explain the widespread geography of Uruk cultures with interaction models (Uruk World System, diaspora, acculturation, hybridization). However, researchers developed these models on data usually obtained from excavations in the Euphrates Basin. This paper focuses on the archaeological settlements in the Tigris Basin, another lifeblood of Mesopotamia. The Upper Tigris Region is a plain surrounded by the northern and eastern Taurus Mountains, west Karacadağ and south Tur Abdin Mountains. There are a few settlements dated to the Late Chalcolithic 5 period, such as Başur Höyük, Kenantepe, Salat Tepe, Aşağı Salat, Giricano, and Müslümantepe. The Upper Tigris Region witnessed different cultural features in the Late Uruk/Late Chalcolithic 5 Period. Unlike Başur Höyük, Uruk’s influence was weak in most settlements in Upper Tigris Region. This paper aims to demonstrate the cultural differences in the region and define the role of these sites in the Uruk World.
MUĞLA DÜĞÜNLERİNDE UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ BİR ÇALGI KÜLTÜRÜ: DELBEKÇİLİK
İnsan hayatın önemli üç büyük geçiş eşiğinden biri evlilik, evlilik de kısaca iki insanın resmi ve toplumsal kurallara göre yaşamını birleştirmesidir. Evliliğe giden yolda ise tanımdaki kısalığın aksine toplumsal geleneklere ve inançlara göre şekillenen pek çok alt geçiş eşiği vardır. Evliliğin alt geçiş aşamalarından belli başlıları; kız isteme, söz kesme, nişan, kına gecesi, düğün ve gelin almadır. Evlilik töreni aşamaları içersinde yemekler yapılır, konuklar karşılanır, bayrak hazırlanır, çeyiz taşınır, kına yakılır, çalgılar çalınır, türküler söylenir, oyunlar oynanır. Bütün bu aşamalarda yemeklerin yapılmasından sorumlu yemekçiler, geline ve damada yardımdan sorumlu sağdıçlar ve yengeler, bayraktan sorumlu bayraktar dediğimiz düğün görevlileri vardır. Bir diğer görevli grubu da evlilik töreninde bu mutlu olayın kutlanması için gerekli eğlence ortamının yaratılmasını sağlayacak olan düğün çalgıcılarıdır. Bunlardan biri olan Muğla düğünlerindeki delbekçiler de bizim bildiri konumuzu oluşturmaktadır. Delbekçilik geleneğinin uygulayıcıları, uygunlanma alanı, geçmişte ve bugünkü durumu ele alacağımız konular olup unsurun müzik tekniği açısından incelenmesi, nitekim bu konu daha önceki yıllarda işlenmiştir , dışarıda tutulacaktır. Delbekçilik ile ilgili alan araştırması, Aydın DURDU ve Bircan DURDU tarafından 07.08.2010 tarihinde Fethiye-Boğalar Köyü ile 30.09.2010-01.10.2010 tarihleri arasında Fethiye ve Dalaman ilçesinde gerçekleştirilmiştir.
Kulturel Miras Baglamında Yukselen Deger Olarak Aktarlıgın Yeniden Kesfi
Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2021
Kültürel mirasın önemli bir parçası olan aktarlık, son yıllarda doğal ve bitkisel ürün kullanımına rağbetin artması ile dikkat çeken bir meslek haline gelmiştir. Fiziksel ve ruhsal birçok hastalığa geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları kapsamında tedavi yöntemleri sunan aktarlar, son dönemde artan sayılarıyla halka daha fazla hizmet sunmaktadırlar. Covid-19 salgınının da ortaya çıkması ve talebin daha artış göstermesiyle özellikle büyük şehirlerde tanınırlığını ve işlevselliğini artırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, kültürel mirasın korunması ve yaşatılması bağlamında sağlık coğrafyası, kültür coğrafyası, halk bilimi ve sağlık bilimleri gibi disiplinlerin ortak konusu olan geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları açısından da önemli olan aktarlık mesleğine dikkat çekmektir. Bu doğrultuda Samsun ili genelinde faaliyet gösteren 28 aktarla gerçekleştirilen saha çalışmalarında görüşme yöntemi gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmelerde, aktarların mesleki bilgi, donanım ve deneyimleri ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca halkın aktarlara yönelik ilgi ve tutumları da araştırılmış ve irdelenmiştir. Çalışmanın sonucunda en fazla hangi hastalıklar için aktarlara rağbet edildiği, hangi drogların tercih edildiği ve hangi bitki tür ve karışımların daha çok kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır. Aktarların meslek ve mesleğin geleceği ile ilgili endişe ve sorunlarının da ortaya konulduğu bu çalışmada sorunlara yönelik olarak bazı önerilerde bulunulmuştur.
ÜSKÜPLÜ İSHAK ÇELEBİ DÎVÂNI'NDA KLÂSİK SANATLAR
ÖZET Üsküplü İshak Çelebi (1464-1537), Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli'deki önemli kültür merkezlerinden biri olan Üsküp'te XV. yüzyılın ikinci yarısında doğmuştur. İshak Çelebi'nin Üsküp'te başladığı tahsilini nerede bitirdiği kesin olarak bilinmemektedir. Üsküp, Serez, Edirne, Bursa'da müderrisliklerde bulunmuş, Şam'da kadılık yapmıştır. 16. yüzyıl Klâsik Türk şiirinin önemli temsilcilerinden olan İshak Çelebi'nin Divan'ından başka Selîm-nâme'si ve Keşfü'z-zünûn, Terceme-i Şakâyık ve Osmanlı Müellifleri'nde bildirilen " fünûn-ı selâseden bâhis " (üç fenden bahseden) Risâle-i İmtihâniyye'si vardır. Klâsik Türk şairleri, estetik kaidelerinin bir gelenek halinde devam ettirildiği Klâsik Türk edebiyatı içinde, kendi üslûp özellikleri haricinde, ekserî aynı malzemeyi kullanmışlardır. Farklı üslûp teşekküllerinin incelenmesinden önce, Klâsik Türk edebiyatının malzemelerinin mukayeseli olarak tetkik edilip ortaya konulması gerekir. Bu çalışmanın örneklemi olarak seçilen Üsküplü İshak Çelebi Dîvânı'na yansımış olan klâsik sanatlar tespit edilerek, Klâsik Türk edebiyatında bu konuyla alakalı olarak yapılacak üslûp mukayeselerine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Klâsik Türk Şiiri, Üsküplü İshak Çelebi, Mûsikî, Hat, Nakş. ABSTRACT Üsküplü İshak Çelebi (1464-1537) was born in Üsküp where is one of the important cultural centres of the Ottoman Empire's, in the second half of the 15 th century. İshak Çelebi has started his education in Üsküp but it is unknown where he completed it. He has been lecturer in Üsküp, Serez, Edirne, Bursa and he has been kadı at Damascus. İshak Çelebi is one of the famous representatives of the Classical Turkish Poetry in 16 th century. His works are: Divan, Selîm-nâme, Keşfü'z-zünûn, Terceme-i Şakâyık, Risâle-i İmtihâniyye. Classical Turkish poets, aesthetic rules goes on as tradition in Classical Turkish Literature, without its own style, generally use the same material. Before the study of different style formation, Classical Turkish Literature's materials have to be comparatively studied and exposed. The purpose of the study is, determining the reflections of the classical arts in Üsküplü İshak Çelebi's Divan and contributions to style comparisons related to this topic. Üsküplü İshak Çelebi (1464-1537), Osmanlı İmparatorluğu'nun Rumeli'deki önemli kültür merkezlerinden biri olan Üsküp'te XV. yüzyılın ikinci yarısında doğmuştur. Ailesi de Üsküp'ün yerlisidir. Babası kılıç ustası olduğundan Kılıççı İbrahim diye anılırdı. İshak Çelebi hakkındaki bilgileri esas itibarîyle Âşık Çelebi'den aldığı anlaşılan Kınalı-zâde Hasan Çelebi, onun başlangıçta baba mesleğiyle uğraştığını ima ederse de, Âşık Çelebi'nin tezkiresinde ve çağdaşı diğer kaynaklarda bu iddiayı destekleyen veya doğrulayan bir bilgiye rastlanmamıştır. İshak Çelebi'nin Üsküp'te başladığı tahsilini nerede bitirdiği kesin olarak bilinmemektedir. Bütün kaynaklar birbirini teyit ederek ve Âşık Çelebi'ye dayanarak Kara Bali Efendi'den mülâzım olduğunu bildirmektedirler. Şakâyık Tercemesi'nde Kara Bali Efendi'nin müderrislik zincirinin ilk halkasının İstanbul'da Atik Ali Paşa Medresesi müderrisliği olduğu, oradan Edirne'de Üç Şerefeli'ye, daha sonra da İstanbul'da Sahn Medreseleri müderrisliğine getirildiği belirtilmektedir ki, bu da H. 918/M. 1512-13 yılına tesadüf eder. İshak Çelebi'nin H.924/M. 1518'de 22 Şubat-25 Temmuz tarihleri arasında Üsküp'te müderris olduğu, ancak bundan önce Edirne'de İbrahim Paşa ve daha önce de * Okutman, Muğla Üniversitesi Rektörlüğü Türk Dili Bölümü, 48170 Kötekli/Muğla; Doktora Öğrencisi, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı, nue@mu.edu.tr.
Akkad Dönemi ve Sonrası Yukarı Dicle Seramiği
Özet Mezopotamya tarih boyunca birçok farklı kavmin bir arada yaşadığı bir bölge olmuştur. Fırat ve Dicle'nin topraklara kattığı bereket sayesinde çevre coğrafyalardan sürekli göçler alarak kültürel gelişimlere neden olmuştur. Tarımın başlaması, yazının icadı, teknolojik gelişmeler kültürel gelişimi hızlandırıp devletleşme yolunu açmış, bu süreç hızla işleyip bir süre sonra devletlerarası siyasi çekişmelere neden olmuştur. Kuzey Mezopotamya da ılıman iklimi, Anadolu ve diğer kuzey kültürleri ile arasında köprü görevi görmesi, merkezi bir konumda olması bölgenin her zaman önemini korumasını sağlamıştır. Öyle ki bu bölgeye birçok kral tarafından seferler düzenlenip kontrol altına alınmak istenmiştir. Akkad döneminde Sargon'un Subartu ülkesine düzenlediği seferler, Naram-Sin'in Yukarı Dicle'yi fethi, daha sonraki dönemlerde Assur Krallığı'nın Anadolu ile yaptığı ticari faaliyetler bu bölgenin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Yapılan kazılarda ETÇ III döneminde Yukarı Dicle Havzasında yerleşim sayısında belirlenemeyen bir nedenle büyük düşüşler yaşandığı, birçok yerleşimin terk edildiği, buna karşın Orta Fırat ve Habur Havzalarında yerleşimlerin geliştiği, büyük surlu kentlerin oluştuğu belirlenmiştir. Yukarı Dicle Havzasında ETÇ IV evresinde Akkad egemenliği ile birlikte yerleşimler artmış, buna karşın, ETÇ II evresinde görülen seramik kültürünün tamamen değiştiği anlaşılmıştır. Bölgede ortaya çıkan yeni seramik kültürünün Yukarı Habur havzası ile bağlantılı olduğu, Akkad dönemi sonrasında da üretimine devam edildiği belirlenmiştir. Bu çalışmada, bölgede değişen bu seramik geleneğinin Akkad döneminde ve sonrasındaki durumu Yukarı Dicle Havzasında kazıları yapılmış yerleşimler üzerinden değerlendirilmeye çalışılacaktır. Abstract Several different ethnic groups lived together in Mesopotamia throughout ages. The region, proliferated by the Euphrates and Tigris rivers was so attractive that always new groups migrated. The emergence of agriculture set forward the invention of script and technological development that leads the urbanisation and state processes. Thereafter, political conflicts between these states drew the historical course. The mild climate and strategic location of Northern Mesopotamia between the southern plains and Anatolia as well as other northern regions lead to a continuous importance; several emperors held campaigns in order to control the region. The campaigns of the Akkadian Emperor Sargon to the land of Subartu, and the conquest of the Upper Tigris region by Naramsin
DİRİLİŞ ERTUĞRUL DİZİSİNDE TÜRK HALK KÜLTÜRÜ UNSURLARI
Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Edebiyatı Programı Yüksek Lisans Tezi, 2022
Kültür, toplumların tarihleri boyunca biriktirdikleri bütün oluşumlarını kapsayan bir kavram olarak bilinmiştir. Kültürün bünyesinde ele alınan her konu, insanla gelişen psikolojik ve sosyolojik unsurları içinde barındırmaktadır. Bilinçaltına etki edip davranışlara yansıyan olaylar araştırılarak insanın yaşam dünyası anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Toplum bünyesinde başlayan, devam eden ve son bulan birçok unsur bulunmaktadır. Bunların içinde geniş bir yelpazeye sahip olan ve incelenmesi insana bağlı olarak devam eden halk kültürüne ait değerler yer almıştır. Halk kültürü; toplumların dil, din, yaşam olgularını içerisinde barındırıp aktaran bir bilim olmuştur. Halk kültür değerlerinin bilinip tanınmasına ve aktarımına yardımcı olan çalışmalar yapılmıştır. Zamanla medya sektörü, halk kültürünün tanınmasını sağlayan yapımlar ortaya çıkarmışlardır. Medyanın iki büyük kuvveti sinema ve televizyon, batı dünyasından örnekle Türk yaşam kültürüne alınan, evrenselde ve özelde ses ve görüntüyle ilerleyecek olan bir sürecin başlangıcı olmuştur. Önce batı televizyonlarından alınıp Türk televizyonlarına sunulan yapımlardan sonra, zamanla gelişen Türk sinema ve televizyon sektörü, Türk toplum yaşamı doğrultusunda diziler, filmler, programlar hazırlamıştır. Özellikle milli sinemanın oluşmasıyla; inanç, tarih ve kültür gibi temel konulara ekranlarda yer verilmeye başlanmıştır. Böylelikle batının bu sektör üzerinden değiştirmeye uğraştığı öz kültür değerlerinin, öğrenme duyularının en yükseği olan görsellik ve işitsellik üzerinden korunmaya alındığı görülür. Bu bağlamda tarih ve Türk halk kültürü unsurlarından yararlanılarak senaryoya dökülen konular aracılığıyla, izleyicilere milli bilincin unutulmaması, yaşanması ve yaşatılması sağlanmaya çalışılmış, kimlik bilinci kazandırmak, ata kültüne bağlılığın önemini hatırlatmak amaçlanmıştır. Sinema ve televizyonun, tarih ve halk kültürünü harmanlayarak kurguladığı pek çok örnek bulunmakta olup bunlardan birisi de Diriliş Ertuğrul dizisidir. Söz konusu dizi, yayına başladığı günden, final yaptığı zamana kadar inceleme ve araştırma konusu özelliklerine sahip olduğu görülmüştür. Senaryonun içinde yer alan kültürel oluşumlar sinema, televizyon ve tarih ilişkisine göre dizinin ekrana, Türk insanı ve kültürüne bağlı olarak sunduğu konulardır. Kültürün içinde yer alan halk edebiyatı, dönem insanlarının anlattığı; destanlar, hikâyeler söylediği; atasözü ve deyim gibi özlü sözler, verdiği; öğütler, ettiği dualar, ağıtlar, ninniler, söyleşmeler vb. konular sosyo-psikolojinin değerlendirmesine uygundur. Eski Türk inancı, ozanlık, insanın bilinçaltı ve davranışlarının gizi olan motifler ve Türk yaşam kültürü oluşumlarını incelemek eski Türk toplum yapısını anlaşılabilir kılmıştır. Popüler kültürde yayınlanan bir dizi olduğu için modern çağın bu tarz dönem yapımlarına gösterdiği ilgi ve tepkiler bağlamında eskinin bugüne etkileri çalışmanın amacını oluşturmuştur.