ISLAM VE YORUM (original) (raw)

ISLAM VE YORUM ı

2017

İnsanoğlunun yaşamı anlamın keşfi veya anlam verme şeklinde cereyan eden bir süreç üzerine kuruludur. Anlam ise sözlükte, bir kelime, bir söz, bir davranış veya olgudan anlaşılan şey, bunların hatırlattığı düşünce şeklinde açıklanmaktadır.' Kelimenin Arapçadan Türkçeye geçen karşılığı "mana" kelimesi olup "kastedilen ve amaçlanan" kelimeleriyle açıklanır. 2 İnsanın kavrayan ve bilen bir varlık oluşu ve diğer varlıklarla bu vasfı ile ilişki kuruyor oluşu anlamı kaçınılmaz !almıştır. İbn Slna'nın ifadesiyle, insana verilmiş olan duyu gücünde dış alemdeki şeylerin suretlerini resmetme yeteneğinin bulunuşu, insan. doğasının ise iletişime muhtaç oluşu resmedilen suretleri seslerden meydana gelen lafızlara dönüştürmeyi gerekli kılmıştır.3 Bu şekilde lafızları oluşturan sesler anlamın, dola}'lsıyla bilginin taşındığı kalıplara dönüşmüştür.

ULUSLARASI ISLAM VE YORUM SEMPOZYUMU

KUR'ÂN AÇISINDAN FARKLI DÜŞÜNCE VE YORUMLARIN BAZI OLUMLU FONKSİYONLARI (Different Thought And Interpretation In Qur’an In Terms Of Benefits), 2017

Akli çabanın olduğu her yerde farklılıklar ve farklı yorumlar kaçınılmazdır. Günümüz dünyasında da hiçbir toplum homojen / tek tip değildir. Her yerde farklı din, dil, kültür, etnik kökene sahiJ? toplumları görebiliriz. Zaten çağdaş toplumların ayırt edici bir özelliği de çoğulcu bir yapıda olmalarıdır. Çoğulculuk kelimesi; genellikle farklı inanç, fikir ve düşünce sistemlerinin, dünya görüşlerinin birinin diğeri üzerinde hegemonya kurmadan, onu ötekileştirmeden bir arada yaşamaları durumunu gösterir.

ISLAM VE BILIM

RAVZA, 2023

İslâmî ilimlerde kullanılan klasik bilimsel yöntemler, dînî düşünce "İslâmî ilimlerde kullanılan klasik bilimsel yöntemler, dînî düşünce yanlışları ve Müslümanca bir bilime olan ihtiyaç" yanlışları ve Müslümanca bir bilime olan ihtiyaç"

ISLAM KITAP RESMINDE IKONOGRAFIK YORUMLAMALAR

Ünlü Fars şairi Firdevsî (ö. 1020) olarak anılan Ebu'l-Kâsım Firdevsî-i Tûsî millî bir destan olan Şâhnâme'sini 1022 yılında tamamlayarak farklı rivayetler olsa da Sultan Gazneli Mahmud'a (998-1030) sunar. Eserde İran kahramanlarının başından geçen çeşitli olayların yanında aşk hikâyeleri de yer alır. Şâhnâme'nin metin akışına göre Zâl ve Rudâbe ilk aşk hikayesini oluşturur. Zâl ile Rûdâbe'nin öyküsü Zâl'in bir gün ülkesinde gezintiye çıkarak, Kâbil'e gelmesi ve buranın Mihrâb adındaki yöneticinin misafiri olmasıyla başlar. Mihrâb, Zâl'in geldiğini öğrenince meclis kurulur ve burada Mihrâb'ın kızı Rudâbe'den söz edilir ve övülür. Zâl bu sözlerden çok etkilenir ve henüz görmediği bu güzel kıza âşık olur. Meclis bitince Mihrâb, eşi Sînduht ve kızı Rûdâbe'nin yanına gelir ve o da Zâl'i över. Rûdâbe babasının sözlerinden sonra Zâl'ı görmek için büyük bir heves duyar. Cariyelerini yardımıyla bir buluşma ayarlanır. Zâl Rudâbe'yi görmek için köşküne gitmek ister Rûdâbe, sevgilisini beklemek için dama çıkar. Atının üzerinde Zâl'i görünce onu karşılar. Güneş batıp, birbirlerini göremeyince Zâl bir araya gelmek için Rudâbe'den çare ister. Bunun üzerine gece gibi kara saçlarını çözer ve sevgilisinin tırmanması için köşkün damından aşağıya sarkıtır. Saçlarının ucundan tutup beline bağlamasını söyler. Bu sözler karşısında şaşıran Zâl, sevgilisinin saçlarına tırmanmaya kıyamaz ve onları okşayıp, öper. Kölesinden bir kement alır ve fırlatır. Kemendin halkası, köşkün çatısının ucuna geçince yukarıya tırmanır. İki sevgili gece eğlenirler ve gün ağarmaya başladığında Zâl kemendini atar ve köşkten aşağıya iner.

ISLAM HUKUKU VE POST-MODERNIZM

tartýþma içinde arkadaþlarým,Dr.Hasan Aydýn'ýn post-modernizmle ilgili yazýsýný gönderd arak.Dr. Aydýn burada,post-modern düþünce, ya da post-modern yöntemi, kültürlere göre deðiþ olduðu bir bakýþ açýsý olarak tanýmlýyor.Hatta bu, bazýlarý için neredeyse, Protagoras'ýn deðiþip, farklý farklý olduðu"ifadesine uygun bir düþüncedir. Hemen burada, Ýslâmcýlar arasýnda bunun izdüþümünü olan Fazlurrahman Ekolü için bir küçük h Mesela;Ýktidar partisinin anti demokratik yönelimlerine meþruiyet zeminii arayan Ýslamcý b azý yazar-çizerler ve hocalar da medyada "her siyasi sistemin; farklý tarihi tecrübelere sahip coðrafyalarda ayný iþlevi yerine getirmeyeceðini '' söylemeye baþladýlar.

İTTİHAD I İSLAM FİKRİ VE RİSALE İ NUR

KÖPRÜ DERGİSİ, 2018

In this study, the birth and development of the idea of “ittihad-i Islam” which emerged in the recent periods of the Ottoman state; caliphate, the Turkism, the Ottomanism, the Panislamism and the ideas like umkmahism are related to ittihad-ı Islam and the discussions of the end of the 19th century and the beginning of the 20th century.

YAHUDİ İSLAM POLEMİĞİ

YAHUDİ İSLAM POLEMİĞİ Bu konunun teolojik, tarihsel ve aktüel olmak üzere üç boyutu mevcuttur: 1. Teolojik açıdan Yahudi- İslam Polemiği Yahudilerin genel olarak öteki din mensuplarına bakışları olumsuzdur ve bu kutsal kitaplarına dayalıdır; 1.Yahudilik etnosentrik bir din olmasına rağmen tevratta dolaylı olarak diğer kavimlere açık bir din olduğunu gösteren bölümler vardır, a. İbrahim ile filistin kralı Sadık kral Melkizedek karşılaş-ması (Yaradılış, 14/17- 24) b. İbrahimin Abimelek ile karşılaşması: (Yaradılış, 20/1- 17.) 2. Bazı rabbiler misyonerliği kutsal bir görev görürler. Eyyüb, yunus gibi figür-ler öteki milletlerin ger (mühtedi) yapılmasını amaçlar. 3. Yahudilere göre sürgüne gönderilmeleri tanrının misyonerlik görevi vermesi demektir. 4. Kutsal kitaba göre (Yaradılış, 9/ 1- 17) Yahudiler, özellikle İyi Amel işle-yen, monoteizme inanan ve Yahudilere zararı olmayan Yahudi olmayanların da kur-tulacağına inananırlar. Ancak bunun için Nuh kanunlarına tabi olmaları esası vardır. buna göre tektanrıcılığı ve evrensel ahlak kurallarını (10 emir) benimseyenler de kurtulurlar. Bu ilkeler aynı zamanda tanrıyla ve kişinin sosyal çevresiyle olan ilişki-lerini ahlaki temele bağlar. Onlara göe Musa öncesi atalar bile nuh kanunlarına ta-biidir. Ortodoks Yahudilere

SOSYOLOJİK BAĞLAMDA YUSUF AKÇURA DÜŞÜNCESİ VE DİN

Batı modernleşmesinin etkileri karşısında Osmanlı ve Cumhuriyet aydını, tehdit edici meydan okumaya bir cevap üretme gayretine girmiştir. Özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinden başlamak üzere pek çok siyasal fikir "kurtuluş" olma ümidiyle tartışılmıştır. Dönemin zor koşulları karşısında farklı sentezler ve yorumlarla aydınlar Batı medeniyeti karşısında nasıl tavır alınacağına dair ciddi görüşler ortaya koyarak mücadele etmişlerdir. Özellikle bu çalışmanın konu edindiği Yusuf Akçura ve fikirleri, dönemin öne çıkan düşünce akımları ve kültürel durumunu anlama noktasında önemlidir. Bu bağlamda çalışmanın problemi Yusuf Akçura düşüncesi ve din ilişkisini anlamaktır. Amacımız ise Akçura’nın Türkçü düşünce geleneğindeki konumuna bağlı olarak dönemin sosyal ve siyasal şartlarının dini anlama ve yorumlamada ne tür farklılıklar ortaya çıkardığını ortaya koymaktır. Akçura özelinde Türkçülük akımının Osmanlı’nın ana akım düşünceleri içerisinde güçlü bir yer edindiği, Akçura’nın şahsi hayatının fikirlerinde dengeli bir milliyetçilik vurgusu ortaya çıkardığı nihayet Akçura’nın düşünsel altyapısının özgünlüğü çalışmada dikkat çeken sonuçlar arasındadır. Anahtar Kelimeler Yusuf Akçura, Milliyetçilik, Türkçülük, Din, Sosyoloji

ISLAM ILE MUSLUMANLIK ARASINDAKI UÇURUM

Al-Ibar Publishing, 2019

İSLÂM İLE MÜSLÜMANLIK ARASINDAKİ UÇURUM İslâm ile Müslümanlık kavramları,-birbirinden bağımsız-iki ayrı inanç kurumunu temsil ederler. Bunu,-çeşitli ilgi ve çağrışımlarla-birçok kez gündeme getirmiş idik. Aynı zamanda konunun anlaşılmasını kolaylaştırmak için bu iki kavram arasındaki farkları bir makalede-özel ve özet olarak-sunmuş idik. 1 Buna rağmen Müslümanlığın İslâm ile yine de karıştırılabileceği olasıdır. Çünkü-yaklaşık bin yıllık geçmişi olan bu tarihȋ bocalama-tahminlerin çok üzerinde devasa bir sorundur. Zamanın akışı içinde kültürel çarpıklıkların birbirini üretmesiyle gittikçe katlanarak çığ gibi büyümüş olan bu sorun,-yüzyıllar boyunca-birçok siyasal ve sosyal soruna daha kaynaklık etmiştir. Bu iki kavramın asırlar boyu birbirine karıştırılmış olması, Müslümanlar arasında-son bin yıl boyunca-oldukça yıkıcı etkiler bırakmış, neden olduğu mezhep ve tarȋkat kavgaları nihayet günümüze kadar sarkarak ürkütücü sonuçlar doğurmuştur. Dolayısıyla bu konuda mukayeseli ve daha ayrıntılı açıklamalara ihtiyaç vardır. Her şeyden önce şu gerçeği hatırlatmak gerekir ki; Müslümanlığı İslâm anlamında değerlendirmek,-üstelik genelleme yaparak-bugünkü Müslüman kalabalıkları «Müslimler» ya da «mü'minler» diye nitelemek mümkün değildir. «İslâm Ümmeti» tarifine uyan çok küçük bir topluluk elbette ki mevcuttur. Bu azınlığın varlığı,-kıyamet kopuncaya kadar da-kuşaklar boyu sürecektir. Bu ilgi ile vurgulamak gerekir ki; «Ümmetim dalâlet üzerinde ittifak etmez;-onun için-Sevâd-ı a'zama uyunuz» meâlindeki zayıf hadise dayanarak Müslüman çoğunluğu «Sevâd-ı a'zam 2 » diye niteleyenler yanılırlar. Ne büyük bir talihsizliktir ki-Müslümanlar tarafından ezildikleri ve yeryüzünün dört bir yanına serpiştirildikleri için hiçbir platformda dünyaya sesini duyuramayan-bu sâlih ve hayırlı mü'min azınlığın bir araya gelmesine izin verilmemektedir. Bununla birlikte, Kur'ân-ı Kerȋm'in ve Sünnetin tanımladığı "ümmetin niteliklerine" baktığımızda, bugün İslâm coğrafyası üzerinde yaşayan çoğunluğun bu vasıflara sahip olmadığını açıkça görürüz. Örneğin Âl-i İmrân Sûresi'nin 110'uncu âyet-i kerȋmesi İslâm ümmetini çok açık bir ifade ile tanımlamaktadır. 3 Ancak-aralarında mü'minlerin serpili olması nedeniyle topyekûn tekfir edilmeleri doğru olmasa da-Müslüman kalabalıklar, hiçbir şekilde bu tanıma uymamakta, dolayısıyla «İslâm Ümmeti» vasfını hak etmemektedirler. Bunun en güçlü, en canlı ve en çarpıcı kanıtı 1 Bkz. Feriduddin AYDIN, «İslâm İle Müslümanlık Arasındaki Farklar Nelerdir?»; 2 Sevâd-ı a'zam: Büyük çoğunluk demektir. Yukarıdaki hadisin bugünkü Türkçe anlamı ise şudur: «Ümmetim, yanlış üzerinde görüş birliğinde bulunmaz.» Bu sözlerin Hz. Muhammed'e ait olduğu kanıtlanamamıştır. Nitekim, İslâm'a bağlı topluluklar (ilk 35 yıl hariç), tarih boyunca sapkın düşünceler üzerinde sürekli görüş birliğinde bulunmuşlardır. Dahası var; bu kamplar, birbirine karşı kanlı savaşlar vermek suretiyle (adetâ aralarında yardımlaşarak) İslâm'ı, daha beşiğindeyken boğmuşlardır. Bu cinayetlerin örnekleri çoktur. Bunların en büyüklerinden biri de «Müslümanlık» faciasıdır. 3 Âyetin bir bölümünün meâli şöyledir: «Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.»