100. Yıldönümünde Büyük Bozgunun Muhasebesi ya da Balkan Harbi’nde Neden Münhezim Olduk? (original) (raw)
Related papers
Selanik, Manastır, Üsküp, Bosna-Hersek ve hatta Belgrat, Viyana, Sırbistan, Karadağ… bizim neyimiz olur? Biz, Edirne’den, Hakkâri’den, Kars’tan sonrasına yabancılaşmış bir nesiliz. Hâlbuki çok değil, yüz yıl önce bugünün sınırlarının ötesi olan bu memleketler için ölüm-kalım mücadelesi veriyorduk. Dedemizin dedesinin ya da babasının gözünde bu şehirler İzmir’den, Diyarbakır’dan, Ankara’dan farksızdı belki de. Ve hatta dedemizin kendisinin bu şehirlerden birinde doğmuş olması da hiç uzak bir ihtimal değil. Zira yüz yıl öncesinde on üç buçuk milyon olan imparatorluk nüfusunun beş buçuk milyonu içe doğru göç etmişti. Yüzüncü yılı olması vesilesiyle bu Yuvarlak Masa Toplantısı’nda Balkan Savaşları’nı konuştuk. Konuklarımız, Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu, Araştırmacı-Yazar Müfid Yüksel ve Dünya Bülteni Tarih Dosyası Editörü İbrahim Tığlı.
Akademik Araştırmalar Dergisi, 2014
Balkan Savaşları Türk tarihinin en acı sayfalarından biridir. Bu savaşlarla ilgili bir asır boyunca çok sayıda eser ve araştırma yapılmıştır. Fakat bu savaş dönemi halen daha sağlıklı bir yaklaşımla ele alınmadığı gibi, sürekli olarak bir takım perdelemeler ile karşılaşılmaktadır. Bu savaşın acılarını konu alan edebiyat, sinema, tiyatro eseri bile yok denecek kadar azdır. Mesela bu savaştan önceki ve sonraki dönemlerde yaşanmış Kanije, Silistre, Plevne, Çanakkale, Antep gibi destansı müdafaa örnekleri vardır. En az bu müdafaalar kadar önemli olan Edirne müdafaası mesela, edebiyat ya da sinema konusu yapılmamıştır. Sadece olayların şahidi Mehmet Akif'in kan ağlayarak yazdığı şiirleri müstesna, böylesi başka eserlere maalesef fazla tesadüf olunamamaktadır. Sayıca çok olduğu görülen Balkan Savaşı edebiyatı eserlerinin 2 çoğu da ağıtların, ağlamaların ya da intikam çağrılarının ötesine fazla geçememiştir ve büyük kısmı da tarih araştırmalarına katkı sağlayıcı özellikte değildir. Buna karşın kitleleri teselli ya da tahrik amaçlı çokça eser vardır. Balkan Savaşları, toplum ve devlet olarak pek hatırlanmak istenmeyen, hatta unutulmak istenen bir dönemdir. Bunun nedenleri tartışılabilir. Fakat bu yaklaşım bir tür "devekuşu" davranışı ya da politikasıdır ve tarihsel sorunsalları ortadan kaldırmamaktadır. Savaş sürecini askeri tarih yönünden ele alan, bölge bölge detaylı çalışmalar elbette mevcuttur. Fakat buradan savaşın yol açtığı travmaları gerçek boyutlarıyla anlamak ve sorumlular hakkında bilgi sahibi olmak olanaklı değildir. Savaşın yol açtığı çöküş ve kayıplar bir yana, hangi siyasal süreçlerin ve algılamaların bu manzarayı ortaya çıkardığının da değerlendirilmesi ve zihinlerde kuşku bırakmayacak, hiçbir sınırlamaya tabi olmayan salt gerçeğin ortaya konması son derece önemlidir. Bu çalışma bu yolda bir mesafe taşı olmayı hedeflemektedir. Ülkemizde doğrudan Balkan Savaşları'na dair yayınların sayısı hayli fazla olmakla birlikte, gerçekten aydınlatıcı olan ve iz bırakanların sayısı fazla değildir. Öte yandan mevcutların bir arada kategorize edildiği bibliyografyaların sınırlı oluşu araştırmacıların karşılaştığı zorluklar arasındadır. 3 Kayda değer eserleri, bazı gruplamalara tabi tutmak gerekirse ilk grup olarak "resmi harp tarihi kitapları" denilebilecek bir kategori oluşturulabilir. Bu grup içinde Genelkurmay yayınları en önemlileridir. Balkan Savaşlarına dair kaynaklarda ikinci bir kategori, resmi yaklaşımdan bağımsız olarak "Türk subaylarının ya da savaşı yaşamış başka kimselerin anıları" biçiminde adlandırılabilir. Bu tip kaynaklarda savaşta Türk-Müslüman ahaliye yapılan vahşet ve soykırım daha netleşmekte, esir Türk askerlerinin durumuna dair de çok üzücü sahneler gözlenmektedir. Fakat bu kategoriye giren eserlerden subayların yazdıklarının çoğunda maceraperestlik ve hayalperestlik her daim gözlenmektedir. Başarısızlığın sorumluluğunu ararken ortaya atılan isabetli-isabetsiz tespitlerin değerlendirilmesi bile çok öğretici olabilir.
CUMHURİYETİN 100 YILLIK MİMARLIK VE ŞEHİRCİLİK ÖYKÜSÜ
Türk Serbest Mimarlar Derneğindeki dostlar benden, Cumhuriyetin 100'nci yılında Cumhuriyetin mimarlık ve şehircilik öyküsü konusunda bir konuşma yapmamı istediler. Sevinerek kabul ettim. Özellikle TRT'nin yüzüncü yıl kutlamalarını geriye attığını duyduktan sonra, bu toplantıya verdiğim önem daha da arttı. Bu sunuşum "Long Dureé" bir anlatı olacak. Bir makale boyutunda kalacak. Tabii ki, bunu yapabilmek için başlangıçta kurulacak anlatının yapısı konusunda bir çerçeve oluşturmak gerekiyor.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN 100. YILINA İTHAFEN FİLOLOJİ VE KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI 3
Karabük Üniversitesi Yayınları, 2024
Бул адабият таануу багытындагы макалада кыргыз элинин салттуу маданиятынын бир көрүнүшү болгон адам өлгөндө аны жоктоо катары аялдар тарабынын аткарылган кошок жанрынын профессионал жазуучулар тарабынан колдонулушу тууралуу сөз болот. Кошок-байыркы жанр, анын жанр катары өзгөчө табияты элдик оозеки чыгармачылыкта кеңири көрүнсө да, жазма адабияттын өкүлдөрү да өз чыгармаларында турмуш чындыгын чагылдырууда, каармандарынын образын ачууда кошоктордун мүмкүнчүлүгүн колдонуп келет. Макалада Ч.Айтматов, С.Жусуев, С.Тургунбаев, А.Муратов ж.б. жазуучулардын чыгармалары талдоого алынат. Бул пикирлер кыргыз маданиятына кызыгуучуларга арналат. Ачкыч сөздөр: кошок, кошокчу, профессионалдык адабият, фольклор, көркөм чыгарма, трагедия, көркөм образ, адабий каарман. Аннотация Ушбу адабиётшунослик йўналишидаги мақолада қирғиз халқининг анъанавий маданиятининг кўринишларидан бири бўлган одам ўлганда уни йўқлаш қатори аёллар томонидан ижро этилган мотам жанрининг профессионал ёзувчилар томонидан фойдаланиши ҳақида сўз бўлади. Мотам қадимий жанрдир, гарчи унинг жанр сифатида ўзига хос табиати оғзаки халқ ижодиётида кенг намоён бўлса-да, ёзма адабиёт вакиллари ҳам ўз асарларида ҳаёт ҳақиқатини акс эттириш, ўз қаҳрамонлари образини очиш учун марсиянинг имкониятидан фойдаланадилар. Мақолада Ч.Айтматов, С. Жусуев, С. Турғунбоев, А. Муратов в.х. ёзувчиларнинг асарлари таҳлил қилинади. Бу фикрлар қирғиз маданиятига қизиқувчилар учун мўлжалланган.
Şeref kardeşler, 2017
The conditions of many people who lived in Stalin era as intellectuals, admi- nistrators, working on some kind of useful services were sorrowful. The life stories of Şeref Brothers who left a deep impression on the cultural life of Tatars by buil- ding “Matbaa-i Şeref Company” in Kazan, and called as “Biraderan Kerimoflar” were also dramatic. The date of death of Şehabeddin Şeref (1876-1936), Burhan Şeref (1883-1942), Galimcan Şeref (1896-1950), Şehri Şeref (1879-1938) is same. All of them was killed in Stalin era in 1938. The stories of Şeref Brothers and their services for Turkish- Tatar society will be explained in paper.