FUTURE OF" STRATEGIC PARTNERSHIP" IN TURKISH-AMERICAN RELATIONS (original) (raw)

TÜRKİYE-AMERİKA İLİŞKİLERİNDE "STRATEJİK ORTAKLIK"TAN NEREYE? / FUTURE OF "STRATEGIC PARTNERSHIP" IN TURKISH AMERICAN RELATIONS

DergiPark (Istanbul University), 2010

Türk dış politikasının önemli bir bölümünü Amerika ile olan ilişkiler oluşturmaktadır. Özellikle soğuk savaş boyunca Türkiye, Batı Bloku'lltın doğu kanadında önemli bir konınnda yer almasından dolayı stratejik bir önem kazaıunış ve bu stratejik önem Amerika ile olan ilişkileri şekillendiren unsurlardan biri olmuştur. Ancak soğuk savaşın son bulmasıyla kısa bir süre de olsa Türkiye'nin bu stratejik önemi sorgulanmaya ve artık Amerika'nın bu ülkeye ihtiyacı kalmadığına yönelik yorwnlar sıklıkla yapılmaya başlanıruşu. Körfez savaşında Türkiye'nin oynadığı önemli rol bu yorwnlan azaltsa da bu dönemde Amerika ile ilişkiler pek de iyi başlamadı diyebiliriz. ı * Bu yazının ilk versiyonu 9. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi (Ankara: Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 7-9 Aralık 2005)'nde bildiri olarak sunulmuştur.

STRATEJİK PARALAKSIN DOĞDUĞU NOKTADA TÜRK VE RUS İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ: KIBRIS VE ÖTESİ

STRATEJİK PARALAKSIN DOĞDUĞU NOKTADA TÜRK VE RUS İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ: KIBRIS VE ÖTESİ, 2020

Son zamanlarda politik, ekonomik, kültürel açılardan Türkiye ve Rusya arasındaki artan işbirliği, Türkiye’nin dış politik manevra seçeneklerini ve kozlarını artırmış, pazarlık gücüne olumlu etkide bulunmuş görünmektedir. Her ne kadar “stratejik ortaklık” tanımlamalarında bulunularak akademik anlamı aşan iyi niyet beyanları üretilse de ikili ilişkiler bölgede siyasal değişim üretecek noktada değildir ve bu meyanda “stratejik” değildir. Uluslararası siyasette Stratejik etki “siyasi değişim” üreten etkidir. Avrasya’nın Türk ve Müslüman Coğrafyası siyasi iki başat aktörün birlikte varlığını sürdürebileceği siyasi ekosisteme sahip değildir. Bu durumun şeçilim/seleksiyon üretmesi doğaldır. Tarihi süreç içerisinde gerileyen Türk gücü bölgeyi Rus kontrolüne bırakmış bölge hanlıkları ve devletlerinin akıbetine uğramak istemeyen Türkiye Cumhuriyeti seçimini Batı istikametinde yaparak ekosisteme uyum göstermiştir. Tarihi süreçte olgunlaşan stratejik akıl ve milli güvenlik kültürü açısından her iki aktör birbirlerini “düşman öteki” konumuna oturtmuştur. Yerleştikleri jeopolitik fiziki ve kültürel konumlar küresel ve bölgesel olaylara bakış açılarında kırılmalara, farklı görüntü ve anlam üretmelerine neden olmaktadır

TÜRK ABD İLİŞKİLERİ

Soğuk Savaş döneminde gelişen Türk-Amerikan ilişkileri sonucunda Türkiye daha önce bir başka ülke ile olmadığı kadar ve tarihinde görülmediği ölçülerde ABD ile ittifak ilişkisi içerisine girmiştir. İlk başta şartların zorlaması ve iki ülkenin ihtiyaçları çerçevesinde pürüzsüz başlayan ikili ilişkilerde daha sonra Amerika'nın klasik Soğuk Savaş politikaları çerçevesinde ciddi sorunlar ortaya çıkmış ve Kıbrıs sorunu Amerika ile yaşanan çatışmanın en bariz örneğini teşkil etmiştir. Soğuk Savaş sonrasında bu ilişkiler daha fazla sorgulanmış ve bu ilişkilerin bir ittifak olup olmadığı ve ittifak değilse bu ilişkileri nasıl tanımlamak ve nasıl anlamak gerektiği yönünde çabalar sarf edilmiştir. Ancak bu dönemde de iki tarafın birbirlerine olan ihtiyaçları devam etmiş ve her iki taraf ta ilişkileri zayıflatmak yerine geliştirmeyi seçmiştir. Bu yazıda geriye giderek Türk-Amerikan ittifak sürecinin irdelenmesinin bugünkü tartışmalara olumlu yönde faydasının olacağı kanaatindeyim.

TÜRK-AMERİKAN KÜLTÜREL İLİŞKİLERİ

TÜRK-AMERİKAN İLİŞKİLERİ: İki Yüzyıllık Süreç ve Ötesi. Barış Kitabevi, Ankara , 2019

Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile iki yüz yılı aşan bir süredir temas halindedir. Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde ticari boyutta ve misyonerlik faaliyetleri ile başlayan ilişkiler Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılma sürecinde ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra askeri, ekonomik ve kültürel boyutları da içerecek şekilde genişledi, derinleşti ve çok boyutlu bir hal aldı. Tüm bu süreç içinde Türklerin Amerika algısı olumlu ve olumsuz anlamda birçok kez değişti. İlişkilerin iyi olduğu ve çıkarların örtüştüğü dönemlerde, Amerika genel olarak teknolojik gelişmelerin ve yeniliklerin beşiği, çağdaş uygarlığın en tepe noktası, eğlence dünyasının kalbi, askeri ve ekonomik gücün sembolü, demokrasi, özgürlükler ve insan haklarının koruyucusu, göçmenlerin Kâbe'si ve rüyaların gerçeğe dönüştüğü bir ülke olarak algılandı ve resimlendi. Çıkar çatışmasının olduğu dönemlerde ise tam tersi bir Amerikan algısı oluştu. ABD yayılmacılık, vahşi kapitalizm, savaş kışkırtıcılığı, soykırım, uluslararası zorbalık gibi kavramlarla özdeşleştirildi. Kültürel ilişkiler siyasetten mutlaka etkilendi; bu durum kendini popüler kültürde dönemsel olarak değişen Amerikan taraftarlığı ve karşıtlığı olarak gösterdi. Türkiye Cumhuriyeti genel olarak Batı çizgisinde bir eğitim politikası izlediği için ABD ile olan kültürel ilişkilerinde neredeyse bir kırılma yaşanmadı. İki ülke arasında kültür ve eğitim anlaşmaları aracılığıyla on binlerce Türk ABD'ye eğitim için gitti, binlerce Amerikalı da Türkiye'ye geldi. Günümüzde ABD'de yaklaşık yarım milyon Türk yaşamaktadır. Avrupa'daki birinci kuşak Türklerin aksine, Amerika'dakilerin çoğu aynı zamanda ABD vatandaşıdır ve en azından üniversite mezunudur. Aralarında çok sayıda doktor, mühendis, akademisyen, bilim insanı, girişimci, iş adamı ve hukukçu vardır. Çok et-kin olmasalar bile iki ülke arasındaki ilişkilerin en azından kültürel boyutta sürmesinde rol oynamaktadırlar.

STRATEJİK İLETİŞİM BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DEKİ HALKLA İLİŞKİLER BÖLÜMLERİNİN DERS MÜFREDATLARI ÜZERİNE BİR İNCELEME / AN INVESTIGATION ON CURRICULUM OF DEPARTMENTS OF PUBLIC RELATIONS IN TURKEY IN TEH CONTEXT OF STRATEGIC COMMUNICATION

e-GİFDER , 2015

AN INVESTIGATION ON CURRICULUM OF DEPARTMENTS OF PUBLIC RELATIONS IN TURKEY IN THE CONTEXT OF STRATEGIC COMMUNICATION Generally, public relations in practice is dealt with in technical extent. Public relations department which is a unit conducted to relationships with media usually practices the activities such as writing news, shoot, media follow-up and archive, press conference, press tour, organizing activities, and organizing corporate meetings. Recently, business give to these departments the missions such as corporate communication management, image management and reputation management. Therefore, strategic scope of public relations gains importance. Despite these developments, perception identified in practice of public relations mainly has technical level. For this reason, universities concentrate on technical level of occupation in their public relations educations. This paper deals with public relations education which is trained by universities in Turkey in terms of strategic communication management. Therefore, curriculums of departments of public relations in communication faculties are examined. Curriculums in public relations are analysed in the context of basic public relations, strategic public relations, technical public relations, basic communication sciences, advertising, media, research methods, marketing, political communication, management sciences, behavioural sciences, law, economy and others sciences related public relations. As a result of this study, it is concluded that there are more curriculum related technical public relations than strategic public relations. However, when private foundation universities are compared with state universities, they have more curriculum concerned with technical and strategic public relations. Keywords: Public relations education, strategic public relations, communication faculty, curriculum, strategic communication management.

TRUMP DÖNEMİNDE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

Academia bildiri, 2016

Türkiye-ABD ilişkilerinin Trump döneminde nasıl şekilleneceğini anlayabilmek için öncelikle iki konuya ilişkin gelişmeleri kısaca gözden geçirmek gerekir. Birincisi Trump'ın seçim çalışmaları sırasında ve sonrasında doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye'yi ilgilendiren meselelerde ne dediğidir. İkincisi ise Trump'ın kabinesine almayı planladığı kişilerin özelliklerinin neler olduğudur. Bu hususları açığa çıkardıktan sonra Türkiye-ABD ilişklerinin geleceği konusunda daha sağlıklı bir fikir yürütülebilir. Trump Ne Dedi? Türkiye'deki insan hakları ihlalleri iddiaları konusunda yöneltilen bir soruya, ABD'nin başka ülkelerin içişlerine karışmasını doğru bulmadığını, önceliğin ABD'nin kendi iç sorunlarını gidermek olduğunu belirtmiştir. Buradan çıkarılabilecek sonuç, önceki yönetimlerin aksine Trump demokratikleşme veya insan hakları gibi meselelerde Türkiye'yi kıskaca alma ihtiyacı hissetmeyecektir ki bu konu Türkiye-ABD ilişkilerinde genelde Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için kullanılan bir araç idi. Trump döneminde ilişkiler üzerindeki bu kamburun kalkması ve iki ülke arasında daha rasyonel bir pazarlık sürecinin işlemesi beklenebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili bir soruya Trump, Erdoğan'a güvendiğini ve 15 Temmuz darbe girişiminin bir kurgu olduğu yönündeki iddialara itibar etmediğini ifade etmiştir. Genel olarak bakıldığında Trump halkı tarafından teveccüh gören liderlere bir sempati beslediğini gizlemememiştir. Benzer ifadeleri Putin için de kullanmıştır. Buradan hareket edildiğinde Trump yönetimi sırasında kendi ülkesindeki meşruiyeti tartışma konusu olmayan liderlerle daha kolay çalışabileceğine inanmaktadır. Bu nokta aslında Türkiye-ABD ilişkilerinin Trump döneminde her türde pazarlığa açık olduğunu gösterir. Suriye sorununun çözümü konusunda Rusya ile çalışmak istediğini belirtmiştir ki Putin'i de iyi bir dost olarak tanımlamıştır. Bu beyanat aslında Trump'ın dolaylı olarak Esad ile ilişki kurarak Suriye sorununun çözümünü istediğini göstermektedir. Suriye konusunda Trump'ın önceliğinin IŞİD'in ortadan kaldırılması olduğu bilinmektedir. Trump'ın Suriye ve Rusya konusundaki tutumu Türkiye'nin iç savaşın başlamasından beri benimsemiş olduğu Suriye politikasıyla pekçok noktada ayrışma olacağını göstermektedir. Trump Suriye'de Kürt güçlerin desteklenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu konuda Türkiye ile Kürtleri biraraya getirmek istediğini eklemiştir. Trump'ın Suriye'deki Kürt güçlerden kastı elbette Türkiye'nin terörist diye tanımladığı PYD'dir. PYD konusunda önceki yönetimin mirasını devam ettirme yolunda işaretler veren Trump, bu sürece Türkiye'yi de dahil edebileceğine inanmaktadır. Ancak Türkiye'nin PYD konusundaki hassasiyetleri konusunda tam bir bilgi sahibi olmadığı da açıktır. Sürecin Trump'ın hayal ettiği gibi gitmeyeceği ve yeni ABD yönetimi ile Türkiye arasında PYD konusunun önemli bir anlaşmazlık noktası olarak kalmaya devam edeceği öngörülebilir. Genel olarak küresel siyasette Trump'ın önceliğinin Çin merkezli Pasifik bölgesi olduğu açıktır. Bu kapsamda Türkiye'nin etrafındaki meseleleri Rusya gibi bölgesel aktörlerle işbirliği halinde çözmeye ve ABD'nin buralara çok fazla müdahil olmasına müsaade etmeyeceği sonucu çıkarılabilir. Zaten IŞİD konusundaki en kestirme çözümü de bu örgütün

ABD VE TÜRKİYE ÖRNEKLERİ İLE SİYASAL ALANDA ÖTEKİLİK

TURAN STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ, 2012

Siyaset kurumunun toplumu yönetmek adına her türlü kavramı, kuralı ve sistemi kendine göre şekillendirip kullandığı ve bunu yaparken de en çok medya organlarından faydalandığı bir gerçektir. Bireysel ayrımcılıktan toplumsal ayrımcılığa uzanan “ötekilik” kavramı, kendi içerisinde çeşitli şekillerde incelenebilmektedir. Genellikle etnik kökeni kullanan siyasiler, kendi çoğunluklarını oluşturarak hedef aldıkları kesime ya da gruba karşı bazen dolaylı bazen de dolaysız ayrımcılık söylemlerini kullanırlar. Özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika Birleşik Devletlerinde yıllarca süren zenci – beyaz ayrımının günümüzde halen devam ettiği, Barack Hüseyin Obama’nın Amerika Birleşik Devletleri Başkan adayı olmasıyla tekrar kendini göstermiş oldu. Ülkemizdeyse farklı bir durum siyaset sahnemizde Barış ve Demokrasi Partisi adıyla yer alan partinin tutum ve davranışları ile gözlemlenmektedir. Bu farklılık, sürekli olarak bir bütünün içerisinde kültürel zenginlik olmak istemeyen ancak ayrılıkçı terör örgütü ile hareket ederek bölünme istekleriyle bilinmektedir. Bu çalışmada ötekiliğin tanımı, işlevleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’deki siyasilerin söylemleriyle siyaset alanında ötekiliğin nasıl kullanıldığı örneklerle incelenmektedir.

TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ

TÜRKİYE'NİN STRATEJİK ÖNEMİ, 2013

Avrupa ve Asya arasında köprü durumunda bulunan Türkiye, sayıları 200'e yaklaşan bağımsız devletler arasında, yüzölçümü bakımından 31'inci; nüfus bakımından 17'nci, varlık bakımından 28'nci; ve silahlı kuvvetlerin sayıca büyüklüğü bakımından da 8'inci ülke durumundadır. Görülüyor ki Türkiye, Dünya devletleri içinde yaklaşık ilk 20'lere girebilen, büyük devlet olmaya aday bir Bölgesel Güç (Regional Power)'tür ve çok yakında Süper Güç (Super Power) olmaya adaydır. Avrupa ve Asya'nın birleşme noktasındaki stratejik konumu sayesinde Türkiye, soğuk savaş sonrası devletler sisteminde eskiden çok daha önemli bir rol oynamakta, bu iki kıt'ada yaşanmakta olan ve yaşanabilecek birçok çatışmanın tam merkezinde yer almaktadır. Türkiye jeopolitik konumuyla, sorunlu ülkelerin kesişme noktasında yer almakta ve bu nedenle, bölgenin sorunlarıyla istese de istemese de ilgilenmek zorunda kalmaktadır. Bunun yanısıra, bölgedeki sorunların etkisi Türkiye'ye de yansımaktadır. Bunlara ek olarak bu bölgedeki devletlerin birbirleriyle olan sorunları, şu veya bu şekilde dünyaya da yansımakta ve dünya politikasını önemli ölçüde etkilemektedir. Böylece Türkiye mevcut güç merkezlerinin dolaylı veya direkt etkisi altında bulunmakta ve bu etkiler Türkiye'ye belirli politikaları uygulamayı dikte ettirmekte hatta mecbur bırakmaktadır. Meydana gelen değişimler sonucu soğuk savaş döneminde Batı'nın kalesi ve NATO'nun en güçlü üyelerinden biri olan Türkiye önem ve stratejik kartının değeri azalmayıp, bilakis artmaya devam eden ender ülkelerden biridir. Türkiye'nin dünyada mevcut 43 Müslüman ülke arasında demokrasi ile idare edilen tek laik ülke olması kendine birçok sahalarda önemli avantajlar sağlamaktadır. Batı Hristiyan dünyası ile diyalog kurabilen yegane müslüman ülkedir. Diğer bir deyişle Türkiye, Kuzey-Güney-Doğu-Batı, İslam-Hristiyan, Totaliter-Demokratik ve Köktendinci-Laik düşünceler arasında bir köprü görevi yaptığından bölge ve dünya barışına önemli katkılarda bulunmaktadır. Bağımsızlığına yeni kavuşan Orta Asya Cumhuriyetleri'nin, Batı modeline motive edilmesinde Türkiye'nin çok önemli bir yeri vardır. Bu cumhuriyetler gözlerini 75 yıl aradan sonra Türkiye'ye çevirmişlerdir. Batı değerlerini benimsemiş olan Türkiye, bunlar için yegane modeli teşkil eder. Gerek kaynak, gerekse deneyim açısından Türkiye'nin bu ülkelere verebileceği çok şey vardır. Türkiye, sadece Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetleri için değil, bağımsızlıklarına kavuşan D.Avrupa ülkeleri için de demokrasi ve serbest pazar uygulamaları açısından ideal bir model teşkil eder. Batı ülkelerinin artık Türkiye'nin bu yeni jeo-stratejik değerini kavramaları gerekir. Eğer Türkiye hala Batı ile işbirliği yapmakta zorlanır ve Batı kurum ve kuruluşlarına girmesinde güçlükler çıkarılırsa, bu durum Batı'nın stratejik menfaatlerine tamamen ters sonuçlar yaratabilir. Eğer Türkiye Doğu'da bazı cazibeler bulup, Batı ile ilişkilerini azaltırsa bu Batı'nın aleyhine olur; zira Türkiye seçenekleri çok fazla olan bir ülkedir. Sovyetler Birliği'nin dağılması bölgede jeo-politik bir boşluk oluşturmuştur. Şimdi birçok ülke bu boşluğu doldurmaya çalışmaktadır. Sovyetler Birliği'nin yıkılması üç çeşit parçalanmaya sebep olmuştur: aniden 15 bağımsız devlet dünya siyasi sahnesinde boy göstermiştir, Komünist Partisi, Silahlı Kuvvetler, KGB ve ekonomi bakanlıkları gibi Sovyetler Birliği'ni ayakta tutan teşkilatlar parçalanmıştır. Rusya ve diğer bağımsız devletlerde, muhtariyet, egemenlik ve hatta bağımsızlık talepleri güçlenmeye başlamıştır.SSCB'nin yıkılışı ve akabinde Kafkasya ve Orta Asya'daki beş Türk Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı, Türkiye'nin bu bölgeyle olan ilişkilerin de önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Nitekim Türkiye, bu cumhuriyetlerle olan ekonomik, kültürel ve askeri ilişkilerini geliştirmede büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. 6 Milyon kilometrekarelik bir coğrafya ve 60 milyonluk nüfus, bu bölgeyi Türkiye'ye cazip kılmaktadır. Başka bir deyişle Orta Asya önemli madenleri, hammaddeleri, petrolü, doğalgazı, tarımı vb. bir çok yönüyle Türkiye açısından oldukça geniş ve cazip bir pazardır. Bilindiği üzere, önceden etnik olarak Türkiye geniş İslam dünyasında tek ve yalnız bir Türk devleti idi. Ama, Graham Fuller'in de deyişiyle, "Bugün artık Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlığıyla beraber Türkiye, dünya politikasında etkisi daha da artmış ve yine uluslarası vizyonda önemli bir yere sahip olmuş bir devlettir". Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerini tanımada hızlı davranmış ve hemen ardından bu tanımayı maddi yardımlarıyla desteklemiş,somutlaştırmıştır. Türkiye, ekonomik alt yapıda, ticarette, teknik, askeri, eğitim, iletişim alanlarında ve cumhuriyetlerin alfabelerini Türkiye alfabesi çizgisinde modernleştirmeleri mevzuunda büyük yardımlar önermiştir. Ekonomik büyüme, batı desteği ve modernleşme için bu ülkelerin tercihi daha ilk günlerden modern, laik bir İslam devleti olan Türkiye olmuştur. Nitekim, Türkiye de kendini bir model olarak görmüş ve Orta Asya'lı liderlerin çoğu tarafından da böyle algılanmıştır. Orta Asya'lı liderler, Türkiye'nin özellikle laik yönünü açıkça methetmekte ve kendilerine model olarak almakta, ayrıca Türkiye'yle olan kültürel ve ırki bağların öneminin altını çizerek, İslami fundementalizmi de reddettiklerini belirtmektedirler. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov da ilk günlerde şöyle diyordu : "Bağımsızlığımız Özbek Türkleri, bütün Türk dünyası ve İslam dünyası için muhteşem birşeydir. İnşaallah, Türk milleti tekrar yakında birlik içinde yaşayacaktır. Türk dünyası içinde sınırlar ortadan kaldırılacaktır, yakında bunu yapmaya hazır olalım." Bilindiği üzere, Tacikistan haricinde, diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin ve Azerbaycan'ın Türkiye'ye çok daha fazla kültürel ve dil yakınlıkları, bağlılıkları vardır. Avrupa ile bunlar arasında Türkiye'nin köprü rolü oynaması bu cumhuriyetler için oldukça önem arzetmektedir. Uluslarası güçler dengesi açısından Türkiye ve Türk cumhuriyetleri arasındaki olası bir entegrasyon için temel engeller nelerdir? İşte bu kitapta, bağımlı değişken olarak Türkiye ve Türk cumhuriyeteri arasındaki olası bir entegrasyon ile bağımsız değişkenler olan eski SSCB'nin milliyetçilik ve din gibi konulardaki pokitikaların etkileri, tarih, coğrafya, demografi, eğitim, politika, ekonomi ve din konularında her cumhuriyetin durumu, cumhuriyetlerarası ekonomik ve etnik ilişlileri, sınır vb problemleri, bölgedeki fundementalist ve şovenist eğilimler, bir model olarak Türkiye ve son olarak da bu bölgelerin stratejik önemi ve uluslararası güçler dengesi politikaları ve dış aktörler açısından yeri incelenmektedir. Orta Asya ülkeleri arasında daha yakın bir ilişki Türkiye tarafından da desteklenebilir. Her ne kadar Ankara, yakın gelecekte güçlü, milliyetçi, şövenist ya da "Pan-Türkist" politikalar benimseyecek kadar cesur değilse de, bu cumhuriyetler arasında adı konulamayan bir çeşit birliğin ortaya çıkmasını görmek Türkiye'deki herkesin arzusudur ve bu daha geniş uluslararası arenada Türk devletlerinin ağırlığını da arttırmaktadır. Türkiye'yi idare edenlerin maalesef günlük politikaların dışına çıkamaması ve uzak görüşlülükten yoksun olmaları bile tarihi süreci değiştiremeyecektir ve Türk cumhuriyetleri, kültür ve inanç birliği, ortak pazar, Türk Birliği aşamalarını takiben 21.yy'ın ilk çeyreğinde Türk Birleşik Devletlerini kuracaktır. Bu nedenle bu kitap 2035 yılındaki Türk Birleşik Devletleri başkanlına ithaf edilmiştir.