KELAM İLMİNİN GELECEĞİ VE YENİ BİR DİSİPLİN ÖNERİSİ (original) (raw)
Related papers
YENİ İLM-İ KELÂM ESERLERİNİN TASNİFİNE DAİR BİR DENEME
SON DÖNEM OSMANLI DEVLETİ ve CUMHURİYET TÜRKİYESİ'NDE FAÂLİYET GÖSTEREN MEŞHUR ULEMÂNIN -ÖZELLİKLE DE YENİ İLM-İ KELÂM ÂLİMLERİNİN- ÇAĞIN İ'TİKÂDÎ VE SOSYAL PROBLEMLERİNE DAİR KALEME ALDIKLARI KELÂMÎ ESERLER VE BU ESERLER İÇİN SİSTEMATİK BİR TASNÎF DENEMESİ
DİVAN ŞİİRİ VE KELAM-FELSEFE, 2020
The philosophy of Islam and the Greek philosophy that it indirectly brought to the Ottomans and Europe showed its influence in poetry as well. This situation represents the internationalism and social aspect of divan poetry. Because in the west, great poets such as Virgil and Petrarca were influenced by the Aristotle-Plato line and reflected this in their poems. At this point, a systematic study of the parts of Islamic and Greek philosophy affecting divan poetry will be conducted as well as the philosophical aspect of the text, the philosophers mentioned above will be discussed separately.
KELAM İLMİ VE SOSYAL HAYAT, 2024
Kelâm ilmi, İslâm’a yönelik tenkit ve itirazları cevaplamaya çalışan bir disiplin olma yönü ele alındığında, inanç esaslarının geçmiş eleştiri ve tenkitleri de cevaplar mahiyette izah etmekle birlikte, bunun yanında zamanımızda küresel seviyede bir modernizm ve dünyevîleşmenin etkisiyle İslâmiyet’in temel ilkelerine yöneltilen itirazlara karşı anti-tezler ortaya koymalı; hepsinden önemlisi ise, buhran ve arayış içerisinde olan beşeriyete saadetlerine medar olacak çözümler geliştirmelidir. Bunun içinde zamanın geçerli ve insanların en çok başvurduğu bilimlerle birlikte çalışmasının lüzumu açıktır. Bireyi tanımak için psikolojiye, toplumu anlamak için sosyolojiye, birey ve toplumla iyi bir ilişki için iletişim ve enformasyon bilimlerine ihtiyaç vardır. Kelam ve sosyal hayata etkisi kapsamında; inancın çocuk eğitimi, aile ve altı dezavantajlı grup (yetiştirme yurdu gençleri, yaşlılar, engelliler, hasta ve musibetzedeler, mahkûmlar, göçmenler) üzerindeki etkilerine dair bilgiler aktardık. Kelam ilminin sosyal bilimlerle özellikle sosyoloji ile birlikte çalışmasının önemi üzerinde durduk. İslam, Allah’ın gönderdiği dinin adı, Müslümanlık’ta bizim bu dini anlama, yorumlama ve uygulama şeklimizdir. Müslümanlığı İslam’ın aynısı görmek, İslam ile İslam’ın tarihi tecrübesini aynileştirmek doğru olmadığı gibi, bu ikisi arasındaki kopmaz bağı saklamaya çalışmak, ihmal etmekte hata olur. Müslümanların İslam’ı anlama, yorumlama ve uygulamada bazı hatalarının olması işin tabiatının gereğidir. Bu kaçınılmaz durumun çözümleri de yine İslam’ın özünde mündemiçtir. Kaynağından tertemiz çıkan su bize ulaştığında kirlenmişse bu arizi bir durumdur ve problemin çözümü bize düşmektedir. Bize emanet edilen Kur’an ve Sünnet’e müracaat ettiğimiz sürece Müslümanların asla din konusunda yolunu şaşırmayacağı ve İslam ümmetinin dalalet üzerinde birleşmeyeceği konusunda ortak ve kesin bir kanaat vardır. İslam’ın temel iki kaynağının öğretisi ile on dört asırlık tarihi tecrübe arasındaki hassas ilişkinin farkında olup, sadece maziyi anlamak için değil, günümüzü anlamak ve kavramak Müslümanların problemlerini çözüm çabasında özgüvenimizi ve sağduyumuzu muhafaza etmemiz önemlidir.
Öz Bu makalede Hikmet-i İlahi okulunun takipçileri veya el-Hikmet el-İlahi [özellikle genel prensipler el-umurel-ʽâmme ile ilgili kısmı] ve Kelam arasındaki ilişki incelendi. Hikmet-i İlahi ve Kelam arasındaki mücadele ve karşılıklı etkileşim tarihinde dört önemli dönem tespit edildi. İlki başlangıcından 3./9. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönemde Kelam ve Felsefe arasında yakın işbirliği mevcuttu. İkinci dönem 3./9. yüzyıldan 5./11. yüzyıla kadarki dönemdir. Bu dönem yoğun bir muhalefet dönemiydi. Cüveyni ve Gazali'den Fahreddin Razi'ye kadar olan üçüncü dönemde ise filozof ve kelamcı birbirinden zor ayırt edilir oldu. 7./13. yüzyıldan bu yana Hikmet-i İlahi ekolü gelişimini tamamladı ve 3. dönemde oluşan eğilimlere dayalı yeni bir ilişki tarzı ortaya çıktı. Hikmet-i İlahi'nin takipçileri Kelam'ın yöntemini mantığa aykırı bulmakla birlikte ele aldığı problemlerin büyük bir öneme sahip olduğunu düşündüler. Onlar Kur'an ve Sünnete Kelamın takipçileri gibi saygı duymalarına ve doktrinlerinin kaynağını Kur'an ve Sünnet'ten almalarına rağmen, Kelamın metotlarının dinin daha önemli sorularını çözmede ve metafiziksel düzlemde yeterli ya da meşru olduğunu reddettiler. Kelamın kendine özgü işlevinin yerine geçmek adına ona yapılan muhalefetteki değişim en azından Hikmeti İlahi'nin geliştiği İran'ın kültürel atmosferinde bulunan Molla Sadra ve Sühreverdî arasındaki aracı figürlerde görülebilir. Abstract In this paper have been examined the relation between the followers of the school of al-Hikmat al-ilâhiyyah, or Hikmat-i ilâhî (especially that part concerned with "the general principles" (al-umûr al-'âmmah) and Kalâm. In the history of the struggle and reciprocal influence between Falsafah and Kalâm was distinguished four importent periods. First period is from the beginning to third/ninth century. In this period, there was close association between Falsafah and Kalâm. Second period is from the third/ninth to the fifth/eleventh century. This was a period of intense opposition between Falsafah and Kalâm. Third period, that is from the Juweynî and Ghazzâlî to Fakhr al-Dîn al-Râzî, when men appeared whom it is difficult to classify exactly either in the category of faylasûf or * Harry A. Wolfson onuruna Erken Dönem İslami Düşünce Konferansı'nda sunulan bir metindir, Nisan, 1971, Harvard Üniversitesi.
YENILGIDEN SONRA DEAŞ YÜKSELİŞİ, ÇÖKÜŞÜ VE GELECEĞİ
YENILGIDEN SONRA DEAŞ YÜKSELİŞİ, ÇÖKÜŞÜ VE GELECEĞİ, 2017
DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de kurduğu sözde hilafete dayalı devlet örgütün başkenti olan Rakka’nın düşmesiyle yıkılıyor. 2014’te halifeliğin ilan edilmesi, devamında örgütün hakimiyet alanının şaşırtıcı bir şekilde genişlemesi, yabancı terörist savaşçıların (YTS) hızla artarak bölgeye yönelmesi ve tekfirci radikal militan Selefi terörizmin küresel eylem döngüsü DEAŞ’ı uluslararası toplumun bir numaralı düşmanı haline dönüştürmüştür. Rakka ve Musul’un kaybedilmesiyle birlikte DEAŞ Irak-Suriye sınırını kapsayan küçük bir toprak parçasına sıkışmıştır. Ancak bütün kayıplarına rağmen DEAŞ sorunu ve ortaya çıkardığı terör tehdidi tamamen ortadan kalkmış görünmüyor. Hilafet sonrası dönemde cevabı verilmesi gereken en önemli soru ise topraksızlaşan, devletsiz kalan, coğrafi derinliği ve askeri üstünlüğünü kaybeden DEAŞ’ı nasıl bir geleceğin beklediğidir. Bu soruyu başka türlü formülleştirmek gerekirse DEAŞ toprağa bağlı olmayan yeni mücadele stratejisini nasıl şekillendirecek? Bu oldukça önemli bir soru ve askeri yenilgi sonrası DEAŞ’ı konuşmayı her zamankinden daha da önemli kılmaktadır. Bu bağlamda elinizdeki analiz bu gibi sorulara cevap aramaktadır.
KELAM AÇISIDNAN GÖSTERGE VE DİL -2-
KELAM AÇISIDNAN GÖSTERGE VE DİL -2-, 2023
İnsanın "konuşan canlı" oluşu aynı zamanda "düşünen canlı" ol-ması demektir. Çünkü düşünce olmadan dil ve söz olmaz. Bu tıpkı ifade özgürlüğünün düşünme özgürlüğünü içermesi gibidir. İfade öz-gürlüğü denildiğinde düşünme özgürlüğünü kaçınılmaz olarak içer-diği gibi ayrıca düşüncelerin değişik araçlarla da ifade edilebilmesini kapsar. Bunun gibi insanın konuşan varlık olması, konuşabilmenin kaçınılmaz koşulu olan düşünmeyi de içerir. İnsan, o hemcinsleriyle diyalog kurma ihtiyacı hisseder. Dil oluş-turarak düşünür; düşüncelerini dil vasıtasıyla söz ve yazı olarak kod-lar veya semboller diliyle imler. Dil, insanın toplumunun diğer birey-lerinden izole bir ada olmamasının, diyalojik ilişkiye girme ihtiyacı-nın bir sonucu olarak vardır. İnsanın uzun yetişme sürecine ve bu sü-reçte dilin rolüne bakıldığında, insanın kendi başına izole bir birey-selliği sahip olmadığı ama bir bireyselliği de bulunduğu görülür. İn-san hem aidiyet duygusu ve topluma benzemekle hem de aynı za-manda özgünlük ve farklılığıyla var olur. Dil bunu tam olarak karşı-layacak yapıdadır. Zihinde olan özgün ve farklı iken bunu yansıtan dilde olan ortak ve benzerdir. Dil anlamların ve referansların kodlanmasına dayalı bir iletişim aracıdır. Anlam, varlıkların, soyutlamaların, ilişkilerin (veya ilişki-lendirmelerin), kategorilerin ve idelerin zihindeki yansımaları, zihin-sel imajlarıdır. Anlamın zihinde olması öznel bir durumdur. Ancak anlamın dilsel-düşünsel alanda nesnel varlığı da vardır. Zihinde olan, onun öznel yansımasıdır. Anlamı gösteren söz, dilsel sistem içinde kazandığı işlev ile zihin-deki anlamlarla eşleşir, dış dünyadaki varlık, oluş ve olgulara işaret eder ve yaşadığımız dünyaya ilişkin çeşitli hatırlatmalarda yani çağrı-şımlarda bulunur. Tüm bunlar, dil ekosistemi dediğimiz, dilin yapısı-nı oluşturan çok çeşitli unsurlarla birlikte sözün dış bağlamı konu-mundaki farklı etkenler sayesinde gerçekleşir. Bu etkenler arasında toplumun ortak paydalarını oluşturanlar kadar, somut kişilerin süb-jektif özellikleri ve kazanımları da sayılabilir. Ayrıca, her bilimsel pa-radigmanın, her ilim dalının, her kültürel çevrenin, örf ve geleneğin, ortak dilsel ögeler yanında, kendi terimler sözlüğü vardır. İnsanlar, iletişim ve etkileşimde çeşitli söz oyunları başvurular. Bunların bazısı edebî sanatlar olarak inceleme konusudur. Bunun ya-nında, psikolojik savunma mekanizmaları, haklı çıkmak ve muhata-bını ikna etmek için başvurulan mantıksal saptırmacalar da söz konu-sudur. Bunları bilmek, etkili bir iletişim, doğru düşünme ve dili iyi kullanma becerisi açısından önemlidir. Söz oyunlarının farklı bir kullanım alanı da aralarında yaklaşım, düşünce, ideal ve talep farklılıkları olan tarafların kendilerini ve mu-hataplarını isimlendirmeleridir. İsimler, sosyal bağlamı içinde bir an-lama veya nesneye işaret etme yanında, onlara yüklenen değer yargı-ları üzerinden başka işlevler; örneğin, haklılaştırma; aidiyet ve kimlik kazandırma; onurlandırma; karizma oluşturma; kötüleme, suçlama, değersizleştirme gibi işlevler de görür. Tüm bunlar toplumsal iştirak-lerle birlikte gerçekleşir ki bu durum dilsel ekosistemin psikolojik ve sosyolojik olgularla bağına da işaret eder. İslam ilim ve düşünce tari-hinde de kullanılan dil, isimlendirmeler ve üslubun derinlemesine analizi, düşüncelerin de daha iyi analiz edilmesine, tartışmalardaki kaçamak noktalarını fark etmeye katkı sunacaktır. Bu bakımdan dü-şünce ekolleri arasındaki tartışmalarda kullanılan cedel yöntemleri ve mantıksal saptırmacalar, bundan sonra detaylı bir araştırma konusu olmalıdır.
KELAM AÇISINDAN GÖSTERGE VE DİL -2-
KELAM AÇISINDAN GÖSTERGE VE DİL -2- KAYNAKLAR, 2023
İnsanın "konuşan canlı" oluşu aynı zamanda "düşünen canlı" olması demektir. Çünkü düşünce olmadan dil ve söz olmaz. Bu tıpkı ifade özgürlüğünün düşünme özgürlüğünü içermesi gibidir. İfade özgürlüğü denildiğinde düşünme özgürlüğünü kaçınılmaz olarak içerdiği gibi ayrıca düşüncelerin değişik araçlarla da ifade edilebilmesini kapsar. Bunun gibi insanın konuşan varlık olması, konuşabilmenin kaçınılmaz koşulu olan düşünmeyi de içerir. İnsan, o hemcinsleriyle diyalog kurma ihtiyacı hisseder. Dil oluşturarak düşünür; düşüncelerini dil vasıtasıyla söz ve yazı olarak kodlar veya semboller diliyle imler. Dil, insanın toplumunun diğer bireylerinden izole bir ada olmamasının, diyalojik ilişkiye girme ihtiyacının bir sonucu olarak vardır. İnsanın uzun yetişme sürecine ve bu süreçte dilin rolüne bakıldığında, insanın kendi başına izole bir bireyselliği sahip olmadığı ama bir bireyselliği de bulunduğu görülür. İnsan hem aidiyet duygusu ve topluma benzemekle hem de aynı zamanda özgünlük ve farklılığıyla var olur. Dil bunu tam olarak karşılayacak yapıdadır. Zihinde olan özgün ve farklı iken bunu yansıtan dilde olan ortak ve benzerdir. Dil anlamların ve referansların kodlanmasına dayalı bir iletişim aracıdır. Anlam, varlıkların, soyutlamaların, ilişkilerin (veya ilişkilendirmelerin), kategorilerin ve idelerin zihindeki yansımaları, zihinsel imajlarıdır. Anlamın zihinde olması öznel bir durumdur. Ancak anlamın dilsel-düşünsel alanda nesnel varlığı da vardır. Zihinde olan, onun öznel yansımasıdır. Anlamı gösteren söz, dilsel sistem içinde kazandığı işlev ile zihindeki anlamlarla eşleşir, dış dünyadaki varlık, oluş ve olgulara işaret eder ve yaşadığımız dünyaya ilişkin çeşitli hatırlatmalarda yani çağrışımlarda bulunur. Tüm bunlar, dil ekosistemi dediğimiz, dilin yapısını oluşturan çok çeşitli unsurlarla birlikte sözün dış bağlamı konumundaki farklı etkenler sayesinde gerçekleşir. Bu etkenler arasında toplumun ortak paydalarını oluşturanlar kadar, somut kişilerin sübjektif özellikleri ve kazanımları da sayılabilir. Ayrıca, her bilimsel paradigmanın, her ilim dalının, her kültürel çevrenin, örf ve geleneğin, ortak dilsel ögeler yanında, kendi terimler sözlüğü vardır. İnsanlar, iletişim ve etkileşimde çeşitli söz oyunları başvurular. Bunların bazısı edebî sanatlar olarak inceleme konusudur. Bunun yanında, psikolojik savunma mekanizmaları, haklı çıkmak ve muhatabını ikna etmek için başvurulan mantıksal saptırmacalar da söz konusudur. Bunları bilmek, etkili bir iletişim, doğru düşünme ve dili iyi kullanma becerisi açısından önemlidir. Söz oyunlarının farklı bir kullanım alanı da aralarında yaklaşım, düşünce, ideal ve talep farklılıkları olan tarafların kendilerini ve muhataplarını isimlendirmeleridir. İsimler, sosyal bağlamı içinde bir anlama veya nesneye işaret etme yanında, onlara yüklenen değer yargıları üzerinden başka işlevler; örneğin, haklılaştırma; aidiyet ve kimlik kazandırma; onurlandırma; karizma oluşturma; kötüleme, suçlama, değersizleştirme gibi işlevler de görür. Tüm bunlar toplumsal iştiraklerle birlikte gerçekleşir ki bu durum dilsel ekosistemin psikolojik ve sosyolojik olgularla bağına da işaret eder. İslam ilim ve düşünce tarihinde de kullanılan dil, isimlendirmeler ve üslubun derinlemesine analizi, düşüncelerin de daha iyi analiz edilmesine, tartışmalardaki kaçamak noktalarını fark etmeye katkı sunacaktır. Bu bakımdan düşünce ekolleri arasındaki tartışmalarda kullanılan cedel yöntemleri ve mantıksal saptırmacalar, bundan sonra detaylı bir araştırma konusu olmalıdır.
İDİNNUM KELİMESİNİN ANLAMI HAKKINDA YENİ BİR TEKLİF
A sur T icaret Kolonileri Devri V esikaları'nda, genellikle boşanm a belgelerinde karşım ıza çıkan "idinnum " kelim esi, şim diye kadar iyi anlaşılam am aktan dolayı çok farklı m analarda ifade edilm iştir1. B oşanm a vesikalarında, kelim e "ü ina idinnim idukküSu/$i" tabiri ile geçm ektedir. Suçlu olan tarafın para cezasına çarptırıldığı bir karar sonrasında geçen yukarıdaki tabiri, m eslekdaşlann çoğu "trep tel m ahkem e sırasında onu (suçluyu) öldürecekler" şeklinde tercüm e ederek bence hem anlam hem de m antık bakım ından hata yapm ışlardır2. Çünkü, suçlu zaten para cezasına çarptırılm aktadır ve arkasından onun öldürülm esinin m anası yoktur, m antıklı bir gerekçe de bulm ak zordur.
KELÂM İLMİNİN DEİZM ELEŞTİRİSİ BAĞLAMINDA AKIL VE ÂLEM TASAVVURU
Son dönemlerde ateizmin başarısız olması sonucu deizm öne çıkmaya başlamıştır. Zira ateizm bir taraftan Tanrıyı yok sayarken, diğer taraftan tabiatı Tanrının yerine koymaktadır. Böylece insanın var olmasını izah ederken, Tanrının yerine ikame etmeye çalıştığı tabiatla insanüstü harici bir iradenin ve kudretin varlığını kabul etmektedir. Dolayısıyla ateistler, tabiatı insan davranışlarına müdahale etmeyen bir yaratıcı olarak görmektedirler. İnsanüstü harici bir irade ve kudret olan Tanrı inancı inkâr edilemeyince kişiler, ikinci adımda deizme yönelmektedirler. Zira deizm, Allah'ın yaratıcı vasfını kabul ettiği halde Allah'ın peygamberlerle ve kitaplarla gönderdiği dini yükümlülükleri inkâr etmektedir. Bunu savunurken de Allah'ın, insan aklını ve âlemi, müdahalesine ihtiyaç kalmayacak en mükemmel şekilde yarattığını ifade etmektedirler. Bu makalede Kelam ilminin deizme karşı nasıl bir savunma tarzı ortaya koyduğu ele alınmaktadır. Kelam ilminde akla değer verilmesinin ve kâinatın yaratılışındaki mükemmel nizamın kabul edilmesinin, mahlûkatın muhtaç vasfı, aklın sınırı ve âlemin yaratılış gayesine uyumu sebebiyle deizme karşı tavır almada bir zafiyete yol açmayacağı izah edilmektedir. Hem âlem, varlığını sürdürmek için Allah'ın yaratmayı devam ettirmesine hem de insan aklı, nefsinin ve şeytanın kışkırtmalarına karşı sosyal nizamı korumak için peygamberlerle gönderilen ilahi rehberliğe muhtaçtır.