OSMANLI KARA ORDUSUNDA KİRPAS KULLANIMINA GENEL BİR BAKIŞ (1752-1836) (original) (raw)
Related papers
OSMANLI DÖNEMİNDE KÜÇÜKSU KASRI'NIN DİPLOMATİK KABUL VE KONAKLAMA AMAÇLI KULLANIMI
Milli Saraylar Sanat Tarih Mimarlık Dergisi, 2022
Özet 19. yüzyıl öncesinde yabancı devlet adamlarının Osmanlı Devleti'ne yönelik resmî ziyaretleri az sayıdadır. 19. yüzyıl ile Osmanlı Devleti'nin diplomatik ilişkileri ciddi bir ivme kazanmıştır. Son dönemin padişahları yıllardır süregelen bazı alışkanlıkları değiştirmiş ve Avrupalı devletlerle olan mesafeyi kaldırmaya dair adımlar atmışlardır. Sultan Abdülmecid ilk defa İstanbul' daki yabancı elçiliklerin ziyafet davetlerine olumlu cevap vermiş, Sultan Abdülaziz ise ilk defa Avrupa seyahatine çıkmıştır. Diplomatik ilişkiler sürecinde İstanbul'a gelen yabancı konuklara biniş kasrı hüviyetinde olan binaların ve yazlık sarayların tahsis edildiği gözlenmiştir. Aynı amaca hizmet etmek üzere Küçüksu Kasrı, Avrupa' dan Uzak Doğu'ya büyük bir coğrafyadan gelen diplomatik ziyaretçilere kapılarını açmıştır. Kasrın yeni inşa edilmiş modern bir bina olması ve İstanbul Boğazı üzerindeki konumundan dolayı yabancı elçiliklere yakınlığı, tercih edilmesindeki önemli unsurlardır. Bu çalışmada, Küçüksu Kasrı'nın biniş kasrı hüviyetini koruyarak diplomatik kabul ve konaklamalara ev sahipliği yapması, yabancılar tarafından tutulan hatırat türü eserler ve süreli yayınlar üzerinden izlenmiştir. Küçüksu Kasrı'nın kazandığı bu yeni fonksiyon, Osmanlı arşiv belgeleriyle de teyit edilmiştir.
OSMANLI-RUS DİPLOMASİSİNDE BİR KRİZ: UKRAYNA KAZAKLARI (1768-1792
TARİHİN PEŞİNDE ‐ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐, 2018
The Ukrainian Cossacks, which were important people in the geography of Eastern Europe, were highly influenced by the expansionist ideology of the Russia. Faced with the policy of progressing of Russia to the south, the roads of the Ottoman Empire and the Ukrainian Cossacks crossed. In this direction, some of the Ukrainian Cossacks took refuge in the Ottoman territories, after Catherine II had destroyed the Cossack headquarters (Sich). After this, it was seen that the Cossacks had an important place between the Ottoman Empire and Russia in the diplomatic sense. The Ottoman Empire called this people who took refuge in his territories, as Potkali Cossacks the name of region they used to live in. Potkali Cossacks lived in Ozi region which was close to the Russian border, in early times. However, Russia was anxious with this situation and carried this problem to the Aynalikavak Agreement (1779) signed with the Ottoman Empire. As a result of the decision taken in this agreement, the Potkali Cossacks were removed from their place in Ozi region and were settled in the places along the Danube. From this moment, the Ottoman Empire developed a strategy for these Cossacks. The empire employed these Cossacks who became Ottoman subject, in the army and took advantage of their warrior aspects in campaigns against Russia. In this study the Cossacks which was a contentious issue between Ottoman and Russia in the second half of the eighteenth century, have been discussed. It has been examined how the Cossacks led to events between the Ottoman Empire and Russia and how they affected bilateral relations. Parallel to the turning points of the Ottoman-Russian relations, the political situation of the Cossacks in the Ottoman territories has been evaluated.
OSMANLI DÖNEMİNDE SÜVEYŞ KANALINDAN ALINAN MÜRÛR-U RESMİYE UYGULAMASINA DAİR BİR LAYİHA (1873)
“TARİHİN İZİNDE BİR ÖMÜR” PROF. DR. NURİ YAVUZ’A ARMAĞAN, 2019
Süveyş kanalının stratejik özelliği, coğrafi keşifler sürecinde ticaret yollarının yön değiştirmesiyle ön plana çıkmaya başlamıştır. Yaşanan bu süreçte Portekiz, Hint Okyanusuna Ümit Burnundan ulaşmayı başarıp, zenginleşirken, Akdeniz havzasının güçlü devletleri Osmanlı ve Venedik siyasi ve ekonomik güç kaybına uğramıştır. Özellikle dönemin güçlü devleti olan Osmanlı bu sürecin neden olduğu ekonomik kayıpları önleme adına Süveyş’te kanal açma girişimlerinde bulunmuş fakat amacına ulaşamamıştır. XVIII. yüzyılda, Mısır ve çevresindeki rekabete Fransa dahil olmuş ve kanal açma girişimleri tekrar gündeme gelmiştir. Bu dönemde Osmanlı kanal açma girişimini yinelerken, Fransa da Mısır’ı işgali döneminde bu konuda önemli incelemeler yaptırmıştır. XIX. yüzyılda ise Mısır meselesinin gündemde olduğu süreçte Fransızların yine Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’yı kanal açma hususunda zorladıkları görülmüştür. Ancak gerek Mehmet Ali Paşa gerekse ondan sonra gelen Abbas Paşa siyasi koşullar nedeniyle temkinli davranarak bu girişimleri ertelemeyi başarmışlardır. Aynı zamanda ilgili dönemin Osmanlı devlet adamı Mustafa Reşit Paşa da kanal projesinin ön plana çıkmaması yönünde tavır göstermiştir. Ancak meydana gelen siyasi gelişmeler ve Mısır valisi Sait Paşa’nın ülkesini kalkındırma isteğinde olması Süveyş’te kanalın açılamasını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bunun sonucunda vali olmadan önce görüşmeler yaptığı Fransız diplomat Ferdinand de Lesseps’e 1854 yılında kanal açma ruhsatını ve imtiyazını vermiştir. Bu bağlamda kaleme alınan bu layihada, kanalın açılması ile beraber gemilerin geçiş vergilerinin ne şekilde düzenleneceği, gemilerin kapasite durumlarının vergi alınmasında hangi oranda etkili olacağı konularının gündeme geldiği ve tartışıldığı anlaşılmaktadır. Hatta Süveyş kanalı meselesi Avrupa basınında yer almış özellikle bu konuda Mösyö Bartelmi’nin bu girişime karşı çok ciddi muhalefetinin gündeme geldiği belirtilmiştir. Süveyş kanalının işleyişinden sorumlu olan meclisin yayınladığı nizamnamenin gemilerin kanaldan geçerken mevcut kapasite tonilatosu üzerinden geçiş vergisinin alınması konusunun uzun süren tartışmalara yol açtığı anlaşılmaktadır. Ayrıca Ferdinand de Lesseps’e rakip olarak görülen Mesajri Maritem Kumpanyasının geçiş vergisi uygulamaları konusunda muhalif fikirler, eleştiriler ve iddialar ileri sürdüğü ve bu konuda Mısır valiliği ve Osmanlı Devletinin bu kumpanyaya karşı protestolara başvurduğu dile getirilmiştir. Süveyş kanalının inşası sırasında kumpanyanın faaliyetleri bağlamında hissedarı olan şahısların, geçiş vergisi uygulamasındaki sıkıntıların yarattığı olumsuz koşullardan dolayı ekonomik yönden sıkıntılar yaşadığı da ifade edilmiştir.
OSMANLI ARŞİV BELGELERİNE GÖRE KIBRIS'TA İNGİLTERE KONSOLOSLUĞU (1700-1800)
Avrupalı bir devletin tüccarlarının Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde serbestçe ticaret yapabilmesi için Osmanlı devletinin söz konusu Avrupalı devlete ahidname-i hümayun vermiş olması gerekliydi. Ahidname-i hümayun sayesinde dost devletler İstanbul’da elçi bulundurabilir, Osmanlı ticaret merkezlerinde konsolosluk kurabilir ve ahidname sahibi devletin tüccar ve tebası kendi bayrakları altında serbestçe ticaret yapabilirdi. Bir başka deyişle yabancı elçiler, konsoloslar, tüccar ve tebaa kapitülasyon şemsiyesi altında faaliyet gösterirdi. Bu çalışmanın temel amacı XVIII. yüzyılda Kıbrıs’ta görev yapan İngiliz konsoloslarını tespit ederek; bu yüzyılda konsolosların görev anlayışında yaşanan değişimi, Kıbrıs konsolosluğunun Halep’e bağlılığını, Kıbrıs İngiliz konsoloslarının diğer devletler adına yaptığı konsolos vekilliğini, Kıbrıs İngiliz konsolosların gelir kaynakları ile güvenliklerini ve XVIII. yüzyılda Kıbrıs’ta, kapitülasyon koruması altında faaliyet gösteren İngiliz tüccarların durumunu incelemektir. Çalışmada konuyla ilgili Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan defter ve belge koleksiyonları kullanılarak konu aydınlatılacak ve bu tür çalışmalarda Doğu Akdeniz’e ve Yakın Doğu’ya hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan intikal eden kaynakların önemi vurgulanacaktır. Anahtar Kelimeler: Kapitülasyon, Konsolos, Kıbrıs, Halep, Ticaret, Akdeniz
OSMANLI İDARİ TAKSİMATINDA ŞIRNAK KAZASI ve AŞİRETLER ARASI MÜCADELELER (1850-1914
Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2013
, 108 pages The Ottoman Empire was ruled with a perfect administrative system. This administrative system consisted of states, provinces, districts, townships and villages from top to bottom. With the the Rescript of Gülhane (Tanzimat Fermanı), changes were made in the social, economic, administrative, cultural and political structures of the empire. One of the most important properties of that time was the changes made in the central and rural administrations. Undoubtedly, those changes had a great influence on the formation of the modern administrative system. Having been included to the divisions of Ottoman administrative division as a township since the second half of the XIX century, Shernakh was turned into a district in 1875 as it bordered the provinces of Bitlis, Hakkâri and Van. After that, officers required for the district administration were started to be appointed to Shernakh. Hence, an organized administrative establishment was formed, an administrative council of the district was founded and relevant activities got started. But this state did not last for a long time; the district of Shernakh was abolished and turned into a township again. The reasons for Shernakh's losing its status as a district should be searched for in its internal dynamics. Tribes living especially in Shernakh frequently opposed the practices of the central administration because full establishment of the central administration might result in loss of power for them. Hence, administrators and tribe leaders collided occasionally. Shernakh was converted to a district because of the objections of the people to the central government and the geographical position of Shernakh again on 23 July 1914. The objective of our thesis is to present a history of a "district" by analyzing the political, administrative and social history of Shernakh in a period we determined as 1850-1914. The scope of our thesis includes the administrative divisions in the district since the Rescript of Gülhane (Tanzimat) and the relations between the tribes in the region. Our study tries to analyze its subject in its totality by referring to not only the archives of the Ottoman Empire and yearbooks of the province of Diyarbekir but also the second hand sources that give information concerning the relevant era.
OSMANLI SANAYİSİNDEKİ ÇEVRE KORUMA UYGULAMALARI
Türk Dünyası Araştırmaları, 2016
Sanayi Devrimi sonrası çevresel kaynaklar aşırı ölçüde kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta dikkate alınmasa da, değişen üretim süreçlerinin çevre ve toplum sağlığı üzerindeki etkileri önemli boyutlara ulaşmıştır. Kirlilik problemi karşısında, öncelikle dönemin önemli sanayi ülkelerinin tutumu ortaya konacaktır. Sonrasındaysa Osmanlı Devleti’nin bu alandaki çabaları sergilenecektir. 1862 gibi erken bir tarihte, Osmanlı Devleti çevre koruma hükümlerini içeren detaylı bir kanun çıkarmıştır. Devlet Sabit Buhar Makinelerine Mahsus Nizamname ile sanayicilerin çalışma şartlarını ve çevreyle olan ilişkilerini düzenlemiştir. Devlet sanayi tesislerinin kurulmasını önemli görse de, çevre ve insan sağlığını korumayı ihmal etmemiştir. Girişimcilerin faaliyette bulunacakları yerlerin, meskûn mahallere çok yakın olması onaylanmamıştır. Ayrıca halkın bu noktadaki şikâyetleri dikkate alınmıştır. Fakat faaliyetteki tesisler de araştırılmıştır. Taşıdıkları riskler değerlendirilmiş olup, önlenmesi için çaba sarf edilmiştir. Fakat etrafa zarar vermeleri devam ederse, Osmanlı Devleti kapatılmaları için bir tereddüt göstermemiştir.
ÖNEMLİ BİR BİZANS KISA KRONİĞİ VE OSMANLI TARİHİNE KATKILARI
Özet 1981'de Elpidio Mioni tarafından oldukça zengin içerikli yeni bir Kısa Kronik yayımlanmıştır. Bu kronikteki Osmanlı tarihine dair kayıtlar özellikle Fetret Devri ve XV. yüzyılın ilk yarısındaki bazı olaylar hakkında önemli bilgiler içermektedir. Bu makalede E. Mioni'nin orijinal Yunanca metni ve İtalyanca tercümesini yayımladığı makalesi esas alınarak metnin Yunancadan Türkçeye çevirisi yapıl-mış ve Osmanlı tarihine dair kayıtlar dönemin çağdaş Bizans ve Osmanlı kaynaklarına göre tarihî değerlendirmeleri yapılmıştır. Abstract AN IMPORTANT BYZANTINE SHORT CHRONICLE AND ITS
XVIII. YÜZYILDA OSMANLI ÜLKESİNDE KİREÇ ÜRETİMİ ve TÜKETİMİ THE PURSUIT OF HISTORY
Öz Osmanlı üretim düzeni içerisinde pek çok imalathane bulunmaktaydı. Kireç imalathane‐ leri de bu büyük yapının bir bölümünü meydana getiren oldukça faal birer işletme idiler. Bu çalışmada kirecin teknik özellikleri ya da mimari yapılardaki tarihsel yeri değil, onun 18. yüzyıl Osmanlı ekonomisindeki konumu incelenmektedir. Gerek meskenler gibi sivil binalarda gerekse kaleler gibi askeri yapılarda ortaya çıkan kireç ihtiyacının tedariki için devlet faal bir şekilde sektörün içinde yer almaktaydı. Fiyatların ayarlanmasından, kire‐ cin nakliyesine kadar pek çok yerde resmi makamların müdahalesinden bahsetmek mümkündür. Bu ise Osmanlı iktisat düzenindeki devletçi yapının bir tezahürüdür. İnce‐ leme dönemi olan 18. yüzyıl aynı zamanda ciddi bir askeri‐sivil yapılaşma çağı olduğun‐ dan kireç imalatında canlı bir süreç görülmektedir. Kireç kadar kireç ustaları da böyle zamanlarda çok değerli sayılmışlardır. Makale, iktisadi tarih açısından neredeyse hiç konu edilmemiş olan kirecin, üretiminden tüketiciye ulaşımına kadar geçirdiği safhaları incelemekte olup, devletin ve sivil kesimlerin düzene katkılarını, genel iktisadi yapı ve anlayışlar çerçevesinden anlatma gayreti içindendir. Abstract There were many workshops in the Ottoman production order. The lime workshops which compo‐ sed one part of this big structure were also too active ones. In this study, not the technical features of the lime or its place in the architectural structures were studied but the place of this valuable matter in the 18th century was investigated. The state was in the sector actively to supply the lime Yrd. Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, Sivas/Türkiye.