İRAN ROMANININ ŞEKİLLENMESİNDE SİYASİ VE SOSYAL DÜZENİN ROLÜ (KAÇAR VE PEHLEVİ DÖNEMİ (original) (raw)

DÖNEM SOSYOLOJİSİNİN ANLATICI ROLLERİ ÜZERİNDEN TÜRK ROMANINA YANSIMALARI

Öz: Anlatıcının rolü, romancının metindeki konumunu, roman metnindeki mekân, üslup, zaman algısını belirleyen yapı taşlarından biridir. Geçmiş, bugün, gelecek düzleminde kahramanların ruh hallerini yansıtabilmek için romancının anlatıcı üzerinden yapacağı tercih önemlidir. Anlatıcının romanda üstlendiği rol, edebiyat kuramlarının ayrışmasında da belirleyicidir. Türk edebiyatında anlatıcı, 'kahraman, tanık, Tanrısal ve karma' bakış açılarıyla ele alınmış son dönemlerde de postmodern tekniklerin etkisiyle anlatı unsurunun ya da kurgunun parçası kimi zaman nesnesi biçimine dönüşmüştür. Bütün bunlar Türk romanında yaşanan değişimlerin anlatıcının üstlendiği rol penceresinden de takip edilebileceğini gösterir. Bu çalışmada dönemlerin genel özelliklerine bağlı olarak anlatıcının konumu hakkında çizilecek genel çerçeve, sosyolojik okumanın bir parçası biçiminde edebiyat topluluklarını temsil eden romancılardan örnekleme metoduyla (birkaç örnekle yetinme) somutlaştırılacaktır. Anahtar Kelimeler: Anlatıcı, Türk Romanı, Bakış Açısı, Edebiyat Tarihi, Üslup, Dönem Sosyolojisi. Abstract: The role of the narrator is a key element identifying the position of the novelist in the text and the space, style and time perception of the novel.The choice of the novelist over the narrator is important in order to reflect the mental states of the characters on a past, present and future platform. The role of the narrator in the novel is also indicative in the distinction of literature theories. The narrator in Turkish literature has been discussed from 'hero, witness, Divine and mixed' perspectives; and recently, with the impacts of Postmodern techniques, it turned into a part of telling element or the fiction and sometimes the object it. All of these indicate that the changes in Turkish novel can be followed from change in the role of the narrator. In this study, the topic, which covers a wide area, will be analyzed according to the classifications in the history of literature, in this article. The general framework to be set regarding the role of the narrator based on the general features of the era will be materialized with examples from novelists representing literature groups. Giriş Anlatıcının rolü, romancının metindeki konumunu, romandaki içerik ve yapısal odaklı bütün nüansları (mekân, üslup, zaman, kurgu vb.) belirleyen yapı taşlarındandır. Geçmiş, bugün, gelecek düzleminde dönem ruhunu ve kahramanların metindeki dünyasını yansıtabilmek için romancının anlatıcı üzerinden yapacağı tercih önemlidir. Anlatıcının romanda üstlendiği ya da anlatıcıya verilen roller birbiriyle bağıntılı kimi zaman birbirine mecbur yapıların bir aradalığına işaret eder: 1-Anlatıcının romanda tarihsel süreç boyunca üstlendiği roller metnin bir parçası olarak teknik-terimsel çözümlemeler, adlandırmalar için yardımcı olduğu kadar romanın tür özelliklerinin nasıl değiştiğini de gözler önüne serer. Tanzimat ile Servet-i Fünûn roman anlayışları arasındaki farklılıklar, anlatıcı odağında görünür hale getirilebilirken Türk romanının değişim hamleleri de takip edilebilir. 2-Anlatıcının rolleri, edebiyat kuramlarının ayrışmasında da belirleyicidir. Kimi kuramlar anlatıcının yazarla ilişkisinin dâhil edildiği çözümleme biçimlerini reddederken 1 kimileri bu ilişkinin metnin çözümlenmesi için asli unsurlardan biri olduğu görüşündedir. 2 Anlatıcının konumu, metinle birlikte yazarın * Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 1 Bu görüş Barthes'in " yazarın ölümü " metaforuyla sembolleşmiştir. Barthes'e göre metindeki çok anlamlılığı kaybetmemek, anlam katmanlarını ve derinliği yakalamak adına yazarın metaforik ölümü, metni anlama sürecinde okurun yazarın varlığını kabul etmemesi anlamında kullanılır. " Barthes'a göre, okurun kendisine sunulan tek anlama boyun eğişi ve okuma etkinliği içindeki edilgen tavrı, ancak metnin anlamının sahibi, metnin yaratıcısı " tanrı-yazar " ın yetkesine bir karşı çıkışla aşılabilir. Yazar ölür ve metin sahipsizleştirilir: Söz yazarın olmaktan çıkar. Yazarın egemenliğine, sahipliğine alacağı bir söz olduğuna inanç yıkılmıştır artık. Her söz daha önceden söylenmiş, her metin daha önceden yazılmıştır. Okur, birer birer düğümleri çözüp " son söze " varmaya yönelik okuma alışkanlığını bırakır ve bu sonsuz alıntılar ağında istediği yerden başlar, istediği yerde durur ve istediği yerde bitirir. Artık anlamın egemenliği okura geçmiştir. " (Göksel 2006 : 11) 2 Berna Moran Sanatçıya Dönük Eleştiri kuramının temelinde metinle okur arasındaki bağı yazar biyografisinin kurduğunu dile getirir: " Bizi ilgilendiren 'yazara dönük' biyografik eleştiri ise sanatçının kişiliği ile eserleri arasında sıkı bir bağ olduğu ilkesine dayanır. Bu ilke başlıca iki amaçla kullanılabilir. 1-serleri aydınlatmak için sanatçının hayatını kişiliğini incelemek, 2-sanatçının psikolojisini, kişiliğini aydınlatmak için eserlerini bir belge gibi kullanmak. " (Moran 1994: 118) Eleştiri tarihinin önemli isimlerinden Sante-Beuve de yazar merkezli bir anlama ve eleştiri sürecini önemser: " Sainte-Beuve ele aldığı yazar hakkında bazı küçük tarihi olaylar toplamakla işe başlar; bazen yazarın kişiliğinin 'kilit noktasını' bulmak ve ilk şaheserini yarattığı anda onu yakalayabilmek için onun menşeini ve hangi şartlar içinde yetişmiş olduğunu araştırır; bazen de biyografiye ait birkaç manalı ayrıntıyla onun olgunluk çağını gözeriminizin önünde canlandırır. " (Carlau-Fillox, 1985: 29).

BÂCIYÂN-I RÛM VARLIĞININ SOSYAL YAPIDAKİ ROLÜ

Boydan Devlete Osmanlı Söğüt’ten İstanbul’a Sempozyum Bildirileri Kitabı, 2019

Kültür ve medeniyetlerin oluşmasında, toplumsal değişim ve dönüşümlerin gerçekleşmesinde kadın ve erkek birlikte rol oynamışlardır. İnsanlık kavramının içini dolduran özneler "kadın" ve "erkek"tir. Kadın ve erkeğin toplumdaki işlevleri, sorumlulukları, hakları, maddi ve manevi olguların üretimi sürecindeki konumları kişilik özellikleri gibi unsurlar cinsiyete ait rollerin öğrenilmesine; kadınları ve erkekleri sınırları çizilmiş ve kimi zaman aşılamaz alanlara yönlendirilmiştir. 1 Toplumsal değişim ve dönüşümlerde kadınların sürece katkıları ne ölçüde olmuştur sorusu kadın araştırmalarının cevap aradığı sorular arasındadır. Dönüşüme ne kadar öncülük etmişler ve bundan nasıl etkilenmişlerdir vb. sorular da araştırmaların cevap aradığı konulardandır. Bu minvalde ahi teşkilatını tüm yönleri ile incelerken şu soruyu da sormak ihtiyacını duyuyoruz. "Sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve siyasi alanlarda faaliyet gösteren ahi teşkilatın işleyişinde kadınlar neredeydi". Ahi teşkilatı açısından sorunun cevabı dönemin kaynaklar sınırlı olmasına rağmen bizleri Bâcıyân-ı Rûma götürmektedir. Kökleri binlerce yıllık tarihe dayanan ve hüküm sürdürülen coğrafyalarda farklı şekillerde hayat bulan ahîlik ruhu; dinî, ahlâkî, beşerî, iktisadî unsurların mecz edildiği yapıdır. Hayatın her aşamasını kapsayan ilkeleri, bunlara yönelik sorumlulukları ve yaptırımları ile ahîlik; fert, aile, toplum, millet ve devlet hayatının şekillenmesini sağlamakta ve bu temel unsurlar arasında dengeyi esas almaktadır. 2 "Ahilikte insan-insan, insan-eşya, insan-tabiat ilişkilerinin ana ekseni, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna göre düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, ahîlerin dünya için ahiretini, ahiret için dünyasını terk etmeyen dengeli bir hayat anlayışı geliştirmelerini sağlamıştır." 3

İSLAMİ DÖNEM İRAN EDEBİYATINDA SASANİ NOSTALJİSİNİN DOĞUŞU

The Born of Sassanid Nostalgia In the Islamic Iranian Literature, 2022

While nostalgia is a modern term, the longing for a lost and glorified past was undoubtedly available throughout the ages. In this respect, the Romans’ craving for the Augustus era, the Muslims’ longing for Asri Saadet or the Ottomans’ glorification of the Suleiman the Magnificent era can be described as “nostalgic”. The emphasis on nostalgic past for Iranian Muslims in the Middle Ages was primarily focused on the Sassanid past. During the early Islamic centuries, Iranian poets, writers, historians who wrote in Persian and Arabic took an attitude that glorified the Sasani past and belittled the Arab history. This attitude, some of which are reflections of the daily political climate of their era, appears as one of the reflections of the tension between Iranian and Arab Muslims, especially in the Abbasid Caliphate era. High-ranking Muslim Iranian bureaucracies have at times been accused of trying to restore the Sassanid dynasty. This accusation was also made against Shi’ite movements. On the other hand, it cannot be claimed that the Sasani heritage was owned only by Shi’ites or Iranians. In the development of Islamic civilization, the Sasani heritage has also influenced Muslim Arabs, especially in the geography called “Mashrik” countries. Although many studies have been carried out on the role of the Sassanid heritage in the development of the Islamic civilization, it has not been examined well enough whether Muslims have adopted this heritage with a nostalgic yearning or inherited by necessity. In this study, the approaches of the medieval Muslims to the Sasanian heritage have been examined by considering the nostalgia, trying to understand why Muslim Iranians and Arabs are interested in the Sasanian past and for what purposes they try to keep this heritage alive. This study aims to examine the efforts of Muslim Iranians who are stuck between Islamic religion and culture and Sasanian heritage to reconcile both cultural codes and the results of the tension they fell into during these efforts. In addition, it will also try to explain why the Muslim Iranians so persistently and vigorously defended their Sasanian heritage. Keywords: Sasanids, Islamic Period, Persian, Literature, Muslim Iranians, Nostalgia

SOSYAL ZEKÂNIN KARAR VERME STİLİNE OLAN ETKİSİNDE BİLİŞSEL ESNEKLİĞİN DÜZENLEYİCİ ROLÜ

Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2022

Today, thinking abilities of individuals are shaped within cognitive frameworks and it plays a significant role in solving many problems. Individuals need to adopt the right decision-making styles to solve and manage problems effectively. Accordingly, the success of a decision-making process may be directly linked to social intelligence and cognitive flexibility. The main goal of the research is built upon the moderating role of the cognitive flexibility in the effect of level of social intelligence in each individual on decision-making styles. Data were gathered from 199 participants working in different sectors using survey method. In addition, the instruments were Decision-Making Style Scale, Tromso Social Intelligence Scale and Cognitive Flexibility Inventory. According to the results of the study, the cognitive flexibility has a moderating role in the effect of the level of social intelligence on decision-making styles.

HİLMİ ZİYA ÜLKEN’İN ROMANCILIĞI VE POSTA YOLU ADLI ROMANINDA MÜTAREKE DEVRİ SAVAŞ ANLATISININ SOSYOLOG-YAZAR KİMLİĞİNE YANSIMASI

Özne Dergisi (Doğumunun 120. Yılında Hilmi Ziya Ülken), 2021

Türk toplumu, kadim hikâye etme geleneği içerisinde hareketli bir millet oluşunun yansımalarını daima yazıya geçirmiştir. Olumsuzluklar, kayıplar veya savaşlar, edebi verimlere sıklıkla konu olmuştur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halid Karay, İlhan Tarus gibi nice edebiyatçının roman ve hikâyelerinde Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, Mütareke Dönemi, Kurtuluş Savaşı gibi mücadeleler yerlerini alır. Dikkatleri henüz çok fazla çekmemiş bulunan, aynı zamanda bir sosyolog ve felsefeci olan Hilmi Ziya Ülken, üç adet romanı ile yazar olarak da karşımıza çıkar. Yarım Adam ve Posta Yolu ve Şeytanla Konuşmalar kaleme alabildiği üç romanıdır. Romanın yazılabilmesi için toplumsal dalgalanmaların şart olduğunu söyleyen Ülken’in (Birsel, 1979: 28) Posta Yolu’nda, Mütareke Devri’ni konu alması şaşırtıcı olmaz bu yüzden. Yunanlıların İstanbul’a uzanışının tasviriyle romanın girişinde bir savaş manzarası yaratabilen yazarın, sosyolog kimliği yanında, nasıl bir yazar kimliği taşıdığını ortaya koyabilmek bu yazının amacı olacaktır. Kapsam olarak Posta Yolu adlı roman seçilmişse de ilk romanı olan Yarım Adam ile de gerekli durumlarda kıyaslama yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Hilmi Ziya Ülken, sosyolog, Posta Yolu, edebi roman, Mütareke Devri, sosyolog-yazar. Abstract Turkish authors like writing their dynamic history in novels such as wars, losts, struggles, battles. These themes are subject of literature all time. Many writers like Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar, Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Refik Halid Karay, İlhan Tarus review as a narrative First and Second World War, Independence War or small coflicts. There is a point to be remarked that Hilmi Ziya Ülken, who is also sociologist and philosopher, has three novels in Turkish literature. We know him as a writer by Yarım Adam, Posta Yolu and Şeytanla Konuşmalar. Ülken says that social mobility have to actuate the author for narrating and with his thought Posta Yolu comes in sight about term of artmistice. The novel opens scene that Greek army enter to Istanbul and by the way it asks why a sociologist writes a novel about war. The basic aim of this article is showing whether well known philosopher Hilmi Ziya Ülken is also a succesful author in Turkish cultural history. In this article Posta Yolu is chosen to analyse firstly but sometimes it is refered to Yarım Adam. Key Words: Hilmi Ziya Ülken, sociologist, Posta Yolu, novel, The Term of Artimiste, sociologist-author.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA MARAŞ YÖRESİNDE SOSYAL YAPI DEĞİŞMELERİ VE BU DEĞİŞMEDE ERMENİ-FRANSIZ ROLÜ

ÖZET Osmanlı Devleti, 1918 yılının Kasım ayında hazırladığı geri dönüş kararnamesiyle daha önce askeri sebeplerle harp sahası dışına çıkmalarını zorunlu kıldığı Ermenilerin memle-ketlerine dönmesine izin verdi. Ermeniler bir taraftan memleketlerine dönerken bir taraftan da Birinci Dünya Savaşı sırasında uygulamaya koydukları ancak yarım kalan Kilikya'da bağımsız Ermenistan kurma çalışmalarına kaldıkları yerden devam ettiler. Bu yüzden böl-gede ekonomik ve kültürel çıkarları olan devletlerin I. Dünya Savaşı sonrasında ülkeyi işgal etmesini sevinçle karşıladılar. Bu çalışmada, önce İngilizler daha sonra Ermeniler'in des-teğiyle Fransızlar tarafından işgal edilen Maraş'ta, Türkler'in gösterdiği direnişin ardından Fransız ordusunun geri çekilmesinden sonra şehirde Türkler ve Ermeniler arasındaki iliş-kinin nasıl olduğu incelenmiştir. Aynı zamanda Maraş'ta faaliyet gösteren Amerikan mis-yonerlerinin Türk-Ermeni ilişkileri üzerindeki etkileriyle Ermenilerin Türk ordusunun güney ve batı cephelerinde savaşı kazanmasının ardından ülkeyi terk etme ihtiyacı duymalarının sebepleri araştırılmıştır. Bu çalışmanın temelini, Osmanlı arşiv belgelerinin döneme birinci derecede tanıklık eden kişilerin anılarıyla karşılaştırılması neticesinde bir sonuca varılması teşkil etmektedir. ABSTRACT With the return decree prepared in November 1918, Ottoman government allowed the Armenians, who were forced leave out of the battle region, to their homelands. While they were returning home, they also restarted their actions to found an independent Armenia in Cilicia. Therefore, they were very happy about their hometown's invasion by the countries that have economic and cultural opportunities in the region. In this study, Turkish. Arme-nian relationship after the invasion of Marash firstly by the British, then the French with the help of Armenians and the relations after the retreat of French with the help of Turkish resistance will be examined. The American missionaries' effects on Turkish-Armenian relationships and the Armenians' need to leave the country after the victory of Turkish army in the south and west fronts will also be examined. This study is based on Ottoman archives and their comparisons with the witness who experienced this term first hand.