Arap Baharı: Avrupa Kışı (original) (raw)
Related papers
‘Arap Baharı’nın Birinci Yılında Avrupa’ya Göçün Bilançosu
Analist, 2012
2011 yılı verileri, 58 binden fazla göçmenin deniz yoluyla Avrupa’ya ulaştığını gösteriyor. Avrupa kıyılarına ulaşmak isteyen 1.500’den fazla göçmenin Akdeniz’in sularına teslim olarak can verdiği de aynı veriler arasında. Fakat ‘en ölümcül yıl’ unvanı ile 2011’de Afrika’dan Avrupa’ya yolculuk, ne çoğunluğu Tunuslu ve Libyalı göçmenlerin beklentilerine değecek nitelikte ne de Avrupalıların göç akınına ilişkin korkularını destekler boyutta…
İslam'ın Kışı Ve Beklenen Baharı
Adnan Oktar İlk baskısı 2001 yılında yapılan bu kitapta yer alan koşulların ve bilgilerin bir kısmı, geçen süre içerisinde bazı değişikliklere uğramıştır. Ancak, dünyanın dört bir yanında eziyete uğrayan, baskı gören, şehit edilen, sakat bırakılan, evlerini terk etmek zorunda kalan Müslümanlar olduğu gerçeği değişmemiştir. Kitabın bu baskısı yapılırken de, bu gerçek göz önünde bulundurularak bazı bilgiler güncellenmiş, ancak belirli bir döneme has olmayan, bu eseri okuyan herkesin vicdanına hitap eden ve her Müslümanın üzerindeki sorumluluğu hatırlatan bölümler aynen muhafaza edilmiştir. Kitabın ilerleyen sayfalarında detaylarıyla anlatılan İslam dünyasının büyük kısmının içinde bulunduğu durum, kuşkusuz tüm vicdan sahibi insanları rahatsız etmektedir. Ancak insanların büyük kısmı, televizyonda seyrettikleri, gazetelerde okudukları, internet aracılığıyla ulaştıkları bu bilgileri kısa sürede unutmakta, hiçbir suçu olmayan mazlum insanların acımasızca öldürülüşünü, çocukların katledilmesini, evlerin yakılıp yıkılmasını, pek çoğunun mülteci kamplarında yokluk içinde yaşamaya terk edilmelerini unutarak kendi işlerine dalmaktadır. Bir kısım insanlar da zaman zaman bu acılardan duydukları rahatsızlığı dile getirmekte, belki saatlerce bu konu üzerinde konuşmakta, hatta yazılar yazmakta ancak iş bu acıları ortadan kaldıracak bir çözüm oluşturmaya geldiğinde geri çekilmektedirler. Bir kısım insanlar ise çözümü çok yanlış yollarda aramakta, Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine hiç uygun olmadığı halde, şiddetle ve terörle çözüme ulaşacaklarını zannetmektedirler. Oysa Allah Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde Müslümanlara kurtuluş yolunu açıkça bildirmiştir. Bu yol, tüm Müslüman aleminin kardeş olduklarının bilinciyle birlik olması ve Türk İslam Birliği'nin hemen kurulmasıdır. Türk İslam Birliği akan kanı durduracak çözümdür İslam ahlakının özünde birlik vardır. Allah Kuran'da "... Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur." (Enfal Suresi, 73) ayetiyle yeryüzünde bozgunculuğun son bulması için iman edenlerin birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiğini bildirmiştir. Tüm Müslümanlar bu emre uymakla sorumludurlar. Türk İslam dünyasının bu birliği istemesi lazımdır. Birlik istemeyen ayrılık istiyor demektir ve ayrılığın Türk İslam dünyasına hiçbir faydası yoktur. Müslümanların gücü, kuvveti ve menfaati birliktedir. Kitabın ilerleyen sayfalarında detaylarıyla görüleceği üzere, Müslüman aleminin bir kısmında acılar sadece dış dünyadan kaynaklanmamakta, farklı etnik kökenler, farklı mezhepler, farklı kültürlerden Müslümanlar arasında da -Kuran ahlakına tamamen aykırı olarak- çatışmalar yaşanmaktadır. Allah'ı bir, dini bir, Kitab'ı bir, Peygamberi bir olan ve Allah'ın emriyle kardeş olmaları gereken Müslümanların birbirleriyle çatışıyor olması hiç şüphesiz üzerinde önemle düşünülmesi gereken bir durumdur. Çünkü Kuran'a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur: Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103) Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10) Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46) İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73) Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39) Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever. (Saff Suresi, 4)
Avrupa Birliği’nin ve Üç Büyük Üyesinin Arap Baharı’na Yaklaşımları
Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler, 2018
Öz Çalışma, Avrupa Birliği'nin (AB) kurumsal ve Almanya, Fransa ve İngiltere'nin ulusal olarak, Arap Baharı döneminde Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya (ODKA) yönelik yaklaşımını analiz etmektedir. Bölge için, en önemli dış aktörlerden biri olan AB siyasi parçalanmışlığını bir kez daha göstermiştir. Güvenlik çıkarları ve ekonomik öncelikler, tarihi özel bağlar, iç politikaya dönük mülahazalar üye ülkelerin tepkilerini şekillendirmiş ve AB'yi sınırlamıştır. Arap Baharı'yla beraber, bölgeden kaynaklanan tehdit algısının giderek yükseldiği bir döneme geçilmiştir. AB'nin bölgeye yaklaşımı dört temel unsura dayanmaktadır: Üye ülke stratejileri arasındaki farklılıklar, demokratikleşme için geliştirilen yeni araçlar, koşulluluk ve sürdürülebilir sosyal-ekonomik kalkınma için güçlü bir yaklaşım. Avrupa bölgenin temel ve yapısal problemlerine duyarsız kalmaya devam etmektedir. İlişkilerinin doğasında önemli bir değişim yaşanması olası görünmemektedir. Abstract The study analyzes the institutional approach of the European Union (EU) and national approaches of Germany, France and Britain toward the Middle East and North Africa (MENA) during the Arab Spring. The EU, as one of the most important external actors for the region, has shown once again its political disunity. Security interests and economic priorities, special historical ties, domestic political considerations shaped the responses of the member states and restricted the EU. With the Arab Spring, there has been a rise in the threat perception emanating from the region. There are four basic factors in the EU's approach to the region: differences between the member states' strategies, new instruments for democratization in the region, conditionality and a solid approach to sustainable socioeconomic development. The EU remains insensitive to the problems of the region. An important change in the nature of relations remains highly unlikely.
Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü Avrupa Araştırmaları Dergisi, 2015
Orta Çağ Avrupa`sında Tatil Anlayışı
1-Orta Çağ Avrupa'sı ve tatil kelimelerini bir araya getirdiğimizde aklımızda ne canlanmalı hocam? Bugün bildiğimiz ve yaşadığımız manada bir tatil kavramı Orta Çağ Avrupa'sında yoktu ama bu tatil yapmıyorlardı anlamına gelmiyor. Hatta bugünden daha fazla tatilleri vardı. Sıradan halk çok çalışıyordu, sadece kendi işini değil bağlı olduğu lordun işini de yapıyor, çoğunlukla bu nedenle kendi işine sıra gelmiyordu. Çoğu kişi resmi tatil olan kutsal pazar günlerinde çalışmıyordu ve hatta bazıları cumartesi günleri de çalışmıyordu. Bayram/yortu günleri de tatildi. Kilise takvimine baktığınızda hemen hemen her gün için bir azizin günü olduğunu görürsünüz. Elbette bugünlerin hepsinde tatil yapılmıyordu ama önemlilerinde çalışmaya ara veriliyordu. Ayrıca bazı bayram günlerinin kendine has rengi de vardı. Bunlara ek olarak düğün-cenaze, bir kralın gelişi, şövalye turnuvaları da tatil sebebi olabiliyordu. Hz. İsa'nın yaşamıyla ilgili (Noel, Paskalya, Whitsun, Epifani, göğe yükseliş gb) tatillere ek olarak, Hz. Meryem ile ilgili günler (göğe yükselişi, doğum günü, gebe kalması gb), havarilerin ölüm yıldönümleri, şehitlerin anma günleri de tatil kabul edilebiliyordu. Bir düğün tüm köy için ortak tatil olurdu. Kırsal yerlerdeki törenler daima halka açık yapılırdı. Yerel kiliselerde azizlerin anma günlerinde insanlar toplanırdı, buna kirtag (kilise günü) ya da kirmes denirdi. Bugünkü kermes kelimesinin buradan geldiği düşünülmektedir. 2-İnsanlar tatil günlerinde neler yapıyordu? Yönetimler müdahale ediyor muydu? Tatillerin çoğunun belirli gelenek ve görenekleri vardı. Bunların çoğu dinseldi, ancak birçoğu Hristiyan takvimiyle harmanlanmış eski pagan bayramlarıydı. Dolayısıyla eski geleneklerin sürdürüldüğü bayramlardı. Bir kısmı da tarımsal faaliyet kökenliydi. Genel olarak baktığımızda hemen hemen her tatilin kutlanma şekli aynıydı. Şenlikler düzenlemek, geçit törenleri yapmak, ateşler yakmak, kilise ayinleri düzenleyip dualar etmek, ziyafetler vermek, güne özel yemekler yemek en bilinen kutlama şekilleriydi. Ayrıca dans gösterileri yapılıyor, davullar, çanlar çalınıyor, maskeler takılıyor ve dini oyunlar sahneleniyordu. Oyunların amacı hem insanları eğlendirmek hem de Hristiyanlığı öğretmekti. Kutlamalar için çadırlar da kuruluyordu. Yortular genelde kilise içindeki bir ayinle başlıyor, ayin bitince kiliseden ayrılan insanlar köy meydanında ya da kilise önünde toplanıyordu. Kilise etrafındaki mezar taşları arasında da kutlama yapılabiliyordu. Kilise önleri aynı zamanda yıllık fuarların yapıldığı yerlerdi. Kutlamaların çoğu ise merkezden uzak yerlerde, köy-kasaba sınırlarında ya da tepelerde,
Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2017