2018 YILINDA TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ (original) (raw)
Related papers
TÜRKİYE - İRAN İLİŞKİLERİNDE ÇATIŞMA NOKTALARI VE ANALİZİ
Bu çalışma 1980’lerde Türkiye ve İran arasındaki – görece -- sorunsuz ilişkileri ve 1990’larda İran’ın “termidorlaşmasını” göz önünde bulundurarak 1990’lı yıllarda Türkiye-İran ilişkilerinde çatışmanın niçin yükseldiği sorusuna cevap aramıştır. Aslında uzun zamandan beri Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerde ideolojinin önemli bir yeri vardır. İdeolojik etkenler Türkiye ve İran arasında 1990’lardaki çatışmalarda da görünür nedenleri oluşturmuştur. Oysa iki ülke arasındaki ideolojik farklılıklar 1980’lerde hiç bir ciddi çatışmaya yol açmamıştı. O halde ideolojik nedenlerin niçin ve nasıl 1990’larda Türkiye ve İran arasında ciddi gerginliklere yol açtığı sorusu ortaya çıkar. Bu bağlamda, bu çalışma Türkiye ve İran’ın dış politikalarında temelli etkileri olan iki faktör; değişen iç koşullar ve Türkiye ve İran’ın 1991’de Körfez Savaşı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra değişen jeopolitikleri üzerinde odaklanmıştır.
İRAN'A YÖNELİK YAPTIRIMLAR: TÜRKİYE - İRAN ENERJİ İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Türkiye’nin iktisadî gelişimine bağlı olarak enerji ihtiyacı sürekli artmaktadır. İhtiyacı olan enerjiyi dış ülkelerden ithal eden Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılık oranı % 73’tür. Dünya’da petrol ve doğalgaz yatakları bakımından zengin olan Orta Doğu ve Hazar bölgesine yakın bir konumda yer alır. En önemli sınır komşusu olan İran’ın ise kuzeyinde Hazar denizi, güneyinde Basra ve Umman Körfezi yer alır. İki ülkenin birbirine yakınlığı hem jeostratejik açıdan hem de enerji işbirliği açısından önemlilik arz eder. Dünyanın ve Ortadoğu’nun en eski petrol ve doğal gaz üreticisi olan İran, tarihi boyunca birçok defa yaptırımlara maruz kalmıştır. ABD öncülüğünde başlayan yaptırımlar zaman içerisinde daha da ağırlaştırılmıştır. ABD Başkanı Donald Trump’ın aldığı kararlarla ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Almanya (P5+1 ülkeleri ) arasında imzalanan İran nükleer anlaşmasından 8 Mayıs 2018 tarihinde tek taraflı olarak çekilmiştir. Ardından İran’a tek taraflı olarak yeni yaptırımlar uygulayacağını bildirmiştir. Bu yaptırımlardan ilki 8 Ağustos 2018 tarihinde finans, otomotiv ve havacılık sektörüne yönelik, ikincisi ise 5 Kasım 2018 tarihinde petrol sektörüne yönelik yaptırımlardır. Ağustos ve Kasım aylarında iki aşamalı olarak uygulanmaya başlanan bu yaptırımlar, İran ekonomisinin bel kemiğini oluşturan petrol satışlarına önemli derecede etki etmiş ve ülkenin petrol ihracatının % 50 oranında azalmasına neden olmuştur. Petrol ve doğalgaz ithalatçısı olan Türkiye, bu yaptırımlardan olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu çalışmada, İran’a uygulanan yaptırımların kısa özetiyle birlikte 2018’de ABD’nin uyguladığı yaptırımların İran ekonomisi üzerindeki etkileri aktarılmıştır. Ayrıca, Türkiye ve İran arasındaki ticarî ilişkilere değinilerek, yaptırımların Türkiye’nin İran ile olan enerji ilişkisine etkileri incelenmiştir.
ABD FAKTÖRÜNE RAĞMEN TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ
Özet Ortadoğu'da köklü devlet geleneğine sahip ülkelerden Türkiye ve İran arasında süregelen ilişkiler, küresel politikalardan etkilenmekle beraber her anlamda gelişmeye ve ilerlemeye devam etmiştir. 50'ler ve 60'lar boyunca Sovyet tehdidine karşı Batı Bloku içerisinde kendini ortak bir hareket alanında bulan bu iki ülke, 1979 İslam Devrimi'yle İran'ın saf değiştirmesinden sonra da ilişkilerini farklı boyutlara taşıyarak sürdürmüştür. 1980 yılında başlayan İran-Irak Savaşı da Türkiye-İran ilişkilerinin gelişmesinde önemli bir diğer faktör olmuştur. Bu sayede İran, Batı'nın onu yalnızlaştırma çabalarına karşılık Türkiye'nin "mutlak tarafsızlık" politikası izlemesiyle bu konudaki tedirginliğini üzerinden atmıştır. 2000'lerde eş zamanlı olarak İran'ın dış dünyaya dönük hamleleri ve Türkiye'nin siyasal İslamcı bir çizgide ilerlemesi iki ülke arasındaki belirgin farklılıklardan biri olan laik-muhafazakar ayrımını da yumuşatmıştır. Fakat 2005'te Ahmedinejad'ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle İran'ın dış politika söylemleri değişmiş mevcut barışçıl hava kaybolmuştur. Bütün bunlardan belki de en önemlisi nükleer tesislerin yeniden faaliyete açılması, başta ABD olmak üzere bütün dünyanın gözlerini İran'a çevirmesine neden olmuştur. Bu dakikadan sonra bir dizi yaptırımla baş başa kalan ve uluslararası arenadan dışlanan İran için Türkiye ile ilişkiler büyük önem arz etmiştir. Makale boyunca bütün bu süreç ayrıntılı bir şekilde ele alınacak, ilk olarak yaptırımların öncesinde Türkiye-İran ilişkileri üzerinde durulacak ardından İran'ın nükleer faaliyetleri ve bu faaliyetler kapsamında uygulanan yaptırımlara karşı ilişkilerin seyri değerlendirilecektir.
1938-1960 TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ
2019
Hazırlayan Tez Danışmanı Atilla YALÇIN Prof. Dr. Muhammet ERAT i ÖZET 1938-1960 DÖNEMİ TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ İkinci Dünya Savaşı'nın sınırlarının hemen ötesinde cereyan etmesi nedeniyle, potansiyel savaş alanı olma riski yaşayan İran ve Türkiye, tarafsız kalarak bu kaosu atlatmaya çalışmışlardır. Savaşın gidişatı her iki ülkede farklı tezahürlere sebebiyet vermiştir. İran, İngilizler ve Ruslar tarafından işgal edilirken, savaşın sıcaklığı Türkiye sınırlarında hissedilir hale gelmiştir. Türkiye'nin boğazları savaş boyunca kapalı tutması sonucu İran, Rusya'nın Alman işgalinden kurtarılması uğruna geçiş yolu olarak kullanılmıştır. Savaş sonunda yeni kurulan düzenin aktörlerinden biri olan Rusya, Türkiye ve İran hakkında izlediği politikalar yüzünden, her iki ülke için potansiyel tehlike oluşturmuştur. Rusya tehlikesinin artmasıyla birlikte, her iki ülke de Batı yanlısı politikalar izlemişlerdir. Savaşın galiplerinden, Batı'nın yeni aktörü ABD'nin Ortadoğu'daki emelleri nedeniyle, her iki ülkenin de ABD'nin etki alanına girdikleri görülmektedir. ABD ve Rusya arasındaki rekabetin Uzakdoğu'da şiddete dönüşmesinin ardından, kızışan Ortadoğu rekabetinde ağırlıklı Türkiye, ardından İran'ın ABD tarafından kullanılması sonucu Ortadoğu kamplaşmıştır. ABD önderliğindeki Batı Bloğu'nun planlarının tutmaması ile birlikte Rusya Ortadoğu'da kalıcı hale gelmiştir. Bunun yanında, ABD'nin İsrail yanlısı politikaları, Ortadoğu'nun bugün bile istikrarsız bir bölge olmasının başlıca sebeplerinden biridir.
2018'DE TÜRKİYE, 2018
Türkiye’nin bir yılını değerlendirmek oldukça zor. Küresel ve bölgesel gelişmeler, iç siyasetteki yapısal dönüşümler, terörle mücadele ve güvenlik kaygıları, toplumun ve siyasetin dinamik yapısı bu zorluğun önemli nedenleri. Ancak tüm bu zorluğa rağmen analitik bir bakış açısıyla Türkiye için 2018’de siyaset, dış politika, ekonomi, enerji, eğitim ve sosyal politikalar, medya, hukuk ve güvenlik alanlarında yaşananların bir izleğini çıkarmak mümkün. SETA’nın artık gelenekselleşmiş ve alanında başucu eseri haline gelmiş yıllığı bu çabanın ürünü. 2018’in şüphesiz en önemli gelişmesi 24 Haziran seçimleriydi. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin önemli bir aşaması olan seçimin ardından Türkiye hızlı bir dönüşüm sürecine girdi. Birçok bakanlık ve kurum yeniden yapılandırıldı, yeni kurumlar ihdas edildi. Siyasi partiler bu yılı 24 Haziran seçimleri ve 2019’da yapılacak yerel seçimlere hazırlıkla geçirdiler. Partiler arasındaki ittifak arayışları siyasi gündeme damgasını vurdu. 2018’in dış politika gündemi oldukça hareketliydi. Daha önceki yıllarda olduğu gibi 2018’de de Türk dış politikasının temel konu ve sorun alanlarını Ortadoğu’daki gelişmeler belirledi. Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel aktörlerle ilişkileri de bu bağlamda şekillendi. Suriye özelinde yaşananlar hem küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkiler hem de güvenlik açısından önemli bir başlığı oluşturdu. Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlik sene boyu devam etti. FETÖ, PYD/YPG, Rahip Brunson, Hakan Atilla ve Halkbank, F-35 uçaklarının teslimatı ve daha birçok mesele sık sık gündeme geldi. Bununla birlikte özellikle sene sonunda Trump’ın Suriye’den çekileceğini açıklaması 2019’da ikili ilişkilerde bir normalleşme yaşanabileceğine dair umut verdi. ABD ile ilişkilere nazaran Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri 2018’de çok daha olumlu geçti. Bu olumlu hava henüz somut neticeler vermese de en azından taraflar birbirini suçlamaktan vazgeçti. Türkiye-Rusya ilişkileri ise birçok meydan okumaya rağmen özellikle Erdoğan ve Putin’in şahsi gayretleriyle yılı kazasız geçirdi. İdlib için varılan mutabakat ikili ilişkilerdeki en kritik gelişmeydi. Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesi 2018’in bir diğer önemli hadisesiydi. Bu olay sonrası Türkiye’nin yürüttüğü istihbarat ve iletişim stratejisi bütün dünyanın takdirini kazandı. PKK ve DEAŞ terör örgütlerinin Türkiye’deki yerel yapılanmaları ve PKK’nın Irak ve Suriye’deki bölgesel yapılanmalarıyla mücadele 2018’de de Ankara’nın terörle mücadele politikalarının odağını oluşturdu. Türkiye için dinamik bir güvenlik tehdidi yaratmaya devam eden PKK’nın Irak ve Suriye’deki varlığına gerçekleştirilen “kapsayıcı” askeri operasyonlarla terör örgütünün bu bölgelerdeki faaliyetleri sınırlandırılarak ülke içerisinde olası saldırıların önüne geçildi. Bu anlamda Ocak’ta Suriye’nin kuzeyindeki Afrin bölgesinde gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatı (ZDH) ve Mart’ta hız verilen Irak’ın kuzeyindeki “Kararlılık Harekatı” 2017’de benimsenen terörle mücadelede “taarruz” anlayışının devamı niteliğindeydi. Yine bütün bu operasyonları destekleyen yerli savunma sanayii alanında bu yıl pek çok olumlu gelişme kaydedildi. 6 2018’DE TÜRKİYE setav.org 24 Haziran seçimleriyle birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş sürecinin kendini en çok hissettirdiği alanlardan biri hiç kuşkusuz ekonomi yönetimiydi. Bakanlıklar arasındaki politika koordinasyonunun artırılması adına ekonomi bakanlıklarının sayısı azaltıldı. Maliye Bakanlığı ile Hazine Müsteşarlığı birleştirilerek “Hazine ve Maliye Bakanlığı” adını aldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığı “Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı” adıyla birleştirildi. İhracat kapasitesini artırmaya yönelik Gümrük ve Ticaret Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı “Ticaret Bakanlığı” adı altında tek bir bakanlık haline getirildi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Türkiye’nin yeni ekonomik yaklaşımını 10 Ağustos’ta yaptığı bir tanıtım toplantısında kamuoyuna sundu. Türkiye 2018’de ekonomik göstergelerle açıklanması çok da mümkün olmayan döviz kuru hareketleri yaşadı. Ağustos 2018’deki finansal saldırı ise Mayıs’takini dahi gölgede bırakacak ölçüde şiddetli oldu. Bütün bunlara rağmen ekonomi bir dengelenme sürecine girdi ve alınan tedbirlerle belirsizlikler ortadan kaldırıldı. Türkiye’nin yerli ve milli enerji politikalarının hem ekonomi hem de siyasete olan yansımaları 2018’de de sürdü. “Milli Enerji ve Maden Politikası” kapsamında ortaya konulan amaç ve hedefler Türkiye’nin enerji stratejilerini oluşturmaya devam etti. Bu çerçevede özellikle yerlileştirme ve enerji arz güvenliği noktalarında atılan adımlar dikkat çekti. 2018 geride bırakılırken Türkiye’de enerji alanında hayata geçirilen projelerin başında TANAP, TürkAkım, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali, petrol ve doğal gaz arama çalışmaları, depolama kapasitesinin artırımıyla ilgili faaliyetler ve yenilenebilir enerji bağlamında yaşanan gelişmeler gelmektedir. 2018’de Türkiye’de hukuk ve yargı alanındaki iki önemli gelişme Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin tam anlamıyla yürürlüğe girip yeni sisteme uyum sürecinin başlaması ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü halin (OHAL) sona erip olağan döneme geçilmesiydi. Bu kapsamda birçok hukuki düzenleme yapıldı. Eğitim politikaları açısından 2018 oldukça hareketli geçti. Değişen ortaöğretim ve yükseköğretime geçiş sistemlerinin uygulanması, 2023 Eğitim Vizyon Belgesi’nin açıklanması, yükseköğretimde ise öğretim üyelerinin unvanlarında yapılan değişiklik ve norm kadro uygulaması yaşanan önemli reformlar olarak göze çarptı. Sosyal politika alanında ise Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesiyle ilgili bakanlık Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı olarak yeniden yapılandırıldı. Son olarak 2018’in hareketli geçtiği alanlardan biri de medyaydı. Medya hem sektörel hem de nitelik açısından yoğun bir yıl geçirdi. Dijital mecraları tercih eden medya organlarının yanında yerli ve yabancı basının çeşitli olaylar karşısındaki tutumu sık sık gündeme gelerek toplum tarafından sorgulandı. Bunun yanında Türkiye’de devam eden siyasal ve toplumsal değişimin kültür sanat alanına yansımaları da 2018’de çok konuşulan konulardan biri oldu.
TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİNDE KİMLİK, GÜVENLİK, İŞBİRLİĞİ ve REKABET
Bu makale İran'ın nükleer programıyla ilgili krizin sürdüğü ve Arap isyanlarının Ortadoğu'yu sarstığı bir ortamda Türkiye-İran ilişkilerini değerlendirmeyi hedeflemektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin temel dinamiklerinin hangi durumlarda değişme potansiyeli taşıdığını sorgulayan makale bugüne değin iki ülke arasındaki gerginliklerin neden husumet karakteri kazanmadığı, rekabet ve işbirliğinin hangi koşullarda derinleştiğini açıklamaya çalışmaktadır. Makalede rekabet ilişkisinin tarafları arasındaki ortaklıklar üzerinde durulmakta, ortaklıkların hangi koşullarda iddia edilenin aksine işbirliğini sınırlayıcı bir etki yarattığı tartışmaya açılmaktadır. Kimliği, etnik alt-kimlik, ulusal kimlik ve dış politika kimliği olmak üzere üç ayrı düzlemde dikkate alan ve kimlikle güvenlik arasındaki yakın ilişkiden yola çıkan çalışma dış politika kimliğine belli bir istikrar kazandıran temel faktörün kurumsal aidiyetler olduğunu ileri sürmektedir. Türkiye-İran ilişkilerinde bugün yaşanan kırılmaların geçmişte yaşanan sorunlardan ne farkının olduğu sorusuna verilen cevap ise bölgesel güç dağılımını yeniden belirlemeye aday gelişmelerdir. 1) Rekabetin Husumetten Farkı Türkiye-İran ilişkilerinin niteliği hakkında değerlendirmeler yaparken rekabet ile husumet kavramlarının arasındaki farkın üzerinde düşünmek faydalı olabilir. Rekabet kavramı çoğunlukla birçok farklı alanda tarafların birbirleriyle yarışmaları anlamında kullanılmaktadır. Örneğin, bir ailede kardeşler arasında rekabet sıkça rastlanan bir durumdur. Bu onların arasında hiçbir çıkar birliği olmadığı anlamında değildir. Aksine tüm aileyi ilgilendiren hayati konularda ve ciddi sorunlarla karşılaşıldığı anlarda onlardan çoğunlukla işbirliği yapmaları ve birbirlerine destek olmaları beklenir. Keza bir spor müsabakasında da taraflar birbirlerinin varlıklarını tehdit etmeye ya da yoketmeye gidecek bir mücadele içinde değildirler, sadece kazanmak için yarışmaktadırlar ve rekabet onların performanslarını daha da arttırmaları yönünde kamçılayıcı bir etkiye sahiptir. Ekonomi alanında ise zaman zaman rekabetin çok yoğun olmasından yakınılır ancak bu alandaki rekabet gerek piyasaya sürülen malların kalitesinin yükseltilmesi gerekse de fiyatının daha aşağı çekilmesi açısından değerlendirildiğinde tüketici açısından olumsuz değil, olumlu sonuçlar doğurması beklenen türden bir ilişkiye işaret eder. Husumetin en ayırıcı özelliği ise tarafların mantıklı düşünmesini engelleyen türden bir duyguyu ifade etmesidir. Dolayısıyla, husumette öteki tarafın ne olumlu yanlarını algılamak ne de ortak çıkarların varlığını kabul etmek mümkündür. Taraflar tüm enerjilerini birbirlerini alt etmeye vermektedirler. 1 Uluslararası ilişkilerde husumet krizlere gebe, savaşa doğru tırmanma olasılığını içinde barındıran, siyasi ve diplomatik alanda işbirliği imkanını büyük ölçüde ortadan kaldıran türden ilişkiler, toplumlar arasında teması oldukça sınırlayan ekonomik ve ticari türden alışverişin önemli ölçüde önünü kesen durumlar için kullanılmaktadır. Husumet insani ihtiyaçların en başta da kimlik ve güvenlik ihtiyacının karşılanamaması durumunda ortaya çıkmakta ve birçok durumda egemenlikle ilgili ve özellikle de toprak paylaşımıyla ilişkili sorunları içermektedir. Bugün Azerbaycan-Ermenistan, Filistin-İsrail arasında husumete varan köklü sorunlar bulunmaktadır. 2 Rekabet durumunda ise taraflar arasında anlaşmazlıklar hatta ciddi sorunlar yaşanabilmesine rağmen işbirliği imkanlarının önüne set çekilmemektedir. Bununla birlikte devletler arasındaki işbirliği
KIRGIZ CUMHURİYETİ VE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ’NİN 1992-2018 YILLARI ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ
Kırgızistan-İran ilişkileri 1992 yılından bu yana istikrarlı şekilde gelişmektedir. Kırgızistan-İran ilişkilerinin uluslararası alanda da karşılıklı anlayış çerçevesinde geliştiği, parlamentolar arası ilişkilerin devam ettiği bilinmektedir. İki ülke ilişkileri stratejik ortaklık düzeyinde olmamasına rağmen; söz konusu ilişkilerin geride kalan yirmi altı yılda çeşitli alanlarda derinleşme eğilimi gösterdiği bilinmektedir. Nitekim eğitim, kültür ve ticaret gibi alanlarda Bişkek-Tahran ilişkilerinin önemli bir seviyeye ulaştığı ifade edilebilir.