Ahmet Haşim'in Denemelerinde Kadın Algısı (original) (raw)

Bağımsızlığa Adanmış Bir Hayat: Küçüm Han

Tarih dergisi, 2021

Şeybani soyundan gelen Küçüm Han, 1563 yılında Sibir Hanlığı'ndaki Taybuga hâkimiyetine son vermiştir. İktidarının ilk yıllarını ağabeyi ile birlikte paylaşmasından dolayı daha çok devletin iç meselelerine yoğunlaşan Küçüm Han, ağabeyinin ölmesiyle birlikte devletin dış meseleleriyle de uğraşmaya başlamıştır. Böylece Moskova'nın 1552 yılında Kazan Hanlığı'nı işgal etmesiyle birlikte Sibirya'ya doğru hız kazanan Rus ilerleyişini durdurmayı kendisine amaç edinmiştir. Bu amacını gerçekleştirmek için ise, Buhara ve Kazan'dan gelen din adamları başta olmak üzere, Sibirya'nın yerli kabilelerinin yardımına ihtiyaç duymuştur. 1573 yılından itibaren din adamlarının ve yerli kabilelerin desteğini alan Küçüm Han, 1582 yılına kadar Sibirya'da son derece başarılı mücadeleler vermiştir. Ancak mücadelelere Stroganovların ve Kozakların dahil olması durumu tersine çevirmiştir. Kozakların, İsker'i işgal etmesi sonucu şehri terk etmek zorunda kalmıştır. 1584 yılında Kozak Ataman'ı Yermak Timofeyeviç'i öldürmeyi başarsa da şehri geri alamamış; ama buna rağmen Yermak Timofeyeviç'in ölümünden sonra Sibirya'ya gelen merkezi Rus birlikleriyle 1598 yılına kadar mücadele etmeyi sürdürmüştür.

Yirminci Yüz Yıl Sonrasında Azerbaycan’da Yapılan Kur’an Tercümeleri-I

Istanbul University - DergiPark, 2003

Qoran Translations in Azerbaijan After 20th Century The act of Qoran translation has been started by the middle ages in Azerbaijan, especially Qoran has been translated in contemporary forms right after the seventy years of Russian repression period. These Azerbaijanian Turkish Qoran translations were formerly published in Arabic letters. However Qoran translations after the decleration of independence in Azerbaijan were in Cyrill and Latin letters except one of them. This article scrutinizes eight of these translations and reveals common and different points of them in a contemporative way. Consequently this article achieved the following results: At first, despite with all negative conditions of this region, fertile studies on Qoran has been effected. Secondly, these translations has been observed as a high level of appropriacy to the scientific criteria. Last but not least, contemporary Azerbaijanian readers are having some understanding difficulties of existing Qoran translations. Because most of them were published either in Arabic or Cyrill Alphabet. Therefore it is extremelly important that, Turkish formal and informal publishers must support publishing of present translations in modern Azerbaijanian Latin alphabet. * Bu makale iki bölümden oluşmaktadır. Okumakta olduğunuz bölüm yalnızca mevcut tercümeler hakkında umumi bilgiler vermekte ve kısaca teknik özelliklerinden bahs etmektedir. İkinci bölüm ise, örnekleriyle birlikte bu tercümelerin Kur'an İlimleri ve Tefsir Usûlü açısından özellikleri ile birbirleri arasındaki farklılıkları ve mevcut hataları üzerinde duracaktır. * * Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Tefsir Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi. 1 Bu arada bir ıstılah olarak tercümenin de bizde hâlâ yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğunu unutmayalım. Bkz. Hidayet Aydar, Kur'anı Kerim'in Tercümesi Meselesi, Kur'an Okulu, İstan-bul1996; Salih Akdemir, Cumhuriyet Dönemi Kur'an Tercümeleri (Eleştirel Bir Yaklaşım), Akid yayınları, Ankara1989. 2 Dücane Cündioğlu, Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Anlamın Tarihi, 1. Baskı, Tibyan yayınları, İstanbul1997, s.268. 3 Kur'an tercümesi sıradan bir metnin çevirisi ile aynı şey değildir elbette. Kur'an'a nasıl elle dokunulacağı hakkındaki fıkhî görüşlerin, Kur'an'ın tercümesine dokunulup dokunulamayacağı mevzuunda bile dile getirildiğini hatırlayacak olursak, müslümanlar açısından konunun hassasiyeti daha iyi anlaşılır.

Yanılsamanın Keşfi: Gerçekliğin Doruğu

Ayraç Dergisi, 2010

Jean Baudrillard’ın vazgeçemediği temaların başında gelen kitle iletişim araçları, yalnızca kitlelerin var olduğu bir evrende iddialı ya da iddiasız değil, temelde de anlamın zedelenmesine yol açabilecek bir işleve sahiptir. Toplumsal adlı kördüğüm, her şeyi sünger gibi emen bir gönderene dönüşerek, kitle iletişim araçlarıyla anlamın kaymasına, göstergelerin kaybolmasına sebep olur. Geleneksel pratiğe ve teoriye indirgenebilen özgürleştirilebilecek gücül bir enerjinin yoksunluğu, insanı havası alınmış bireysel tanecik haline getirerek, sessiz yığınların oluşmasına; kitlenin meydana gelmesine zemin hazırlayacaktır. Baudrillard bu noktada, kitlenin tanımı şöyle yapar: “Kitle: toplumsalın içinde kaybolduğu kara bir deliktir.”

Osmanlı ve Timurlu Kaynaklarına Göre Ankara Savaşı

Social Sciences Studies Journal

Timur tarih sahnesinde belirmeye başladığı zaman diliminden günümüze kadar geçen sürede, kazandığı zaferler ile benzersiz bir hükümdar olmuştur. 1360 yılında Türkistan'da başladığı hakimiyet mücadelelerini başarı ile sonuçlandırmıştır. Sınırlarını İran, Afganistan, Hindistan ve kuzeyde Altınorda'ya kadar genişletmiştir. XIII. yüzyılın ortalarından itibaren zayıflayan Anadolu Selçuklu gücünün tersine Osmanlılar Anadolu'daki buhran devrinden istifade etmesini bilmiş ve siyasi nüfuz sahasını Timur'a benzer bir şekilde genişletmeyi başarmıştır. Bu dönemde Osmanlı Devletinin başında Yıldırım Bayezid bulunmaktaydı. Yıldırım Bayezid'in Bitinya Bölgesi'nde faaliyetlerde bulunduğu sırada Timur'un sınırları Anadolu topraklarına kadar uzanmaktaydı. Elbette bu durum, cihan hâkimiyeti iddiası ile yola çıkmış olan bu iki Türk hükümdarını karşı karşıya getirmiştir. Bu hesaplaşma Türk Tarihi açısından önemli sonuçlar doğurmuştur. Anadolu'da Osmanlı ile tekrar sağlanan Türk otoritesi bozulmuş, hanedan üyeleri arasında taht mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadeleler, tarih kroniklerine "fetret dönemi" olarak geçmiştir. Bu dönem, rakamsal olarak 11 yıl sürmüş olsa da siyasi ve sosyal etkisi uzun yıllar devam etmiştir. Ankara Savaşı ve sonrasında yaşanan dönemin tarafların kroniklerine bazı konularda farklı şekilde yansımış olması, savaş sonrası ortaya çıkan durum itibariyle doğaldır.

Tunç Çağı’ndan Roma Dönemi’ne Amisos ve Çevresinde Yer Alan Mezar Tipleri ve Ölü Gömme Adetleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme/Güneş Karadeniz’den Doğar Sümer Atasoy’a Armağan Yazılar, Ed. Ş.Dönmez, Hel Yayıncılık, Ankara, 2013, s. 387-414.

Ölüm gerçeği ve bu gerçeğe bağlı olarak ortaya çıkan mezarlar, insanlar için en eski zamanlardan beri sürekli ön planda olan bir olgu olmuştur. İnsanoğlu ölümü ve ölüm sonrasının bilinmezliğini kabullenememiş, bir gün bir şekilde benzer bir yaşama geri dönebileceğini düşünerek, dünyevi varlığını koruyacak mezarları inşa etmeye başlamıştır. Amisos ve çevresinde yer alan mezar tipleri ve ölü gömme adetlerine ilişkin bilimsel araştırmaların, buna bağlı olarak bilimsel yayınların, en azından Hellenistik ve Roma Dönemi süreci açısından, yeterli ölçüde yapılamadığını görmekteyiz. Bu makale kapsamında, Amisos ve çevresinde yer alan mezar tipleri, Tunç Çağı, Demir Çağı, Hellenistik ve Roma Dönemi kapsamında ele alınmıştır. Mezarlar tipolojik olarak sınıflandırılmış, özellikle tescil edilen ve içlerinde in-situ bulgular verenleri üzerinde durulmuştur. Bu bulgulardan hareketle, yukarıda sıralanan dönemlere ilişkin ölü gömme adetleri hakkında bir değerlendirme yapılmıştır.

Unutulmuş Bi̇r Yazari Bütün Yönleri̇yle Yeni̇den Hatirlamak: Türk Edebi̇yati Tari̇hi̇ İçi̇nde Mahmut Yesârî

Journal of International Social Research

Cumhuriyet dönemi sanatçılarından Mahmut Yesârî, edebiyat tarihimiz içinde romanları, öyküleri ve tiyatrolarıyla bilinen önemli yazarlardan biridir. Çok yönlü ve üretken bir yazar olmasına rağmen edebiyat dünyasında büyük ölçüde romancılığıyla tanınan Mahmut Yesârî'nin tiyatro yazarlığı ve öykücülüğü üzerinde fazla durulmamıştır. Bunun bir sonucu olarak sanatçının yazarlık serüveni bütünsel olarak değerlendirilmemiş ve hakkında yapılan çalışmalar sınırlı bir çerçevede kalmıştır. İşte bu yazının amacı, edebiyat tarihi incelemelerindeki monografik çalışmaların önemini göz önünde bulundurarak, bugün unutulmuş bir yazar olan Mahmut Yesârî'yi, eserleri bağlamında yeniden edebiyat sahnesine çıkarmaktır. Bu hususta izlenen yol ise yazarın edebi portresini, başta roman, öykü ve tiyatrolarından hareketle bütünlükçü bir çerçevede ortaya koymaktır. Bu yazıda genel olarak Mahmut Yesârî'nin biyografisi, sanatçı kimliği, romancılığı, öykücülüğü ve tiyatro yazarlığı incelenecektir. Ayrıca yazarın dikkate değer eserleri, makalenin sınırları çerçevesinde, daha çok edebiyat tarihi içindeki önemi, konuları ve temaları bakımından değerlendirilecektir.

Ulusal Kültür, Örgüt Kültürü ve İş Güvenliği Kültürü İlişkisi: Hofstede’nin Güç Mesafesi ve Belirsizlikten Kaçınma Boyutları Açısından Türkiye Özelinde Bir Değerlendirme

Yönetim ve Ekonomi: Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2020

Toplumu oluşturan bireylerin davranışlarının ardında yatan baskın ve belirleyici bir unsur olan ulusal kültür, bir arada yaşamaya yardımcı olan bütünleştirici bir yapıdır. Ulusal kültür, sadece sosyal yaşamda kendisini göstermekle kalmamakta, aynı zamanda çalışma hayatında önemli bir rol oynayarak örgüt kültürüne de etki etmektedir. Örgüt kültürünün bir alt sistemi olan iş güvenliği kültürü de benzer şekilde bu etkiler ışığında şekillenmektedir. Böylece hem örgüt kültürünün hem de iş güvenliği kültürünün ulusal kültürün bir yansıması olduğu düşüncesiyle bu çalışmada Hofstede'nin Kültürel Boyutlar Teorisi'nde yer alan ve Türkiye'de yüksek olarak belirlenmiş olan güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma boyutları açısından ulusal kültürün iş güvenliği kültürü üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bu çerçevede benimsenmiş olan literatür taraması yöntemi ile ulusal kültür, örgüt kültürü ve iş güvenliği kültürü literatürü gözden geçirilerek birbirleri ile olan ilişkisi ortaya konmuş ve bu ilişki, Türkiye özelinde güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınma boyutları açısından yorumlanmıştır. Çalışmanın vardığı sonuç, Türkiye'de yüksek olan güç mesafesi ve belirsizlikten kaçınmanın, iş güvenliği kültürü üzerinde olumsuz etkileri olduğu yönündedir.

Oosit Kriyoprezervasyonu: Türk Ebelik ve Hemşirelik Öğrencilerinin Bilgi ve Tutumu

Izmir Democracy University Health Sciences Journal

Amaç: Tanımlayıcı tipteki bu çalışmanın amacı, Türk hemşirelik ve ebelik öğrencilerinin oosit kriyoprezervasyonuna yönelik tutumlarını değerlendirmektir. Yöntem-Gereçler: Çalışmanın örneklemini İstanbul'daki iki üniversitenin ebelik ve hemşirelik bölümlerinde okuyan 342 kız öğrenci oluşturmuştur. Araştırmaya katılmaya gönüllü öğrencilere literatür doğrultusunda hazırlanan anket formu online uygulanmıştır. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 20.96±1.8’dir. Öğrenciler yaklaşık 25 yaşında çocuk sahibi olmak istediklerini belirtmişlerdir. %59.1’i kriyoprezervasyon hakkında bilgilerinin olduğunu, %19.9’u kariyeri için çocuk sahibi olmayı ertelemek için kullanabileceğini %57.6’sı ise kriyoprezervasyon ile kadınların annelik zamanını seçmede özgür olacaklarını belirtmiştir. Oosit kriyoprezervasyonunu daha çok tıbbi nedenlerle kabul edebilecekleri görülmektedir. Üreme hücrelerini etkileyen kanser tedavisi alacaklarsa (%63.7), yumurtalıkların etkilenmesine neden olacak cerrahi girişi...

Çayönü Kanallı Yapı Dî Taş Buluntu Topluluğu: Çeşitli Hammaddeler, Çeşitli İşler) İçin mi Kullanıldı?

Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, 1999

Çayönü taş alet endüstrisi iki ayii tür hammadde kullanılarak yapılmıştır-çakmaktaşı ve obsidien. Teknolojik ve tipolojik incelemeler, Aiteramik Neolitik Devrin alt eviçlerinde, bu iki hammaddenin oranlarında önemli değişikliklerin yer aldığını ortaya koymuştur. Erken evrelerde oldukça sınırlı bir yüzdeyle temsil edilen obsidien endüstri daha sonraki eviçler de gideıek bollaşmaktadır. Kullanım etkenlerinin hammadde seçimini eğer/yahut ne den li etkilediğini saptamak için Kanallı Yapıdan (Di) toplanan taş endüstrisine kullanım aşın ması analizleri uygulanmış ve sonuçlar değerlendirilmiştir. DI Kanallı Yapıdaki çakmakta şı ve obsidien taş alet endüstrisinin işlevsel verileri, bu hammaddelerin çok ayrı kullanım özeliİİtleri ne sahip olduğunu kanıtlamıştır. Taş ve deri işlemede bu hammaddelerin rolü çok tamamlayıcıdır. Nitekim, post çoğunlukla çakmalttuşmdan aletlerle tabaklanmış olma sına rağmen posttan ve deriden yapılan eşyalar obsidien aletlerle yapılmışlardır. Taş eşyalarjstisnasız. obsidien aletlerle biçimlendirilmiş ve tamamlanmıştır. Taş eşyaların delinme si çakmaktaşı delicilerle sağlanmıştır. Sadece ilıi ayi'i tip alette çalunalitaşı/obsidien ham madde ayırımı kesin belirlenmiştir; çakmaktaşından delicilerin post işlemede, obsidienden Çayöııü aletienn ise taş işleriyle ilgisinin olması. Uygukınan diğer işlevler sonucu obsidien ve çakmaiitaşından diîgilerin kenarlarında aynı kullanma yoğunluğu görülmektedir. Buna rağmen, bu iki hamm&deııin belirgin kullanma alanlarım kesin saptamak için salt işlevsel veriler yeterli olmamaktadır Kültürel kanıtlarda, özellikle, göz ardı edilmemelidir. ' DLp^nLnionla ill Sctanur SSiH-n.hr. Aithinwlopiiehe cd AiilitijXhloiilftchi.' dcll'AntlehJIA. Urıksı* Mini I Puma "İJt Suptan-*'. P. ta Altta Mnın a MiBS ftpru/Ttalj

Türk Kadınlarında Cinsel Davranış: Kayseri Örneği

2018

Bu calismada, Turkiye'deki kadinin cinsel kimligi ve yonelimi incelenmistir. Cinsellik, son yillarda dunya capinda klinik calismalarla daha fazlaca ele alinan bir konudur. Turkiye'de cinsellik uzerine yapilan arastirmalar sinirli ve cogunlukla cinsellik ile ilgili mitler uzerine yapilmistir. Bu calisma ozgun bir Anadolu kenti olan Kayseri'de cinsellik konusunda yapilan bir calisma oldugundan, calismanin ulkemizde yapilacak arastirmalar icin yararli bir kaynak olacagi dusunulmektedir. Kadin cinselligini butunsel bir yaklasimla cinsellik uzerine odaklanan Francois de Carufel’ in Seksuel Islevsellik Teorisi baglaminda ele almistir. Bu teoriye; gore, insan cinselligi, fiziksel butunlugu, cinsel islevselligi, cinsel ve sosyal iletisim boyutlarini iceren bir yapidir. 120 kadin hasta bu calismaya katilmayi kabul etmistir. Katilimcilar amacli ornekleme teknigi ile secilmistir. Veriler, yari yapilandirilmis anketler ile toplanmistir. Anket maddeleri, daha once yapilan arastirmala...