Hukukun Tarihini Yazmak: Yeniden İnşa, Anlatı, Kurgu? / Michael Stolleis (çev. Muhammed İkbal İmamoğlu) (original) (raw)

Bu makale, üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yazar, tarih metoduna dair tartışmaların hukuk tarihi alanında da gündeme gelmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledikten sonra, hukuk tarihi çalışmalarında benimsenen üç temel yaklaşım tarzına işaret etmektedir. İkinci bölümde, Almanya'da on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda hukuk tarihi biliminin tarihine yön vermiş olan çeşitli felsefî akımlara, bu akımların temsilcilerine ve onların eserlerine değinilmektedir. Ana hatlarıyla ele alınan felsefî akımlar şunlardır: Alman idealizmi, doğal hukukçuluk, pozitivizm, tarihselcilik, kavramsal gerçekçilik, Yüzyılın Sonu akımı, yeni-Kantçılık, neo-klasisizm, konzervatzm, nasyonal sosyalizm, değer felsefesi, Katolik toplum düşüncesi, materyalizm, neo-Marxizm, analitik felsefe, dilsel dönüşüm ve postmodernizm. Bunlardan başka yazar, hukuk tarihi yazımının, dönemin toplumsal, siyasî ve iktsadî gelişmeleriyle de yakından ilgili olduğunu vurgulamakta ve bu meyanda şu süreçlerin etkilerine dikkat çekmektedir: İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya'nın nasyonal sosyalist geçmişiyle yüzleştiği ve Batı dünyasına entegre olmaya çalıştığı süreç, savaş sonrası dönemde yaşanan hızlı iktisadî kalkınma, 68 kuşağı hareketi, Avrupa'nın bütünleşmesi süreci ve küreselleşme. Bu bölümde yazar ayrıca, hukuk tarihçisinin elindeki malzemeyi sağlıklı br şekilde değerlendirebilmesini engelleyen, tarihsel malzemenin oluşması ve tarihsel bilginin aktarılması süreçlerinde rol oynayan sübjektif faktörlerin göz ardı edilmesi ya da anakronizme düşülmesi gibi bir takım tehditlerden ve bunların nasıl aşılabileceğinden bahsetmektedir. Bu bağlamda yazara göre, sözcükler ile “kavramlar” ve “vâkıalar”ın arasında katı ayrımlar yapmak da tarihsel malzemenin mâkul bir şekilde anlaşılmasına engel olmaktadır. Zira bu türden bir ayrım, onların farklı işlevlerinin dikkate alınmamasına, metnin dışındaki gerçeklikle bağlarının kesilmesine ve müzakere süreçlerinde kazanabilecekleri muhtelif anlamların göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Benzer şekilde, yalnızca kavramlar üzerinde durarak tarihsel hakikate ya da dilin çizdiği çerçeveyi aşarak onun "arkasında"ki gerçekliğe ulaşmanın mümkün olduğunu düşünmek de yazara göre hatalı bir yaklaşımdır. Bu bölümün son kısmında yazar, tarihyazımı ve edebiyat arasında metot noktasında var olan benzerlikler ile farklılıklara, bu iki yazım türünün hangi kıstaslar eliyle birbirlerinden ayıredilebileceklerine ve bu sahaları yekdiğerinden farklılaştıran metodolojik sınırları ihlâl etmenin beraberinde getireceği sorunlara değinmektedir. Üçüncü bölümde ise yazar, tarih biliminin bir şubesi olan hukuk tarihinin, hukuk eğitimi veren kurumlar bünyesinde kendine özgü bilimsel bir karakter kazanabilmesi ve bunu koruyabilmesi, hukuksal dogmatizmin gölgesinden kurtularak bağımsız bir yaklaşım tarzı geliştirebilmesi için yerine getirmesi gereken şartların neler olduğuna, hukuk tarihçisini ödevlerine, ulus-merkezli hukuk tarihçiliği döneminin sona erdiği bu zamanda hukuk tarihinin geleceğe yönelik vazifelerine ve bu vazifelerin ifa edilebilmesi için nasıl bir altyapının hazırlanması gerektiğine işaret etmektedir. Anahtar kelimeler: Hukuk tarihi metodolojisi, tarihyazımı, hukuk tarihçiliğinin bilim tarihi, tarih felsefesi, hukuk eğitimi, Avrupa Hukuk Tarihi, Osmanlı Hukuk Tarihi, Almanya