ALACAĞIN TEMLİKİ KURUMU VE ROMA HUKUKUNDAKİ YERİ (original) (raw)

ROMA İMPARATORLUK DÖNEMİ VE GEÇ ANTİK ÇAĞ’DA KİLİKYA BÖLGESİ’NDE AMPHORA ÜRETİMİ

Down the ages, the connections between cities which have a coast of Eastern Mediterranean has been most important factor to increase the commercial activities. Roman Imperial period and Late Antiquity in Cilicia, stands out with olive oil and wine production. Amphorae are solid evidence of production and trade in the region. Detected pottery production wastes and kilns shows amphora production in the area. For this reason, Zemer41, Pompeii V, Agora M54, Agora M239, Zemer40 and LR1 amphorae were produced in the Cilicia Region. It was determined that these amphorae were produced in Anemurium, Syedra, Bıçkıcı, Antiokheia ad Krago, Seleukeia Pieria, Rhosus, Soli Pompeiopolis, Tarsus, Aegeai, Elaiussa Sebaste and Korykos. Many kiln sites identified in the west of Cilicia show that the economy has been improved by commercializing much of the agricultural products, especially wine and olive oil. Examples from the excavations indicate that these amphorae were exported to cities in India, North Africa and Europe. Cilicia production of amphorae, starting from the 1st century AD, it is seen that used in the export until the 7th century AD.

ROMA İMPARATORLUK DÖNEMİ KUZEY AFRİKA AMPHORALARI

Roma İmparatorluk Dönemi Kuzey Afrika Amphoraları , 2023

Kuzey Afrika Bölgesi, antik çağ ekonomisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Bölgenin Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki ticaret ağı ve üretimini yaptığı ticari amphoralar bütünüyle bu tez çalışmasında ele alınmıştır. Kuzey Afrika Bölgesi Roma İmparatorluk Dönemi’nde, yoğun olarak tahıl ihracatı yapan bir bölgeydi. MÖ 2. yüzyıldaki zenginliğinin temelleri tahıl ihracatına dayanıyordu. Tahılın yanı sıra garum, zeytinyağı ve şarap ihracatı da yapılıyordu. MS 1. yüzyıldan itibaren ise amphora üretimi de yaparak, sıvı ve yarı sıvı ürünlerin ticaretinde amphoralar kullanılmaya başlanmıştır. Bölgede MS 1. yüzyıl ile 7. yüzyıl arasında onsekiz farklı tipolojide amphora üretimi gerçekleştirilmiştir. Ticaret bölgesi yoğun olarak Akdeniz’den Karadeniz’e batıda İspanya Fransa ve daha kuzeyde ise Britanya’ya kadar uzanmaktadır.

ROMAN İNCELEMESİNDE SOYAĞACI YÖNTEMİ

Edebiyat eğitimi ve öğretimi edebiyat biliminin önemli bir parçasıdır. Edebiyat bilimcisi ya da kısaca öğretici/öğretmen edebi eseri incelerken oldukça soyut olan edebi eseri ve eserin kişiler dünyasını görselleştirerek daha anlaşılır kılabilir. Bunun için temel bilimlerin kullandığı bazı yöntemleri edebi esere uygulamak mümkündür. Orta ve yükseköğretim çağlarındaki öğrencilere veya okuyucuya edebi eserleri tanıtırken, eserdeki kişilerin sosyolojik bağlantılarını çözebilmek ve gerçek dünya ile ilişki kurmak için soyağacı yöntemi kullanılabilir.

ŞIK ROMANINDA ALAFRANGALIK SEMBOLİZMİ VE CANAVARLIK

Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi, 2021

Bu çalışma Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Şık romanındaki alafranga/züppe tipi kurgusunun sembolik boyutu hakkındadır. Türk romanında söz konusu tipin ilk örneklerinden Şöhret'in, metinde alafrangalığın nesnesi bir köpek konumundaki Drol ile koşut biçimde kurgulandığı ileri sürülmüştür. Bu varsayım çerçevesinde erken dönem Türk romanının temel tiplerinden birine yönelik farklı bir yorumlama alanı açmak amaçlanmıştır.

ROMA HUKUKU ÖZET

Türkiye, Cumhuriyet'le birlikte iktibas yoluyla kanunlaşmaya gitmiştir. Batı Hukuku örnek alınarak onların kanunları tercüme edilip ufak değişiklikler ile kabul edilmiştir. Batı Hukukunun ise kaynağı Roma Hukuku'dur. Bu nedenle ülkemizdeki hukuk roma hukuku ile ilintilidir. Bundan başka hukuk kurallarının yorumlanması için de Roma Hukukunu bilmek gerekir. Çünkü hukuk kurallarını tarihte en iyi yorumlayan Roma Hukukçularıdır.

GALATA'DA ALACAK-VERECEK İLİŞKİLERİ (1642-1643)

Bellek, 2021

Modern banka gibi kurumların yeterince gelişmediği dönemlerde tüccarların, esnafların ve hatta sıradan halk için nakit paranın nakli ve finansman meselesi kişileri farklı yöntemleri kullanmaya yönlendirmiştir. Avrupa'da bu işlemler bankacılık faaliyetlerinin gelişmesiyle ve faizli borçlanma usulü ile gerçekleşmiştir. İslamiyet'in faize karşı uzak tutumu ve Avrupa'daki finansman yöntemlerinin İslam topraklarında görülmemesi Müslümanların bu konuda zorlandıkları izlenimi yaratmıştır. Ancak İslamiyet'in kendi içerisinde geliştirdiği kredi düzenlemeleri, borç alışverişi, iş ortaklıkları ve kredi mektupları gibi yöntemler ile Müslümanlar finansman işlerini halletmişlerdir. Osmanlı da Müslümanların geliştirdikleri bu yöntemleri 17. yüzyıla kadar kullanmışlardır. Galata, İstanbul'un fethinden önce ve sonrasında ticari etkinliği sürekli yüksek olan bir merkez olarak varlığını sürdürmüştür. Yüksek ticaret hacmine paralel olarak Galata şer'iyye sicillerinde finansman yöntemlerinden biri olan borçlanma ile ilgili pek çok kayıt bulunmaktadır. 1642-1643 tarihleri arasındaki Galata sakinlerinin borç davalarındaki eğilimlerini açığa çıkarmayı hedefleyen bu çalışmanın ana kaynağı 64 numaralı Galata şer'iyye sicilidir. Şer'iyye sicillerinin verdiği önemli bilgiler kullanılarak kişiler dinlerine, sosyal statülerine, borç alma-verme şekillerine ve mahkemeye gelme amaçlarına göre tasnif edilmiş ve bulgular, önceki çalışmalar ile karşılaştırılmıştır. 64 numaralı Galata şer'iyye siciline göre gayrimüslimler Müslümanlara nazaran borç davalarında daha fazla yer almışlardır. Kişilerin dinsel tasnifinde özellikle borç verme konusunda kapalı bir görüntü çizmediği ancak borç alma konusunda genellikle dindaşlarını tercih ettiği görülmüştür. Çalışmada görülen önemli bir başka sonuç ise kadınlar da dâhil olmak üzere her kesimden kişilerin borç davalarında yer aldığıdır. Sosyal statüsü sıradan halktan ayrılan askeriler, esnaflar ve hacı unvanını taşıyan kişilerin incelendiği kısımda ise her bir grup için farklı eğilimler gözlenmiştir.

TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT ROMANIN İNCELENMESİ

ROMANIN KONUSU: Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat romanının konusu, Talat Bey ile Fıtnat Hanım'ın sonu hüsranla biten aşklarının acıklı hikâyesidir. ROMANIN ÖZETİ: Talat, bir kalemde çalışmaktadır, işe gider gelirken tütün almak için uğradığı Hacı Babanın dükkanında onun üvey kızı Fıtnat'ı görür ve ona aşık olur. Fıtnat da kafes aralıklarından gördüğü Talat'a aşık olmuştur. Titiz ve huysuz bir adam olan Hacı Babanın, evlatlığının dışarıya çıkıp kimseyle görüşmesine izin vermediğini öğrenen Talat, tek çareyi Fıtnat'a nakış gösteren Şerife Kadınla tanışmakta bulur. Bunun için de kız kılığına girerek ve Ragıbe adını alarak Şerife Kadının evine nakış öğrenmeye gider. Şerife Kadın, Fıtnat'la Ragıbe'yi tanıştırır. Talat, Fıtnat'ın da kendisine aşık olduğunu anlayınca, ona kendisini Talat'ın kız kardeşi olarak tanıtır. Talat her gün kıyafet değiştirerek Fıtnat'ın evine gitmektedir. Şerife Kadın, Üsküdar'da Toptaşı'nda bir konak sahibi zengin ve dul bir adam olan Ali Bey'le Fıtnat'ı evlendirmeyi düşünür. Fıtnat ise bu haberi duyunca çılgına döner. Ragıbe'ye bu haberi verdiği gün gerçek ortaya çıkar: Ragibe, Talat'ın kendisidir. İki genç şayet evlenemeyecek olurlarsa intihar etmeye karar verirler.

HALK HİKÂYERİNDEN TANZİMAT ROMANLARINA GERÇEKÇİLİĞİN BOYUTLARI

HALK HİKÂYERİNDEN TANZİMAT ROMANLARINA GERÇEKÇİLİĞİN BOYUTLARI , 2011

Celâleddin Harzemşah'ın ön sözünde -Tanzimat düşüncesinin edebi alandaki en önemli ve temsil niteliği en yüksek örneklerinden birinde-Namık Kemal'in gerçekçi bir anlatımın başat nitelikleri üzerine düşünceleri, geleneksel Türk halk anlatılarındaki gerçekçilik anlayışı ile Tanzimat aydınlarının gerçekçilik algılarının oldukça keskin bir çatışma içinde olduğunu ortaya koyar. Namık Kemal'in bu ön sözde geleneksel halk anlatılarına yaklaşımı işaret eder ki Tanzimat aydınları; halk anlatılarını -olağanüstü unsurların sıkça görülmesi nedeniyle-gerçekçi anlatılar olarak kabul etmiyordu. Açıktır ki; Namık Kemal'in gerçekçiliğe bakışı, anlatmanın ve anlatıların en üst düzeyde "Batı"lılaşması güdüsüyle belirlenmiş ve sınırlanmıştır. Bu nedenle -ona göre-gerçeğin gerçekçi bir aktarımı geleneksel anlatı yoluyla mümkün değildir. Bu yazıda ise Namık Kemal'in ve onun temsil ettiği Tanzimat aydınlarının gerçekçilik üzerine görüşlerinin -tek ve "Batı"lı/"Batı" kaynaklı bir gerçekçilik anlayışının-aksine gerçekçiliğin birçok formu, boyutu olduğu ve bunların büyük çoğunluğunun halk anlatılarında (bu anlatıların en yaygın örneği olan halk hikâyelerinden hareket edilerek) düzenli bir şekilde görüldüğü savunulacaktır. Bunu göstermek amacıyla, halk hikâyelerinden realist halk hikâyelerine ve Tanzimat romanlarına uzanan anlatı geleneğini kapsayan bir tartışma aracılığıyla, bir anlatının gerçekçilik özelliklerinin gözlemlenebileceği gerçekçilik boyutları incelenecektir. Yazının asıl amacı halk hikâyelerinin de en az Tanzimat romanları kadar gerçek ve gerçekçi olduğunu ortaya koymaktır.