RÂFİ' B. LEYS İSYANI (original) (raw)

LEBÎB-İ ÂMİDÎ DÎVÂNI

DİYARBAKIRLI LEBÎB (Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri ve Dîvânı), 2022

Klasik Türk edebiyatı, kültür tarihimizde yaklaşık yedi yüzyıl gibi bir zaman dilimini içine alır. Toplumların dünya görüşleri, hayata bakışları, sevinçleri, kavgaları, üzüntüleri, kısaca yaşantıları belli ölçüde edebiyata/şiire yansımıştır. Bu yüzden hakkıyla bir tarih yazımı, toplumun sosyolojik ve psikolojik tahlillerinin yapılması, kültür oluşumlarının temellerinin araştırılması, edebi eserlerin yararlanılabilir hale gelmesiyle mümkündür. Sayıları binlerle ifade edilen Dîvânlar incelendikçe kültür tarihimizin en azından bir yönünün aydınlanmasına katkıda bulunulacaktır. Bu çalışmanın amacı, 18.yy’da Diyarbakır’da yaşamış olan ancak şöhreti yaşadığı vilayetin sınırlarını aşarak tüm Osmanlı coğrafyasına yayılan Lebîb-i Âmidî’nin hayatı ve edebî kişiliğini araştırmak, Dîvânının tenkitli metnini ilim âleminin istifadesine sunmaktır. Dîvân üzerinde şimdiye kadar İdris Kadıoğlu (Lebib-i Amidi hayatı, edebi kişiliği, eserleri ve Divanı’nın tenkitli metni, Dicle Üniversitesi, Diyarbakır 2003) ve Orhan Kurtoğlu (Lebib Divanı [inceleme-tenkitli metin-sözlük] Hacettepe Üniversitesi, Ankara 2004) tarafından iki doktora tezi hazırlanmış, Kadıoğlu’nun çalışması (Diyarbakırlı Lebîb Dîvânı, Malatya 2005) yayımlanmıştır. Bu kitap çalışması tarafımızdan Lebîb-i Âmidî Dîvânı üzerine yapılan ve Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 2003 yılında tamamlanan doktora tezine dayanmaktadır.

FÂRÂBÎ'NİN AKIL RİSALESİNİN FELSEFİ ANALİZİ

Fârâbî'nin Akıl Risalesinin Felsefi Analizi- Flsf Dergisi-, 2018

ÖZET İki bölümden oluşan makalede birinci kısımda Akıl Risaleleri geleneği bağlamında Fârâbî'nin Akıl Risalesinin (Risale fi'l Akl) 1 konumu incelenmektedir. İkinci kısımda ise Risale'nin temel kavramları dikkate alınarak felsefi analizi yapılmaktadır. Eserin bütün boyutlarıyla incelenmesi geniş kapsamlı bir çalışmayı gerektirdiğinden, risalenin daha temel konularından bilginin oluşumu, soyutlama ve aklın aşamaları, Aristoteles ve kısmen İskender ve Themistius gibi yorumcuların ilgili fikirleriyle karşılaştırılarak sunulmaktadır. Makalenin amacı, soyutlama teorisini merkeze alarak bu üç konuyu incelemektir. Bu bağlamda makalenin temel iddiası, Risale fi'l Akl'ın en temel kavramlarının soyutlama (intiza'), zât ve ilke (mebde) kavramları olduğudur. Bu kavramlar içerisinde soyutlama kavramı hem Fârâbî'nin konuyla ilgili getirdiği özgün bir açılım hem de aklın, bilgi edinme faaliyetinden başlayarak, yetkinleşme sürecinin anahtarıdır. Bu nedenle makalede bilginin edinilmesi sürecinden itibaren faal aklın bilgideki rolüne kadar soyutlama süreciyle alakalı olan meseleler üzerinde durulmuştur. İkinci olarak ise Risale'nin aklı 'kesinliği sağlayan ilke' ve 'zât' kavramlarıyla tanımlayarak Aristoteles'in İkinci Analitikler adlı eserindeki akıl tanımına önemli bir açılım getirdiği savunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Akıl, soyutlama (intiza'), zat, makul, bilgi A PHILOSOPHICAL ANALYSIS OF AL-FARABİ'S EPISTLE ON INTELLECT ABSTRACT The article consists of two parts. The first part deals with the place of Epistle on Intellect written by Al Farabi in the tradition of epistles on intellect. In the second part the epistle is analyzed in the context of the main concepts. Because the thorough study of Epistle requires more comprehensive study, more central topics of Epistle such as construction of knowledge, abstraction and degrees of intellect are discussed and partly compared to the ideas of commentators such as Alexander Aphrodisias and Themistius. The aim of this article is to scrutinize these three important topics placing the theory of abstraction at the centre. In this context, the main claim of the article is that Substance (Zat), Principle (Mabda), Abstraction (Intiza') are the main concepts of Epistle. The concept of 'abstraction' (intiza) is both an original contribution and key for the explanation of the perfection of intellect which begins in the process of acquisition of knowledge. Therefore, the focal point of article is the problems related to the process of abstraction which starts at the beginning of knowledge acquisition and continues till the unification with active intellect. Secondly, by inventing concepts 'substance (zât) and 'certain principle' to explain human reason it is argued that Al Farabi made an important addition to Aristotle's definition of intellect in Posterior Analytics.

RABGUZÎ'NİN KISASÜ'L-ENBİYÂSINDA İKİLİ KULLANIMLAR

Rabguzî's work Kısasü'l-Enbiyâ, which is a piece in Khorezmian Turkish has a significant place in the history of language and literature. There are parts written in verse in this prosaic piece. While there are a few copies of the piece, studies are usually based on the copy in London as it is well preserved and complete. The first study on the piece was conducted by Ilminsky (1859). This study is concerned with all copies of Kısasü'l Enbiyâ including ones in private libraries. Many studies which investigate the piece in various aspects have been conducted so far. The purpose of this study is to determine and interpret parts with two or more different orthographies, based on the text published by Aysu Ata. Remarks will be made on whether examples in different orthographies reflect the time the piece was written, in terms of phonetics and morphology. The main purpose is to bring in a different approach about the piece's linguistic aspects by locating dual usage of the words in the text, and show the phonetical characteristics of the era the piece was written in. Harezm Turkish, derived from Karahanlıca and the transition stage to Cağatayca, has the sound characteristics of two periods because it is fed from both sources. In this point, in the period works, the same word and affix have been encountered in more than one form. In the KE text, this situation became more clear and two different spellings coincided with each other on the same page. Examining the phonetic structure of the work and since it carries a considerable importance in terms of determination of its wirtten period, in this point, main purpose of this study is to determine the dual usage characteristics of KE in the context of phonic and structure information of its written period and to contribute to the current speech existence.

LÜGATI TÜRKİ ARABİ FARİSİ'DE KULLANILAN SÖZLÜKÇÜLÜK YÖNTEMLERİ ÜZERİNE

ÖZET Türk sözlük biliminin bütün dönemlerinin aydınlatılması açısından ortaya konulan sözlüklerin ayrı ayrı incelenerek hem söz varlıklarının hem de söz varlığının sunuluşunda uygulanan yöntemlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu açıdan 15.yy'a ait olduğu belirlenen Lügat-ı Türkî Arabî Farisî adlı eserin söz varlığının ortaya konulması ve bu söz varlığının sunulmasında uygulanan yöntemlerin açıklanması oldukça yararlı olacaktır. Eserin nüshası Türk Dil Kurumu Yazmalar Kitaplığında bulunmaktadır. Yirmi üç bölümden oluşan eserin son kısmında müfredler ve Hafız'dan beyitler yer alır. Eserde Türkçe, Arapça ve Farsça sözcükler genel olarak kavram bütünlüğü içerisinde verilmiştir. Söz varlığı ögeleri genelde Arapçadan Türkçeye ya da Farsçadan Türkçeye madde başı yöntemi kullanılarak sıralanmıştır. Bunun yanı sıra madde başı olan Arapça veya Farsça sözcük Türkçede kullanılıyorsa bu sözcükler Türkçenin söz varlığı dairesinde kabul edilerek karşılık olarak verilmiştir. Eser mensur yapıda olmakla birlikte özellikle baş kısımlarda yoğunlaşan secili bir anlatım tercih edilmiştir. Bu yönüyle eser âdeta manzum sözlük kategorisindeki Tuhfe tarzı eserlerle benzerlik göstermektedir. Özellikle eserin baş kısımlarında secili bir anlatımın tercih edilmiş olması eserin kullandığı yöntem bakımından adeta farklı bir sözlük türü olduğu, dil öğretim kitabı olarak kullanılabildiği düşüncesini uyandırmaktadır. Eser 15. yy Anadolu sahasının söz varlığına dair önemli veriler barındırmasının yanı sıra sözlük bilimi açısından da bu zengin söz varlığını sunuşta kullandığı sözlükçülük yöntemleri noktasında dönemin yaklaşımını temsil ettiğinden söz konusu yaklaşımın bugünün sözlükçülük yöntemleri bağlamında karşılaştırılmalı olarak değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Lügat-ı Türkî Arabî Farisî Türkçenin tarihsel söz varlığına ışık tutacak ilgi çekici veriler barındırmaktadır. Öte yandan eserdeki sözcüklerin, deyimlerin ve hazır söz kalıplarının verilişinde birtakım işaretler kullanılarak okuyucunun işi kolaylaştırılmış ve sözcüklerin kavram alanları ile ayrıcı nitelikteki anlamları açık biçimde belirtilmiştir. Eserde kırmızı ve mor renkte ve farklı şekillerde işaretler kullanılarak sözcüklerin kavram alanları ve anlam ayrımları açıkça ortaya konulmuş ve semantik açıdan sözcükler bu işaretler sayesinde kategorize edilerek okuyucuya sunulmuştur. Bu tip yöntemler sayesinde eseri kullanışlı hâle getirmeyi amaçlayan sözlük yazarı böylelikle farklı bir sözlükçülük yöntemi geliştirmiştir. Bu bağlamda bildirimizde daha önce ele alınmamış olan Lügat-ı Türkî Arabî Farisî adlı eser, örneklerle birlikte ele alınarak söz varlığı ve söz varlığının kendisine özgü sunuş biçimleri bakımından değerlendirilerek sözlükçülük yöntemleri tanıtılacak,

FİRDEVSÎ-İ RÛMÎ'NİN BİR MÜNAZARASI

Firdevsî-i Rûmî, Süleymân-nâme adlı eserinde konuyu daha iyi anlatabilmek için fırsat buldukça kısa veya uzun bazı manzum parçalar söyler. Bazen de konu ile ilgili çeşitli hikâye ve kıssaları, metne dahil eder. Bu yazıda incelediğimiz metin de böyle didaktik bir amaçla esere katılmıştır. Sözkonusu metin, eserin 45. cildinde geçmektedir. Ayrıca bütün hikâyenin yazar tarafından yorumlandığı bir bölüm de vardır. Mübahase bölümünde şeker ve tuz arasındaki tartışmayı, münazara bölümünde ise şeker, bal ve pekmez arasındaki karşılıklı atışmayı aktardıktan sonra, son bölümde müellif kendisi de konuya dahil olur ve bu rumuzlardan ne anlaşılması gerektiğini etraflıca anlatır.

RÂMÎ'NİN FARSÇA BİR NA'TI

Müderris, şair Abdurrahman Râmi Çelebi, Şam'da doğup, İstanbul'da vefat etmiştir. Hayatında çok sıkıntı çektiği, felaketlere uğradığı beyitlerinden ve beyitlerindeki şikâyetlerden anlaşılmaktadır. O, Rumeli Kazaskeri olan Molla Sünbül Ali Efendi'nin oğludur. Râmî, devlet adamlığı ve müderrisliği yanında pozitif bilimlere, Tasavvuf, Felsefe ve Astronomiye vâkıf bir kişidir. İyi derecede Arapça ve Farsça bilmektedir. Bir beytinde düşürülen tarihe göre h. 1043 (1633-1634) yılında bizzat kendisi tarafından tertib edilmiş olan bir Dîvân'ı bulunmaktadır. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler bulunan Dîvân'ında Farsça bir na't yer almaktadır. Na'tlar Hz. Muhammed'in özellikleri üzerine söylenen, onu öven sözlerden oluşan şiirlerdir. Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında örneklerine çok sık rastlayabiliriz. Divan şairleri gelenekselleşen bu türde eserler yazmışlardır. Şairlerimiz Peygamber sevgisini ve ona verdikleri önemi bu şiirleriyle göstermektedirler. Divan şiirinde na't geleneğinin temsilcilerinden biri de Râmî'dir. Râmî, na'tında Hz. Peygamber'in pek çok isim ve sıfatlarına yer vermiştir. Na'tta Hz. Peygamber'in mucizelerinden, miraca çıkışından da bahsedilmektedir. Bu makalede yetmiş sekiz beyitten oluşan na't Türkçe'ye çevrilmiş ve Hz. Muhammed özellikleriyle değerlendirilmiştir. Kaside nazım şekliyle yazılmış olan bu Farsça na'tın vezni Feilâtün/ Mefâilün/ Feilün kalıbındadır. Bu na't, Türk edebiyatındaki klasik na'tlardan farklı özellikler arz etmektedir. Na't mahşer anıyla başlamaktadır. Şair sıkıntısıyla hayattan ümit kesip, kendini hayale teslim eder ve acziyetini anlatmaya başlar. Ölümle başbaşa kalınca, "perişan kaldım, bana yardım" diye haykırır. Bu esnada ateş gibi kıvrak ve çabuk bir el hisseder. Yardımına ulaşan o adaletli şahın ayağına kapanır. Darda kaldığında ona ulaşan bu kişinin Hızır olup olmadığını sorar. Aldığı cevapla uzun uzun onu vasfetmeye devam eder, onun mucizelerinden, Mirac'a çıkışından söz eder. Son beyitlerde artık şair binlerce acz ve niyaz ile ondan merhamet bekler, şefaat ister, Hz. Peygamber'e binlerce salavât hediye eder.