“Mekânın Cinsiyeti Vardır” (original) (raw)
Related papers
Toplumsal Cinsiyet, Bedenin Mekansallığı ve Cinsiyetçi Mekanlar
Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie, Hepimiz Feminist Olmalıyız (We Should All Be Feminists) adlı kitabında genç bir kadın olarak Lagos’ta –Nijerya’nın en büyük liman şehri– yaşamanın nasıl olduğunu anlattığı makalesinde, bir tanıdığının, çalışmasını “öfkeli” bulduğuna dair yaptığı eleştiriyi aktarırken şöyle diyor: “…Evet, kızgın bir makaleydi ve pişman değilim. Günümüzde cinsiyet vahim bir adaletsizlik işlevi görüyor. Öfkeliyim. Hepimiz öfkeli olmalıyız. Öfkenin olumlu değişiklikleri başlattığına dair uzun bir geçmişi var…” (Adichie, 2014). Adiche, sadece öfke ile sınırlı kalmıyor ve cinsiyetçi yaklaşımın, ataerkil düzenin nasıl işlediğine dair okuyucularına geniş bir perspektif sunuyor. Ona göre, ataerkil düzenin en büyük kurbanı “kadınlar”. Yalnız, bu gerçek kadınlarla sınırlı kalmıyor ve erkeği de içine alıp onu da şekillendiriyor. Erkek, güçlü olmalı; duygularını göstermemeli; zayıf görünmemeli; güçlü bir bedene sahip olmalı; evini kendi başına geçindirebilmeli; korkularını belli etmemeli; cesur olmalı ve kadınların olduğu bir arkadaş ortamında, gelen hesabı o ödemeli. Patriarşik yapı, bedenlerimizden bilimsel bilginin üretimine kadar, her alana nüfuz ediyor; onları değiştiriyor; biçimlendiriyor ve yeniden üretiyor. Bu nedenle, toplumsal cinsiyetlerin; bilimsel bilginin ortaya çıkışında etkili olması, onu şekillendirmesi ve farklı gerçekliklere vurgu yapması, şaşırtıcı görülmemelidir. Eğer köken, renk, etnisite ve sınıf farkı, bilimsel bilgiyi etkileyen farklı bakış açıları sunuyorsa kadın bakış açısı da pekâlâ, farklı bakış açıları sunacaktır ki sunmaktadır. Bu çalışmada ilk olarak, toplumsal cinsiyetçiliğin nasıl oluştu(ruldu)ğu ve nasıl anlam kazandırıldığını açıklamaya çalışacağız. Sonrasındaysa beden ve mekansallık ile cinsiyetçi yaklaşım arasındaki ilişkiler ağı açıklanmaya çalışılacaktır.
Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Mekansal Davranış: Yurt Odaları
Journal of International Social Research, 2015
Bu makale, toplumsal cinsiyet ile mekan arasındaki ili kiyi konu almaktadır. Bunun için cinsiyete ba lı olarak mekânsal davranı lar incelenmektedir. Mekan içerisindeki kadın ve erke in davranı ları saptanmakta, belirlenen davranı farklılıkları toplumsal cinsiyet kavramı ile de erlendirilmektedir. Toplumsal cinsiyetinde bir ürünü olan yurt odaları çalı ma alanı olarak seçilmi , uygulanan anket çalı ması sonucunda elde edilen veriler de erlendirilmi tir. Yapılan çalı ma sonucunda kadın ve erke in toplumun bir parçası olarak kendileri için kurgulanan rolleri ile mekana baktı ı, mekanda de i iklik yapma, donatı tercihi, mahremiyet gibi noktalarda cinsiyetler arasında farklılıkların olu tu u görülmektedir.
Mekânın DNA'sı: Toplumsal Cinsiyetin Mekânsal Kalıplarının Sorgulanması
Birincil uğraş alanı mekân olan mimarlık disiplini ile cinsiyet ilişkisi, farklı perspektifler barındıran geniş bir çalışma alanı tanımlamaktadır. Cinsiyet olgusu insanlar arasındaki en temel ayrımı şekillendirmekte, tüm dünya nüfusunu, " kadın ve erkek " olarak iki gruba ayırmaktadır. Toplum, bu ayrıma dayanarak kadın ve erkeğe farklı davranmakta, onlara farklı özellikler ve görevler yüklemektedir. Yaşanan cinsiyetler arası ayrım, mekânsal farklılaşmayı da beraberinde getirmektedir. Cinsiyet-mekân arasındaki ilişkinin toplumsal kabullere paralel okunabileceği önemli alanlardan biri reklamcılık sektörüdür. Reklam, var olan tüketim kültürü ve toplumdaki sosyo-kültürel yapı ile doğrudan ilişkilidir. Reklam iletilerinde yaratılan rol-modeller ve desteklenen davranış kalıplarıyla, yalnızca sosyo-kültürel alanda değil, mekânsal organizasyon anlamında da dişi ile eril olanın sınırları pekiştirilmekte ya da yeniden belirlenip sunulabilmektedir. XX-XY cinsiyet kodları reklam iletileri üzerinden yeniden anlamlandırılabilmekte, yeni eşleştirmeler içinde sergilenebilmektedir. Bu düşünceden hareketle çalışma kapsamında, İkea firması özelinde reklam amaçlı hazırlanan ürün kataloglarında yaratılan mekân imgeleri üzerinden cinsiyet-mekân ilişkisi irdelenmektedir. Eve dair herşeyi bir bütün halinde sunan İkea firması ve firma söyleminin süreklilik gösterdiği ürün kataloglarında yaratılan " kurgusal ev " imgesi, olanak sağladığı yeni okumalar ile araştırma alanını oluşturmuştur. Çalışmanın, mekânsal kurgu ile günlük yaşama ait toplumsal kurgu arasındaki bağın öncelikli temsil alanı olan evsel alan üzerinden yürütülmesi tercih edilmiş, eril kodlar ile evsel alan ilişkisi üzerinde durulmuştur. Bu bağlamda çalışma, 2010, 2011 ve 2012 yıllarına ait yayınlanan Türkçe İkea katalogları ile sınırlandırılmış, ele alınan görsel sunumlar mekân-cinsiyet ilişkisi bağlamında, söylem analizi ile irdelenmiştir.
Konut Özelinde Kamusal-Özel Mekân İkiliğinin Cinsiyetlendirilmesi ve Çelişkisi
2019
"[…] toplumsallık denen alan cinsiyete dayalı ilişkiler tarafından baştan başa yeniden ve yeniden kurulur; bunun dışında, cinsiyetlendirilmiş-eril/dişil dikotomisi ile iktidar-sız-landırılmış olmayan bir alan yoktur. Dolayısıyla, sosyal bilimlerin bütün disiplinleri kendi kavram ve yönteme dair araçlarını bu gözlükten bakarak yeniden ve yeniden test etmeli ve toplumsallığı, baştan sona cinsiyetlendirilmiş bir kurgu olarak-baştan sona sınıflara ayrıştırılmış bir kurgu olduğu gibi-yeniden kavramayı denemelidirler." (Sancar 2003) Toplumda ikilikler üzerinden kurulmayan ilişki bulmak oldukça zor haldedir, tüm farklı politik perspektiflerden insanlar çoğunlukla ikilik inancında buluşur, karşıt olarak ya da yan yana olarak. İyi-kötü, doğru-yanlış, siyah-beyaz, 1-0 ve daha nicesi hayatımızın birçok alanında temel oluşturur. İnsan nüfusunu da benzer şekilde kadın-erkek olarak ikiye böleriz, ardından heteroseksüel-homoseksüel, trans-natrans gibi sayısız cinsiyet/cinsel kimlik ikilikleri devam eder. Bu alanda çoğul düşünme henüz oldukça yeni bir pratiktir. Birçok toplumsallık kadın-erkek üzerinden kurgulanır, kadınlık/feminenlik bir tarafta erkeklik/maskülenlik diğer tarafta yer alır. Birinden biri olmak zorundadır ve zıt olmak zorundadır bu kavramlar/olgular. Kadın duygusaldır, o halde erkek değildir; erkek güçlüdür, o halde kadın değildir… Kadın, olağan insan olan erkeğin olumsuz ötekisi olarak kurgulanmıştır. Mekân bağlamında iç-dış ve özel-kamusal olarak kurgulanan ikilik yine kadın-erkek ikiliğine karşılık gelmiştir. Çakır (2009), Yuval Davis ve Anthias'ın ve de Kandiyoti'nin kadının toplumun biyolojik ve kültürel yeniden üreticisi olduğu ifadesini aktarır ve kadın manevi olanın devamlılığını sağlayan olarak, denetlenen olduğunu ifade eder. Bu bağlamda kadın "özel mekâna", konuta, kapatılır ve kamusal mekânda bulunması hoş görülmez. Bulunduğumuz coğrafyada Osmanlı'nın son dönemlerine kadar evin dışına çıkamayan kadınlar, üzerinden geçen 200 yıla rağmen hala evle özdeşleştirilir ve bu durum Batı'da da çok farklı durumda değildir. Çakır (2009) hane dışındaki mekânlara girmenin devlet tarafından kurallarca belirlediğini ifade eder. Burada aslında hane dışındaki her mekânın kamusal, hanenin özel olarak görüldüğü iddia edilebilir. Fermanlarla kadınların kenti nasıl kullanıp kullanamayacağı, ne giyip giyemeyeceği, hangi araçları kullanıp kullanamayacağı, hane dışında nasıl davranacakları; yani kamusal mekânda tüm davranışları detaylı bir şekilde anlatılmıştır (Çakır, 2009). Bu fermanlarda erkeklerle kadınların bir araya gelmemesi gerektiği, kadının hane dışına çıkması üzerinden anlatılmıştır. Dacheux (2012),-Habermas, Arendt ve Sennett'in çalışmaları doğrultusunda-kamusal alanı: (1) Politikanın meşrulaştırılma yeri, (2) politik cemaatin temeli, (3) politikanın görünürlük kazandığı bir sahne olarak tanımlar. Bu tanım doğrultusunda aklımıza ilk sokaklar, meydanlar ve parklar geliyor çoğunlukla; ancak bu bağlamda en özel mekân olarak tanımladığımız yuva oldukça kamusal bir mekândır ya da tam tersi olarak bazen parklar veya kamu yapıları özel mekândır. Duncan (2005), özel mekânın geleneksel olarak, ve aşkınlık kavramlarıyla idealize edildiğini ifade eder. Bu iki kavram zıtlık üzerine kuruludur. Kamusal-özel mekân dikotomisi çoğunlukla ev ve dışarısı şeklinde tezahür eder. Evin tek bir biçimde var olduğu ve bunun da güvenli yuva olduğu düşüncesi oldukça yaygındır; ancak bu inanış sayısız örneklerle kolaylıkla çürütülebilir. Yuva, oldukça politik olarak, şiddetin, tacizin, tecavüzün, disiplinin, ayrımcılığın, sömürünün mekânı olarak oldukça aşkındır; öte yandan sosyalleşmenin, örgütlenmenin, güçlenmenin de mekânı olarak içkin olabilir. Buna zıt olarak ise yuva
DEDE KORKUT KİTABI’NDA BİR CİNSİYET REJİMİ OLARAK ‘ERKEKLİK’
Bu çalışmada genel anlamda Türk kültür tarihinin ve özelde Türk edebiyatının seçkin eserlerinden olan Dede Korkut Kitabı’nda ‘erkek, erkeklik, eril kimlik’ üzerinde durulacaktır. Tarihi süreç içerisinde erkeklik inşasının nasıl tezahür ettiği, nasıl bir gelişim ve değişim gösterdiği sorusu oldukça önemlidir. Bu noktadan hareketle anlatılarda genel olarak işlenen erkeklik kurgusu, hususen babalar, oğullar ve anlatılardaki diğer erkeklerin birbirleri ile ilişkileri üzerine odaklanılarak ifade edilmeye çalışılacaktır. Çalışmada öncelikle erkeklik kavramı algısı, kurgusu ve ‘erkeklik’ kavramı ile ifade edilmek istenen anlam dünyası açıklanacak ardından söz konusu kavram ve kavramın kendine mahsus dünyası Dede Korkut üzerinden değerlendirilecektir.
Mimarlık Bilimleri ve Uygulamaları Dergisi (MBUD), 2018
Mimarlık ve cinsiyet ilişkisi, farklı kültür ve coğrafyalarda, çeşitli mimari temsillerle biçimlenmiş, farklı disiplinlerce ele alınmış, farklı perspektifler barındıran geniş bir çalışma alanı olarak görülmektedir. Kadının 'ev' ile ilişkisi özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonraki tartışmalarda önemli bir konu olmuştur. Bu makalede, cinsiyet ile mimarlık mekânı arasındaki ilişki üzerinde durulmaktadır. Farklı kültürlerin farklı dönemlerde cinsiyet olgusu ile mimari ürün arasında kurduğu ilişki irdelenirken, evsel alanda yaşanan cinsiyete dayalı mekânsal ayrışma irdelenmektedir.