Kanuni Devrinde İmparatorluk ve İktidar: Celalzade Mustafa ve 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyası (original) (raw)
Related papers
İmparatorluk, Şair ve Şehir 16. Yüzyıl Osmanlı Dünyasında Şehrengizler
Şehrengiz kelimesi Farsça şehr kelimesi ve -engiz ekinden oluşmaktadır ve düz anlamı "şehir karıştıran" olarak anlaşılabilir. Bu tür mesnevi özellikleri gösterir. Barış Karacasu'nun hazırladığı şehrengiz çalışmaları dökümünde belirttiği gibi bu türde yazan şairlerin türün ismine yükledikleri anlam ve çağdaş araştırmacıların türe dair tanımlamaları çeşitlilik göstermektedir ve bu konuda "kapsayıcı" çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır (2007, s. 302). Şehrengiz türü kimi araştırmacılara göre "şehrin doğal güzellikleri ile -çoğunluğu esnaf olmak üzere-meşhurlarını tanıtan ve iktisadî yapıyı yansıtan eserlerdir" (Aydemir, 2001, s. 31), kimi araştırmacılar ise bu tanımı kabul etmiş ve şehrin tarihî güzelliklerinin anlatımını da İmparatorluk, Şair ve Şehir:
DergiPark (Istanbul University), 2012
Mahmûd bin Mustafa; XVI. asrın ünlü vezirlerinden Celâl-zâde Mustafa'nın oğludur. İstanbul'da yaşayan, defterdarlık ve divan-ı hümayun kâtipliği gibi üst düzey görevlerde bulunan Mahmûd Efendi, babasının vefatından sonra, kendisine vaad edilen nişancılık görevinin verilmemesi ve yeterince ilgi gösterilmemesi sebebiyle, bir anlamda devlet yönetimine küserek inzivaya çekilmiştir. Sultan III. Murad'ın tahta geçişiyle yeniden sanat ve siyaset sahnesine dönen Mahmûd Efendi'nin Sultan III. Mehmed devrinde, 1596'dan sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır. Mahmûd Efendi'nin mürettep bir Divan'ı ve Gencîne-i Letâif isimli nazım-nesir karışık bir eseri vardır. Ancak, Mahmûd Efendi hakkında ne şair tezkirelerinde ve ne de diğer tarihî yahut güncel biyografik kaynaklarda neredeyse hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu yazıda şairin hayatı, eserleri ve edebî kişiliği hakkında bilgi verilecek, daha sonra da Divan'ında bulunan üç şehir medhiyesi ilgililerin dikkatine sunulacaktır.
III. Mustafa (1757-1774): Kaynarca Öncesi Bir Padişah Portresi
Kitab-ı Hedaya: Studien zum Osmanischen Reich und seinen Nachbargebieten, 2020
fsc.org MIX Papier aus verantwortungsvollen Quellen FSC ® C083411 ® Bibliografische Information der Deutschen Nationalbibliothek Die Deutsche Nationalbibliothek verzeichnet diese Publikation in der Deutschen Nationalbibliografie; detaillierte bibliografische Daten sind im Internet über https://dnb.d-nb.de abrufbar.
Osmanlı İmparatorluğunda 16. Yüzyıl Enflasyonu
1985
Osmanlı lmparatorlu~u, Merkezi Bürokratik bir tarım toplumudur. lmparator-lu~un ideal yapısı, üretim araçlannın tüm mülkiyetinin devleti oluşturan ve başında hükümdar bulunan bürokrasinin elinde yo~unlaşması şeklinde belirir. Nazari olarak, bütün sistem hükümdarıo yaranna işler; çeşitli gruplar da, çeşitli düzeylerde bu işle yişten yararlanırlar. Böyle bir sistem, iç unsurların direnci yüzünden ve Imparatorluk bünyesine durmadan eklenen yeni yı~mların asimilasyonu zaman istedi~i için, hiç bir zaman son şeklini alamaz. Son şeklini hemen hemen almış gibi göründü~ü ça~da da, onu içinden kemiren çelişkiler sistemin ba~rında çoktan yerleşmiş, kökleşmiş durumdadır 1 •
Devrin Şâirlerine Göre Şahzade Mustafa nın Şahsiyeti
Journal of International Social Research, 2015
Sultan Süleyman'ın oğlu olup, saray içi entrikalardan dolayı 6 Ekim 1553 günü bir sefer esnasında öldürülmüştür. Halkın çok sevdiği şehzadenin katledilmesi, o devrin kamuoyunda büyük yankılar uyandırmıştır. Şehzade Mustafa'nın katli olayını, resmî tarihlerden değil de, halkın görüşlerini yansıtan mersiyelerden hareketle yorumlamak gerekir. Devrin şairlerinden Taşlıcalı Yahya, Fünûnî, Sâmî, Muînî, Müdâmî, Nazmî, Hayâlî (İbrahim Gülşenî'nin oğlu), Kâdirî, Fazlî, Rahmî, Selîmî, Âlî, Nisâyî (2 tane) Şehzade Mustafa'nın katledilmesiyle ilgili mersiyeler yazmıştır. Bunlardan başka konuyla ilgili olarak Şehzade Mustafa ağzından yazılan 3 mersiye ile birlikte toplan 15 mersiye olduğu bilinmektedir. Şehzade'nin kendi ağzından yazılan mersiyelerle beraber, yeniçeri oldukları bilinen ve olay mahallinde bulunduğu tahmin edilen Taşlıcalı Yahya, Nazmî ve Kâdirî'nin mersiyelerinin, olayı bizzat yaşayanlar tarafından yazıldığı ve böylece o anda yaşanan duyguları dile getirdiği tahmin edilmektedir. Bu şâirlerden Nisâyî'nin kadın şâire olması kayda değer. Yani bu olay, sadece erkek duygularıyla değil, kadın duygusu ve ağzıyla da anlatılmıştır. Mersiye yazan şâirlerin bir kısmı olay anında orada olmasalar bile, o devir kamu oyunun nabzını tuttukları ve şiirlerini bu çerçevede söyledikleri düşünülmelidir. Mersiyelerden hareketle, o devir halkının Şehzade'yi çok sevdiği; bedenen ve ruhen ideal bir tip olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Onun dindar kişiliği, adaletli ve cömert biri oluşu, babası Kanunî'ye bağlılığı ile ilgili kamuoyu görüşleri mersiyelerde yer almıştır.
16. Yüzyil Tezki̇re Müelli̇fleri̇ni̇n Gözünden Kanuni̇ Sultan Süleyman
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature
Osmanlı Devleti’nin onuncu padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman, babası Yavuz Sultan Selim gibi şair sultanlardandır. Kanûnî Sultan Süleymân, şiirlerinde Muhibbî mahlasını kullanır. Şehzadeliği ve sultanlığı dönemlerinde şairlerle yakın ilişkiler kuran Sultan Süleyman, pek çok şaire hamilik etmiş ve onlara yüce ihsanlarda bulunmuştur. Şairlere/yazarlara hamilik yapması onları koruyup kollaması sebebiyle edebiyat çevresinde oldukça sevilen Sultan Süleyman, bu ve bu gibi sebeplerle XVI. yüzyıl tezkirelerinde kendisine oldukça geniş bir çerçevede yer bulmuştur. Tezkirelerde sultanın yaşam öyküsünün, fetihlerinin ve imaretlerinin yanı sıra şair kimliği de eksiksiz bir şekilde belirtilmiştir. Bu bölümlerde sultanın şiirlerinin yanı sıra sultana sunulan ve ona atfedilen şiirlere de oldukça geniş bir şekilde yer verilmiştir. Bu çalışmada XVI. yüzyıl tezkirelerinden hareketle şair sultanlardan olan Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatı, sanatı, imaretleri ve hamiliğiyle ilgili değerlendirmeler e...
Sultanın Casusları: 16. Yüzyılda İstihbarat, Sabotaj ve Rüşvet Ağları
İstihbarat; her devlet için saldırmanın, savunmanın yahut kendinden emin bir biçimde yarına yürümenin olmazsa olmaz vasıtalarından birisidir. Konu, fetihler çağında kendilerine birer " cihan padişahı " portresi çizen ve o istikamette ilerleme arzusunda olan sultanlar ve devletleri olunca istihbaratın Osmanlılar açısından arz ettiği önem ve gerekliliği uzun uzadıya anlatmak sadece malumu ilan etmek olacaktır. Hal böyleyken imparatorluğun yayıldığı uzun zamanı ve geniş zemini hesaba katmadan Osmanlı'nın idare merkezinde oturanları istihbaratı önemsemeyen ve özümseyemeyen kimseler şeklinde yaftalamak tarihî dayanaktan yoksun, köhne mi köhne bir zihniyetin son çırpınışları olarak kalıyor, artık. Bu son kelime özellikle seçildi ve varlığını; elimizdeki kitaba, kitap Emrah Sefa Gürkan'a, o ise teşekkür kısmında sıraladığı destekçilerine (s. 11-12); ayrıca çoğu tarih kitabında tesadüf edilmesi güç kaynaklara borçludur. Borç-alacak ilişkileri değil elbette, konumuz: Gürkan'ın 2012 yılında Gabor Agoston'un danışmanlığında hazırlayıp, Georgetown Üniversitesi Tarih Bölümü Yeniçağ Avrupa Tarihi Kürsüsü'ne sunduğu " Espionage in the 16th century Mediterranean: Secret Diplomacy, Mediterranean Go-Betweens and the Ottoman-Habsburg Rivalry " adlı doktora tezinin yanında çeşitli akademik dergilerde yayınlanmış makalelerden sağlam bir temel oluşturup (s.35), o temel üzerine yerli ve yabancı malzemeyi ustalıkla kullanarak çıktığı katlar neticesinde yapım ve yazımını tamamlayıp kamuoyunun istifadesine sunduğu eser üzerine bir kritik, daha doğrusu bir değerlendirme sohbeti. Bu son cümle sohbetin biraz uzayacağının, biraz da klasik üslubun dışında gelişeceğinin habercisi gibi. Giriş, beş bölüm ve bir " hülasadan " müteşekkil kitap önceliğin yedi iklim padişahında olduğunu unutmadan Osmanlı " karar alıcıları " ile alınan kararların uygulayıcılarını bir istihbarat sınavından geçiriyor. Oldukça zengin ve çeldiricisi bol sorulardan oluşan çoktan seçmeli bir sınav bu. Sınav hakkında bazı açıklayıcı bilgiler sunmak " artık " muhataplarının bir işine yaramaz, ama okuyucular açısından öyle değil. Mesela sınav, 16. yüzyılda verilmiştir. Haklısınız, bunu kitabın kapağından kestirmek mümkün. Ama sınavın Habsburg ve Venediklilerle süren rekabetin kalbinde; Akdeniz ve çevresinde, bazen rakiplerle birlikte bazense onlara karşı verildiğini biliyor muydunuz? Peki ya şartların üç aşağı beş yukarı eşit olduğunu? Bilen bilir elbette biz, o yüzyılda cılız kıpırdanışları göz ardı edecek olursak, kurumsallaşmış bir istihbarattan, daha önemlisi istihbarî bilgi akışında en temel öğe olan " hız " ı tayin eden ulaşım ve iletişim kanallarında herhangi bir teknolojik gelişmeden bahsedebilmenin mümkün olmadığını bilmeyenler için hatırlatalım. Bir hatırlatma da kendimize: O yüzyıl için " teknoloji " kavramından bahsetmemiz bile başlı başına pek lüks, hatta abes oldu, evet
Journal of ETA Maritime Science, 2015
Bu makalede 1565 yılında Osmanlı İmparatorluğu hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman'ın, Akdeniz'den önemli bir güç konumunda olan ve Papalığa bağlı St.John Şovalyeleri'ni tamamen ortadan kaldırmak için büyük bir donanmayı Malta'ya göndererek gerçekleştirdiği, Malta Kuşatması analiz edilmektedir. Bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyıl Akdeniz stratejisine ve dönemin uluslararası ilişkiler ortamına da değinilmektedir.
Nicolas de Nicolay'ın Musavver Seyahatnamesinde Kanuni Devri Osmanlı İmparatorluğu
Bir edebî tür olarak seyahatnamelerde anlatı kurgusal olmayan, yaşanmış ve gerçekçi bir olay örgüsüne sahiptir. Anlatıcının ait olduğu medeniyet dairesinin merkeze alındığı kendi ve öteki ile karşılaştırmaların konu edildiği seyahatnamelerde yazarın temel amacı ötekini anlamaktır. Yazarın hayatının belirli bir kesitini ve deneyimlerini ele alan bu edebî tür gerçekleştirilen seyahatin gerçekçi yönüyle kurgusal hikâye ve diğer anlatı türlerinden farklılıklar gösterir. Farklı edebî türlerle kurduğu ilişkiler nedeniyle kesin hatlarının tayini ne kadar güçse de merak güdüsü, sanatsal mükemmelleşme arayışı ve bilme açlığı gibi temel motifler seyahatnamelerin özgün yönleri arasındadır. Batılı seyyahların kaleme aldıkları seyahatnameler Doğu toplumunu ve kültürünü anlama çabasının bir sonucudur. Nicolas de Nicolay’ın ilk kez 1568 yılında yayımlanan Les Quatre Premiers Livres de Navigations et Pérégrinations Oriantales (Doğu’ya Deniz Yolculukları ve Geziler) adlı eseri de mezkûr amiller neticesinde kaleme alınmış bir seyahatnamedir. İlgili seyahatname birbirini tamamlar nitelikte dört kitaptan ibarettir. Arfeuille Senyörü ve Fransa Kralının hizmetkârı olarak kendisini tavsif eden Dauphiné’li Nicolas de Nicolay’ın eseri Kanuni devri Osmanlı coğrafyası ve toplumuna dair gözlemleri muhtevidir. Seyahatnamenin kendini diğer örneklerinden farklı kılan temel özelliklerinden birisi de devrin erkek ve kadınlarını temsil eden çizimlere yer vermiş olmasıdır. Toplumsal konumlarına muvafık giyimleri ile çizilen erkek ve kadınlar Batılı bir seyyahın oluşturmaya çalıştığı imge dünyasını da okuyucuya sunmaktadır. Bu çalışmada, Fransız seyyahın gözüyle XVI. yüzyıl Osmanlı coğrafyası ve toplumuna dair gözlemler incelenecektir. Aynı zamanda seyahatnamenin, türün edebî mikyaslarına ne denli uyduğu ele alınacak ve seyahat edebiyatı dâhilinde değerlendiri lecektir