MÜSKİRATA MESKEN MEYHANEDEN, BALODAN BOZMA BALOZA: OSMANLI’DA EĞLENCE MEKÂNLARININ DÖNÜŞÜMÜ, İHLALLER VE TEDBİRLER (original) (raw)

OSMANLICA METİNLERDE "BALKAN AĞZI" İMLASINA

Osmanlılar, yüzyıllar boyunca Balkan coğrafyasında kaldılar. Oralara kendi dillerini (Türkiye Türkçesi), kendi sanat, edebiyat ve diğer maddi ve manevi kültür unsurlarını taĢıdılar. Balkan coğrafyası sınırları içinde pek çok eser kaleme alındı. Bu eserlerin bir kısmı, Osmanlı yönetimindeki Balkan coğrafyasında yazıldı veya Balkan coğrafyası sakinleri (Bulgar, Macar, Arnavut, BoĢnak vb.) tarafından Türkçe olarak telif yahut istinsah edildi. Bu nitelikteki eserlere, Türkçenin -Balkan ağzı‖ özelliklerinin yansıması kaçınılmazdı.

OSMANLI ERMENİSİ BİR AİLENİN SERENCAMI: BALYOZZADELER

Özet 19. yüzyılda Osmanlı iktisadında gayrimüslim tebaanın önemi malumdur. İzmir şehri de ticari hayatın en yoğun olduğu yerlerin başında gelmektedir. İzmir'de yaşayan Ermeni Balyozzade ailesi de kent ticaretinde mühim bir yere sahiptir. Ancak aile hakkında bilinenler çok azdır. Balyozzade ailesi, İzmir'e muhtemelen 19.yy.da gelmiş, kısa sürede şehrin önemli tüccarları arasında yerlerini almışlardır. Tarım, sanayi ve ticaret alanlarında çeşitli yatırımlar yapmışlardır. Hamidiye Vapur Şirketi'nin kurucularından olan aile üyeleri, uzun süre şirketin yönetiminde bulunmuşlardır. Ailenin ekonomik faaliyetleri sadece İzmir ile sınırlı kalmamıştır. Manisa'da da özellikle tarım alanında girişimleri olmuştur. Balyozzadeler, İzmir ticari organizasyonunda etkin olmuşlardır. İzmir Ticaret odasının kuruluşunda görev almışlar, uzun yıllar odanın yönetiminde bulunmuşlardır. Ayrıca ailenin kent yönetiminde de etkili olduğu görülür. Vilayet idare meclisi ve belediye meclisinde üyelik yapmışlardır. Balyozzade ailesi, Ermeni terör hareketlerinden son derece olumsuz etkilenmişlerdir. Ailenin bir üyesi Ermeni teröristler tarafından öldürülmüştür. Bir başka üyesi ise teröristlere yardım ederken yakalanmıştır. Büyük ihtimalle 1915 tehcirine tabi tutulmamışlarsa da Cumhuriyet döneminde Türkiye'de bulunmadıkları kesindir. Abstract The Fate of an Ottoman Armenian Family; Balyozzades In the 19th century the importance of the non-Muslim community of the Ottoman economy is well known. The city of Izmir was one of the places where existed an intense commercial life.

OSMANLI SAHASINDA YAZILMIŞ BİR MAHZENÜ’L ESRAR NAZİRESİ: ŞEMSÎ-İ BAĞDÂDÎ’NİN MANZAR-İ EBRÂR MESNEVÎSİ

Doğu Araştırmaları, 2024

Nizâmî-i Gencevî, Fars edebiyatında hamse yazma geleneğinin öncüsü olarak kabul edilir. Şairin Penc Genc isimli hamsesini oluşturan eserler, yazıldığı coğrafyanın dışında da oldukça ilgi görmüş, hamseyi oluşturan mesnevilerin tümüne birçok nazire yazılmıştır. Bu hamseyi oluşturan mesnevilerden ilki olan Mahzenü'l esrâr, şairler tarafından adeta ulaşılması gereken bir mertebe olarak görülmüş ve bu esere nazire yazmak neredeyse bir gelenek halini almıştır. Osmanlı sahasında da birçok şairin ilgisini çeken bu esere hem Türkçe hem Farsça nazireler yazılmıştır. X/ XVI. yüzyılda, Osmanlı hâkimiyeti altında bulunan Bağdat'ta yaşayan Şemsî-i Bağdâdî de, Mahzenü'l esrâr'a nazire yazan o şairlerden biridir. Bu çalışmada Şemsî-i Bağdâdî'nin, Nizâmî'nin Mahzenü'l esrâr adlı eserine nazire olarak kaleme aldığı Manzar-i ebrâr mesnevisi incelenmiş ve çeşitli açılardan Mahzenü'l esrâr ile benzerlik ve farklılıkları ortaya koyulmaya gayret edilmiştir.

BURSA ORHANGAZİ CAMİİ VE OSMANLI MİMARİSİNİN MENŞEİ MESELESİ - Ekrem Hakkı Ayverdi

1. a) Charjcs Texier, Küçük Asya. Ali Suad tcrccmcsi, 1st. 1339, S, 227. b) Charles Texier, Description de l'Asic Mineure, Paris, 1839, C. I. Sahife 59-68. 2. Sofa tejkil eden kısım (harem) dır. Mütercim yanlışlıkla harîm kullanmıştır. 3. Mütercim bu kelimeyi alika = pandantif ma nasına kullanmıştır. 4. a) Bak: Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Mimarisi, ht. 1953. 91-105, 125-150. 74-484 sahifeler. b) a. raQl., Dimctoka'da Çelebi Sulun Mchmed Camii, m. Vakıflar Dergisi, Ankara 1956, 13-17 sahi feler. c) a. mOl, Mudurnu'da Yıldırım Bayezid man zumesi ve ta} vakfiyesi, V. Vakıflar Dergisi, Ankara 1962, 79-87 sahifeler.

OSMANLI MÜZİK KAYNAKLARINDA BOZUK - KARADÜZEN ÇALGILARI ve BUZUKİ ÇALGISININ KARŞILAŞTIRILMASI -Yegâh Musiki Dergisi

OSMANLI MÜZİK KAYNAKLARINDA BOZUK - KARADÜZEN ÇALGILARI ve BUZUKİ ÇALGISININ KARŞILAŞTIRILMASI, 2020

Türk Musikisi’nde bozuk çalgısı ve Yunan kültüründeki buzuki çalgısı birbirileriyle tarihi bağları bulunan müzik enstrümanlarıdır. Her ikisi de bağlama / saz çalgı ailesi grubunda sınıflandırılmakta olan tezene/ mızrap ile çalınan çalgılar arasında yer almaktadır. Her iki çalgı form açısından da eşleşmektedir. Saz ailesine mensup uzun saplı müzik enstrümanlarının tarihi kökenleri genellikle Antik uygarlıklardaki ilk çalgı örneklerine veya Anadolu’da yaşamış olan Hitit Uygarlığı’ndaki betimlemelere dayandırılmaktadır. Bu konuda farklı varsayımları içeren araştırmalar mevcuttur. Bu makale; dört kısa bölümde bozuk/ büzürg –karadüzen-buzuki sazları arasındaki benzer özellikleri karşılaştırmalı ve temel olarak inceleyen bir çalışmadır. Çalışmanın birinci bölümünde bozuk çalgısının kelime kökeni üzerinde durulmuş olup, saz/bağlama ailesinin form ölçüleri sunulmuştur. Ayrıca bozuk sazının sosyal yaşam içinde nerede icra edildiği hakkında kısa açıklamalar yapılmıştır. İkinci bölümde 18. Yüzyıl bozuk çalgısının perde düzenleri tespit edilmiştir. Üçüncü bölümde; sözel bulgular dahilinde tarihi 17.yüzyıl olarak belirlenebilen bozuk sazıyla, aynı sazı tarif eden “Karadüzen” sazı hakkında bilgi verilmektedir. Dördüncü bölüm; bozuk sazının farklı ölçülerdeki çeşitlerini tablolaştırarak, buzuki çalgısının tarihine değinmiştir. Bu makale çalışması; bozuk sazının buzuki sazına dönüşmesine dair varsayımları temel alarak, üç yüzyıllık periyodu eski müzik kaynakları üzerinden somutlaştırmaya çalışması nedeniyle önem taşımaktadır. Karadüzen sazının zaman zaman bozuk sazıyla eşleşmesi nedeniyle, çalgının tarihini 17. yüzyıla götürebilecek izleri dikkate almaktadır.

OSMANLI’NIN İSKÂN POLİTİKASINDA ERKEN DÖNEM İZLERİ: MİHALOĞULLARI’NIN OSMANLI’DAKİ KIYMETİ VE MÜSTESNA VAKIFLARININ AKIBETİ

Beylik'ten Cihan Devleti'ne Osmanlılar, 2024

Özet: Diğer Batı Anadolu beylikleri yerine neden Osmanlı Beyliği’nin üç kıtaya yayılan bir imparatorluk kurabildiği sorusu halen konuşulmaya devam etmektedir. Elbette beyliği imparatorluğa götüren sürecin temelinde yatan siyasi ve sosyal çeşitli sebepler bulunmaktadır. Ancak erken dönem beyleri, yaptıkları fetihlerde geri dönüşü olmayan bir yola girmenin ‘iskân’dan geçtiğini fark etmiş olmalılar ki Gelibolu’nun alınmasının hemen ardından iskân sürecini başlatışlardır. Hatta fetih ve iskâna vesile olan akıncı beylerinin, şeyh ve dervişlerin erken dönem Osmanlı sultanları tarafından desteklendikleri ve kendilerine vakıf kurmak için toprak tahsis edildiği bilinmektedir. Bu nedenledir ki iskân ve iskânın kalıcılığını pekiştiren ve yeni iskânlara vesile olan erken dönem Osmanlı vakıfları, imparatorluğun temelinin atıldığı bu süreçte ayrı bir önem taşımaktadır. Osmanlı sultanlarının daha beylik aşamasında iken bu politikayı bilinçli bir şekilde kullandıklarını arşiv kayıtlarından ve geç de olsa dönemin Osmanlı kroniklerinden çıkan bilgilerden teyit edebiliyoruz. Erken döneme ait az sayıda günümüze ulaşabilen belgelerden biri de Sultan Yıldırım Bayezid tarafından Mihaloğlu Ali Bey’e verilen 1390 tarihli bitidir. Daha önce farklı nüshaları çalışmalara konu olan belge, sınır dışında kalan vakıflar sorunu nedeniyle Evkaf Nezareti’nin 1890 tarihli kayıtları arasındaki dosyada karşımıza çıkmıştır. Bu çalışmada, Osmanlı’nın beylikten devlete giden süreçteki hikâyesinde kuruluştan itibaren mühim bir rol oynayan Mihaloğulları’na verilen önem Ali Bey’e tahsis edilen berat üzerinden değerlendirilerek, Mihaloğulları’na verilen ayrıcalığın bir göstergesi olan müstesna vakıflarından ve onların akıbetinden bahsedilecektir. Abstract The question of why the Ottoman Principality could establish an empire that had been able to expand into three continents, instead of other Western Anatolian principalities, is still a matter of discussion. Of course, there are various political and social reasons behind the process that transformed a principality into an empire. However, the early period Beys (Sultans) must have realized that an irreversible path in their conquests could only go through the “settlement” of the conquered areas since they immediately started the settlement act after the capture of Gallipoli. It is even known that the akinci lords, sheikhs and dervishes who took part in the conquests and in the resettlement process were supported by the early Ottoman Sultans and they were allocated land to establish their own waqfs. For this reason, the early Ottoman foundations are of particular importance as they lead to new settlements by reinforcing the permanence of existing settlements during the establishment of the empire. We can confirm this fact from the archival records and information from the later-Ottoman chronicles on the period that the early Ottoman sultans deliberatively used this policy while their domain was still a principality. One of the few documents belonging to the early period that has survived is the one dated 1390, which was given to Mihaloğlu Ali Bey by Sultan Yıldırım Bayezid. The document, of which has different copies and those copies were studied through different researches, appeared in a dossier among the records of the Ministry of Waqfs dated 1890 due to the problem of exceptional waqfs. In this study, the importance given to Mihaloğulları family which played an important role in the story of the Ottoman Empire’s transformation from a principality into a state, will be evaluated through a charter assigned to Ali Bey. Thus, the foundation of their exceptional waqfs -which was an indicator of the privilege given to Mihaloğulları- and the fate of those waqfs will be studied.