SİKKE BULUNTULARI IŞIĞINDA HADRİANOUPOLİS KİLİSE C YAPISI (original) (raw)
Related papers
HADRIANOPOLİS KİLİSE MEZARLARI VE BİR GRUP BULUNTUSU
26. Orta Çağ ve Türk Dönemi Kazıları ve Sanat Tarihi Sempozyumu, 2022
Hadrianopolis Ancient City is located 3 kilometer west of the Eskipazar district of Karabük. The city’s first name was the Kaisareis Proseilemmeneitai in ancient era which was border of the Galatia and Paphlagonia and later the city was called Kaisareis Hadrianopoleitai. The city called as Hadrianopolis in the Roman and Byzantine period. Hadrianopolis, which is known that the first settlement was in the Late Chalcolithic period, gained the status of a city during Roman period and lived its brightest period in the Early Byzantine period. The city was part of the Paphlagonia in beginning of the Late Antiquity and later made part of new province called as Honorias during the reign of Emperor Theodosius I (379-395 AD). Hadrianopolis was reintroduced to the borders of Paphlagonia during the reign of Emperor Iustinianus (527-565 AD) with the new arrangements made in 535, but the Bishop of Hadrianopolis remained under the rule of the Honorias Church. Many churches were built on the borders of Hadrianopolis during the Byzantine period, but only three of them were reach to the present day at basic level. These churches dated to the Early Byzantine Period are called Chora Church of Hadrianopolis, Four Rivers Church of Hadrianopolis and Northwest Necropolis Church of Hadrianopolis. In addition, as a result of the archeo-georadar studies carried out in the city, a basilical form church were detected. One of the features that add value to the churches is construction of many graves in and around it. Excavations were carried out between 2003-2020 in the Hadrianopolis from the Paphlagonia Region six buildings dated to the Late Antiquity and many grave remains were found that reflect the period’s architectural characteristics. Only two of Hadrianopolis churches; The Four River Church and The Western Necropolis Church were used as burial areas during the Byzantine period. In addition to the findings from excavations, it was concluded that graves of Hadrianopolis Church was built in 5.-8. centuries based on its architectural characteristics. The graves, which were strengthened under the supervision of restorators and conservators, were preserved in accordance with appropriate techniques. Within the scope of this study, especially the graves of Hadrianopolis churches will be examined, the finds of church graves will be evaluated and the importance of graves of Hadrianopolis churches within Byzantine history will be adressed.
Uluslararası Geçmişten Günümüze Karabük ve Çevresinde Dini, İlmi ve Kültürel Hayat Sempozyumu Bildiri Kitabı, 2019
A PRELIMINARY EVALUATION ON HADRIANOUPOLIS CHURCH C MOSAICS Church C is located 15-20 m north of the structure called “Turkish Bath B” within the borders of Hadrianoupolis, 3.5 km west of Eskipazar district of Karabük province. The first excavation in Church C was started in 2007. In 2007, only the apse part of the building remains was discovered during the road works and therefore the function of the building could not be determined. Therefore, the building remains were named as “The Building with Apse”. In 2012, restoration and conservation work was started on the exposed part of the building remains. In 2017, the east and northeast sides of the building were excavated and it was found that the building was a church dating to the Early Byzantine Period (330-565 AD). During the works, it was found that the floor was decorated with mosaics in the bema and apse. In the mosaics, lion, bull and peacocks were portrayed. As a result of the finds obtained from the excavations in 2018, starting from the architectural and decoration characteristics, it was understood that the church was first built on a date between the end of the 4th century AD and the 5th century AD. Later, as a result of an earthquake that occurred in the region or nearby geography, the church was destroyed and reconstructed on a date between the end of 5th century AD and 6th century AD. In this study, a preliminary evaluation of the mosaics unearthed in the bema and apsis section of the Church C, which is still being excavated, will be made in terms of iconography. HADRİANOUPOLİS KİLİSE C MOZAİKLERİ KONUSUNDA BİR ÖN DEĞERLENDİRME Kilise C, Karabük ili, Eskipazar ilçesinin 3.5 km batısında yer alan, Hadrianoupolis Antik Kenti sınırları içinde, “Hamam B” olarak adlandırılan yapının 15-20 m kuzeyinde yer almaktadır. Kilise C’de ilk kazı çalışması 2007 yılında gerçekleştirilmiştir. 2007 yılında yol çalışması esnasında ortaya çıkan yapı kalıntısının sadece apsis bölümü ortaya çıkmış, bu nedenle yapının işlevi tespit edilememiştir. Bu nedenle yapı kalıntısı “Apsisli Yapı” olarak adlandırılmıştır. 2012 yılında yapı kalıntısının açıkta olan kısmında restorasyon ve konservasyon çalışması yapılmıştır. 2017 yılında yapının doğu ve kuzeydoğu yönlerinde kazı çalışması yapılmış ve yapının Erken Bizans Dönemi’ne (MS 330-565) tarihlenen bir kilise olduğu anlaşılmıştır. Yapılan çalışmalarda bema ve apsis içerisinde zeminin mozaiklerle süslendiği tespit edilmiştir. Mozaiklerde aslan, boğa ve tavuskuşları resmedilmiştir. 2018 yılı kazı çalışmalarından elde edilen bulgular sonucunda, mimari ve süsleme özelliklerinden de yola çıkılarak kilisenin ilk olarak MS 4. yüzyıl sonu ile MS 5. yüzyıl arasındaki bir tarihte inşa edildiği anlaşılmıştır. Daha sonra bölgede veya yakın coğrafya da meydana gelen bir deprem sonucunda kilisenin yıkılmış, MS 5. yüzyıl sonu ile MS 6. yüzyıl arasındaki bir tarihte yeniden inşa edilmiştir. Bu çalışmada kazısına devam edilen Kilise C’nin bema ve apsis bölümünde ortaya çıkarılan mozaiklerin ikonografik açıdan bir ön değerlendirilmesi yapılacaktır.
BİR slGIR FÖTOSÜNDE CHELİOGNATHOPALATOSCHısts OLGt:Sü
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 1989
111this sıudy, a dead male ho viııe foetus ()/ seveli moııths age, ohtained from a East Aııatoliaıı Red COlI' of seveli years old, ıms exa//lined. At the gross inspection, it ıras observed that coııgenital defect had formed oııly 011the head regioıı and 110other defect ıvas seen 011 the other regio/1.l.of the hody. The upper /ip, lipper jall', nasal cavity, harCıpalate and sofi palate o/ the foetııs ırere cr{flıiocoııdally craeked and the sUlface of this erock ım.\" corered hy hyperemic //Iııcosa. lt Il'asfound that the Fontal hone part beııveen tll'O oıbita ıra.\"not devell)ped and the eranial cavity, through a hole developed here, gave ıray oııt. Hence the eranial cority ıras seeıı to be in a canal-shape. Since the ramus and pars iııcisiva (d' the ıııandible ıı'ere parallel to each other, the //Iandible ıvas ohserved to hare forıııed an U-shape. Whetl the Ioetlıs was dissected Oııt an)' de/ect on the viscera ıras not ohsened. Özet: Bu araştmnada, 7 yaşmda Do/tu Anadolu Kırıııızısı hir inekteli elde edilen 7 aylık ölü hir erkek fötiiste rastlanan eheliognathopalotoselıisi.\" olgusu iııceıeııdi. Fötüsüıı dışbaklsl11da, doğmasal hozukluğun sadece baş bölgesinde geliştiği, vücudun diğer bölgelerinde anomali olarak nitelendirilebilecek herhangibir derektin bulunmadığı gözlendi.
KÖPEKLERDE DENEYSEL HiDRONEFROZİS
Ankara Universitesi Veteriner Fakultesi Dergisi, 1995
In this Study, unilateral hydronephrosis was induced by the ligation of the left ureter. Clinical symptom'l were not found important. Total leucocyte cowıt increased (p<O.05) at the 7. and 28. days of the trail. Blood serum creatinine, total protein, potassium and phosphorus levels showed important (p<O.05) increase at the 7., 14., 2R. and 35. days of this investigation respectively. Creatinine value fell in normal ranges in the serum sample taken after 3. week. In nephrosonography; longitudinal and transversal diameters enlarged between on the 7. and 28. days, renal cortex thinneel between on the 14. and 35. days, ureteral enlargement was detected between on the 21. and 35. days ofthis trial. In the pathological examiliations, enlargenıent of the hydronephrotic kidney, atrophy in renal paranchyme and cortex, widening in interstitiel space in which there is mononuclear eells and hya/ine granules, jIatlenings and atrophies in glomeru/i were estimaihı. Özet: Bu araştırmada, köpeklerde tek taraflı deneysel hidronefrozis, sol üreterin bağlanması ile Olu~\.turuldu. Klinik kontrollerde önemli bulgulara rastlanmadı. Total lökosit sayısı denemenin 7. ve 28. günlerinde yükseldi (p<O.05). Kan serumu kreatinin, total protein, potasyum ve fosfor değerleri ara~'ltırmanl1lsırası ile; 7., 14., 28. ve 35. günlerinde önemli (p<O.05) artı~'lgösterdi. Kreatinin değeri 3. haftadan sonra normal değerlere dü~"tü. Nefrosonografide; böbreğin longitwlinal ve transversal çapları 7. ve 28. günler arasında genişledi. Böbrek korteksindeki incelme 14. ve 35. günler, üreteral geni~'llemeler 21. ve 35. günler arasında belirlendi.
GÖBEKLİTEPE'DEKİ C VE H SEMBOLİZMİ ÜZERİNE BİR KURGU DENEMESİ
Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi, 2022
Geçtiğimiz on yıllarda arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkartılan veriler, tarihsel sürece ilişkin düşüncelerde büyük değişimlere neden olmuştur. Bu kapsamda özellikle Göbeklitepe, Karahantepe, Marmaray, Beşiktaş ve benzeri erken dönem kazıları insanlık tarihi için hiç beklenmedik yeni sonuçlar ortaya koymuştur. Hiç şüphesiz Göbeklitepe, yoğun sembolik anlatımı ile diğer alanlardan çok daha ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Yazının henüz kullanılmadığı, madeni araçların bilinmediği bir zaman diliminde son derece muazzam bir intizamda inşa edilmiş yapılar ve buradaki yoğun sembolizm Göbeklitepe’ye ilgiyi arttırmış ve Göbeklitepe, uzman ya da amatör hemen herkesin konuya dair fikir sunduğu bir yer haline gelmiştir. Burada, konuyla doğrudan bağlantılı olmayan araştırmacılar, özellikle MÖ III. bin ve sonrasında, başta Mezopotamya olmak üzere çevre coğrafyalarda ortaya çıkan ve Göbeklitepe’deki sembollerle benzerlik gösteren örnekler üzerinden hareketle bir ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Bunlardan en dikkat çekici olanı yazılı ilk kelimenin ilk defa Göbeklitepe’de ortaya çıktığını savunan M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un, Archaeological Discovery dergisinde yayınlanan “World’s First Known Written Word at Göbekli Tepe on T-Shaped Pillar 18 Means God” başlıklı makalesidir. Söz konusu çalışma, temel olarak Luvi hiyeroglifinde bulunan tanrı determinatifinin Göbeklitepe’deki biçimsel benzerliğinden yola çıkarak aradaki ilişkiyi diğer üç benzerlikle destekleyerek açıklamaya çalışmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın temel çıkış noktasını, M. Seyfzadehh ve R. Schoch’un ileri sürdüğü “tanrı” determinatifinin ilk kez Göbeklitepe de var olduğu savı oluşturmaktadır. Buradan hareketle çalışmada öncelikle söz konusu örnekler, önce biçimsel benzerlikleri üzerinden ele alınacak, ardından ise J. Cauvin’in ‘Neolitikleşme’ kuramı başta olmak üzere, daha önce bilimsel tartışmaya sunduğumuz ‘Düalist Pagan Sembolizmi’nin ortaya koymuş olduğu perspektif ile Göbeklitepe sembolizmi üzerine bir kurgu denemesi yapılacaktır. Söz konusu kurgu ile bir taraftan biçimsel benzerlikler açıklanmaya çalışılacak, diğer taraftan ise anlambilimsel olarak konu ele alınarak olası Luvi Hiyeroglifi benzerliğinin muhtemel ilişkisi tarihsel verilerle de desteklenerek ortaya konulacaktır. Bu haliyle çalışma okuyucularına arkeoloji, dilbilim ve dinler tarihinin kesişim noktasında yeni bir pencere açmayı hedeflemektedir.
CESUR COCUKLARA KORKU HIKAYELERI ADLI RESIMLI KITAP UCLEMESININ DUYGULAR ACISINDAN INCELENMESI
2023
Kurmaca edebiyat yapıtlarında olay örgüsünü yapılandıran temel öge çatışmalardır. Gerçek yaşamda olduğu gibi kurgusal yapıtlardaki karakterler çeşitli engellerle, güçlüklerle karşılaşmaktadır. Karakterlerin üstesinden gelmeye çabaladığı, güçlüklere boyun eğdiği ya da bunları yendiği olgu ve durumlar çatışmaları doğurmaktadır. Çatışmalar okurun dikkatini çekerek merak duygusunu ve gerilimi canlı tutmaktadır. Özellikle çocuk okurun gelişimsel özellikleri hesaba katıldığında çatışmalar onun yazınsal yapıtı baştan sona okumasına sağlayan temel bileşenlerdendir. Olaya dayalı yazınsal yapıtlarda çatışmalar “teknoloji-doğa çatışması, kişi-kişi çatışması, kişi-doğa çatışması, kişi-toplum çatışması ve kişinin kendisiyle çatışması” olmak üzere beş başlık altında değerlendirilmektedir. Bu araştırmada 7-12 yaş düzeyindeki çocuklara seslenen korku türündeki “Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri” adlı resimli kitap üçlemesi çatışmalar açısından incelenmektedir. Nitel araştırma deseniyle yapılandırılan bu araştırmada verilerin toplanması için doküman incelemesinden, verilerin çözümlenmesi için de içerik analizinden yararlanılmıştır. Bulguların daha somut aktarılması, veri kaybının önlenmesi için günümüz araştırmacılarının yoğunlukla kullandığı nitel araştırma yazılımlarından MAXQDA 2022 kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre karakterlerin çoğunlukla dışsal çatışmalarla karşılaştıkları, içsel çatışmaların ise minimum düzeyde kaldığı görülmüştür.
EDİRNE, SİNANKÖY KALESİ YAKINLARINDA BULUNAN PİTHOS VE İÇİNDEKİ MİKROFAUNAL KALINTILAR
EDİRNE, SİNANKÖY KALESİ YAKINLARINDA BULUNAN PİTHOS VE İÇİNDEKİ MİKROFAUNAL KALINTILAR , 2022
Bu çalışmada Edirne ili sınırları içerisinde yer alan Sinanköy meralık alanında rastlanılan pithos ve içindeki mikrofaunal kalıntılar incelenmiştir. Ayı kontekst içinde MS 9-11. yy'a tarihlendirilen amfora parçaları ile birlikte bulunan pithos içerisindeki toprağın elenmesiyle sincap (Sciuridae sp.) ve kurbağa (Bufonidae sp.) kalıntıları elde edilmiştir. Kalıntılar üzerinde her hangi bir ize ve modifikasyona rastlanılmamıştır. Sinanköy tarihi çerçevesi içinde pithosun neden Sinanköy kalesinden uzak bir bölgede, herhangi bir iskan izi bulunmayan bir alana konulduğuna dair sorulara cevap aranmış ve pithos içinden elde edilen mikrofaunal kalıntıların muhtemel paleoekolojik ve insan etkileşimleri hakkında değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda bulunan mikrofaunal kalıntılarının beşeri etkiler olmaksızın pithos içinde kaldığı ve tarihsel faunanın belirlenmesi için bir öneri materyali oluşturabileceği sonucuna varılmıştır
İSTANBUL KÜÇÜKÇEKMECE GÖL HAVZASI KAZILARI - EXCAVATIONS OF KÜÇÜKÇEKMECE LAKE BASIN (BATHONEA), 2017
Küçükçekmece Göl'ünün batı kıyısında yapılan yüzey araştırması ve arkeolojik kazılarda, lagüne dönüşmeden önce kullanılmış antik döneme ait iki liman ve söz konusu limana ait yapı kalıntılarıyla karşılaşılmıştır. 1 Genişçe bir bölgeye yayılmış olan söz konusu arkeolojik alanda, şimdiye kadar yapılan çalışmalarda ele geçmiş başlıca amphora formları; LR1, LR2, LR3, LR4, LR5-6, LR7, LR13, Keay LXII, Spatheia ve Zeest 80'dir. 2 2013-2015 yılları kazılarında, 8. alan 16FG açmalarında ortaya çıkarılan yapısal mekânda bulunan LR2 ve LR13 amphoraları dikkate değer özelliklere sahiptir. Amphora formlarını belirlemeye yönelik yapılan ilk laboratuvar incelemesinde, kısmen tümlenebilir yedi adet LR2 ve üç adet LR13 amphorası tespit edilmiştir. İlk izlenimler sonucunda, olası bir yangınla dağılmış olduğu anlaşılan amphoraların formlarına bakılarak; yangın yılını belirleme ve mekânın fonksiyonunun anlaşılmasına dair destekleyici kanıtlara ulaşmak hedeflenmiştir. 3 Bulgulara göre; amphoraların üretim yılları ve atölyelerinin birbirleriyle aynı olmadığı, ancak kapların aynı zamanda kullanıldığı görülmüştür. Benzer formlara sahip söz konusu amphoraların, üretim tarihi açısından aralarında olasılıkla yirmi yılı aşmayacak bir zaman farkı gözlemlenmiştir. Amphoraların hemen hemen hepsinin birden fazla kullanılmış olduğu anlaşılabilmektedir.
Kırklareli Hapishanesi, 2021
Gülay APA KURTİŞOĞLU ÖZ: 1858 Ceza Kanunu'yla hapis cezası asli bir ceza olarak Osmanlı Hukuku'nda yer almaya başlayınca, asli bir ceza infaz kurumu olarak da hapishaneler inşa edilmeye başlanmıştır. Osmanlı Dönemi'nde modern anlamdaki hapishanelerin yapılanması, Tanzimat ve Sultan II. Abdülhamit dönemlerine rastlar. Sultan II. Abdülhamit döneminde ülkenin pek çok yerinde kâgir, tek veya iki katlı, eski binalardan dönüştürülen veya şahıslardan kiralanan hapishaneler yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu dönemde inşa edilen Kırklareli Hapishanesi de bunlardan biridir. Kırklareli'de 1867 yılında bir hapishane inşaatına başlanmış ancak bu hapishane,1888 yılında ihtiyaca cevap veremez hale gelmiştir. Zamanla tamir edilse de yeterli gelmemiş, Hasip Paşa'nın mutasarrıflığı döneminde Hükümet Konağı ve Jandarma Dairesiyle birlikte hapishane yeniden inşa edilerek 1892 yılında tamamlanmıştır. Zamanla eklemelerle özgün planı değişen Kırklareli Hapishanesi, dönemin hapishane binalarıyla benzer özellikleri ve plan şemasıyla önemli bir kamu yapısıdır. Daha önce mimari açıdan incelenmeyen Kırklareli Hapishanesi detaylı olarak ele alınmıştır.