Yaratıcılık İş Başında: Karşı-Gösteriler ve Duygulanımsal Kolektiviteler (original) (raw)

2015, Küresel Ayaklanmalar Çağında Direniş ve Estetik.

Bu makalede, özellikle alternatif küreselleşme hareketinin yayılması sırasında eylemci pratiklerde yaşanan dönüşümü anlamlandırmak için kullanılan yaratıcılık kavramı üzerine düşünmeyi amaçlıyoruz. Eylemci pratiklerin oluşturduğu zengin birikimi homojenleştirmeden, yaratıcılığın şeyleştirilmesine karşı uyanık olmak ve eleştirel bir bakış geliştirmek gerektiğini öne sürüyoruz. Zira yaratıcılık, direniş pratiklerinin maddi koşullarından kopuk olduğunda, başlı başına bir amaç haline gelme tehlikesi taşıyor. Nitekim, bizce bu eğilim ile, yaratıcı sektörlerin sanatı ve yaratıcılığı bağırlarına basması arasında ciddi bir paralellik söz konusu. Fakat bu yazıda, yaratıcılığı bireysel bir liyakat ve bir meta fetişi olarak kurnazlıkla kendine alet eden yaratıcı sektörlere yönelik bir eleştiri yerine, bizzat eylemciliğin damarlarına sinsice sızan mantığın kendisine odaklanmak istiyoruz; bu konu şimdiye kadar tüm yönleriyle irdelenmiş değil. Makalenin ikinci kısmında, Tekel işçilerinin 2010 yılında güvencesizliğe karşı yürüttükleri mücadeleyi odağa alacağız. Bu örnek bize yaratıcılığı farklı bir çerçeveye yerleştirme; yaratıcılığın yerellikle, örgütlülükle, duygulanım ve mekân politikalarıyla bağını sağlamlaştırma imkânı veriyor. Ayrıca, “yaratıcı eylemin hâkim soykütüğü” diyebileceğimiz, büyük ölçüde “olağan şüpheliler”e dayandırılan yaratıcı eylem kategorilerini sarsmamızı da sağlıyor; böylece, politik eylem tarzları arasında ciddi/eğlenceli, sıkıcı/yaratıcı, eski/ yeni şeklinde karşıtlıklar kurma eğilimini de bozabiliyoruz. Fakat hemen belirtelim ki niyetimiz eylemin farklı toplumsal, kültürel ve siyasi etkilerini görmezden gelerek eylemci pratiklerin oluşturduğu zengin birikimi tektipleştirmek ya da farklı siyasi eylem biçimleri arasında bir hiyerarşi kurmak değil. Yaratıcılığın tahayyül edilme ve kullanılma tarzlarındaki farklılıklara işaret etmek istiyoruz. Stevphen Shukaitis’in tabiriyle “duygulanımsal direniş”in, yani “herhangi bir taktiğin, fikrin veya kampanyanın etkililiğini, onun duygulanımsallığından ayırmayı reddetmek üzerine kurulu, devamlı ve süreğen bir politik örgütlenme için sürdürülebilir bir temel, canlı bir yeğinlikler yaylası”nın üretilmesindeki farklılıkları gösteriyoruz. Bir direniş biçimini değersizleştirip bir başkasını idealize etmek istemediğimiz için, Judith Butler’ın şu ikazını aklımızdan çıkarmamaya çalıştık: “İdealleştirilen anları kuşkuyla karşılamak için pek çok neden var elbette, ama idealleştirmeye karşı tamamen koruma altında olan her türlü analize kuşkuyla yaklaşmak için de nedenler var”.